26 Ağustos 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Ağustos 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ayfa - Dünya Hâdiseleri | Manş Denizini Yüzerek Geçenler .. minde Avusturyalı bir genç kızın Manş denizini 15 saat 15 daki- kada geçerek bir rekor kazandı- ğını haber vermişti, Fakat bilâ- hare bu tecrübede resmi şahit bulunmadığı cihetle rekorun kırıl- dığı noktasına itiraz edildi. Manş denizini yüzerek geçme nerede ? Resmit şa;ml Emma Faber is- teşebbüsleri yeni değildir. Birin- | cisi 60 sene evvel yüzbaşı Vebb isminde bir İngiliz tarafından ya- pılmıştır. Bu zat 1875 senesi Ağus- tosunun 25inci günü saat (I)i (4) eçe Douvre'dan denize atlıyarak rngılteroyi terketmiş ve ertesi gün saat (10)u (41) geçe Kalede Fransız toprağına çıkmıştı. Bu müsabaka Manş denizini (21) saat katetmiş oluyordu. Fakat maalesef onun - teşeb- büsü de kontrol edilmedi, fazla olarak, kendisine refakat eden sandalın içinde bulunanlardan biri bilâbare bu yüzücünün sekiz on defa sandala çıkarak dinlendiğini söyledi. Fakat ne olursa olsun bu teşebbüsü yapana büyük bir şöhret temin etti ve birçok mukallitleri- nin çıkmasına sebep oldu. Fakat bunların içinde muvaffak olan Viliam Buryes isminde yine bir İngilizdir. Teşebbüsünü 1911 se- nesinde yapmış ve Manşı 22 saat 10 dakikada geçmiştir. Bilâhare Amerikalı bu teşeb- büsü 27 saatta yapmış, buna mukabil Trabuşi isminde bir İtal- yan (16) saat 23 dakikada, Tot is- minde bir Amerikalı da (16) saat (54) dakikada geçmiye muvaffak | olmuşlardır. Bilâhare daha başka teşebbüsler yapılmıştır. Bunların | arasında Mis Federb Manş deni- zini (14,5) saatte geçmiştir. Maa- mafih rekor, yine 1926 senesi müteşebbisleri arasında bulunan Mişel isminde genç bir Fransız çocuğunundur. Bu çocuk Manşı (11) saat (5) dakikada geçmiştir * Bıı İngiliz darbimeseli: — “ Bir erkek için 8, Günde kaç bir kadın için 9 ve bir aptal için (10) saat uykuya ihtiyaç vardır,, der buna rağmen bir İngiliz muharriri memleketin en meşhur adamlarına müracaat ederek günde kaç saat uyudukla- tını sormüştür. Aldığı cevaplar yekdiğerini tutmaktan çok uzak- tır. Filhakika ayni derecede meş- hur ve zeki olmalarına rağmen kendilerine sual sorulanların ba- zıları (12) saat uyuduklarını söy- lemişler, bazıları ise Normal bir | adam için (5) saat uykunun kâfi olduğunu iddia etmişlerdir. P — Gazetenin esas yazısila bir sütunun iki satırı bir (santim) sayılır. 2-a Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şunlardır: ıı:!ı ıq;fı sayfa |sayfa | Diğer 1400 Kış. 3—'Bir şantimde — vasati (8) kelime — vardır. 4—Ince ve kalın yazılar tatacakları yere — göre santimle ölçülür. Şeyler, Ya Rokselan Hançeri, Ya Sultan Ce min Kemeri, Yahut Barbarosun Gümüş | | Seyyahlar Ve Antikacılar “| Eline Geçirdiğini İki Günde Antika Yapan Hokkabazlar Varmış! Birkaç gön evvel telgraf ajansı |Seyyahlara Yutturulan Yüzüğüdür Birkaç parça hakiki antika ve İstanbule gelen antika meraklısı sepyahlardan Birkaçı İstanbula gelen — seyyahlar içinde — birçok akıllılar - vardır. Fakat buna mukabil — birçok aptalların da eksik olmadıkları muhakkak.. meselâ, aptal seyyah- lar, aptallıklarını ekseriya asarı atikal seçmekte gösterirler. Bir seyyah vapurundan boşalan me- raklılardan bir kısmı ekseriya, Kapalı — çarşıdaki — antikacılara damlar. Geçenlerde şehire yine bir yığın seyyah çıktı. Fakat şehrl otomobillerle gezip dönmediler. Tâ Galatadan yaya olarak, içine kadar tırmandılar. Bu î(.ı'f: lede Üç çeşit millet vardı: İtalyan, Alman, fıgiliı. Ben bu kafileye çarşı içinde rastgeldim. Merak buya, hatırıma ilk gelen şey de, seyyahlarla anti- kacıların ne çeşit anlaştıklarıdir. Gördüklerimi — işittiklerimi — bir sırasına — koyup, okuyucularıma anlatmadan duramayacağım: * Seyyahlar, nede: nbul sokaklarında gözlerile değil, ayak- larile yürüyorlar ve bu yüzden de bastıkları yeri görmeden, boyuna sendeliyor, sağa sola yalpa vuru- yorlar.. Bedesten sokaklarına dalı- veren bu seyyah kafilesinden biri, Bedestenin kapısını gösterdi: — Vedi — kel merkate kiyama bedestan! Öteki kapıya dikkatle bakı- yordu: Bu sıra antikacı dükkânların- dan fırlayan birkaç antikacının gürültüsü, yuvarlak kubbeli çarşı- da bir havra şamatasını yarattı: — Senyor, senyora, senyori- nal.. Bella şale, bella verro.! İyo vendo uno bella katena d'oro.. — Aspeltta senyorina, li daro kesi | una bella pipa. — Senyor, favoriskano.. Seyyahlar hâlâ bu gürültülere, | bu sık boğazlıklara bir türlü alı- şamamışlar, kollarından tutup çe- 1 dibinde çalçene ba- ğıran antikacı çığırtkanlara karşı gelemiyorlar.. Yakasında bir numaralı rozet taşıyan tercüman: — Yahu, bü kadar üzerlerine varmayın canım. Bırakın serbest serbest dolaşsınlar!. Diyor. dinleyen kim?.. Bu sırada bir fırsatını bulup ter- aştım! ben gazeteciyim, sizinle baraber şu dükkânlardan birkaçına girip çıkabilir miyim?. Genç tercüman razı oldü ve camekânı piril piril yanan bir dükkâna girdik. Seyyahlar hâlâ mı halâ etrafa şaşkın şaşkı bakmak- bir n ——— —a <—i — SĞi aa tan vaz geçmi- yo İçlerinden- ” biri, camekânda bir şey göster- di, — antikacıya Fransızca: — Keskise sa?.. Dedi. Antikacı du- 5— rur mu? Derhal takkeyi camekâ- & ndan çıkardı: ZeT — Un bel ka W llo — Türkol... Üü ae di. Takke han sünnet düğün- lerinde çocukların başlarına gey- dikleri “Maşa 1, sırma İşleme- H, mavi ati ir şeydi. Kırmızı yüzlü seyyah, şapkasını çıkararak bunu başına geçirdi ve kadınlara doğru döndü: — İyo prenso oriyentali!.. De- di, sırıtti. Ben tercümanla — konuşmıya başladım. Genç tercüman bana bir cıgara vererek. — İyi bir mevzu seçmişsiniz dedi. Çünkü antikacıların sey- yahlara karşı aldıkları vazıyet benim hiç hoşuma gitmiyor, eğer ismimi, veyabutta yüzümün şek- içinde bırakılır, Üzerinde çamurlu sular dökülür, demirledeki paslar toz haline getirilerek serpilir ve nihayet iki ay sonra güzel bir Ütü ile camekâna konur. Tes« bihler, hançerler de böyledir. Kıymeti 50 kuruş etmiyen han- çerler, Üzerine oymalar yapılarak bt Birkaç parça antika ve yine bir seyyah kafilesi linl yazmasanız, size - enteresan bazı şeyler söyliyeceğim, dedi, ve bana şu çok şayanı dikkat iza- hatı verdi! — Ben tam sekiz senedenberi bu işi yapıyorum. Sekiz seneden- beri hemen bütün kış ve yaz İs- tanbulda seyyah gezdiririm. Fakat en ziyade gücüme giden şey, seyyahları antikacılara götürmek- tir. Antikacılar arasında mesleğine sadık, bihakkin antikacı olanlar yok değil, var. Fakat her iyinin bir fenası olduğu gibi, bunların da dehşetli hokkabazları var. Meselâ, bazı dükkânlarda şallar görürsünüz ve Üzerindeki renge, şekillere bakarak bunların antika olduklarını sanırsınız. değil mi?. Hayır, bu şallar, sahtedir. Hakiki bir şaldan alınan örnekle doku- nur, güneşte hafifçe sarartılır, toz 50 liraya, 75 liraya satıldığını gördüm. Meselâ zeytin çekirde- ginden yapılan tesbihlerde — şaşı- lacak bir şekilde değiştirilir, top- rak altında tutula hafif küf- lendirilir. Sonra seyyahlara beş, on İiraya kadar satılır. Sonra seyyahlara ekseriya — yutturulan şeyler ya Rokolânın hançeri, ya Sultan Cemin beline bağladığı kemer, yahut ta Barbarosun par- mağında taşıdığı gümüş yüzük- tür. Ellerindeki antikalar -artık antika olup olmayacaklarını siz bulun - envai türlü isim değiştirir- ler. Meselâ, geçen ay bir İn- giliz Leydisine, Mahmutpaşada bir liraya satılan sırma şeritli, kır- mızı kadifeli şıpıtık bir terliği, gözüm önünde Rokolanın, yani Közsem Sultanın giydiği terlikler Resminizi Bise Gönderiniz . * Size Tablatınızı Söyliyelim Resminizi kupon İle — gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır. 24 Gümüşhane: Kadir — Efendlı Aklımı hileli ve riyah işlere pek erdiremez, oldüğu gibi görünür, gözü pektir. Rahati- ne pek düşkünlük göstermez. Üstüne başına pek meraklı değildir. Bulduğunu giymek ister. Kızdığı işlerde — iğbirarını de- vam ettirir. - 23 Adana: Veysel Bey: Hatırşında — ve intizamporverdir. Ya- Vüş ve sakin konuşur, Bürültü ve patırtıdan ataklıktan lanmaz, herkesle € geçin- meye taraftardır.. Bu balile kendisini — ko- Taylıkla sevdirir. - 43 Uzunköprü All Hasan Efendi: Ameli işlerde muvaffak olur, yorgunluktan meşak- katlara, — mihnetlerde tahammülden yılmaz. Ağzı kalabahk değil dir. Şarlatanlık yap- maz. Hesabını - bilir. Başkalarına itimal ile sokulmaz, bu hususta biraz çekin- gen davranır. - 25 Maraş; Süreyya Rıfat Efondi; Neşesi- ni ma —muhafara etmez. Sokulgan de- gildir. Kendisine e- hemmiyet verdirecek yaratıcı hareketlerde bulunmaz. — Mesi yetton, oezadan — çe- kinir. 13 Konpü ” Bokin Bey: Suretiumumiye« de ciddi ve vakur davranır. Bir iş Üze- rinde wrar eder, aslm- N hareketlerde — bulü- nabilir. Kendisini gör: terici şarlatanca ha» zeketlerde bulunmaz. Muhitini -bulmadıkça az konuşur ve çekin- gen olur. diye 65 liraya sattılar.. — Hayret!.. — Evet, antikacıların hokka- bazları böyledir. Fakat hakiki ve namuslu bir antikacı seyyaha elddi bir telkin vererek malını satar. Buna rağmen az İş yapar. Genç tercüman sünnet takke- sini göstererek yavaşça devam etti: — Bakın şuna, işin farkında- yım amma, ses çıkarmıyorum. Şu takkeler nihayt nihayet biİr Nra etsin. Antikacı İtalyandan 26 lira istiyor. Pahası için de: *“Bunlar Sultan Hamidin çocuk- larının sünnet takkeleri idil.,, DE yor. Nasıl kızmazsın!. Efendim, siz bu antikacıların hokkabarz — kismini * bilmezsiniz. Meselâ, onların antika çıkarmak için müthiş plânları vardır. Âdi bir demirciye 20 tane kılıç yap" tırırlar, toprağa gömerler. Bakır" cılara acaip şekilli taslar, sahan” lar yaptırırlar, yine toprağa gö“ merler, eski tezhipçi, hattartlarâ birer formalık arapça kitaplar yaptırırlar, — tozlu — dolaplardâr bodrum katlarında saklarlar. Bir sene, iki sene sonra bu kılınçları bu sahanlar, bu taslar, bu kitap” lar birer antika olarak çıkafı dükkânların camekânına oturtü* lur. Çadırcılardaki hurdacılarda? sadefler, küçük sadef bıçak saP” ları, yırtık eski bez parçalarıı atlaslar hepisi güzel bir tamirde” sonra, asarıatika olarak — sey: Jara — yüttürülür. Fakat kabahâ kimde?. Seyyahta mı, bu ınük'; cıların hokkabaz kısmında ! onu da varın sİz tahmin edinİ —

Bu sayıdan diğer sayfalar: