29 Aralık 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

29 Aralık 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ölüm Yolcusu - Musa Dağı Filmi Ve Okuyucularımız Son günlerin en mühim hbüdiselerin- den biri de bir Alman yahudisinin türlü hezeyanlarla — yazdığı — «Musa Dağında 40 güne isimli aleyhimizde bir kitabın Metro Coldvin Mayer Bütün Mesele Bir Yazı Makinesfni:ı i Eulunmasına Kalmıştı Mubarriri? Preeman Wille Crofet Kambeltavn Amerikan filim kumpanyası tarafın: İki polis memuru Montitin evinden 10- dan filme çevrilmeğe başlanmış öle kağa çıktıkları vakit yüreklerinde büyük mandır. Törklük aleyhinde olan bu K L ak ihira dolu filmi protesto eden kar rilerimizden bir çok mektuplar al dık. Bunlardan bir kaçını — aşağıya alıyoruz. — Musa Dağında 40 gün filimi için Er- meni vatandaşlarımızın yaptıkları protes- toya çok sevindim. Fakat romamı yazan bir yahadi ve filme çeviren de Goldvin namında diğer bir yahudi olması dolayı- sile yahudi vatandaşların ayni şekilde has- sasiyet göstererek protesto etmelerini gö- mül arzu ederdi. Yahudi vatandaşların bu sükütu âdeta bana bu romanı yazan muharririn fikri - me iştirak ettiklerine ve filme çeviren şir- ketin de tam yerinde, isabetli iş yaptığına kani oldukları fikrinde bulundukları hissi- ni veriyor. kolmun koruluğuna gömülüyor. n ü İhtiyar Sağ Kaldıkça düğü rabat ve buzuru hiç bir ykerde gör — Fremç, düşünüyordu. Bütün bu düşünce- hei Maklangı — Yazı makinesil, öüaye: bilir; Öyle ya... dedi. yahudiye bağırın: «Türkiyede böyle haller yoktur. Sen çare yoktu. Lurigan ile Kambeltavn arasın- dakikada katedilebilirdi. Kambeltavna va - gandan saat üç buçukta bareket etmek lA- | , . 9 i j ğ Seyfi Önen _a..(m?ı-(w).u.ııdı""'"*o"*ü"'“ Bir Ermeni Vatandaşımız da ““thm—uühüwı—mü- Diyor Ki & ğuna şüpbe yok. Acaba Viktor bu müddet — Türk Ermenilerinin —«Musa zarfında bu mektubu nerede yazabilirdi? Bebü Kilmini protesto eden toplantıları göğrü- mü kabarttı. Cumburiyet Türkiyesini, zincirle sınısıkı bağlanmış olan Osmanlılık devrinden a - çıktıktan sonra pekâlâ bir otele|yırt etmiyecek kadar basit düşünceli olan , Haa a a P İriyetinden yenye siselir. YİÇÜNEE MAST | Şider've bir oda kirahyarek mektaba orada |bu kovulmuş yakıli lle Amerikol giktate ——— — ÂYE Yazan: Esat ——— SEVGİLİNİN SAÇLARI Önümde göbeğini hoplata hoplata yürü- yordu; kolundan çektim : — Merzhaba yahu, Kadri.. Nerelerde- sin.. Artık çoluk çocuğa karıştıkça bu ka- dar da ağır başlılık, eski dostları tanıma- mazlık olur mu a canım.. Biribirimizi kaybedeli iki yıldan fazla olmuştu. Bir iki saniye yüzüme tanımamış gibi hayretle baktı; sonra birden dudakları geriliverdi. gözleri sevinç doldu: — Vay... Sen misin? Sarmaş dolaş olduk. — Bravo vallahi, sokakta görmeseniz a- rayacağınız, soracağınız yok. — Seni arayıp bulana aşkolsun birader. Amma sen biraz erimişsin, cski halin kal- mamış; evlilik pek yaramamış olacak. O, gözlerini açmış. yüzüme, tuhaf tuhaf bakıyordu. Koluna girdim: — Anlat bakalım ne âlemdesin.. Çoluk çocuk iyidirler ya?.. — Ne çoluk çocuğu? —Ay sen evli değil misin?.. Haniya.., — Yocool — Alayı bırak kuzum.. Biz senin — için neler duyduk. Pendik bağlarında tam bir Yahudi vatandaşlarıma hitap ediyorum: yıl hülyalı coşkun, şürli bir aşk hayatı ya- Beni İsrailin Müsırdan — tardolunduğu | şamışsın. Kadri göbeğini hoplata hoplata gülme- — Ve nihayet geçen sene sevdiğin kızla Bunu sizin bildiğiniz gibi bütün | evlenmişsin. Herkes böyle biliyor. Onun kahkahaları kesilmişti, âdeta dur- dün Almanyada yahudiler 80 -| gunlaşmıştı: dövülerek yüzleri gözleri kanlar | — Anladım, dedi, bırak şu işi. Başıma teşhir edilirken; bu romanı yazan | gelmiyen kalmadı. — Tuhaf şey.. — Tuhafı da lâf mı? Anlatsam hem a- buçuktan ovvel postaya verilmesi lâzımdı. |raz. Türkler rahat ve huzurla oturanlara Bazı akşamları uğradığım gazinonun ö- Eğer sizin dediğiniz gibi Viktor bu mek -|karşı daima hürmetkârdır. Seni ve filme'nüne gelmiştik, sordum: — Nasıl, akşamları çekiyor musun? — Eskisinden fazla, — O halde atalım bir kaç tane; hem an- |hatırsin. * Kadri, önündeki mayonezden Bir çatal ucu ile alarak anlatmağa başladı: — © sene babamın Pendikte tamir et- tirdiği köşke gitmiştik. Belki sen da bilir- sin onu... Denize kadar uzanan büyük bah- çeli bir köşktü. O yazı, tam bir sükün için- de geçireceğim, bütün yorgunluklarımı çı- karacağım diye seviniyordum. İstanbuldan bir bavul dolusu kitap getirmiştim. Prog- ölmüştür. Türk inkılâbı eski devri tama -İmek ve bol bol uyumaktı. Fakat sen olacak —%:ı_—ı“l:mwh:ll-m-muuf.'f-lmod"i,ıbılüuıdumbqıün geçmeden M“ saate kalmaz bu mesele njılnlhıtıı.ı-. Refah içinde yaşıyan | yanımzdaki köşke bir aile taşındı. Taşın- kında bir haber alırız. ve can ve gönülden vatanına bağlı — olan| dıklarından iki gün sonra da, bir sabah bırakmak lâzım geldiğini anlıyordu. Çete, evvelâ, çalınan evrakın hakiki plân olup ol- plânlar gayet kaymetli idi. Sir Conun haki- ki plânları başka bir vasıta ile Belfasta gön- dermiş olması ve yanına da, hırsızları al - ! Sahte bir plân için Sir Comu öldürmek, çetenin bütün ümitlerinin mahvolması de - : doğruran cumhuriyet rejimine karşı — söz söyliyenlerin gözleri her halde kör olma- Tosyada dişçi * Vahan Özaltın (Altınyan) Son Posta Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi —0i Eski Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 28 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve zesimlerin bütün —hakları mahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FİATLARİ bir sütünün iki satırı bir (santim) sayılır. YSi çan Ve S YUNANİSTAN |£340 1230 710 | v70 ECNEBİ İ2700 1100| 800 | 300 Abone bedeli peşindir, Adres değiştirmek 28 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez, Hânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. — Nerede mi? O civarı sen benden da- ha iyi bilirsin. Sen olsan nereye saklardın? dedi. b Posta kutusu: 741 İstanbul 'Telgraf * Son Posta 'Telefon : 20203 gusuz sanki simokinli bir erkeğin yanıma gidermiş gibi bana doğru geliyordu. Kıya- ü | fetimde bir gayri tabülik olmamakla bera- ber, her halde ilk defa evime gelen bir genç kızı kabul edecek vaziyette değildin. Sı - kılmıştım, fakat kaçamazdım ya.. Ban de işi pişkinliğe vurdum ve kızın yoluna dur- dum: — Affedersiniz küçük bayan, kimi ara- dmniz? ç Genç kız beni şöyle bir süzdü ve küçük dudakları kımıldadı: — Bayan teyzemi görecektim. — Siz kimsiniz.. Teyzeniz kim? — Sizin annenizl. Biz şu köşkün yeni kiracılarıyız. Vay canına!., Daha iki gün olmuştu ge leli.. Bizimkilerle ne zaman tanışmışlardı, annem, bu kızın ne çabuk teyzesi oluvec « mişti. Ben vaziyetten memnundum. Kadri kadehini bir yudumda — boşalttı, devam etti: — Çünkü dostum, kız harikulâde gü - zeldi. Bilirsin, ben öyle çapkınlardan de- İğilimdir. Fakat güzelden anlamak için çapkın olmağa da lüzum yoktur va Bu, insanı deli divane edecek kadar güzel bir kızdı. Onun bahçemizde emsalsiz, eşsiz bir çiçek gibi ansızın açılıverişi bana neş'e ve zevk vermişti. Şimdi kıyafetimden, —daha çok sakılıyordum: — Afledersiniz, bu halde karşımızda bulunuşum istiyerek olmadı, dedim, bu - yurun annemi görün ve istarseniz siz de de- nize gelin.. Arkadaşlığımı kabul ederse - mİz... Onunla tanışmamız böyle oldu ve arka- daşlığımız böyle başladı. Günler tatlı bir yyar günü rüyası gibi neş'e ve saadet içinde geçiyordu. Kitaplarım tekrar bavula girdi. ve ar - tık geceleri bile uyumaz oldum. Arkadaş - en derin vetemiz bir samimiyet rlemişti; artık, sessiz Pendik sa - in güzel, şirin bahçelerinde yeni bir aşk, doğuyordu. Onun vücut güzelliğine, yüz güzelliğine, iri yeşil gözlerinin büyüleyen güzelliğine, Aşıktım. Hayat dolu gençliğine, bahar gibi insanı sarhoş eden tazeliğine, âşıktım. Fa- kat saçlarına, o açık altın sarısı parlak saç- larına, dalgalı köpüklü ipek saçlarına, deli divane oluyordum. Sen kendini bildin bile- li böyle xaç görmemişsindir dostum. Haydi şerefel.. —Şerelel Kadehlerimizi boşalttık, çatallarımız me- ze tabaklarını dolaştı. Garson onları tekrar doldurmak için toplarken arkadaşım de - vam etti: — O saçlar gündüzleri panl parıl yanı- yordu. Sanki her telinin aramna saklanmış' yüz binlerce güneş vardı. Çok mehtaplı bir gece denize yakın çamların altına oturmuştuk. Onun saçla « rında yine en güzel renkler oynaşıyor ve gözle görülmiyecek kadar ince telleri hafif rüzgârla uçuşuyordu. Denizlere, bahçelere, çiçeklere hepsi birbırinden güzel bu füsun- lu renkleri veren sanki gökteki ay değil, sevgilimin başındaki saçlardı. —Artık ta - hammülüm kalmamıştı. Dudaklarımı saç - larına değdirdim, ve onları okşamak iste - dim. O, fena halde Ürkmüş gibi başını çek- ti, küskün küskün gözlerimin içine baktı ve kırgın bir sesle: — Kadri dedi, eğer beni seviyorsan ve bende sevdiğin güzellikler varsa onların, kalbindeki kutsiyetini, kaymetini kaybet » mernek için hiç birine elini sürmel!.. Utanmıştım. Yarabbim, sevgilim ne hinli ne yüksek kızdı. Ne ise, uzatmayayım dostum. Mademki birbirimizi seviyorduk ve benim yaşım da otuza yaklaşıyordu, © halde evlenmemize mâni yoktu. Nişanlandık. Sessiz Pendik kıyılarının şirin bahçele - rinde aşk, büyümüş ve nihayet ilk gonca - sini açmıştı. Geceydi. Denize yakın çam ağaçlarının altında baş başa oturuyorduk. Başımda, « günün şerefine içtiğim biraların mahmurlu- ğu ve kalbimde o eşsiz günün sandeti var- dı. Nişanlımın kulağına fislıyordum: — Seni seviyorum... Ömrümün sonuna kadar seveceğim... Seni hayatımızın her anında bahtiyar etmek benim en büyük zevkim olacak.. Başın ne güzel, ançların ne hoş sevgilim... Saçlarının kokusunu içmek, onlardan dağılan saadet sarhoşluğunu tat- mak istiyorum.. Onlar ki, hayatımın sonu- na kadar beni sana bağlıyacak ve senin pe- şinde sürükleyecek olân, dünyanin en kuv- vetli zencirleridir sevgilim!.. Elimi saçlarına götürdüm. Parmakları. mı içine gömdüm. Fakat bu anda müthiş bir şey oldu. Nişanlım birdenbire — sıçramış. — ayağa kalkmıştı. İçinde yüz binlerce güneşin saklağdığı, kamerin üzerine en parlak en güzel renkler işlediği ve beni aylarca çıl » dırtan o saçlar, bir kıl demeti halinde par- maklarımın arasında duruyordu. Fazla şaşırmama vakit kalmadı. Onun: — Utanmaz! Diye çığlığını ve yüzümde, gözlerimden alev çıkartan tokatın şakırtısını — duydum. Sonradan öğrendim ki, sevgilimin saçları permanat yaptırırken yanmış, dökülmüştü. O zamandanberi takma saç kullanıyordu. Bu kızı o günden sonra bir daha göre- medim. İşte duyduğunuz ilk aşk ve evlilik maceram... Haydi, şerefe dostuml. 'SELÂNK BANKASI Tesis tarıhi. 1888 İdare merkezi istanbul ( Galata) Türkiyedeki şubeleri: İstanbul, — ( Galata, Yenicami); İzmir, Mersin. Yananistendaki şabeleri: Belânik, Atına, Pire. © Her nevi banka muamolâtı

Bu sayıdan diğer sayfalar: