27 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

27 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kö 27 « Son SON POSTA Posta , nın tefrikası : 5 Londra Zabıtasına Karşı 6 Muharrir hbony Berkley, Freeman Wille Grofs, Father Ronald Knox, Dorothy Sayers. Russell Thorndike kahramanları meç- hul altı zabıta romanı yazıyor ve ka- tillerin keşfini İngilterenin en hünerli zabıta müfettişi «George Cornish» e bırakıyorlar. Bunlardan Frecman Wik ls Gorft'un eserine bugün başlıyoruz. Hem romanları, hem de polis müfet- tişinin hükümlerini bu sütunlarda 0- kuyacaksınız. Haslar o günden başlıyarak gündü- zünü, gecesini plânını düşünmeğe has- retti. Maksadı feci bir âkibete uğrama- dan bu adamın şerrinden kurtalmaktı. Gece gündüz kendi kendine karşı tek- rar ettiği sual, bunun mümkün olup olmadığı idi? Verdiği cevap müsbetti. Yalnız plân ve usül dairesinde hareket şarttı. Haslar, tuttuğu her işi tam ve mü - kemmel yapar bir adamdı. Onun için evvelâ bu işi yapmaktan — gözetlediği maksadı tayin eder, ve enerjisini, e- meğini boş yere sarfetmekten çekinir- di. Daha sonra, yaptığı işin bütün şe- raitini tanıyıp tanımadığına, nelice ü- zerinde tesir edecek âmillerin hepsini hesaplayıp hesaplamadığına dikkat e- derdi. Haslar bütün bu başlangıçları ha - zırladıktan sonra plânını kurar, takip edeceği hattı hareketi kararlaştırır en sonra işe başlar ve artık hiç bir kuvvet onu sonuna kadar yürümekten alıko- yamazdı. Çünkü bütün dikkatini işim asıl mecrasını takip etmesine ve he - defe doğru yürümesine hasrederdi. Nihayet bu adam, bir harp plânını hazırlayan bir kumandan gibi çalışır. yani her yanlışı, her kusuru da hesap- lar, bu yanlışlara ve kusurlara k_nxşı neler yapılacağını ve ne gibi (edhıılelı alınacağını düşünür ve ondan sonra i- pe atılırdı. Ki Haslar, hayatını, saadetini ve ser - vetini korumak için girişeceği tinayet işini de ayni usul dairesinde düşündü. Bu hâdise hayatının ve kafasının en korkunç teşebbüsü idi. Fakat onu da i şekilde karşıladı. Ve ilk önce, ga- yeyi tayin etti. Ve kendine, ne yapmak hede! İstediği iki şey vardı: Birincisi: Blunt'un ölümü: Çün - kü bu adamın dilini en kat'i, en mües- sir surette susturmak İâzım geliyor - duü. İkincisi: Blunt katledileceğine gö - re katil hâdisesi ile kendisi arasında hiç bir alâka ve münasebetin keşfedil- memesi, kendisinden her hangi suret- le şüphe olunmaması lâzımdı. Bu böyle olduğuna göre nazarı dik- kate alınacak ilk nokta çok mühimdi: Mesele ile alâkadar şerait ve netice üzerinde tesir etmesi" muhtemel olan âmiller neydi? llk düşünülecek — mesele Haslar'ın Blunt ile muameleleri idi. Memleke - tin en bünerli, en zeki zabıta memuru bunları keşfederek, ve bu keşfe da- yanarak - kendisini katil diye ithama kalkışabilir miydi? Haslar bu suali tam bir itina ile tet- kik etti. Tetkiklerini - derinleştirdikçe içi açılıyordu. Çünkü Blunt ile yap - tığı bütün muamelelerde son derece ih- tiyatlı davrandığını anlıyordu. Bu mu- ameleler yüzünden zabıtaya bir ip u- cu vermeğe imkân yoktu. Çünkü bü- tün muameleler gizlice — yapılıyordu. Blunt kendisine telefon ettikçe müs- - — — G A RPEPE E Pirmatiidi tear bir isim kullanıyor, Haslar'ın se-|koymadığı, kulübesinde muhafaza ©- #sini teşhis etmedikçe bir şey söylemi -| dip azar uzar harcettiği muhakkaktı. yor, bir meseleyi telefonla konuşma- ğa girişmiyor, yalnız buluşmak için söz alıyordu. Haslar, Blunt ile konuşmak istedik- çe evinden konuşmamakta, umumi te- lefonlardan istifade etmekte ve bu su - retle şahsiyetinin tanınmamasına en büyük ehemmiyeti vermekte idi. Son- ra Haslar, ikisinin bir arada görünme - lerine imkân bırakmamıştı. Blunt'u arabasına alacağı zaman bir kimsenin ikisini görmemesine, andan — bir kimsenin geçmemekte olmasına dikkat ederdi. İkisinin araba içinde konuştuk- ları sıralarda görünmelerine ve tanın- malarına da imkân yoktu. Bu sırada Hasları tanıyanlar bile kendisini teşhis edemezlerdi. Tanıyan ve teşhis eden bulunduğu fayzedilse de bunun Bluntu da tanımaz olduğu farzedilemezdi. Çünkü ikisinin tanıştıklarını ve gö- rüştüklerini bilen bir kimse yoktu. Hasların havsalası bunu almıyor - Haslar, Bluntun kendisine bir satır |'10- Çünkü Blunt ile aralarındaki mu- yazı yazmamasında ısrar etmiş, ken - kavelenin en esaslı şartlarından biri disi de ona bir tek satır yazı yazma -| “TTN ifsa edilmemesi idi, Sırrın ifşası mıştı. ile süküt hakkı verilmiyecek ve Blunt Temas ettikleri biricik sıra tediyat '“'tN Yumurtlıyan kazı kendi elile kes- günleri idi. Fakat bu temasların da keş- M olacaktı. Sonra Bluntun elinde fedilmesine imkân yoktu. |Hasların hüviyetini gösterecek bir kâ- Çünkü Bluntun eline — geçirdiği #t Yeya fotoğraf yoktu. bankönotkiden biz —;c); 'aT laaalt A el Haslar, Blunt tarafından yapılan iş- Bu banknotların hepsi de birer lira -|lerin birine de iştirak etmemişti. Blunt, lıktı ve böyle olduklari için Bluntun | ©turduğu evi doğrudan doğruya satın bunları kimden aldığı meydana çıka - |&İmış, aldığı paraları bildiği gibi har - mılamazdı. Sonra Haslar bu kâğıtları bir tek bankadan almıyor, teker teker topluyordu. — Blunta evvelâ on İira, sonra 14 lira, daha sonra 20 li- ra hep bu şekilde biriktirilmişti. Bluntun bu paraları bir bankaya dığı telefon merkezi malümdu. Üçüncü bir şahsın bundan haberdar olmasına imkân yoktu. İkisi bir defa bile burada buluşmamış, bir kimse de onların burada ne yaptıkla - rını görmemişti. O halde Hasların muamele ve alâka bakımından Bulntla hiçbir ilişiği yoktu ve hiç bir kimse ikisi arasında bir mü- nasebet keşfedemezdi. Haslar bu ba - kımdan emindi. Acaba Blunt, zabita- nın dikkat gözünü Haslar üzerine çe- virecek bir şey yapmış olabilir miydi? Haslar buna imkân bulamıyordu. Bluntun boşboğazlık ederek zengin dostundan bahsetmiş olması muhte - meldir, Fakat Hasların adını anacak derecede budalalık göstermiş olabilir mi? yaptığını bir lâhza bile düşünmemişti. Demek ki işler bu bakımdan yolun- da idi. Fakat Hasları telâşğa düşüren bir tek nokta vardı: ( Arkası var ) verdiği Gzreer —— cetmiş, Haslır onun bu paralarla ne ' La, M Hikâye Sarayın yeşil Boğaziçi kıyılarına ve ma- vi Marmartaya bakan en güzel odasında her akşamki sofra kurulmuştu. |— Bu sofrada neler yoktu: Azak kıyıla - rından gelen kara havyar, camlıklarda bü- yütülen ve tavuk göğsü renginde marul - lar, kuş beyinleri, iri ve etli zeytinler, et- yafa baygın bir koku saçan taze kuzu ci- üeri, ve bizim ne gördüğümüz, ne de duy- duğumuz nice mezeler... Bulutsuz bir kaş akşamıydı. Fakat gü - Tül gürül yanan ve çatırdıyan ocaklarla sa- rayın het tarafı bir temmuz havasına bü - TÜnmüştü. İkinci Sultan Mahmut baştan ayağa ka- dür kürkler ve ipekler içinde, atlas kaplı Bluntun parasını almak için uğra- kuş tüyünden divana uzanmıştı. Yakışıklı de yalnız ikisine'bir oğlanın uzattığı içkiyi yudum yudum içiyordu. Kıllı ve iri kollarını kuş tüyünden yas - tıklara dayamıştı. Her kadehin sonunda mahmur gözlerini yaldızlı ve oymalı ta- yanda gezdiriyor, sonra köpüklü dalga - . Bir harem ağuası ve iki müsahip kapının dibine sinmişler, elleri göğünlerine çapraz- Tanmış, başları eğilmiş olduğu halde her an tetikte duruyorlardı. Bir incesaz takımı bir şarkıyı henüz bi- Hinmişti. Kanunla bir taksim yapıldıktan sonra şair Nedimin bir şarkısıma başlandı: Bu imtidadı cevre ki bahtın şitabı var, Mihnet medar olan feleğe intisabı var. Sultan Mahmut bugün dalgın ve tasa. hıydı. Bunun için çalgı da onun haline uy- gun parçalar çalıyordu. Çünkü ©o böyle isterdi. * Aradan epeyce zaman geçti. Sultan Mahmut bir türlü avunamıyor - du. Uyumak istiyor, fakat gözüne uyku da girmiyordu. Buna rağmen vücudunda bir ağarlık, bir çöküntü duyuyordu. Cüceler, hokkabazlar, hazır cevap mü- sahipler birer birer kovuldular. gerindi. Sonra homurdanış gibi emir ver. dir — Hamam... Odada kalmış olan oğlan da dışarı fire üpler geldiler. Onun kollarına girerek divandan indirdiler. Sultan Mahmut, her eksilen şey tamam- Tandığı için hiç el dokunmamış gibi duran (içki masanına baktı ve dudak bükerek mi- nldandı: Bu da beni avutamıyor!.. * Beş 'on dakika sonra Sultan Mahmut soyunmuş, duvarları ve kubbesi renk renk çinilerle süslü hamama girmişti. Hind pa- muğile doldurulmuş olan ve göbek taşına setilen ince bir şilteye sırtüstü — uzanmış, kubbelerdeki renkli camların ötesinde par- hiyan yıldızlara bakıyordu. üç alömet * .. K Yok barız UÇ Eger her şey sizi sabırsızlandımıyor. ve ditizlendiriyorsa, eğger ulak bir aksilik fikirlerinizi ah-üst ediyorsa, eger geceleri uyku tulmayorsa, teşhis pek basittir: sinirlerinizin tenepbühiyeti artmıştır. henüz vakıt varken bu denalığı idermeğe scele ediniz. Bromural -Knoli- bütün dünyanın tanıdığı bir müsekkin olup kaybettiğiniz rahatı, ve afiyeti size İade eder. — 1—1..,.'“.-&—"“?:: zaran ,ü. 18 Ve S0 kasyelmeyi havl » iüp. derde ectanelerde reçete Üle satilir, © Knoll A>CG, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshaten s/Rhin ei Düşkünler Evi defter açık eksiltmeye konulmuştur. bunlar 59 parçadan ibaret olup 370 lira bedel tahmin olunmuştur. Şartname ve nümuneleri levazım — müdürlü- | ğgünde görülür. Eksiltmeye girmek isteyenler 2490 No, h artırma ve ek- siltme kanunda yazılı vesika ve 27 lira75 kuruşluk muvakkat teminat mak- buz veya mektubiyle beraber 28/4/936 Sah günü saat 15 te daimi encü- mende bulunmalıdır. (1850) MAKİNA DESİNATÖRÜ ARANIYOR. için nümunesine göre bastırılacak evrakı — matbua ve| İki genç cariye bellerinde incecik peş - temallarla padişahın iki tarafına geçmiş. onun ayak parmaklarından başlıyarak ya- vaş yavaş iri ve kıllı bacaklarını ovalamı - ya bşlamışlardı. Sultan Mahmut gittikçe vücudunun ra- hatlığını, — içinin açıldığını — hissediyor - du. Bu hisler yüzünde de okunuyordu. Dakikalar geçiyordu. Padişah yumu - şak ellerin sıkışları altında gözlerini ka » padı. Bir kaç zaman da böyle geçti. Artık eski ağırlık ve sıkıntıdan hiç bir iz kalmamıştı. . Gözlerini açtı ve iki tarafındaki iki ca- riyeye baktı: Soldaki küçük ve basık burunlu, solgun bir kızdı. Her halde Kırımdan gelmiş o! - malıydı. Sağdaki iri vücutlu, çekme bu - runlü, kalın kaşlı ve kemikli bir Anadolu —— |kadınını andırıyordu. Sıcaktan yüzü pen- çe pençe kızarmışt. Kuvvetliydi ve çok Büzel masaj, yapıyordu. —— Pudişah ona sordu: —— Senin adın ne? — Hatice... — Buraya ne zaman geldin? — İki yıl kadar oldu. — Belli... Ustası olmuşsun!.. Son sözleri söylerken padişahın yüzün- de geniş ve Köze çarpan bir gülümseyiş İvardı. Padişah onun masaj yapan ellerini tut- tu ve gözlerinin içine gözlerini saplıyarak bir an baktı. Orada Padişahla cariyeden başka kimse | Anadoluda bir sanayi şirketi için Fransızca bilen makina desinatörüne | kalmadı. ibtiyaç vardır. Şimdiye kadar çalıştığı yerlerle istediği maaş mıktarımı 176 posta kutusu adresine (M. G. B.) rumuzile bildirmeleri. * Tarile kıyıları tokatlıyan — denize bakıyor- |, du. Sultan Mahmut olduğu yerde esniyerek | Yazan: Kadrican Kaflı bakmıyorlardı. En sonra kark yaşlarındı — bir adamcağız çekişe çekişe pazarlık et Lmiş, satın almışlı. Bu adam kim bilir ne sebepten azledik miş olan bir mutesarrıftı. Yeniden bir taş rafa tayin edilebilmek için saraya bir ar e mağan vermek gerekti. Â Eğer bu armağan güzel bir cariye olurş ga yüzde yüz karşılığı görülürdü. : Mutasarmrıfın parası az . olduğu için çirkin cariyeyi: — Çoban armağanı, çam sakızı... ÜŞ Diyerek bir mabeyin kâtibinin yardı « — mile saraya vermişti. Mutasarrıf muradına ermiş, cariye dd güzel olmadığı için hamam ve çamaşır İşş lerinde kullanılıyordu. N Bu çirkin cariye baftalar geçtikçe kır » nında bir kımıldanış buldu. Çok geçme İden herkas te' anladı. i yüzlercil | Keçent Saraydaki genç kiz ve kadın arasında w«ık #ık bir dedikodu daha başlamıştı: — Hatice gebe imişl.. — Hangisi? — Hamamdaki... / — Yâğü,.. Ona da gönül veren el « muş hal.. — Kim bilir hangi iç oğlanı... — Hiç ummam... — Bir bahçıvan... M — Olsa olsa odunculardan biridir. Kend disi de odundan farksız... — Bakalım ne yapacaklar? t | — Deme ayol, o da insan değil miği Sevmiştir elber.. Gülfemi unuttun mu? As — yaklarına taş bağlanıp ta denize atılırkemt bile seviştiği adamın adını söylememiş.... — Kendine etti. Bir gece hünkârın koy4 nuna girmek onun için olmiyacak şeyler « — 4 den değildi. Şeker gizi bir kızdı. Her kafadan bir söz çıkıyor, zavallı ca4 riyenin etleri didik didik edilerek öldü 4 — rüleceği ileri sürülüyordu. Çirkin cariyeye sordular, söylemiyor. 4 du. Zorladılar, dövdüler, ayaklarını kız , — gn maşalarla yaktılar. Fakat ağzından bis tek söz almak kabil olmadı. Karnını elle 4 rile sumsıkı tutarak ; — Çocuğum doğsun, © zaman söyle 1( Tim... Dedi. & XK Padişaha haber vermeğe karar verdi ler. Çünkü onun haberi ve emri olmadan sarayda her hangi bir kızın ölüm ce: garptırılması yasaktı. Haber vermeğe karar verdiler amım padişahın bir huyu vardı: Her hangi bit zamanda © dakikadaki duygularına uy <— miyan veya hoşuna gitmiyecek bir hab verilirse bu haberi veren adamı sürgüne gönderiyar, hattâ cellâda veriyordu, Günler ve haftalar da böyle yeçti. En sonra uygün bir zamanını bulup söya lediler. Sultan Mahmut kendisine anlatılan dinledikçe dikkat kesiliyordu. Elindeki kax dehi bıraktı. Önündeki güzel sofraya b we < Harem ağası: K — Onu da Gülfem gibi mi yaprakl.. Zan ten çirkin bir şey... ? Diye sözüne devam ediyordu. Nere . deyser ı — Kim bilir hangi mendebur oduncu..c — Diyecekti. Padişah gülümsiyerek şu cevabı Yerdit — Kui suçu yoktur. Pek iyi hatırlı « — yorum. Hamamda gördüm, sarhoştum veç bir halt işledim... * Zamanı gelince bu cariyeden güzel oğları doğdu. Bu çocuk şehzade Abd mecitli. Bezmiâlem Vakle Sultan, işte bu çirkin . cariyedir. Temiz kalbli, eömert. iyi karakı terli bir kadındı. İmaretler açtırdı. mektep: ler yaptırdı, çeşmeler akıttırdı. — köprüler kurdurdu. Kendisinin daha önceleri kim — olduğunu hiç unutmadı ve bunun içindir — ki koca bulamıyan binlerce çirkin kızı bol çeyizlerle gelin etti. Elini makine çarklarına kaptırdı İstiklâl caddesinde 69 numaralı Hak- — kı Nedimin marangoz - fabrikası ame lelerinden Rüştü oğlu Sadık örd kalas keserken elini makineye kap mış ve iki elinin ikişer parmağı çark » lar arasında kWğFa Sadık yi .'1 H 'i

Bu sayıdan diğer sayfalar: