3 Nisan 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

3 Nisan 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TT ÜŞTT TTTT UT R TTTT ER T N Tavuğa Dair Yumurtayı Nasıl İçmeli?.. Acaba yumurtayı — temamen pişirmeli mi, çiğ mi İçmeli, yoksa hafif pişirerek mi — yemeli?. Bu meselede bazı'arının zannettikleri kadar büyük bir fark — yoktur. Bununla beraber birçok tecrübe- ler çiğ yumurtanın daha kolay hazmolunduğunu göstermekte- dir, Nitekim (100) gram çiğ urta mideye girdiğinden İti- =ıı (135) dakikada temamen mideden çıktığı halde, katılaşmış yumurta midede biraz daha fazla kalmaktadır. Bazılârı katılaşmış yumurtaların gıda kıymetlerinin azalacaklarını söylerlerse de tec- rübeler bunu teyit etmemektedir. Yumurta sarısı, ister çiğ, İster pişmiş olsdun aynı veçhila hazmo- lunur. — Sarısının hazmi beyaza nazaran daha kolay olduğundan doktorlar küçük çocuklara yu- murtanın sarısını tavsiye öderler. Çiğ yumurtanın beyazı daha çok lumlıııır. Midenin gışal muhatisini tenbih eder. Hazmi güçleştirir.. Yumurta beyannın yüzde (50 - 70) 1 vücut tarafınden istitade olunur. Fazla miktarda yenilirse ishâl yapar, Bu sebepten yumurtayi biraz ısıtmak veya çiğ enilecekse çalkalamak, köpük- fendlıııek lâzımdır. Vasat büyüklükte bir tavuk yumurtası İasana (5-Ö) gram şibihzülal va 75 kalori vermekte- dir. Halbuki şehirlerde vasat de- recede çalışan adamlara günde (80-90) gram şibihzülal ve 2500 - 2700 kalori lâzımdır Bundan anlaşılıyor ki bir Insan fazla yumurta yiyebilir ve şibihzll- l fazlalığından — hiçbir. zarar gelmez. Şibihzülâl yağ, mevadı madeniye, ve bol vitaminden mü- rekkeptir. Bütün bunların mahi- yeti uzviyete emsalsiz' kuvvet ve kudret verir. / Erenköy Barekat tavak çiftliği Çacaamanca Bir Doktorun Günlük Notlarından (*) Çocuklarda Ateş Birdenbire ateşi yükselen, hasta- Tanan bir çocukta ananın ilk düşü- Deceği şey çocuğun dilini bir kaşık ile bastırıp boğazını, bademeiklerinin vaziyetini tetkik etmektir. Kızarmış mıdır? Şişmiş midirt Üzerinde parça halinde veya nokta halinde beyaz veyahut böyaz sarı parçalar var mıdır? Bu küçük tedbir birçok dafa vaktinde hareket edilerek çocuğun fena ve tehlikeli hallere düyşmeme- #ini temin eden teşhisleri koydurur. P Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştınp kolleksiyon yapı" vi Sıkinti sumanınızda bu notler bir dektor gibi Imdadımıza yet şebilir. İki eski bina yanyana: Tekke ve konak Evleri biribirl Üstüne yasla- narak esneyen dar sokaklardan geçiyorduk. Her adım başında gözümüze yeşil tekke kapıları Üzerleri ufacık bezlerle, sicimlerle örtülü tekke parmaklıkları çar« pıyor. Sağa bakın, tekke.. Sola bakı çeşme... Ta aşağı yokuştan Ahm ediyeye tırmanıncaya kadar geçtiğimiz yerler hep dz.. Bü- tün pöncereler kapalı, sokaklar tenha, satıcı yok, çocuk yok. Bu mahalleye ne olmuş böyle?.. Köşeyi dönerken, iki büklüm bir ihtiyar, elindeki değneğini ihtiyar eşeğinin sırtına dokun- durdu 1 — Çuuuşl. Sonra bize doğru başını sall- yarak! “Selâmünaleyküm!..,, Dddi. Köşedeki çeşme başında, sü- mükleri dudakları Üstünde kuru- muş, tek bir kız çocuğu su dol- duruyordu. Ihtiyar adam su tene- kelerini yere indirdi: — Zahir geziyorsunuz?.. Bir de kör bakkala doğru çıkında, göreceklerinizi orada görürsünüz, Çeşmenin tahta musluğundan yalağa doğru ince bir su akıyor. Üst tarafta yeşil boyaları dökül- Mmüş bir tas: Sahibtlhayrat Darülsande —ağası merhum ve maglfur Mehmed Ağanın asarı celilesidir 355 senelik çeşme.. hâlâ bo- zulmamış. Dar — bir sokağa sap- mıştık. Saçakları biribirine yaprak gibi kapanmış, içlerinden dal dal selviler fışkırmış evlerin, çürük kafesleri aşağı doğru sarkıyor.. Bazı yerlerinden sıvalar dökülmüş, tahta iskeletler fırlamış, çıtaları kırılmış.. Saçak ortalarında, hâlâ cski pabucu, sarmısağı, mavi bon- cuğu ve at nalları sarkan cam çerçeveli “Yahafır,, lar, “Tevek- keltüalâllah,, lar, “Maşallah,, lar, “ İnma fethanaleke fethan mübi- na ,, lar duruyor.. Eski bir tekkenin önüne gel- miştik. Kapısının zencirli kilidi adamakıllı pas'anmış. Yeşil boyalı parmaklıklarından — içeri doğru bakınca gözünüze çarpan Üç şey var: Safi mermerden büyük bir şadırvan, yine beyaz mermerli bir musallâ taşı ve kupkuru asma dalları arasında sıkışmış, kafesleri dökülmüş bir kameriye. Mermer — şadırvan — Üüzerinde T T SON POSTA Istanbulun En_ Eski Mahallesınt_e Saçakları Biribirine K: Kapanmış, Ara- larından Dal Dal Serviler Fışkırmış Ihtiyar Evler... İstanbulun En Eski Mahallesi Bütün. Eskiliği Ve Ses- sizliği Ve Karanlığı İlo Hala Uyuyup Duruyor!.. Ahmediyenin pek #eki zamandan kalma evlerinden bir Iklal şimdi bu halde güçlükle okuyabildiğim iki kısa cümle var: Hak deyip bel bağladım ikrar verip erenlere Mürşidim oldu Muhammet, rehbes rim khem Martara Körbakkal — mahellesinin bir arsası kenarında karşı yokuşlara baktıkça İnsanın içine hep dü- şünmek, .kasvet doluyor. Evler, eskimiş saçaklarile sokağa aban- miş gibi. Karşı cami dibinde kırmızı boyaları dökülmüş, cam- sız, perdesiz bir konak duruyor.. Uzun yol, küçük kamburlarla inip çıkıyor, inip çıkıyor.. Bir arsadan geçiyorduk. Evlerden birinin ka- pisi açıldı, siyah feraceli, boyaz başörtülü bir ihtiyar, kısık bir sesle mırıldanarak çıktı : — Anladın ya kızım. Tuzsuz tereyağı, mürver, sarı balmumu, bir de çıra... Karıştırıp kaymat bak bir şey kalırsa, gel bana söyle.. Ihtiyar kadın, ayaklarını 'yere vurmaktan korkarak büzüle bi- züle yürüdü, gitti.. Ne çok sessizlik.. Mazallah taksimde oturmuş birini buraya getirseler, bir günde sessizlikten çıldırır. Bir arsa kenarında önümüze “Sahibülhayrat darüssande ağası,, nın çeşmesi ve yeşil kapıl eski bir. ev yine bir harap bir tekke, birkaç mezar taşı, tahtalar, topraklar çıktı.. Daha ileride bodur bir sokak.. Bütün yolu dolaştığım halde, hiçbir pencerede ne hırçın, yaramaz bir genç kız başı, ne de küçük bir çocuk vücudu gö- remedim.. Yanı başımızdan ge- çen bir sebzevatcı bile bağırmak- tan, gürültü yapmaktan korkar gibi yürür. Üıküdıı ax çok iç Anadoluya benzer. Gündüzlerinde bile blı bareketsizlik ve sessizlik vardır. Karacaahmet önlerinde çürümeğe yüz Tutmuüş konaklardan biri Yalnız burada her şeye hâkim n bir tek ses varı Horoz sesleri.... Sanki yeni sabah oluyormuş gibi, hırçın horozlar mütemadiyen bağrışıyorlar.. Yol uzadıkça, Karacaahmede yaklaşıyorduk. Sola sapınca, yine dar sokak- lar başladı. Bu evlere baktıkça, hatıra hep “ Nuh Nebi ,, geliyor. Çünkü okadar eski, okadar banr başka evler.. Bir aralık kadınlardan kulağı- ma bir ut sesi geldi.. Karşı büyük »evlerden birinin alt katında lâmba yanıyordu. Küpekündüz lâmba yakmakl.. Öyle ya, bu karaâlık Nisan 3 Kari Mektüabları Kaııbolan Mektuplar Ayın on üçüncü günü İzmite gitmek üzere Istanbul postahane- sindeki kutuya bir, mektup attım. Ben bu mektubun ertesi günü sahibinin eline değdiğibi sanıyor- dum. Halbuki ayın yirmi beşinci günü İzmitteki dostum İstanbula geldi ve bahsettiğim —mektubu almadığını söyledi. — Garip değil mi dedi, Bar« tında bulunan Ağabeyim de banâ bir mektup göndermiş, onu da almadım. Acaba bu mektuplar nerede kaldı ve nasıl kayboldu? Topkapı yokuşu 59 numarada M. Salt , Sabık muhasebecilerden Bay Şey- ı kı et Akkoyuna: — Soyadları, fazla yazılarımız- dan ötürü çıkamadı, bu yakınlare da neşredilecektir. Müsterih olu« nuz. * Ayaşta Güdüllü mükkall Bay Veli Ersoya: — Şiiriniz güzeldir, fakat şilr geşretmek programımız haricin- dedir. Mazur görünüz. x Bay Gemal Ere: — Mektubunuz sarih değildir, daha vazıh yazınız. * İzmit Tepecikte Bayan Vahideye « bir. mesele vardır, — fakat henüz kat't bir şekilde halledilememiştir. Haziran sonum da vaziyet müspet veya menfi; aydınlanmış olacaktır. x Ulukişlada Karahamza Bay Mehmed Ergine; Vaziyet anlattığınız gibi midir? bilmiyoruz. Mektubunuzda bazı gayrıkanuni — ve — araştırılmıya ' muhtaç noktalar olduğu İçin dere € münasib görmedik, mazur gö- rünüz. Mamafih bir istida ile mıntakanız — valiliğine — müracaat edecek olursanız, müsbet bir neti- çe alacağınızı Ümid ederiz. sokaklarda ışık me gezer. Utla karışık Öksürüklü bir kadın sesi mırıldanıyor: Madem ki vardı hlicran, seni benden ayıran Barı ölüm olaydı Sokağın — nihayetinde — yine önümüze yeşil kapılı, yeşil par- maklıklı bir tekke çıktı. Yine avlusu bomboş. Taşlar, topraklar, kameriyeler, asmalar karma ka- rışık.. Avlunun nihayetinde sari tahtaları çürümüş, camları kırıl- mış, içeri odalarında ot minder- leri deşilmiş ve basık bir bina duruyor.. Güneş ışığın durduğu karşı odalardan birinde, mukavva Üzerine yazılı sül's yazıyı yavaf okudum: ğ “Menzilin pak, günahların ıl(ob-’ Kısmeti gani ola. Üçler, yediler, kırlk” lar, hazır ve kaip erenleri gözcün ol Gerçekler demine hul..,, Istanbulun en eski mahalli işte böyle bütün eskiliği, sessis” liği, kusveti ve karanlığı ile bâlâ uyuyup duruyorl!.. — 4 oğullarından

Bu sayıdan diğer sayfalar: