12 Ocak 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

12 Ocak 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—SON POSTA Mubarriri: A. R. ÂAcı Nox 188 12-1. 935 Bir Ses.. Kadın, Erkek, Çoluk, Çocuk Kâmilen Kiliseye Koşuyorlar, Bir Takım Feryadlar Yükseliyordu.. ———0 —.. Ya sen, koca rahib?.. Beni boğ- durduğun — gölde — boğulacağını acaba aklından geçiriyor musun?. Sözleri duyuldu. * Ay batmıştı. Her taraf kıp- kırmızı — karanlıktı. — Akdenizin coşkun suları, fasılasız dalgalarla sahile çarpıyor; kumlardan ve kayalardan, azametli bir çağıltı yüksel'yordu. Fondi kasabasının halkı, Türk korsanlarının seyyal bir ateş gibi bütün sahili dolaştıklarını, kendi« lerine karşı koyan kale ve kasa- baları yakıp yıktıklarını haber almışlar, iki gün iki gecedir göz- lerini yummamışlardı. Kasabanın Ihtiyarlari!e ileri gelenleri kilisede toplanmışlar; uzun uzadiya mü- zakerelerden sonra, şayet kasa- baları hücuma uğrarsa, hiç mu- kabele göstermeden teslim olmayı karar'aştırmışlardı. Bu müzakereye yalnız ikl kişi iştirak etmemişti. Biri, (Lokraçyaj şatosu sakibi Siayor Sağıedo, diğeri de ( Kolona ) şatorunuz Senyoru, (Vespazyo) idi. Bunlar, şatolarının hendeklerini su ile doldurmuşlar, asma köprülerini kaldırmışlar, müdafaaya — karar vermişlerdi. Çünkü Türk korsan- larının kasabayı yağmz etlikten sonra, artık kendilerile uzur uza- diye mücadeleye girişeceklerini ümid etmemektelerdi. Kasabadaki evlerin percere- lerinden bir tek ışık bile görün- müyordu. Büu evlerin demları al- tında barınan tam yedi bin kişi en küçük bir hayat eseri bile göstermiyordu. Fakat buna rağ- men, herkesin kulağı, kirişte bu- lunuyordu. Bir köpek bavlasa, bir kedi atlasa; işitenlerin yüreği kepuyor, ağz.na ge'irerdu. Vakit, gece yırıı.ııı bir hayli İ geçmiş, hattâ kasabanın şark ta- rafını ihata eden dağların üstün- de hafif bir pembelik — hissedil- mişti. Bunu görenler, bu geceyi de tehl kesiz geçirdiklerinden do- layı şükrediyorlar; gece baskın- arının korkunç fe'âketinden kur- tuldukları için muhtelif azizlere mumloar, nezirler, adaklar va- deyliyorlardı. Bu derin sükünet içinde bir- denbire acı ve madeni bir ses, ufuklara doğru yayılmış, bütün kasaba halkını korku ve heyecan içinde bırakmıştı. Kilisenin çan ları, faslasız bir inilti ile tehlike işareti çalıyor.. Evvelce verilen karar mucibince kadın, erkek, çoluk çocuk evlerinden uğraya- rak kiliseye doğru koşuyor.. biraz evvel laşan seslerle karışık: — Santa Marya.. Santa Mar- re. i Feryadları yükseliyordur. Kilsesin baş — papazı, bir elinde mum, diğer elinde gümüş bir. salib olduğu halde kilisenin kapısında duruyor: — Korkmayınız.. Türkler, A- man diyenlere kılıç - çekmezler.. Teslim olduğumuzu baber - ver- mek için korsanların reisine gi- decek heyet hazrlansın. Diye bağırıyordu. Kasabayı basan korsanlar, çok —— eee . derin bir süküt içinde | bulunan bu muhitten, şimdi ağ- | kurnazca hareket etmişlerdi. Doğ- rudan doğruya limana girmemiş- ler. Limandan iki mil aşağıda karaya çıkarak kasabayı dışından ihate etmişlerdi. Akıllı bir adam olan başpa- paz, korsanların nazarıdikkatini celbetmek ve onları doğrudan doğruya kilisenin önüne çekerek orada müzakerata girişmek İçin meş'alelerin yakılmasını emret- mişti. Ve o anda da, bu meş'e- lelerin kızıl alevleri, her taraftan zuhur eden Türk korsanlarının yalın kılıç ve palalarına aksedi- vermişti. — Geliyorlar... Bu ses, kil'seyi dolduran bin- lerce insana, bir ölüm titremesi vermişli. Fakat buna mukabil karanlıkta korsanların arasından da yüksek sesle söylenen şu söz- ler işitilmişti : — Teslim olursanız, ne mal- mıza ne de canınıza dokuculmaz. O zaman hep bir ağızdan : — Teslim.. Teslim... Seslerl yükselmişli. Teslim şartlarını müzakereye memur olan heyet, korsanların reisi Poyraz Ali ile çarçabuk am laşmıştı. Esasen Poyraz Alinin teklifi yalnız bir maddeye inhisar ediyor, kasaba namına veri'ecek vergi verildikten sonra korsanla- rın avdetine kadar hiçbir ferdin ortada gezmemesini istiyordu. Güneş, Fondi gölünün şark sa- hilindeki dağların üzerinden İlk ışıklarını saçarken kilisenin önün deki müzakere bitama ermişti. Ayni zamanda biri (Lokreçya), diğeri de (Kolonâ) şatosundan keskin iki boru sesi aksetmişti. Bu boru seslerini işiten Poy- raz Ali, artık buradaki sözleri kısa kesmiş; maiyetindekilere şu emri vermişti : — Siz, burada kalın. Kimseyi yerinden — kıpırdatmayın. İmdad Tâzım olursa ben üç boru çaldı- trim, Demiş, (Kolonâ) şatosuna doğ- ru ilerlemişti.. Kasaba, şatodan pek uzak değildi. Poyraz Alı, bu mesafeyi çarçabuk katediver- miştl. Fakat tam Şatonun asma- köprüsü önüne vasıl olduğu za- man, Antuvanın acıklı bir feryada benzeyen şu sözlerini işitmişti: — Eyçah.. geç kaldık... Antuvan, daha fazla birşey söylememişti. Sadece parmağının ucucile (Arkan var) BANKA KONERÇİYALE iİTALYANA Sermayesi — Liret 700,000,000 İhtiyat akçesi ,, 580,000,000 Merkezi idaret: MILANO iyanın hea yehirlerinde ŞUBELER İagiltere, İsviçre, Avusturya, Maca- ristan, Çekoslovakya, Yugoslavya, Lehistan, - Romanya, Bulgaristaa, Mısır, Amerika Cemahiri Müttehidesi, Brezilya, — Şili, Uruguay, — Arjuntin, Peru, Ekvatör ve Kolumbıyada Afilyasyonlar ISTANBUL ŞUBE MERKEZİ Galata Voyvoda caddesi Karaköy Palas ( Telef. 2641 /2/3/4/7 ) Şehir dahilindeki acenteler: İataubulda: Alalemciyan hanında Telel, 2821. Beyoğlunda: İstiklâl enrddesi Telef. 1046.Kumpiyo dairesi Borsada Telef. 1718. İZMİRDE ŞUBE Modern Çöl Devesi ! Arab — Bu gördüğünüz deve, on beş gün bir damja su içme- den yol alabilecek yeni modeller- deh bir!dirl.. geenaaAAĞYENEAN AA GNL LN NNK EERee N EEensemenE e rEnnsN Düngya İktısad Haberleri Bu Sene Tilki KürkleriHararetli Muamele Görecek Kış mevsiminin başlangıcı do- layıs'le kürk C Gek ııylırmdı hıı:lıi: rileri |ler — başlamıştır. Avrupada en büyük deri piyasam olan Londradan gelen malümata göre, bu piyasa daha şimdicden (300,000) adet Hilki derisi talebi kaydetmiştir. Şark - vilâyetimizde soğukların — başlaması — hasebile tilki avları başlamış ve bir tiki derisi üç buçuk, dört liraya ka- dar alıcı bulmağa başlamıştır. Geçen seneden kalan stoklar hemen kâmilen denecek derecede sarfedildiği için bu sene kürk de- rileri Üzerine hararetli muamele- ler olacağı tahmin olunmaktadır. * Türkofisten tebliğ edildiğine İ öre: Lehistan Hü- Lehistan | Ki yet 30/10/034 kuru meyva | V ehli bir karar- resmini name ile Danrig indirdi | yegair limanlar yo- Lehistana idhal olunacak lu ile kuru meyvaların Gümrük resimle- rini İndirmiştir. 'Yeni kararnameye göre kuru meyvalardan memleketimizi alâ- kadar edenler — portakal, kufıı üzüm, incir, bademden ibarettir. (30) Birinci Teşrin (1934) _iı- rihinden itibaren mer'iyete giren bu tarife (31) Mart (1935) tarihi- ne kadar muteber olacaktır. (11) Birinci Teşrin (1933) tarihli _Iıı- rarname ile verilen va (29) Birinci Teşrin — (1934) tarihine — kadar mer'iyeti olan müsaadeler (31) İlk Kânun (1934) tarihine kadar mer'iyette kalacaktır. Ancak in- dirilmiş olan Gümrük resmi Iıılc.ı cari olan tarifeye göre hesab edi- lecektir. * Lehistanın yumurtalarının baş- hea alıcısı İngi- ""'diıl.. Bundan ra nya ve xnk;ı P.l:'“'“' de Italya, Alman ya ve Avusturya gelir. Bu mem leketlerin Lehistanla olan takas anlaşmalarında Lehistana ayırdık- ları yumurta kontenjanları mah- dud mikdarda olduğu için Lehise tan hükümeti bir yandan bu kontenjanları — arttırmağa çalış- makta ve diğer yandan da yu- murta — ihracatını — genişletecek çareler araştırmaktadır. Bu yolda son zamanda almış olduğu mü- him tedbirlerden biri — yabancı memleketlere perakende olarak gönderilen yumurtaların nakliye Ücretlerini artırmış olmasıdır. Bu Sütunda Hergün M. Vahid Yusuf oğlu BİR SU BAŞINDA Gözlerden ıılnıı:ı-l;ir köşe İnidi b buldum, — yaprakları, biribirinin kolu altına girmiş dallarile, açık kalan aralıkları ışıkla örülen bu kuytu yerde dinleniyordum. O kadar sessizlik içinde kal- miştim ki, bir tek yaprak kımık dasa duyabilecektim. Çok yavaş ve tatlı bir çağlayış kulağıma geldi. Susan bu toprak parça- sının bir gözünden akan su; en güzel bir kızdan daha inco, daha dökük ve şendi.. Toprak gözün önünde yaşlı bir adam desti- sini doldurub oturmuş, dalgın da'gın suya bakıyordu. Seslendim. Gülümseyerek baktı. Ikimizin de kulağına türküler dağıtan bu akı- şın önünde konuşmıya başladık. İkimiz de biribirimize kim olduğu- muzu sormadık. Eş bir tat duyan iki adamdık ya. Yaşlı arkadaşım; — torununa saklanmış bir armağan çıkarır gibi dağarcığını yavaş, yavaş bo- şaltıyordu. Konuşmamız derinleş- tikçe onun yüzü canlanıyor, yeşil yapraklar arasında; kabuklu bir çınar parçasını andıran başı bo- yuna sallanıyordu. — Beni, buralara çeken görün- mez bir bağdı. Ben burada onanla başbaşa kalıb konuşuyorum, yüre- ğgim biraz dinleniyor. Sonra cebinden, sararmış, yır- tık bir kâğıd çıkarıb bana uzattı. Bu, çok eski bir yazıydı. Bu son kanlı savaşların geçtiği yerlerin bir anışı idi. Yaşlı adam yalvardı: — Sesle oku da ben de dim- leyeyim. Okumiıya başladım. * Babacığım; Burada bize göneş çok ışıklı geliyor. Siperleri, ağırlıkları, at- ları okadar aydınlatıyor. ve - belli ediyor ki toptan avlanacağımız- dan korkuyorum. Sellerin açtığı derin yarıklara yavuklu — dizine yatar gibi yaslanıb saklanıyoruz. Köylerin çoğunda çıra yakar- lar, bilirsin. Bu cılız ateş, damın altını Ölü benzi gibi sarartır. O çıra burada, köyde bizi gece gibi kokutan kötü ve güneş kadar belirten kocaman bir ışık oluyor. Gece gözlerimizi biliyor, karanlığı çivi gibi deliyoruz. Siperde sağdan sola kımık darken, çömelirken doldurduğum yeri boşaltıyorum gibi geliyor ve ellerimle kaçmasın diye toprak- ları ellemekten kencdimi alamı- yorum, Konuşamıyoruz. da. Makaniz- meleri sildirirken ses vermesin diye, tüfeklerin ağızlarına paçavra koyduruyor, atların başını yem torbalarının dibine kadar geçir- tiyorum. Cıvıltılarla geçib, sağa, sola, cik cik diye konan kuşlara bile ses verdiği için kızıyorum. Boğuşma bu, babacığım. Çok tetik durmak İstiyor, Canımdan değil uykudan korkuyorum ve ne dersen de babacığım, uykuyu arıyorum. O, günlerce, birike, birike okadar toplanıyor ve ağır- laşıyor ki taşıyamıyoruz. Topu- muzu birden öldürseler, duyme- yacak kadar bizi sağır yapıyor, dürtülünce kımıldayacak kadar bir kayaya döndürüyor. Bütün o taş ve toprak yığınları, çalı'ar, demir parçaları, kum tor- baları hepisi birleşiyor ve tek bir yün — yataktan daha yumuşak altımıza seiliyor, ellerimizi, ayak-« larımızı bir sevgi gibi ceğimiz bir çözemi, bir tadın içine atıyor ve ölüi boyun eğer gibi ona boyun eğiy' ruz. En sonra, nöbetçinin ayağ takılmış tek bir can olarak y seriliyoruz. Nöbetçi — kaldığım — geci titriyorum. — Arkadaşlar o sessiz ve cansız yatıyorlar ki b bütün yainız kalıyorum ve y cak sandığım arkadaşlarımı o zuma — yüklenib — sürükliyec sanıyor - ve Ürperiyorum. U: larda şimşek çakıyor, karanlıklara — takılıyor, — yi Bana öyle geliyor ki.. Arkad larım çok uzaklarda uyuyo bağırsam duymıyacaklar. Sesler yaklaşıyor. Borazanın men fırlayacak sesi ne uzun deşlerimi fırlatıyor. O daha öttürse — göğüslerimiz — delinec rim. Sağ kalırsam yine yazarım. Turhan min - bitişini duymamış mı Onu kendi düşüncelerine bı tım ve bekledim. Neden sonra dalgınlıktan gün beylikten çağırdılar. Çet genin odasına girdim. Yerde” tahta sandik duruyordu. “ Bul senin baba ,, dediler, anlama! tım. Yine “bu sandıklar sc! baba, oğlunan Gtesi berisi içinde , diye söylendiler. Dişi sıktım. Gözlerim için için yı Sandığı açtım. İlkönce çocuğumn ceketi çıktı. Bu ceket kad bana acı gelen bir nesne bi yorum. O, boş duran ko açık kalan göğüs yerinden od içine Ööyle bir 1ssızlık, ayı kokusu — yayıldı ki anlatan Onun boynunun değdiği yal içine yüzümü soktum. Ko koklaya ağladım. Bu oda nekad karanlık ve soğuk geldi İşte okuduğun yazı, onun cel meden vurulmuş çocuğum. yazıyı okuttukça, onun kalan uzün yollar - siliniyor çocuğuma yaklaşıyorum. gürültüler — beni — çocu; onun sesinden — ayırıyor. —V bu su başında, suyun akışını £ cuğumun sesine benzeterek varan canımla, — oni yaşıyorum.. Suyun fışkırdığı çevresine çiçekler diktim. Su, dolana, babanın ayağının ucunda danıyordu. Bu okuyuştan suyun çağlayışı da değişmişti: laya süzülüb akmıya başlanı Karaköy Topçular caddesi No- < bağla bitişdiriyöfe Gözlerimizi açamıyacağımız ağde” başıma bu ağirlıklara, uyutmuyâ” yağıyor ve biz yine uyanmıyoru! Karşıda — karaltılar beliriyof: liyor. acı bir haykırış yigit kaf” Anamın, senin gözlerinden 5pt Başıml kaldırdım. Turhanif bahamı, sanki kulağını yanık b kavala vermiş dinliyordu. Okuz n kindi. Oğlum, diyordu, beni P* Sin cebinden çıktı. Postaya* ert duyuyorum ve onunla aramız” Anladın m — oğlum.. - Arı ' lerimi kapıyorum ve onun ya! : ufak serviyi ben getirmiştim.. dolana bu y7 da yavaşlamış, bizi din'emiş © sonra İçli bir yürekle, ağlaya, *? 'v. A.KUTİELl his eri nî tu

Bu sayıdan diğer sayfalar: