10 Ekim 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

10 Ekim 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hadım Sül Hint Denizlerinde Türkler Yazan: M. Turhan leyman -Piri Reis- Murat Reis Donanmayı Basradan Süveyşe Getir- meye Seydi Reis Bu araştırma pek kısa sürdü. Çünkü sarayla, hükümet a- damlarile ilgisini goktan kesmiş - ol- makla beraber Sey- di Ali reisi bilmiyen yoktu. Uzun yıllar Barbarosla — arka- daşlık etmiş, deni« zin altını üstüne ge- tirmiş, sayısız savaş- lar kazanmış olan Galatalı Seydi Ali reis, bütün ordu er- kânmın — sevgi — ve , saygı ile andığı bir kahraman — denizci idi. Onu yalnız de- nizciler, kara aske- ri değil, hocalar, şa- irler de - tanırlardı. Çünkü sayılı bilgin- lerden biri idi. Kılıç kadar kalem de kul- Tanıyordu. —Yalnız denizleri değil, medreseleri de dolaşmıştı. Derin bir bil- &i elde etmişti, ayni zamanda şairdi, gü- zel ve dokunaklı şürleri dillerde geziyor- du. Ona, bütün denizciler «Galatalı Sey- div derlerdi, şairler ise kendini Kâtibi di- ye anarlardı. Hocalar, âdetleri üzere, ara- ya bir terkip sokup âlim ve şair denizciyi Kâtibü Rumi adile tanır ve tanıtırlardı. .* Hünkâr Mırıldandı Bu #sbeple Sardazam Ahmet Paşa, bir saat içinde istenilen bilgiyi elde etti, hünkârın huzuruna çıktı: — Saydi Ali reis, dedi, sağdır, Ga- Tatadaki konağında oturmaktadır, ki- tap okuyup kitap yazmaktadır! Hünkâr, biraz düşünür gibi oldu, mırıldanır gibi konuştu: — Demek ki tatlı tatlı dinleniyor, de t'z ve savaş yorguluğunu kitaplar ara- s ada çıkarıyor. Bu, son demleri dağ- dağasız geçirmek demektir. Şimdi onu kitaplarından ayırmak, uzun bir sefe- re salmak acep günah olmaz mı? Ve kendi sorusuna gene kendi ce- wap verdi: — Niçin günah olsun?.. O, denizi uuutmak istese de deniz onu unutmaz. Varsın, eski dostile bir kere daha yüz- leşsin, memlekete de hizmet etsin. * Bozgunun Hıncı Sonra Sadrazama döndü: — Haydi git, Seydi Ali reise bir fer- man yaz, hemen yola çıkıp Basraya ulaşmasını, donanmamı oradan alıp Süveyş getirmesini bildir. Ayrıca ken- din bir de mektup yolla. Benim bu işe pek değer verdiğimi, kendine güvendi- gimi anlat. Pirinin yüzüstü bırakıp Mu- radın da yürütemediği gemileri düşman eline düşmekten kurtarırsa kendine tımduğundan daha çok iyülk ederim, Bunu da müjdele! Sadrazam, içi burkula burkula, sor- du: — Murat reis için ne ferman buyur- dular? — O, Basrada kalmalıdır. Çünkü Seydi Ali reisin buyruğu altında yola şıkması doğru olmaz, yüreği kırılır. Donanmayı Süveyşe getirmediği için biraz da ceza çekmesi m., Onun için kendisini «Katif» iline sancak beyi ya- pıyorum. Denizdeki bozgunun hıncını karada çıkarmaya savaşsın, çöllerde birkaç yıl dolaşsın. T * Varsın, Yaşasın Sadrazam Ahmet Paşa, Piri Beyi hiç düşünmeden öldürten hünkârın - en buhranlı günlerde - Murat roisi sağ koymasını hayretle karşılıyor, fakat için için seviniyordu. Çünkü ona da kıy- mak Türk denizciliğine büyük bir ziyan daha açmak olurdu. Bununla beraber hiçbir mülâhaza yürütmedi, hünkârı selâmayıp çıkmaya hazırlandı. Kanu- ni Süleyman, sanki onun neler düşün- düğünü — sezmiş gibi birden kaşlarını Çattı: — Sen, dedi, donanmamı düşmana Mahmut irl yapılı bir adamdı.. O heyecandan, korkudan dermandan kesilmiş olan şehzade- nin Üzerine bir pars gibi saldırdı.. Memur Edilmişti |bırpalatan Muradı sağ koyuşuma belki şaşarsım. Fakat bunu böyle yapma; |sebepler var. Bir kere o, elinden gel &i kar uğraştı, koca bir gün kendin- |den üstün bir donanmaya karşı koydu. | Yenmesi gerekti ama bahtı yar olmadı. Sonra halk benim oğlumu öldürdüğü- mü söyleyip durur. Böyle bir sırada Muradı öldürürsem kana susadığıma hükmederler, dedikoduyu - çoğaltırlar. Varsın Murat yaşasın!.. (1) * ilim Deryasında Seydi Ali veisin Galatadaki konağı bir ev değil, bir âlemdi. Barbarosun ölümünden sonra denizciliği bırakarak ilim deryasında dolaşmaya başlıyan bu çok Ünlü âmiralin kapısı berkese açıktı. Ta Buharadan, Hintten, Fastan yek çıkıp baş açık, yalın ayak — İstanbu- la gelen acayip kıyafetli dervişlerden tutun da İstanbulun söz eri şairlerine, başa güreşir bilgenlerine kadar düzi - nelerle adam bu evde yemek - yerler, yatacak yer bulurlar, şür yazarlar, ilmi münakaşalar yürütürlerdi. Seydi Ali reis, ayrı ayrı seviyede bulunan bu ko- nukların her birile konuşur, görüşür, derecelerine göre yer gösterir, ikram ederdi. Uzun savaş yolları sonunda ele geçirdiği servet, böyle bir yaşayışa bol bol yetiyordu. Yiyordu, yediriyordu. Gönül almayı, kaleler almak kadar zevkli buluyordu. Güzel Eserler Böyle bir köşeye çekildikten sonra vezir- lerle, ağalarla, saraylılarla — selâmı sabahı kesmişti. Yalnız evine gelenlerle görüşürdü, kimsenin evine adım atmazdı. Bütün düşün- cesi riyaziyeye dair güzel eserler yarat - maktan, coğrafyaya ve denizciliğe taallük eder kitaplar kaleme almaktan ibaretti, Meşhur Ali Kuşçünün (2) Fethiye adlı ve arap dilile yazılı coğrafya kitabını türkçe- ye çevirmişti. Üstürlâba, müsellesata ait ri- saleleri vardı. Mir'at adlı eseri dillerde ge- ziyordu. Onün denizlerde attığı yumruk- ları bir türlü unutamıyan Venedikliler, adı- mt korku ve hınçla anmakla beraber «Tür kün şu (Kâtibi) si Ramanın Öle ariüsüdür, demekten geri kalmazlardı. (3) * Kendi Zevkinde Gerçekten de değerli bir adamdı, o dev- rin yüz suyu sayılan yüksek insanlarından — (1) Murat reis, bir müddet Kuteyfte kal- dı, sonra İstanbula döndü, gene denizci hayatına kavuştu, (1603) te Radosta öldü. Basrada bulunuşile ölüm arasındaki tarihe hakılırsa kendinin hiç olmazsa yüz yıl yaşa- dığı anlaşılmaktadır. Rados kalesinin dışın- da bulunan mezarı adanın İtalyanlar tara - fından işgal edildiği günlere kadar ziyaret olunuyordu. (2) Ali Kuşçu on beşinci asırda yetişen Türk âlimlerinin en büyüklerindendir. Meş- hur Oluğ Beyin kuşçusu, yani doğancıbaşı- ş1 olduğu için o adla anılmıştır. Uluğ Be- yin ölümünden sonra İstanbula geldi, bir- çok mühim vazifelerde bulundu, (1465) te öldü. Eyüpte gömülüdür. Bıraktığı eser lerin kıymeti vardır. '|Devlete Ait (3) Eski Romanın yüksek değerliklim- lerindendir. SON POSTA Bazı Binalar Satılıyor Kullanıldıkları işlere elverişli olmıyan ve çok kiymetli arazı üzerine İinşa edilmiş bulunan devlete ait bazı binaların satılması kararlaştırılmıştı. Bu meyanda Galatasaray polis karakolu ile Alemdar nahiyesi ve polis kara- kolu vardır. Galatas aray polis karakoluna 97 bin lira kıymet tahmin edilmiştir. Yakında satı- caktır. Alemdar nahiye binasının ne zaman satılacağı henüz belli değildir. Hem Hırsız, Hem Cani Dün sabıkalı Tekirdağlı Mus- tafa yağlıkçılar çarşısında elbiseci Arşinin dükkânından asılı elbise takımlarını çalarken mal sahibi- nin dükkâna girivermesi üzerine sustalısını çekerek: — Yaklaşmayın, yakuarım ! Diye bağırmış, dükkândan fırlamış, sabıkalı bu sırada önönü kesmek isteyen hamal Fethinin göğsüne sustalıyı saplamış, fakat arkasından — atılan — taşlarla da kendisi kafasından yaralanmıştır. Her ikl yaralı da hastaneye kal- dırılmıştır. Köylüye Dağılacak Olan Çiftliklerin Listesi Köylülere verilmesi lâzımgelen bazı arazinin ve çiftliklerin sa- tıldığı görülmüştür. Vilâyet, dev- lete ait ve köylüye verilmesi lâzımgelen ne kadar çiftlik varsa bunların hepsinin bir listesini hazırlamaktadır. Bu liste Bakan- lığı gönderilecek, listedeki ara- zinin ve çiftliklerin köylüye dağı- tılması için izin istenilecektir, Eczacı Okulu Enstitü Haline Getirildi Birkaç gün evvel direktörlüğü Iâğvolunan —eczacı — okulu, fen fakültesi — dekanlığı — tarafından idare * ediliyordu. — Üniversitede alınan — son bir kararla, burası enstitü haline getirilmiş vo enstitü müdürlüğüne de nebatat profe- sörü Hellbroon tayla edilmiştir. Konservatuvara 60 Kişi Bu yıl konservatuvara 150 kişi müracaat etmiş, imtihan yapılmış muvaffak olan 60 kişi kabul edi!- miştir. 6n çok — şan ve piyano deralerine rağbet gösterilmektedir. konservatuvara iki şan muailimi dahatal nüllerde de tanıtmıştı. Düşkünlere yaptığı yardımlar dillerde dolaşıyordu. Sözün kı- sası mertti, civanmertti, âlimdi, şairdi ve,.. yiğitti. İşte bu adam kendi âleminde, kendi zev- kinde yaşayıp dururken bir gece ansızın ko- nağına bir ulak geldi, üstü başı toz içindey- di, uzaklardan ve pek uzaklardan geldiği |belliydi, konağa girer girmez illk karşılaş- tığı uşağa körler gibi haber vermişti: — Halepten geliyorum, Seydi Ali Baye ferman getiriyorum. O sırada Ali Bey tam (Kâtibi) hüviyetin- deydi, odasına kapanarak şiir yazıyordu. İçinden ilk doğan beyit ça idi: Kule mücrim isen yarın şefaat korku- muz vardır. Dayansın zühtüne zâhit, bizim — Allahı- mız vardır * Heyecanı Yerinde Şimdi şairane bir istiğrak içinde bu bey- tin enini ölçüyor, kelimelerini ayrı ayrı tar- tıyor, ahengini teraziye koyuyor ve bir ek- siği olup olmadığını araştırıyordu. Heye- canı yerindeydi, kâğıt üzerine koyduğu bu beytin güzelliğine inan getirdikten sonra alt tavafını yazacaktı, yeni bir gazel düzmüş olacaktı. Niyeti bu gazeli bütün şairlere da- gıtmak, ona nazireler, tahmisler, tesvisler yazdırmaktı. Riyaziye ve coğrafya incele- meleri arasında böyle şüirle de uğraşmak ve gürlerini ağızlarda onun pek sevdiği işlerden biri idi. (Arkası var) —3 - Lâkin — zavallıcık Lavenderin — çene - lerini bıçak açmı- yordu. — Peperkon ona hiç bir şey ge- tirmemişti. Kendi - sine, atın sahibi ile bahse tutuşup tu - tuşmadığını — sor - dum. «Evet! dedi; tutuştum ama, çok az. Topu beş yüz liracıkl» Ben o sa- at bir kahkaha at- tımi, ve: «Beş bin tutuşsa idin, ne o- lacaktı, sanki?» de- dim. Rivayete ba - kılırsa Lardun pa - raları tamamile 5t yunu çekmiş!» Bu ifadem Lavende - ri fena halde telâ - İj şa düşürdü. Bu - || nunla beraber, hiç kimse Lorddan on * para alamasa da - hi, kendisinin bu | beş yüz lirayı neyapıp yapıp kur taracağına — yeminetti. — Nasıl olur?diye — bağırıyordu. Bu beş yüz lira benim bu koşudaki bütün kazancımdır! — Üstüne su iç! — Alırım, görürsün! — Öyle ise, elini çabuk tut, azi- zim! Zira herkes senin gibi yapacak olursa, hepiniz de hava alırsınız! Zavallı dostum, müstehziyane gü- lerek: — Oh! dedi; korkma. Ben para- mı hemencecik almanın yolunu bi- lirim. Şayet vermiyecek olursa, ce- bimde ona göz dağı verecek nele- rim var, nelerim! Karısının da, ka- yınpederinin de bir lâhzada gözleri- ni açarım, alimallah! Ne yapacağını merak edip, her ne kadar ısrarla sordu isem de, bir şey- cik söylemedi. Ertesi günü kendisi- ne koşu meydanında tekrar rastla- yınca, parasını alıp almadığını sor- dum. — Hayır, almadım ama.. dedi; bugün alacağım. Ceymis Terrinin bildiği bu kadar- dı. Aord Skelmerton şahadetini mü- »'teakıp mahkeme salonundan çık- (mıştı. Kendisini bulup ta Terri ile ;yüılq,ıirmek ve lâzimgelen izahatı |kendisinden almak mümkün ola- madı. Bu bahis meselesine dair ken- diliğinden hiç bir şey söylememiş olmasına âlem şaşıyordu. Simsar Terri bayağılığı, geveze- liği ve kıpkırmızı suratile ne kadar sevimsi: ise, hâlâ maznun sıfatı- nı muhafaza etmekte olan Higins ondan da sevimsizdi. Üstü başı kirli, harekâtı sakar, duruşu ve lâkırdı edişi kâh mürat, kâh küstah olan bu adam, her türlü karanlık işlere girişen ve koşu meydanlarında tür- lü habaset yapan tiplerdendi. Bu da, ifadesinde, o cuma akşamı, saat altı sularında, son koşuyu müte- akıp halk yarış yerinden dağılıyor-|Lavender şu tenbihi yetiştirmişti: ken, kendisinin tesadüfen, Lordun bahçesile koşu meydanını biribirin: den ayırd eden çitin dibinde bulun- makta olduğunu söyledi. — Oracıkta, dedi, hemen bahçe- nin bittiği noktada ve biraz yükse- cik bir yerde bir kameriye vardır, Bu kameriyenin içinde o akşam bazı kadınlarla erkekler çay içiyorlardı. Kameriyeden, üç beş basamakla MÜSABAKALI HİKÂYELER York Vak'ası n »« Ben Lord Skelmerton'um, dedi. bahçeye, yarış meydanına doğr” inilir. İşte bu merdivenin dibindâ Lord Skelmerton ile Lavenderii konuşmakta olduklarını gördüm Onlar beni görmüyorlardı, zira çit beni gizliyordu. Mükâlemelerinif bir kısmını işittim. Lord Skelmertolft soğuk kanlılıkla: «Bu benim son Ö* zümdür, diyordu. Param yok.. Bek* leyeceksiniz!» Lavender de şu cevabı verdi: — Beklemek mi?. Bunu yapt* mam. Benim de taahhütlerim var: Bir w, lis gibi ilâleme rezil olmak isteme.. Verin benim beş yüz lir8* mı! Ya verirsiniz, ve yahut ki.. ; — Ve yahut ki?, Ne demek istir yorsunuz? — Ve yahut ki, iki yıldanberidif elimde bulunan şu küçük - faturayi Bay Con Ettiye gösteriveririm. Eğef unutmadı iseniz, bunun altında yınpederinizin, tarafınızdan 4 edilmiş imzası vardır. İhtimal Kİ ya kendisi, yahut ta karınız bu kâ' ğıdı elde etmek için bir hayli pıl* verirler. Polise gelince, o daha zi * yade alâkadar olur.. — Dikkat ediniz, Lavender! Sizilft bu yaptığınıza şantaj derler. Cezâ kanununda yeri vardır. — Vız gelir, bana! Beş yüz lir#* mı bugün alamazsam mahvolurun İyisi mi, ben de sizi mahvederim Böylece de öç almış olurum. Sesleri o kadar yüksek çıkı; ki, Lordun davetlilerinin ihtimalleri vardı. Bunu Lord, kendi" si de tahmin etmiş olmalı ki, birden” bire: — Bu tarzda konuşmağa"de ederseniz, sizi şantaj suçu ile yaki lattırırım! dedi. Lavyender güldü ve: — Buma cür'et edemezsiniz ki! Cevabını verdi. Tam bu esnada, merdivenin üf başında bir kadın, seslendi: — Artür! Çayınız soğuyor. Ve Lord Skelmerton kameriyı doğru yürüdü. Lâkin, arkasınd — Bu gece tekrar geleceğim. F ra hazır olsun! j Bu mükülemeye şahit oldukti sonra, Higins'in bundan kendint bir pay çıkarmayı düşünmesi , tabii idi. Onun geçimi hemen daim bu kabil işler yüzündendi. Herhak de, o gece Lavenderin peşinden rılmamağa karar verdi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: