9 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

? Mat SÖON PostTA: “İtalyada halkın en istemediği .e şey İtalyan -Habeş harbidir !,, Romaya gidip dönen bir Amerikan ga- zetecisinin şayanıdikkat müşahedeleri İtalyada cezri tedbirlerin tesirleri: Gençlik teşkilâtı azası çocuklarin siyah gömlekleri fazla kumaş gitmesin diye Nevyork Amerikan gazetesinin Ro- î;al'a gönderdiği kadın muharrir Alice Nni yazmağa başlamıştır. Amerikalı tharrir yazılarında Romayı nasıl bul- Uğunu ve Romalıların ne düşündüğü- hu anlatmaktadır. Bunlardan birincisi- ! biz de naklediyoruz. 4 #«Romanın ilk bakımda verdiği his, hrp halinde olduğudur. Faşistlerin Yrakları her tarafta dalgalanıyor. Sa- büşlndı İtalyanın Habeşistanı istilâ t'Blm bağırarak haber veren gazete Üvezzileri geçiyor. Sokak duvarların- i ilânlar herkesi, üçüncü harp istik- ha iştirâke davet ediyor. Sinemalar Yhi şeyi söylüyor ve tedavül eden pa- Tn azaldığı hissolunuyor. İ Şehir baştan başa sessizdir. İtalyan- 1 sokaklarda şarkı okuyan, kitara an, saçlarında gül taşıyan bir millet Dan seyyahlar aldanıyorlar. Hattâ y::ikamn çanları bile sık sık işitilmi- Hükümet taksi kornalarının çalın- hıa““l yasak etmiştir. At nalları cad- —ığ'ie gürültü etmiyor. Roma, sanki 'fghes geri döndükten sonra gördük-, eskisinden çok kısa yapılmaktadır. kedi pençeleri ile yürüyen bir şehir. Roma erkeklerinin üçte biri ünifor- malıdır. Askerler, polisler tayyareciler, bahriyeliler vesaire hep üniformalıdır. Bunların hepsi gidiyor, geliyor, söylü- yor, sesi çıkmayan bir kimse varsa o- da sivillerdir. Bunların biri olsun sesi- ni yükseltmiyor, lehte veya aleyhte bır tek söz söylemiyor. Musolininin halk üzerindeki hâki- miyetinin uzun bir zaman sürmiyece- ğine dair bir takım fısıltılar işittim. Fa- kat Düçenin İtalya için neler kazandı- ğını, nasıl sevildiğini, anlatanlar - bile seslerini yükseltemiyor, şüphe uyandır- maktan korkar gibi hareket ediyorlar. Romanın yaşayışını hulâsa etmek için şunları söylemek yeter: Etsiz gün- ler, şeker kamışından yapılan şeker ye- rine pancar şekeri, otomobillere daya- nılmaz vergiler! Zabita, resmi otomo- |billerle dolaşarak otomobil ile bir yere gitmek isteyenleri kontrol ediyor. Çün- kü benzin pahalıdır ve petrol ambargo- su beklenmektedir. Kadınlar nişan yüzüklerini takmı- yorlar. Takanlara eyi gözle bakılmıyor. Kızlar arasında kır koşusu Kır koşusuna iştirâk eden mektepli kızlar bir arada "İ'Pıı Ümhuriyet orta mektep spor şubesi ta- 'dan tertip edilen kır koşusu dün Hür- "q;h Ebediye yolu, Mecidiye köyü ara - * yapıldı. Üçük sınıf çocuklarına mahsus olan bu Ya 54 atlet iştirak etmiştir. Sınıflar arasında yapılan bu müsabaka- nın birinciliğini 4.45 dakikada Mutena bi- rinci, Nimet ikinci, Nebahat ta üçüncü gel- | miştir. Galip gelenlere madalyalar dağıtılmış- tır. edemediğini söylüyor. Çünkü İtalyada bu altın yüzükler eritiliyor, ve bedeli ile toplar, tanklar, tayyareler alınıyor, ve bu sayede Musolini iptidai hürriyeti medeni esarete çevirmek — için imkân buluyor. Romada çay içmek kalkmış gibi- dir. Çünkü çay içmek İngiliz âdeti sa- yılıyor ve çay otellerde oturan yaban- cılara veriliyor. Çocuklar bile parklarda asker oyunu oynamaktadırlar. Bunlar da şapka ve ya başlık yerine miğfer giyiyor ve kü- çük tüfekler, ve kasaturalar taşıyor- lar. Trenler tam vaktinde hareket edi- yor. Yalnız mareşal — Robo'nun geri döndüğü gün bir trenin muayyen vak- tinden çok sonra muvasalat ettiği gö- irüldü. Mareşalın neye geri döndüğü- nü, neden dolayı Düçenin gözden düş- tüğünü anlamayan halk, onu karşıla- mağa çıkmıştı. Tren bir kaç saat ge- icikti ve zabıta halkı dağıttı. Musolini, Mareşalı yanaklarından öperek karşı- lamağa çıkmamıstı. Nihayet gece yarı- sına doğru tren usulca Romaya vardı ve Nazeşal evine gitti! İtalyada sinemacılık henüz iptidat bir vaziyettedir ve memleketi tatmin edecek halde değildir. Senede ancak 30 "|film çıkarılabiliyor ve İtalyada Ameri- ka filmleri gösteriliyor. Filmler Düçeyi gösterdikçe derhal bir alkış tufanı kopuyor ve halk Dü- çel Düçe! diye haykırıyor. Bunlara rağmen İtalyada yaptığım bü tün araştırmalar ve işittiğim bütün söz- ler, halkça ençok sevilmeyen şeyin Ha- beş harbi olduğunu gösterdi. İnsanların görmedikleri tanımadıkları kimselere düşman olmaları kolay değildir. Ger- çi İtalyanlar kırk yıl önce Aduada mağlüp olmuşlar ve kılıçtan geçirilmiş- lerdi. Fakat kırk yıllık bir fasıla bu ya- irayı kapamıştır. İtalyanların en isteme- dikeri şey yetişmiş oğullarının Cüzam, kolera, ve tifo tehlikeleriyle karşılaş- |malarıdır Hem de niçin? İtalanlar için '[talan gençleri Negüsün hummalı, ve- 1balı yurdundan daha çok değerlidir. Bunlardan birine tesadüf edilirse der- |. hal vakit bulup ta yüzüğünü teberrü | Sayla- 7 ESKİ İSTANBUL İçkive meyhanelerintarihi k * * Meyhanelerin yekünu 10601 bulmuştu. Buralarda 6000 kişi çalışıyordu. Padişah şarap âlemleri yapıyor, sarhoş Yeniçeriler kadın hamamlarına hücum ediyorlardı. Onuncu âsırda: Yare yalvarmağa bir kimse hicap etse heman Bir kadeh mey kişinin cümle hicabın götürür Sözü halk arasında en fazla kullanılan sözlerdendi. İçki iptilâsı memleketi tam manasile sarmıştı. Yeniçerilerin en çok ü- zerine düştükleri şaraptı. Şaraba «Aslan südü» ismini vermişlerdi. Hattâ nükte - danlar : — Ne değlü nesnedir ki, elma yiyip alessabah bir kâse şarap içenin öldüğüne taaccüp ederiz, diyorlardı. İstanbul bu yüzden meyhanelerle do - luydu. Evliya Çelebi bunları anlatırken «esnafı mel'unan, menhusan, mezmuman yani meyhaneciyan» diye tasrih ediyor. Meyhanelerin yekünu ©o zaman 1060 1 buluyordu. Bu yüzden ekmek yiyenler de tam 6000 kişi idi. Bu, mahalleler dolduran kalabalığa rağmen üdevletin esbabı sarfı çok olmağla tabit mukabili de ona göre olacağından» şarabı ve rakıyı menetmemiş- lerdi. Bu iş için bir de «eminlik» memuriye- ti bile tesis edilmişti. 1035 genelerinde İstanbulun dört ya - nını meyhaneler kaplamıştı. Bunların en çok toplandığı yerler, Samatya, Kumkapı, Balıkpazarı, Unkapanı, Cibali, Aya, Fe - ner, Balat kapılarile Hasköydü. «Hele Ga- lata demek meyhane demektir ki Allahüm âfina!..» Galatadan Boğaza uzadıkça da meyha- nelere, sık sık raslanırdı. Üsküdar ve Kadıköy ile Karşıyakada bile mebzul meyhaneler vardı,. «hanende, sa - ile dolu idi. Sabahlara kadar kahkahalar, şarkılar içinde sermest olup — eğlenirlerdi. Hattâ içkiye o kadar çok rağbet vardı ki, seyyar meyhaneciler bile türemiş, çeşit çeşit ko- kuda, çeşit çeşit renkte, çeşit çeşit çaşnıda Bütün bu meyhaneler zende, mutriban ve kaşmiran» şarap satan esnaf görülmeğe — başlamıştı. | O zamanlar henüz 30 yaşını geçmemiş bu- lunan Evliya Çelebi bile, dindarlığı altın - dan sırıtan şarap düşkünlüğünü saklıya - miyor: — Gerçi şarabın nussu katile katresi haramdır. Amma hükema kavlince mel'u- ne (ruhu sani) demişler. Nuş eden canla- rın canına can verip bihayat iken şiranei cünbüşe merdane hareket etmeğe başla - yıp bi hicap olur. Diyordu. şairler mütemadiyen şiirler düzüyorlardı. Üsküdari Mahmut Efendi aşkname isimli bir divan kaleme almış, şarap için: Ol badeden kim nuş eder, içtiği dem Sarhoş eder, esrin olur divanesi Az demekten çekinmemişti. * » İçkiye yalnız halk değil, padişah ta, ve- zirler de, ekâbir de düşkündü. Şarap, sa- rayın belli başlı ve en mergup meşruba - tından biri sayılırdı. «sarhoş» lâkabını takmıştı. Dördüncü Mu- rat Emirgüne oğlile birlikte Emirgândaki bahçelerde şarap âlimleri yapar, baştan aşağı şarabı tüllere bürünmüş çıplak ca - «Bade» için Sultan Selime halk | riyelerinin elinden «badenuş olurdu. » Devlet büyüklerinin bu şekilde hareke- ti, şaraba çok düşkün olan yeniçerileri az- dırmağa başlamıştı. Halk şikâyet ediyor - du. Sarhoş yeniçerilerden biri bir gün ka - dınlar hamamına saldırmış, diş halvette yakaladığı bir kadını sürüklemek isterken hamamdaki kadınlar yetişerek kadir olmayıp cemaati kesire halâs» olabilmişti? Bir defasında da Balatta bir yangın çık- mıştı. Bostancı başı ve yeniçeri ağası mai - yetlerile yangını söndürmeğe koşmuşlar, iç- lerinden bir kaç bostancı ve yeniçeri yanan eve bitişik bir meyhaneye girmişler. «Ne görsünler: Raflar üzerinde iki yüz kadar dürlü dürlü şarap şişeleri. Bre medet! De- yu her biri birisinden nuş etmeğe» bazla - Fakat zavallılar dayanamamışlar. «ciğer ve barsakları tarafatülâyn içre taşra amen'e tarafından mıiış. çıkıp merhum» olmuşlar. Artık meyhaneler müslüman mahalle - Bu yüzden halk her gün gelip «meclisi şerife» leri arasına da sokulmağa haşlamıştı. şikâyette bulunuyorlar: — Bre hay efendi!.. Müslümanlar ah - şam ve yatsu namazına gitlikte — kimimiz şetm olunup ırzımiz münkesir olur ve nice defa dahi kan olup alâtı harp ile fıska ayağ üzre olmakla ahalif mahalle ekser zaman- dır cemaat sevabından mahrum olduk di- yorlardı. Halkın bu şikâyetleri nazarı dikkate a - hnmıyor değildi. Divanı hümayun derhal işe vazıyet ediyor, İslâm mahallâtı arasın- da meyhane ihdası meselesi için kadılara şer'i şerife ve emri münife muhalif iş mese- lesi için kadılara: — Bu değlü meyhaneleri menedip et « tirmeyesin!. Diye hükümler yazılıyordu. * İçki 600 senelik Osmanlı imparatorlu- ğgunda bir çok defalar menedildi diye bir çok defalar yasaktan kurtuldu. Bu meyan- da Kanuni Sultan Süleyman — zamanında içkinin menolunması şair Bakiyi bile müte- | essir etmişti: Şarabı tabdan hamler tehiy meyha- neler tenha Acep haliliğin buldu riya ehli meydanın diyordu. Önce şarap safa ve zevk aleti sa- yılırdı. Bu yasak İstanbul ile Galatanın a- rasını su gibi kesmişti. Bu yüzden padişa - ha karşı: Rehi meyhaneyi katetti bu tiği kahrı sultanın demekten çekinmiyordu. Hele şair Nef'i daha çok şikâyetçi idi: Kalbü aşk gibi — viran — ettiler meyhaneyi Bivefalar ahtına döndüdüler peyma- neyi Lâli Canan ııbi gözlerden nihan oldu şarap Çeşmi dilber gibi bimar ettiler mestaneyi diye sızlanıyordu. Ragıp Şevki Meyhanelerin Haa gaa F '«en çok bulunduğu yer olan Galatadan karşıya bir bakış

Bu sayıdan diğer sayfalar: