25 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

<5 Mayıs Çöken Boğaziçi : 24 Sayfa 7 Dert dinlemek için Boğa- ziçinde dolaşmak kâfi lerin adam nakletme Fransız muharrirlerinden Teofil Getye: *Dünyarın bütün dertlerini van Bozniçinde bir saat dolaşmak kâfi ip unutmak demiş, Ben «Dünyanın bütün dertlerini dinlemek Kin Boğaziçinde bir saat dolaşmak kâfi * ir, de şöyle inliyorum: sa, 28 bunu isbat etmek için bir Me > ZiYorum MN ma cöküyor elbette, nasıl çök- değiar, v2 Danalar olan dert bir tone isi ki Boğaz çökrmesin. Kara sebil iz Üsküdar e tarikile Maydurpaşaya az muntazam bir yolu ve bu yol * mi z tramvay servisleri o olmadıktan ği stanbulun medeni sakinleri elbette Sind şehrin başka yerlerine göç edecek ei Karşı sahilde gece yarısı birisi a - ye oldu. Bir kaza oldu, yandı, bir du- fe rağ yuvaslandı. yahat vuruldu tahık > acele tedaviyi icap ettiren bir has- veya kazaya uğradı. Onun hayatını yitarmak için ne yı *küidara kadar getirilsin de bir hastane" Ye Yatınlaın, Boğazın karşı sahilinde | bir asl, atın > yoktur. Orada yaşıyan insan » " herdakika marız bulundukları wi tabii snlazımız. Boğesn © len ge oturan insan gebrin eğlencelerin - iitad, tiyatrosundan, konserlerinden de e 20 etmez. Boğazın Anadolu sabilin - di urmak müsavi tariki dünya oolmak- Bu tarafa gelince. bu kıyı Anadolu ki- 'na nisbeten hakikaten pek canlıdır. Bu ta muntazam yollar yapılmakta ve â Mesarburnunda oturan bir insan talanırsa muntazam yollarda otomobil en şehrin merkezlerindeki hasta - hirle Bakletmek imkânı vardır. Sonra $e atamızda deniz olmadığı için Şirke - ba gi venin son vapuruna bel bağlamamı- e a ihtiyaç yoktur. İcap ederse gece ya- Z çalan sonra da şehirden buraya gelebi- daş | oradan şehre gitmeğe gelince o ka Yi olay değildir. Çünkü daima taksi bu- dap > amma. Bir insanın gece yarısın- Miz onra şehre gitmek ihtiyacı pek nadir ihtiyaçtır ve eğer bir hastalık mevzuu Mu“ daima telefonla taksi tedarik edi- Beler e timdi bana: «A dostum peki öyle - & aç veden Boğazın Rumeli sahili de kâr tini, “de canlı değildir?» diye sorabilir- Be, ,© bunda da pekâlâ hakkınız vardır. Bn sizin bu sualinize cevap vereceğim. e em sağ ve sol sahilini öldüren şey - Yüksek biri de vesaiti nakliye ücretlerinin Ri liğidir. Gerek şirketin, gerek otobüs” ie buralara adam nakletmek için aldık- tal 8 bir aile bütçesinde yıkımdır. Bu- li NE #ehirdem uzak olduğu için biz erzak: ş<hirdekinden pahah akrız. ara ihtikâr yapar. Fena mal satar. e. izin hapsi ceki sistemdedir. Yeni İİ gok müşküldür. Belediye ka- “run bir takım takayyüdatı ile bu he- Bacak müsabak Paiiste her yıl bacak müsabakası YA: - ve kendilerini güzel bacaklı soyan ve kızlar slak e iştirak ederler dağ 3 kazanan kızlara mükâfat ve- bay ödettir. Bu senenin bacak müta » mi da bir kaç gün evvel yapıldı. Ve 1, “bakaya iştirak eden genç kızlar hö emlerin, önünden geçtik di, Fakat bu sefer müsabakaya iştirak eden) d., > hepsine tepeden bacaklarına ka diy apn ipekten yapılma keseler gİY > caklaş ir Bu ipekli keseler kızların be rin an başka taraflarının ve Değe, ölmesine mâni olduğu için hakem anla leri bacağin kime sit olduğuna zellikle ve kızların yüzünü görüp BÜ kümi, tinin tesiri altında kalmadan hü - ler İni etmişler, bu sayede de hakem: akları? ikketlerini kızların yalnız ba Mişlergi,, eretmek imkânı ekle edebil xe le Yapılan müsabakayı Billi Bor- Sisa ve ens becakk kard am. XX Bir Mesarburunlu anlatıyor: “Boğaza musallat olan dert bir değildir ki... Gerek şirketin, gerek otobüs- aile bütçesinde bir yıkımdır Surunlunun anlattıklarını aşağıya Ya “İ labilir. Yol yok ki| sw k için aldıkları para men hemen imkânsız bir hale gelmiştir di İyebiliriz Boğazın huswiyeti yalılardır. Halbuki belediye kanumına göre yalıların sahil ne kadar geride kurulması İğ: İden bilme Smdir. Yükseklikler tahdit edilmiştir. Vel İhasıl binbir törlü mahzuru vardır Bakınız şu Mesârburnunun güzelliğine, eskiden buranın ismi Mezarburnu imiş, Es ki Şirketikayriye: müdürü yahmelli Hü - seyin Hâki bunu değiştirmiş. Tâ eskiden de buranın ismine Milton derlerdi. Tâ eski zamanlazda Karadenizin Rumelifenezi bu yada imiş ve bunun haricini de Karadeniz sayarlarmiş. Büradan öteye hiç bir ma - müre yokmuş. Ve buradan karşı sahile de İ bir zincir gererlermiş. Bu zinciri koymuk İtaki gaye; yapan İkazakların yolunu kesmek ve Karadeniz n vapurları da Mesarburnu ya » bar etmekti, Boğaza ani hücumlar den gelet pındaki geçitten geçmeğe İc İ Çünkü her gemiden burada bir müruriye alınırdı. Birinci Abdülhamit zamanında «Te- nx isminde bir mühendis buralarda bi - rinci defa olarak istihkümlar o yaprastır. İ Bu istihkâmatın en mühimmi «Delice tab- i Selim zamanın- Fransız yan istihkâmidir. Ü İda «Motyen ve wTotw isminde iki İ mühendisi Rumeli ve Anadolu cihetinden Boğazı tahkim etmişlerdir. Ve meşhur Ma- car kalesinin esasları da © zaman kurul » muştur. Mesarburnu Sanıyerin iskelesidir. Bu - tadan meşhur Çırçır suyuna ve Çamlıca suyu kadar enfes olan Kestane suyuna gi- dilir. Bundan başka Hünkâr, Şifa, Fındık sular: inde daha başka suları da var - İder. Bu sular çok meşhurdur. ve eskiden yazları cuma pazat günleri burası fayton, arabalar ve atlılarla dolardı. Çırçır suyu nu hastalar içer. Şimdi de bu sular kalaba” İık oluyor amma, tabiii eskisi gibi değil. Sarıyere bu isim çarşı içindeki türbede yatan Sarı babadan kalmıştır. Burada bü- yük dalyanlar vardır. Ahalisi çok zengin değildir, daha fazla balıkçıdır. Yazın say- fiyeye gelenler de orta balli ailelerdir. Bir memleketin hudutları dahilinde Boğaz ks- dar güzel Boğaz kadar suyu bol, havası iyi yerler olur da © memleket burasını nasıl olur da bir servet menbaı yapmaz. Buna biç aklımız ermiyor. Boğazı öldüren sey - lerle mücadele etmek icap ediyor. Bir an evvel buna çare bulalım. * Rıhtımda ayakta duruyoruz. rıht boyunu aşan & deniz galiba bugün kabına sığamıyor. Taşmak ve yayılmak istiyen bir ihtiyacı var gibi. Otomebilde beni bekli - yen arkadaşlar işaret ediyotlar. .—— Nerede kaldın?.. Bitirmedin mi ko - nuşmanı?.. — dim.. Bitirdim. geliyorum. Ve benimle konuşmak nezaketinde bu- anmuş bu Mesarburunlu muhati bımdan müsaade alarak, Yenimahalleye gitmek ü- zere otomobile biniyorum. ik asında bu yıl Yeni takip edildi . İbi yüz binlerce nüfusluk bir şehirde deği SON POSTA Saat hırsızı zun zamandanberi Fener ve civa- bolmağa başlamış, ceplerden yalnız çalan bir hırsızın türediği anlaşılmış fakat Nihayet bint pa- zatlarda saat satışları gö getlenmiş, ve hırsız Fatih bit pazarında ya- kalanmış, Adı Hüseyin olan bu adamın e- linde 15 tane ında gelip geçenlerin ssatleri kay- saat bir türlü yakalanmamış. zarlarındaki m kadar sant bulunmuş ve mü- sadere edilmiştir, İ - Burada bedbaht bir hırsızdan bahsede- cek değilim; fakat bu hırsız Hüseyinin i İsimde deştiği bir acıyı ve bana hatırlattığı bir fıkrayı anl Cebimizde | acağım. gün kalbimizle beraber ki teps- den tırmağa kadar çıplak vücudumuza €$ çarpan saatlerimizin, diyebilirim vap ve eşya diye yüklediğimiz şeylerin bi: | ze en yakını, dost olanıdır. Saat hirsizi bizim yalnız malımızı değil, bir dostumu- zu çalar. Arkasında babamın el yazım bu- Jlunan yadigâr bir eki saatimi, İstanbul gi- l, eskerliğimi yaparken Çatalcanın — İlbusan İköyünde çaldılar, Babanun el yazılı ssati- İmi unuttuğum yerden alan ve kendine mal olmuş olsa, affedemiye- eden insanı, bir çocuk dal hayatımın son nefesinde bile ceğim. Saat yokluğu kadar acı veren eşya ka» yıpları pek azdır. Saatin yokluğu (değil, durması pek fecidir. Saat canlıya benzer ilk âlettir. Onun içindir ki çocukların en sevdiği şeylerden biri de saattir. Saat yok- suzluğu bana şu zarif fıkrayı hatırlattı: | Birinci Napolyonun zamanında saat pek moda imiş. Fakat moda olduğu kadar da yaverlerin- bahalı imiş. İmparatorun genç den biri, sarayda sık sık verilen büyük res- mi kabullerde, Fransanın en güzel kadın- larının arasmda, parlak üniformasını bir snat ile zarif bir kösteğin süslemesine can atar, fakat parasızlıktan bir türlü tedarik edemezmiş. Çünkü arayda, İmparatorun! yanında en yüksek bir hayat sürülmekle beraber, maaşlarını muntazam alamazlar- miş. Genç yaver nihayet dişinden tırnağın- dan biriktirerek bir altın köstek almış, sa- ati olup olmadığını kim bilecek, ucuna bir kurşun bağlayıp üniformasının yelek ce- binden sarkıtmış. Fakat muziplerden biri bir gün hakikatı öğrenmiş ve gizlice impa- ratora söylemiş. Napolyon da delikanlıya bir şaka yapmak istemiş. O günlerde veri- len büyük bir baloda ve en güzel ve gık kadınların arasında yaverine sormuş: — Delikanlı bak bakalım saat kaç? Yaver sararmış, sonra kızarmış, sonra bembeyaz olmuş. İmparator israr ederek santi bir daha sorunma altın kösteği çek- miş: Ucunda bir kurşun sallanıyor. Napol- yon ve etrafındakiler hayrette. Genç o ve zeki delikanlı: -— Benim saatim bu kurşun parçasıdır haymetmeap, sizin için ve Fransa için her an ölüme hazır olmamı hatırlatır! Bu parlak cevap genç yaveri o balo ge- cesinin kahraman; yapmış ve kıymetli sa- atleri pek meşhur elen Napolyon o anda eebinde bulunan bir altın saati çıkarmış: — Yaverim demiş. © kurşun yine dur- san, bunu da yanına asl bir usul Müsubakaya iştirak edenler kız olarak Bili Borge, en güzel bacaklı sene Şüs ilân edildiği için hiç olmazsa bir İşmak gailesiden kurtulmuş — olacaktır Çünkü kendisine oldukça mühim yekün Kam O Kenar Mahallelerde Başı boş küme küme dolaşan 0 çocuklar En düzgün kıyafetlisinin sırtında dört yerinden yamalı caket, kalafatlı pantalon var. Çoğunun ellerinde birer patlanğıç... Hiç bugünlerde kenar semtlerin mahalle koskoca çitlenbik ağaçları şimdiden saç « aralarmdan geçtiğiniz var mı? Yoksa, o-İkıranlı başlara dönmeğe başladı. ralarda şimdi sabah, akşam, öğle, ikindi wk sik görülen manzaralardan bir kaçını ben size anlatayım: Fatihten biraz ilerideki ufuk ann cad - delerden birine çıkan yamrı yumru kal - dırımlı, yer yer tozlu, çamurlu dar bir s0- kağın ağzı... Sağda külüstür bir ev bo - zuntusunun © ent en — tahtaperdesi.. Solda: İçi tam bir süprüntülük halini almış olan çok eski küçük bir mezarlığın ha yı- İkıldım, ba yıkılacağım! diyen, sokağa bel vermiş, çarpık çurpuk duvar... Bu duva- rın ardında dedemin dedesi yaşında ku - ruya yüz tutmuş bir çitlenbik ağacı... Yer yer tozlu ve çamurlu dar sokağın üzerinde bir düzüne,. Yıkılmıya bahane arıyan duvarın üstünde gene bir düzüne.. Duvarın ardındaki kocamış. bunak çitlen- biğin tepesinde de yarım düzüne çocuk... Hem de görseniz, bunlar, ne çocuk, ne ço- cuk... Bunların yarım tastamamile yalın - ayak, başıkabak... Dörtte biri yarım pa - buç... Dörtte biri de, icabında dörtnala koşarak kaçmak için yarım pabuçlarını ce- ketlerinin ceplerine, bellerine sokmuş ta- kımından... Arkalarındaki ceketler, © pantalonler, mintanlar hep yelimyelâli... İçlerinde en düzgün kiyafetlisinin sırtında dört yerin - den yamalı ceket ve bacaklarında altı ye- rinden kulafatlanımış pantalon... Eller, yüzler, gözler ve bir kısmındaki çıplak a- yaklar üstüste katmerlenmiş kir, pas için- e... Çoğunun ellerinde birer patlangıç... ik bir mürver dalının içi oyulmuş; sonra ona başka bir ağaçtan sıkı bir piston yapılmış... Ağaçtan yeşil dal ve yaprakla- tile birlikte koparılan ham çitlenbik ta - neleri, önce bu pistonun kalın tarafile vu - rula vurula oyuğun mürverin içine tıkılı - yor; ondan sonra pistonun ince tarafile bu çitlenbiğe dayanılınca haydi çitlenbik, bir mantar tabancas patlar gibi oyuğun ağ - zından: — Patl Diye fırlayıp olanca hızile rastgelen yere çarpıyor. Amma sıkı tazyik ile oyuktan hızla fırlıyan bam çitlenbik, oradan geçen ekmekçi beygirinin gözüne; beli iki kat mahalle kocakarısının gözlüğüne; mekte- be giden: minimini kızcağızın kulağı to - zuna; kâğıthelvacyının camekânina, kör dilecinin burnunun ucuna çarpmış... Kimin umurunda? Patlangıcı patlstanların zaten maksatları da bü değil mi? Bu patlangıç modası bundan yirmi, yirmi beş yıl önce gene İstanbulun kenar semtlerinde salgın bir moda halini bir kere daha almiş ve sa- nırsam © zamanlar bu yüzden şehri göl - gelendiren, serinlendiren koskoca, yemye- şil çitlenbik ağaçlarından bir çoğu daha haziran ortalarında cascavlak kalmış; hat- tâ bu yüzden bir kaç ta göz sakatlanmıştı. Kenar semtlerin bu yılki yeni patlangıç modası henüz göz möz sakatlamadı am- ma, bakıyorum, Fatihten, Aksaraydan öte- ki mahalleleri gölgeliyen ve serinlendiren eseneresamesasaseunaa mana yasa amasen sans tutan bir ikramiye verilmiştir. Hakemlerin bu sene âdilâne hareket et- tikleri zannolunmaktadır. Yeni usulün ge- lecek yıllarda da tatbiki kararlaştırılmış. tır. Kenar semtlerin şurasında bura « sındaki akasyalar, ablandoslar, dişbudak- lar da şimdi onların elinden O(elâman!) gekmektedirler. o İnanmıyan OEdimekapısı dişindaki şehitliğin dış tarafını süsliyen 8- kasyalara bir baksın! Sonra Marmara - Haliç asfaltı denilen ve bu yolun yalnız Topkapı ile Edirnekapı arasındaki kısacık bir mesafesine binlerce ve binlerce lira harcanan bu geçidin iki ta rafına dikilen iki yüzden fazla çınar fida - nından bugün ortada ancak yedi sekiz tane kalmıştır. Kenar semtlerin ağaca, fidana, yeşilliğe ve bugün hayra, hasenata, güzelliğe zerre kadar riayet bilmiyen bu tip arsız çocuk» ları esefle söyleyim ki son zamanlarda git- tikçe artmakta ve Tanrının günü mahalle aralarında argonun en çirkin, en ağza a - İınmaz tâbir ve ıstılahlarile; sonra da © argonun en çirkin, en ağza alınmaz tabir- leri yetişmiyormuş gibi, apaçık sövüp say- maların en daniskalarile şakalaşarak, hır. laşarak başıboş, sürüler halinde dolaş « maktadırlar. Yazık, çok yazık... Bunlara, bir bakan, eden yok... Osman Cemal Kaygısız Ölü yıkama yerleri Belediye cenaze teşkilâtı hazırlıkla - nn ikmal etmek üzeredir. İstanbul, Üsküdar ve Beyoğlunda birer ölü yıkama yeri inşası için alâ - kadarlara emirler verilmiştir. Bir hafta zarfında projeler hazırlanarak, inşa- ata başlanacaktır. £08 £ / Küçük tayyörler Şimdiye ka - dar tayyörler klâ- sik şekillerde ya- pıliyordu. Fakat bunlar o kadar çok giyildi, "ve tanındı ki.. Bahar günle - rinde sabah kıya- fetleri için tesim- de gördüğünüz küçük tayyörler - den yapın. Hem çok şık, hemde çok sade. Düğmeleri bu küçük cekete ay - rca bir güzellik veriyorlar. Yaka yok. Bu da sizi a- İışılmış yaka şek- Binin eskiliğinden kurtarıyor. Ceketin arkadan tokah oluşu ta mamiyle orijinaldir M.F.

Bu sayıdan diğer sayfalar: