13 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

13 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

& İ/ A H 13-4-936 (a Mustafa Sagiri, müşterileri(Merhabal)diye selâmladılar Ertesi akşam gene Mustafa Sagir mira- lay Nalonun evine gitmiş; vaktile İti - batçılar tarafından, ordudan — tardedilen Remzi isminde bir adamın ismini öğren - mişti. Ve, bunun üzerine; miralay Nelsona şu talima'ı vermişti: — Aziz dostum. Yarın akşam tam saat sekizde bu adamı buraya çağırırsınız. Ben, ondan biraz evvel gelmiş olurum, Ve şu odada bulunurum. Şu kapının önüne bir paravan koydurursunuz. O adamı da yü- zü tamamen paravandan tarafa gelecek su- rette oturtursunuz. Kendisine aynen şu sualleri sorarsınız. 1 — Tandığı milliyetperverler daima bangi gazinoda otururlar? 2 — Herkesle konuşurlar mu; ihtiyatlı mı bulunurlar. ",;.— Daima o gazinoda saat kaçta bu - hunurlar. Azizim Nelsonl.. Ondan sonra da ada- Mmuza şu talimatı verirsiniz?.. Adamınız, yarın milliyetpervelerin ga - liındıhı)ıııdıiuıııi&oıuimnıığ— cek, “Tanıdığı milliyetperverlerin hepsine aym ayrı elile selâm verecek. Faka! bu selâmı verirken baş parmağını içeri büke- cek. Şayet, bir başkasına selâm vermek icap ederse, o zaman parmağını bükmiye - rek tamamen açık bir el ile selâm verecek. Orada ister milliyetperverlerle, isterse, baş- ka arkadaşlarile bir şey içecek. Fakat beş on dakikadan fazla kalmıyarak, çıkıp gi- decek... Anlaşıldı mı aziz dostum. Miralay Nelson, Mustafa Sagirin söy - bediklerini büyük bir dikkatle not etmiş: — Yarın akşam, tam saat sekizde Rem- zi buraya gelecek ve talimatınız da aynen tatbik edilecek. Demnişti. ... Ertesi akşam saat sekize çeyrek — kala Mustafa Sagir miralay — Nelsonun — evine gelmiş; paravanın —arkasına — yerleşmişti. On dakika sonra da Remzinin geldiği miralaya haber verilmişti. Miralay, Remziyi odaya kabul ederek paravanın tam karşısma gelen sandalyeye yerleştirmişti. Sonra da, miralay Nelso - nun sorduğu suallere karşı, Remzinin ver- diği şu cevapları not etmişti: 1 — Milliyetperverlerden bir kaç zabit, her akşam işlerinden çıktıktan sonra, Di- reklerarasında Hacı Murtazanın çayhane- sine gelirler. Orada çay içerler. Bir saat oturduktan sonra evlerine giderler. 2 — Bu küçük çayhaneye, hemen he - men hiç bir yabancı gelmez. Hep, ayni şahsiyetlerdir. Enderen bir iki yabancı ve tanınmadık müşteri gelir. Önun için mil- l burada herkesle konuşurlar. Ancak, konuşurken, pek ihtiyatlı bulunur- lar. Bilhassa Anadoluya ait meseleler ot - rafında pek ketüm bulunurlar. Daha faz- ha, oradaki diğer müşterilerden, halk ara- sında dolaşan bavadisleri toplarlar; ve ba- zan da Anadoludakilere dair propaganda yaparlar. 3 — Heman hemen randevu vermiş gi- bi 4 buçuk ile 5 arasında orada toplanır - lar. 6-6 buçukta da dağılırlar. Remzi, bu cevapları vermekle beraber, Nelsonun verdiği talimatı da dikkatle din- lemiş; yarın akşam, tam saat S buçukta; yani milliyetperverlerin tamamile — orada bulundukları bir zamanda çayhaneye ge - lerek verilen talimat mucibince hareket - deceğini söylemiş; ondan sonra da çekilip Bitmişti. Remzi, çekilip gültilten sonra, Mustafa Sagir meydana çıkmış, miralay — Nelsona ür etmiş; — Ben de gideyim. Geç kalarak otel « dekilerin şüpbelerini celbetmiyeyim. Yal- Rız sizden bir ricada bulunacağım. Otelin etrafında dolaşan sivil polisleriniz, biraz daha fazla dolaşsınlar. Beni daha şiddetle tarassut ediyorlarmış gibi davransınlar.. Demişti. yoksa, Mustafa Sagir, Şehzadebaşı çayhanele - rinde de kendinden bahsedildiğinden e - mindi, Çünkü iki gün evvel, oralarda da ismi etrafında dedikodu husule gelirecek bir iz bırakarak geçmişti. Bundan emin olan Mus'afa Sagir, er - Milli Mücadelede Casus Te sSON POSTA kilâtı -/S'N — Fanitsa.. yavrum... Saframızı bas- tırmak için, bize, bires duzo — (rakı) ile meze getir! Pavlâki erken kalktı; tabii aç- tır. Öyle değil mi, Pavlâki; sen Allahın ilk nurları ile kalktın! — Şüphesiz amcacığım.. — Peki Yani.. getireyim! Genç kadın, koşarak eve girdi. İki er- keğin gözleri, onun arkasından sörüklendi. — Pavlâki.. oğlum.. Allahın yardımile adamıza dönüyorsun. Amcamın kızı an « nene çok selâm söyle! Ve benim gibi bir günahkârın, hiç te lâyık olmadığı halde, böyle bir kadına nail olmakla, elde ettiği bahtiyarlığı anlat! — Şüphesiz amcacığım.. Her halde... . — Sana söylüyorum, Pavlâki.. Bu xna: dete müstahak değildim. Fanitsayı baba - sından isteyinciye kadar.. ne kadar.. ne kadar geceler, göz kırpmadan, düşündüm, ! Usta Kostanın, hayır demiyeceğini biliyor- | düm. Allah, onu cennetlik etsin.. — köyü-| müzün mert bir adamıdı lerimde, her vakit amelelik eder. — Yalnız, — talihsizliği Son Postanın Tefrikası : küçük çayhanenin herhalde... tesi gün tam saat beşte büyük bir mem -| — Merhaba,.. Ya, merhaba... nuniyetle Direklerarasına — gütmiş; Hacı| Diye verilen selâmları iade etmişti. Murtazanın çayhanesini sorup öğrendikten | — Ondan sonra çaycı sualini bir daha tek- sonra, ciddi bir vekar ile içeri girmişti. — | rar etmişti: Bu küçük çayhanenin müğterileri, beş | —— Size, bir ev mi lâzm. ait masanın etrafındaki muşamba sedir -| — Ve artık sualler, her taraftan birbirini İlere ve sandalyelere uralanmış olan ©n 'takip eylemişti: beş yirmi kişiden ibaretti. Bunların için -| — — Hangi semite istiyorsunuz? !den bir kaçı da muhtelif rütbelerde zabitti | — — Kaç odalı arıyorsunuz?. Mustafa Sagir, çayhaneden içeri girin-| — Ve bu suallerden sonra da bir çok tav- çe bütün gözler, bu yabancıya çevrilmişti. | siyeler ve sağlık vermeler başlamıştı. Fa- Fakat o, büyük bir sükünet ve kayıtsızlık- | kat Mustafa Sagir bu sual ve cevaplarla la çaycının tezgâhına doğru ilerlemiş; her. | meşgul olurken, bir iki müşteri arasında da ı_-_',ıMh'ıı—Iııu_hunqıbiıhıılhddumıçn: SCB T B yar; bu adam her şeyde talihsiz... Karısı O EaeE a K e l “mh':”d" Ha MR a siğamacaz! Dit gocüğri; ile İzaldı; £ Fosites SEREP y ö Veşkek Baaaaa a ae ee K A e C Elanlerın bülyüğlldür, Feis v ::_' ::""“ Kai aarma. Lisanen e taraf kallanı a00trer. (laL ı Çalkketi takip 'edorz İçmiye başladı. b Mle bi 'a veree| — Acaba, sorsak mı?.. Borç ta boynuna kadar.. Açlıktan ölüyor - sekinişeiniz. we — Ayıp olmaz mı?.. du. Bir şey göndermediğim zaman ocağı — Yüzbaşı Necip Beye sorduralım. tütmüyordu. İşte böyle. Sonra da, dı — Yanlış. Ben olmasam gerek. Size bu- | — Fısıltı, kulaktan kulağa dolaşarak. Müs- Li Cai Ca: GENi yaşındaki usta Ya nu kim söyledi?. tafa Sagirin yanında oturan zata — kadar | ..i L Üi kız aldıla.. Bu hay- — Fatihte bizim Hacı Recep Efendi| gelmişti. Artık ev meselesi biraz tavsar gi- vardır. O söyledi. Galiba, sizin müşterile- | bi olunca, Necip Bey, Mustafa Sagirin ku- rinizden imiş. |lağına eğilmiş: — Yanlış olacak efendim. Vâksü be -| — Zatı ülileri, her halde yabancısınız nim bir evim var amma, kendim oturu -| zannederim. Acaba, ne taraftansınız?. yorum. Sakın başka bir Murtaza olmasın. | — Demişti. Mustafa Sagir, elile uzakları — Vallahi bilmem ki... Garip olduğum | işaret ederek cevap vermişti: için kimseyi tanımıyorum. Buraya da tarif| — Efendim, biz. Hindistan tarafın - ile geldim. Fatihtenberi yayan geliyorum. | dan, — E, buyurun efendi. Bir çay için. Biraz | —— — Galiba yeni toşrif ettiniz? peinlenin. Size ev mi lâzım?.. — Eh.. Bir hafta, on gün kadar var. ret yerinde mi). İşte gözünle görüyorsun.. Bir senedenberi, evimize gelip gittiğin hal- İ|de, bir kavgamız oldu mu? On seneye yu- kın hep böyleyiz. Aramızda kıl kadar ge- çimsizlik yok. Kümse künseye bir «öteye gitle demedi. Allah, bana, bu kadınla, te- Fcelli etti. Yok... Eski karımdan, merhu - meden memnuniyetsizlik — göstermiyorum. O da kadındı; sınma hep mahzundu. Toprağı bol olsun, onu zemmetmek için söylemiyorum. Benden iyi bilirsin, Pavlâki eklerini rak dedikoduları.. söylesinler. Senin gözlerin var: Evimin içi, bir bahar şenliği... Değil mi? Bana getirdiği bahti- yarlık.. inanılmaz şey.. işlerim yolunda gi- diyor. Bir arsa aldım; Allah, orada bir ev yapmamı nasip etti. Son damara ne dersin? Bir su damarı bulmak.. On iki metrede dört metre derinliğinde bir su.. Atinada, bu, bulunmaz bir nimet, — Şüphesiz amcacığım.. Her halde... — Al sana su.. İstediğin zaman ve iste- diğin kadar... Artık «Ülenx le istediğin kadar alay edebilirsin?: Kışta yağmur yağ- mış.. Yazda ağustos böceği hararetten çat- lamış.. Ne umurunda! Yarın.. İşler yolun- da giderse, kuyuya bir bilezik yaptıraca fm. Köşe taşlarını asmarladım bile.. Bah- geyi sulamak için bir kuyu dolabı kurdur - mak niyetindeyim de... Görürsün, Pavlâ: ki, © zaman adamızdaki gibi bir bahçe meydana gelir. Şimdi oturduğumuz yerden kuyunun etrafına kadar, şöyle üstten, bir kafes uzatacağım; sarmaşıklarla ne gk bir tönel olur. Allahın izniyle Kalyopi ile ev« ılıııdıklın & . gelinimizi tanıtmak Atinuya geleceksin, değil mi? — Şüphösiz ameacığım.. herhaldei. | KNaBal Rahmetli anasini pek hatırlamıyo « rum; büyük anası güzel kadındı doğrusu... E, Pavlâki, sarmaşıklı kafesin altında ye - mek yemek ne kadar keyiflidir! Usta Yani, bahçesinde yapacağı şeyleri, anlata anlata bitiremiyordu. Noksiyali (*) olduğu için anadan doğma bahçıvandı; (a- kat tesndüf, onu alçıcı yapmıştı. Artık key- fine diyecek yoktu; çünkü bahçesinde su bulmuştu. Bu su, bahçe yetiştirmiye yanı - yacaktı. Fanitsa göründü; elindeki tepside ek- mek, bir küçük sürahi rakı, iki kadeh, için de zeytin.. peynir., sucuk ve kızarmış bir bübrek bulunan bir tabak meze vardı. Tep- #iyi masanın üstüne koydu; kadehleri dol- durdu ve oturdu. Kadın, otuzluk bir şeydi. Kısa baylu, tıknazdı. Düzgünsüz esmer yüzü değirimi idi. Siyah, sık ve hafilçe kıvırcık saçlı idi Dudakları, tabiatten, aldı. Koyu siyah ve ateşli gözlerini kocasından ayırmıyordu zik bir tavırla: Dedikten sonra, çekingen bir tavır ala- — Efendiml Sizi vahalsız etmezsem ş0-| rak ilâve eitir P YS — Ticaretle meşgul olacağım efendim, . Demişti... Yüzbaşı bu nazik ve terbi -| Onun için evelâ bir eve yerleşmek İstiyo- yeli yabancı müslümana derhal mukabele | rum. elmiş: Fakat bu sözleri, pek csrarengiz bir ta « — Estağfurullah, efendim. Buyurun, o- vırla söylemiş; hakiki büviyetini sakdamak turun. istediğini ima etmişti. Cevabını vermiş'i. Bu sırada da kapıdan içeri Remzi gir - Mustafa Sagir, oturur oturmaz, her ta-|mişti. Evvelâ, umuma bir selâm verdik - raftan: ten sonra sağ elinin baş parmağını avucu- — Merhaba!... na kapamış, bir kaç kişiye o suretle asker- Sesleri, yükselmişti. Mustafa Sagir, mü-|ce birer selâm vermişti. göğsüne koyup kaldırarak —— —— -—.— —— —— — ( Arkası var ) için burnu, kalın ve kısa parmakları, pek iri omuzları ile çirkindi de), onu, pek temiz ve biçimli elbisesi içinde görenler «sevimli kadın» demekten kendilerini alamazlardı bir kadın — Yani, dedi alâkan ile: KULLANMIYACAKDIR Bir:TURAN:MAMULÂTI üğünün ismidir. dık ta.. Bugünkü gibi hava punyadaki, saç örtülü barakamızda sıcaği *|daha çok hii oldum. Pipina, bana şöyle cevap dum. 'gördü. Hakikaten zabitle evlendi; Kocasından başka bir şey düşünmiyen (Yük | nam, bana: #Sen, hayatını, Sen - Jann mede sabırlı ol! Et, iyi, fakat YünSUNIK dedikçe dağru söylüyormuş. Kü- ——— çüklüğümde, doktorlar benden ümi: (*) Noksiya.. Siklod adalarının en bü- kesmişler ve ahzete hiristiyan gitmem için Sıyf! 9 —— —a Kuyu Başında Yazan : Yunan muharriri Antuvan — Travlatnonis biraz katı.. Pişmesi için tekrar su kattıni. Ancak saat birde yemeğimiz hâzırlanabi « lir. — Ne ehemmiyeti var, Fanitsa! Sağlık) olsun da gelecek sene de saat birde yemek yiyelim. Pavlâki biraz aç.. Arncasının baya rTamı uğrunda biraz fedakârlık edebilir. Asa kerliğini bitirdi. Bugün, tekrar başıboculj hayatına döndü. Artık, ne askere davet.a Ne çavuş korkusu var. Fanitsa, iyi demle yor muyum; Atinada üç, dört gün daliş kalsın, senin isim bayramında da buluna İstemiyor.. adamızın hasretine daya« namıyor galiba ... Kadın, üstünde hâlâ asker elbisesi bulue nlıya vahşi vahşi baktı; genç beşe gözlerini önüne iğerken, her zae manki nakaratını mınıldandı: — Şüphesiz amcacığım.. Her balda..e — Kocacığım, çocuğun gitmesine niyg engel oluyorsun? Birak, Kalyopisile gön « lünü eğlendirmiye gitsin! Bizim gibi iki ille tiyardan ne anlar o! Pavlâki, kızardı; ceketinin düğmelerin! çekmiye başladı; şaşkınlığından her za « manki nakaratını bile tekrar edemedi. — Allah kışmet ederse, o, Kalyopisiyleş yaşadığı müddetçe keyif sürebilir. Bu seneş kendisini evlâtları gibi seven ihtiyar am « casile küçük halasının hatırı için fedakârlıl| etsin! Ne dersin, Pavlâki, dediğimi yapa « cak misın? Delikanlı, firari bir bakışla «küçük has Tas sına baktı ve tatsız mavi gözlerini tekk rar önüne iğdi. Düğmelerini çekerken «heğ halde...n diye mırıldandı; fakat başka söğ bulamadı. Uzaktan saat sesi geldi; on ikiyi çaldı; Pavlâki, geniş nefes aldı; çünkü amcası, 64 nunla beraber ötekiler de haç işareti yaps tılar. Sun. Fanitsa, kendi kendine söylenir gibi, mie nldandı: — Evliliğimizin onuncu senesi, şimdi Mustafa Sagir ,etrafa göz gezdirmiş: — Selik ia, 'Hi H yüzü gülmiyen bir kadındı; belki de has -| bitti. Tam on sene.. Dakikası dakikasına. — Evet. Bir çay içeyim. Epeyce yoru-| — Mustafa Sagir, derbal Necip Beyin 18- | talığından... — Hangi tarihten hesap ediyorsun, yave muşum. zünü kesmiş: — Şüphesiz amcacığım.. herhalde... — |rum? « Dedikten sonra, bir yüzbaşınım yanın -| — Aman efendim. Rica ederim; yavaş | — Öyledir, Pavlâki! Allaha şükür.. O-| — Hangi tazihten mi? — Sana varma daki sandalyeye doğru ilerlemiş; gayet na- | söyleyiniz. u rabatına kavuşturdu. Şimdi dinle! Bı-| cağımı, kuyuda, senin bayalini gözlerimle gördüğüm dakikadanberi... Her gece saya hoş gelen babam, seninle — evlenmezsem; kardeşlerimin açlıktan öleceğini ve kendi « sinin borç yüzünden hapse gireceğini söya lemekle üzerimde bir tesir yapamıyordu, Ne denebilir? Aptal bir kızdım; talihim « den habersizdir. — Sanki haklı değil miydin Fanitsa?; — Hiç te haklı değildim, Yani, Büyük Sen-Jan gözlerimi açtı. — Fanitsa, nasıl şey bu? Bana böylâ şeyden bahsetmedin. — Şimdi söyküyorum.. Artık ihtiyarlas sıcaktı. Ku« diyorduk. Yalnız suyumuz boldu; bilirsin, bütün Kupunyada, kuyu « muzyn şöhreti vardı. O gün halam Kate« rinyo, Pipinaya: «Haydi, Kasta amcanın evine gidelim; hem soğuk su içeriz; hemi dinlenirizn der. Sabahleyin bize geldiler, Halam, beni bir kenara çekti ve banaş «Sen de halanın kızına bir' şey söyle.. Ken« disini istiyen bakkala varsın. Bakkal karısı olmak fena mı? Rahat ekmek yer. Gö « zünde büyüttüğü çavuştan —ona ne hayıt gelebilir? » Ne yaparsın! Ben de nasihatçı verdit «Talıhim bana hangisini gönderirse onunla evleneceğim». Bunu nasıl anlıyacağını söre Bugün gi eceğim, dedi. Sizin ku « yunuz var. Tam zeval vaktinde kırmızı bir örtüye sarınacağım ve uzun uzun suya bas kacağım. Gözümün önünden kim geçereş Sen - Janın gönderdiğidir.« Bu fikir hoşuma gitti. Babam çılgınlıli yaptığımızı söylüyordu. Kardeşlerim örtü- yü çekiştiriyorlardı. Halam, bizi müdafaa i. Sâat on ikiyi çaldığı zaman, evlenes adamları gördük; Pipina bir zabit onun kolunda, simdi, üç sırma yerit var ve Ses lânikte bulunuyor. — Ya sen, Fanitsa? — Ben mi Yani? Söyledim ya Tani seni gördüm: Kadit vücudunla, küçük sas kalınla, beyaz saçlarınla, — kireç içindeki iş elbisenle ve elinde mâla seni..e Sen geçtin; bana bakışının verdiği Güzel olmamakla beraber (geniş ve iğri| Pâlâ hissediyorum. Sonra kâyboldun, Ay« ni gece, babama: Peki dedim. lekelerj Tâşeyi Usta Yani, doğru ve allahtan korkar bir adam old Sen * Jan, benim hamim! Bana biie a bulundun! dedi. u için haç çıkardı ve: Rahmetli ae ni dini merarimi — yapmalarımı — sör işler. (Lütfen sayfayı çevirim.z)

Bu sayıdan diğer sayfalar: