3 Aralık 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

3 Aralık 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L İBulgar aske BO LA S A Te l n r a C K wi 2 ilesssğmr DB unan - Bulgar ududundaki anlı Hâdise Evvelki adan gelen tel yarıları Yıı';“ı. l::.ıklıııılıı Bulgar askerleri tarafından İşlenmiş yürek- Terimizi sızlatan bir hâdiseyi - bildiri- yorlardı. Bulgar eziyet ve zulmünden goluk çocuğile beraber kaçan yedi Bulgaristanlı Türk, Bulgar toprakla- rından ayrılıp Yunan arazisine girmiş olmalarına rağmen arkadan yetişen i tarahından abluka inden beşi öldürülüyor, ediliyor, iç! ) bir tanesi yaralı olduğu halde sörü- nerek bir. Yunan ainir karakoluna varıyor, vakayı haber veriyor. Bunun Üzerine Yunonlılar yürüyişe geçiyor- lar, fakat geç kalıyorlar. Atı alan Üsküdarı çoktan geçtiği gibi Bulgar #ekorleri de yapacaklarını yaptıktan #onra Bulgar sınırını çoktan geçmiş bulunuyorlar. Vakayı sınır muhafazasına memur Bulgar aşker eri meydana getirdikleri çin Bulgoar Sâ (Harbiye) bakanlığı hem Bulgar törüsü — (hükümet) namına, hem de kendi emri altındakl bir. kıt- anın hareketi hesabını vermiş olmak öçin bir beyanname oeşretmiştir. Bu beyananmeye göre, bu Türkler geceleyin Bulgaristandan kaçmışlar. Tilgratta, Köstencik #n:ır nöbetçi zabiti bu ka- gıştan haberdar olmuş. Hemen diğer karâkollara te'efon etmiş, — bunlar Barekete geçmiş'er, bir tanesi kaçak- İarın izini bulmuş, hava — sisli — imiş, Yunan arazisine — girdiğinin farkına bile varmam'ş. Kaçaklara yetişince #teş karşanda kalmış. Bu kanlı h- dise işte böyle o'muz. .hl kormşu memleketin menfaatı Hamına vak'anın Bulgar — tebliğinin tarifi dahilinde cereyan etmiş olması temenniye — değer. Şu kadar var ki havanın sisli olmasından dolayı Yunan toprağına girdiklerinin farkına vara- Mryan Bulgar askerleri İçin — bu hal bu yanlış' ga düşmek hususunda no kadar müsitse, kaçakların kurtulma- larımı temin etinek — husustundada © he * elvarişli olmak gerekti. Böyle kaçıkların da lehime olmak €n tamamen akal bir netice vermiştir. Şu haldet Bu tebliğin hâm sıhhati, hem de samimiyeti, bu şeklile şüphe- Tidir, Maam:fih tahkikatın neticesinl beklemek de bir mantık zaruretidir. Süreyya Edebt Tefrika 5 — Öyle beklenmeyen, biribirini tutmayan ve biribirile hiç alâkası, münasebeti olmıyan şeyler gör- düm, duydum... Kesik kesik gülmeye başla- miştı: — Bunları hayalimle de sle- ledim... Türkân, merakla arkadaşına doğru eğilmiş, gözlerini ona dik- Mişti: — Na oluyorsun, Beyhan? Beyhan, c.ddiyetle sordu: — Bu antrepodaki adam kim? Türkân, korkarak bakıyordu: — Harun Şinasi... Beyhan, ilk defa işittiği bir İsim karşısında idi, hafızasını yok- lamıya ve yormıya lüzum görmedi: — Bu isimde, kimseyi tanı- Miyorum. Türkân, sinizlenmekle hiddet- .Ilelı arasında mütereddit, ke- 'ordu : — Peki, —evvelce, ne diye taşırdın? Demek bir başkasi var! Beyhan, tekrar gülüyordu: — Hayal, kuruntu, başka bir Pey değil,. Elni havada savurdu: — Çok çalışıyor, çok yörü Siyaset Âlemi ! Sevmedi —— 87127 0n4 m Deniz Silâhları Londra, 2 (A.LA.) — Dişişleri Ba- kanı Sir Con Simon, Amerika murah- haslarına verdiği izahatto, Japonların Deniz konferansı işinde kendi nektal nazarları Üzerinden yürüdüklerini, bue nunla beraber, İzgiliz müdahıl kosuşmaların devam — edebileceğini bildirmiştir. Silâhçılık Amerikadaki Tahkikat Şaşılacak Neticeler Verecekmiş Vaşington 2, (ALA.) — Silâh alım ve satımının İçyüzünü araşlıran ko- misyonun gelecak haftaki iş bitimin- de yamiden birçok — gaşılacak haki- katler meydana çıkaracağı bekleni- bazı silâh fabrikz- bırakma kumunu görletmeye çalıştığı ortaya konacak- tır, — Şahitlerin — bildirecekleri — yeni hakikatler merakla beklenmektedir. Vaşington, 2 (A.A.) — Si'üh tica- reti işini araştırmakta olam parlâmen- to komisyoyunun eline, silâhszlanma konferans'arının nelice almaszına bir çok silâh fabrikacılarının engel olduk- larına dair belgeler geçtiği söylen- moktedir, Flanden Kabinesi Yeniden 457 Reyle İtimad Kazandı P:r'ı,ı, 2 (ALA.) — Mebusan mecll. sinde leri Baken! bütçesi bakanl! ;ıı! gizli İıl:ş.ıılı —d: konuşulurken, Emniyet müdürlüğün- deki soa skandalları ele alan sosya- Nat Komünlstler, tahalsatın aleyhinde bulunmuşlar ve bu paranın - fakirlere verilmes.ni istemişlerdir. Bundan #onra #öz olan Başbakan M. Firtten, bökümetin gövene (iti. yor. Bu meyanda n rarda) ihtiyacı Olduğunu söy'em'ş ve neticede bu 457 reyle güven - itimad- B alklera ae S VORESTE İstiklâli Kudüs, 2 (A. A.) — Filistin yüce komiserliğinin — bildirdizise — görü Glkenin istiklâli için yakında Arap ve Yahudi reisleri arasında konuş- malar yapılacaktır. luyor.!. Mânasız ve sersem — edici bir yorğunluk... Yalnız gözlerimiz ve parmaklarımız çalışıyor, kafa- mız uyuşuyor... Sıcakların da te- sirl olacak,.. Türkân, — arkadaşmın — elini tuttur — Bir dakikası bir dakika- sına uymaz, değişik rublu bir çocuksun! Beyhan, sağ yanağını - çukur- latarak gülümsüyordu: — Annem de bana, Mart ha- vası, der! Sen bu Harun Şinasi Beyi, anlat... Türkân, — arkadaşının — elini bıraktı, kollarını kavuşturdu: —Tanımayışına hayret ediyorum. Antrepo hesapları için muhasebeye sık sık gelir orta boylu, etine dolgun zararsız bir genç.. Öyle favorileri, sülük bıyıkları yok.. Ailesi, hayli zengince.. Harun Şinası mevsime göre giyinir. Türkân, birden hatırlamış gibi elini Beyhanın dizine vurdu: — Dur, şimdi hatırlıyacaksın.. Hani geçenlerde, antrepoya ait bir kâğıt, yan ışlıkla sizin kaleme gol- mişti. Mukayyit Nafiz Efendi mi nedir? İşte o saatlarca- aramış, me kâğıdı, ne kaydını bulamamıştı. *Almanya V ırışaYanaş mun (umumi siysai vaziyetin) ve hele e Lehistan Ba- Zörar Verieik mazsa NeOlur? | *“€rar Perir Fransız Meclisinde Hariciye Bakanına Sorulan Bu Sorgu C-vapsız Kaldı Paris, 2 (AA) — Sosyallst partisi relsi M. Leon Blum Meb'usan mecli- | sinde «Öz nramı demiştir klı * Diş Bakanımız M. Laval, Alman- yanın uluslar araa barışı işine çağrıla- | cağını söyledi — ve karşılıklı yardım andlaşmasımın hiç kimseye kargı ol- mayıp kamuya « herkese - eçik bus lunduğunu bildirdi. M. Lavalden bu biçim açık bir #sorgada — bulunmak belki doğru değildir. Fakat Almanya ve Lehistan buna — yanaşmazıa — me yaprcığa?, : Dış ;“Iıh—ıııı buna cevabi. kısa olmuş, südece “ bu sorgu kargılıksız kalacaktır., ü Almanyada yişler yi Nüma, Berlin, 2 (ALA.) — Bütün Alman yüksek - tedrisst —mekteplerinde ve üniversitelerde büyük — nümayişler yapılarik Prağ'da Alman Üniversitesine kargı yapılan taşkın'ıklar protesto edilmiştir. Prens Pol Diyor Ki: — şiddetle | Mühün bir euali cevapsız kalan Fransız sosyalistlerinin lideri M. Blam “Sıyasal Vaziyet Çok Nazik Olduğu . İçın Beyanat Paris, 2 (AA) — Yugoslavya kı- val nalbl prens (Pol) gazetecilerin, Fransız başbakanı ve diş bakanı ile birlikte Reizleumhur M. Löbrön ila neler konuştuğu hakkındaki sor- gularına karşı, sıyasal nezaketin dev- let başkanı ile naler konuştuğu hak- kında hiç aöz söylemesine” müsaid olmadığını bildirmiştir. Sıysaal mahafilde Marsilya dinla Fransız Yugoslav dostluğunu sıklaştırdığı — söylenmektedir. Prons Polün, cumhur reizi M. Löbrön, beş- bakan M. Flanden ve diş işleri baka- m M Laval ile yaptığı uzun konuş- malzrından bu enlem çıkarılmaktadır, Konuşmalarda genel sıyasal duru- Verememli!,, budunlar arasında hemen hemen mü- nakaşa lstiyen Macar notasının görü- şülmesine oran (ibtimal) verilmekte- dir. Çünkü u'uslar kurumunun — karar vereceği bu, derhal müzakere - mese- lesinin çok büyük sıyasal ehemmiyeti vardır. D Macar makamlarının — mesuüliyetlerini açıkca ortaya atmazı Üzerine Yugoz- lavyanın da İş için çabuk bir karar verilmesini istediği sanılımaktadır. M. Fon Papen Berlin, 2 (A. A.) — Almanyanın Viyana sefiri M. Fon Papen Bakan- larla gözüşmek üzere buraya gelmiştir. Ayrılmada Çabukluk KAĞZE - — ea —ati okuyucularımdan bir kadın bana derd yandı: — Kocamla geçinemiyorduk, günümüz yekdiğerimizi — hırpala- makla —geçiyordu. Sinirsiz - bir günümüzde oturduk, konuştuk ve ayrılmaya karar verdik. Bu, ge- lib geçici bir düşünce değildi. Hemen — mahkemeye gittik, bir istida yazdık. Fakat kanunun koy- duğu hüküm sarih: muayyen me- rasimden — geçeceğir, muayyen müddeli dolduracağız. İki taraf ta ayni düşünce de olduktan sonra bu merasimi ve uzun müddet beklemeyi fazla bulmaz mısınız? Derhal: — Hayır, cevabını. - verdim. Eğer kanunu yapanın yerinde olsaydım, bu müddeti ve mera- simi — kısaltmak çöyle — dursun ozatırdım, bir misline, İki mis- Hae, daha fazlasına çıkarırdım. — Sebeb? — Bir sözle anlatmak mümkün değil. Meselâ sizi ele alahmı İkiniz de gencsiniz, sıhhattasımız, yekdiğerinize denksiniz. Kocanız zen- gin bir şirkette, yüksek bir moag ale yor, sizin de babadan kalma küçük bir geliriniz var, refalı İçinde yaşıyor- sunuz. İşi bozan sadece huy farkıdır, bundan çıkan geçimsizliktir. Fakat bu huy farkı ve geçimsizlik nereden doğdu bilir misiniz? Başınızı sallıyor- sunuz, anlıyorum, farkında değilsiniz, ben tohmin edey'm, muhakkak günün birinde faraza sİiz bir erkeği Fazla methettiniz, yabut ta zeveiniz bir kn- dıni fazla güzel bulduğunu söyledi yahut ta daha bayağı bir sebeb ara- yalım, Üzenib yaptığınız bir yemeği zevciniz lezzetli bulmadı, söyledi, kızdımız, fakat kızgınlığınızı sakladı- mız, içinizde büyüttünüz, beşka bir mesele münasebotile acısını çıkarmı- ya kalkıştınız, ortada bir sinir ger- ginliği belirdi, büyüdükçe büyüdü.. Fakat ben kanüm, günün birinde bir tesadüf bu gerginliği birdenbire #öndürecektir, mesolâ siz, bu sözle- rim Üzerint düşüneceksiniz, yahud ( Devamı 9 uncu yüzde ) ÇNM e e eee eee ae a Harun Şinasi Nafiz Efendiye bu- laşmıştı. Ben de ö gün #senin ya- vında idim. Münakaşaya Şevket Yahya Boy de karıştı idi... Beyhan, — Türkânin omuzunu bafif hafif okşadı: — Tanıdm... Birak, tanıdım!.. Beyhan, elile göğsüne bastırı- yordu: — Aman o gün ne sinirlerim ayak'anmıştı! Açık gümüşi kostü- münün yan — cebinden bir karış sarkan ipekli mendil, hâlâ gözü- mün önünde.. Ya o sarılı beyazlı iskarpinler:,. Övürür gibi avurtlarını - şişiri- yordu: ö sus.. Mideme bu- lanmalar geliyor.. Ay, şimdi be- nim âşıkım o mu? Ellerini iribirine çırpıyordu: — Demek o, sevmek de bili- yormuş! Sevsinler! Türkân, şaşkın şaşkın dun- yordu: — Nesini beğenmiyorsun? Beyhan ciddileşmişti: — Vailahi kardeşim, sana doğ. rusunu söyliyeyim, bu, beğenmek, benmemek meselesi değil.. Bazı insanları şurası şöyle, şurası böyle diye tarif ederler, dünya güzeli sanır- sın. Halbuki gözlerinle gördün mü, müthiİş bir sukutuhayale “în"m. Güzel, diye göklere çıkarılan şahsı, çirkin bulursua. Hattâ İğre- nirsin. Sonra, çirkin, diya tarif edilenler vardır, i.sanın gözünü, gönlünü " samverirler. Bu Harün dediğin çocuğu, bir kere bizim odada gördüm. Başka zamanlarda gördüm mu? Bilmiyordum. Türkân, taaccübünü saklayamı- yordu: — O, seni sık sık görüyormuş! Beyhan, gayet samimi idi: — Ben, hiç farkında değilim. Zannediyorum ki göz, muhakkak görmek için yaratılmış olmasa gerek... Göz, görmek istediklerini görüyorl! Türkân, hem merak, hem hid- detle sordu: — Peki, senin gözlüğün gör- mek İstediği ve gördüğü, şirkette hergün konuştuğun kim? Beyhanın — yanakları pembe pembe olmuştu: — Ciddi birşey . Şir kette, senin birdenbire lağıma bir sır gibi fısıldayışm beni gü- Jünç hayallere sürükledi. — Ne gibi ? Beyban, elini uzattı: — Elr sıgara vör... Sıgarayı aldı, yaktı: — Senden saklıyacak değilim... Sen, benim odaya geldiğin za- man, müdür de çağırmıştı. Kori: dorda kolağıma - fısıldadın. İyi! Bundan birşey çıkmaz! Fakat müdürün yanında tuhaf bir vaziyet hâdis oldu! Türkân da bir sıgara yakmışlı: — Ne gibi tuhaf vaziyet? Beyhan, çat tasından müdürün çizdiği krokiyi çıkardı ve müdürle aralarında geçen sahneyi, bütün , sözleri, aynen harfi harfine anlattı. Türkân, merakla diuliyordu: — Demek, sen, bundan birşey umuyorsun! Beyhanın birden kaşları çatık mıştı; — Artık, birşey ummaklığıma tmkân, ihtimal yok... — Fakat biraz gönlün var gibil Beyhan, başını çarpılıp ağzını bhafifçe yayarak: a — E ehi dedi, bir parçacık.. Türkân, arkadaşına yan yan bakıyordu: — Sen, delisin! — Neden? — Sinan Tahsin, senin vavan yerinde.. K Beyhan, şiddetle doğruldu: — Hayır, o, daha genç sa- lar. Türkân, kellmeler — özerinde durarak, ısrar ederek s#öylüyordu: — Sayılır, ne demek! o, se- nin akranın değil... Sonra, o, bir dalda durmaz ki... Seni, — Sinan Tahsinin —mevkil ml cezbediyor? Harun Şinast de, —ikinci Şef... Daha da genç... Yakında müdür olabisir... Sonra ailesinin serveti kâfi... Çocukluğu bırak.. Beyban, yüzünü buruşturmuştu: — Onun lâkırdismı — etme... O, çocuk, hakikaten el, zengin ve mevkil de zı::rç'lılı'?lı- bilir, fakat ruhum hazzetmedi! Türkân, sinirden çırpınıyordur (Arkası var) e D ae < L ÖĞ — Li el e GA lll l l

Bu sayıdan diğer sayfalar: