7 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

7 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa “Son Posta ,, nın tefrli Melihanın gönderdiği adam zindanda GLUMMANGCASI Yazan A. R. Cemile tabanca ve eyeyi vermişti . Cemilin yanına, yavaş yavüâş bir dam yaklaşmıştı. Bunun elinde de iki tâne dura ekmeği ile bir su testisi var- dı ...Bu adam Cemilin yanına gelince, usullacık mırıldandı: — Remmal Cemil efendi, sen mi - sin?.. Cemil, bu suale birdenbire cevap bulamadı. Fakat kendisine hitap eden adamın esrarlı tavru, birdenbire kal - binde bir şüphe uyandırdı. Derhal, (İsmaili) lerin her yere nüfuz etmeye muktedir olan gizli kuvvetlerini ha - tırladı. — Evet.. ben im. Diye homurdandı. O adam, arkasını kapıya - çevirdi. Süratli bir el hareketi ile koynundan çıkardığı bir çıkını hiç kimseye gös - termeden Cemile verdi. Kulağına eği- lerek: — Sabah ezanı okunacağı zaman, sürüne sürüne kapıya gel . Kapıyı a- ralık bulacaksın. Arkasında da ben varım. Adım, Riza... Doedi. Ve sonra, süratle geri dönerek öteki arkadaşlarile beraber — zindanı terk etti, * “ Cemil, derhal bir köşeye çekildi. Yü- zünü küçük bir mazgal deliğine çevi - rerek yere çömeldi. Herkesin yemekle meşgul olmasından istifade ederek Ri- zanın verdiği ağır çıkını açtı. Az kal - sın, hayretinden bağıracaktı. Riza; rovelverle, eyeyi ayrı ayrı bez- lere sarmıştı. Bunların arasında da Me- likhanın o kısa mektubu vardı... Cemil bu mektubu okurken, gözleri yaşardı. Genç bir kızdan bu kadar büyük bir cür'et, bu kadar büyük bir vefa ve sa- 'dakat umulmazdı... Onün için Cemil, birdenbire büyük bir heyecana kapıla- rak: — İşke.. kadın fedakârlığı.. fakat, bu derecesine mümkün değil, inanıl - maz. Diye mırıldandı. * Cemil, akşama kadar vaktini düşün- mekle geçirdi .Bütün düşüncelerini şu moktalar üzerinde tesbit etti: — Melihanın, bu büyük fedakârlı- ğından istifade etmeli.. ve buradan, her ne pahasına olursa olsun, çıkmalı- yım... Ve, çıkar çıkmaz da doğruca San'aya gitmeli; orada, mâsumiyeti- — mi isbat etmeli; üzerimdeki lekeyi sil- meliyim... Ve artık, Nâsır Mebhüttan intikam almayı da, hâdisata terketmeli- yim. Bu kararı verdikten sonra, Cemilin kalbindeki ıztırap hafiflemiş.. sıra; — Melihayı düşünmeye, ona karş hisset- tiği minnetdarlığı nasıl ödeyeceğini dü- şünmeye gelmişti. — Bu kız; yalnız hayatımı değil.. '- şeref ve namusumu da kurtaracak. Bu cümle, onun dimağında sâbit bir levha halinde temerküz etmişti. Yalnız; ortalık kararmaya başladı - ğı zaman, Cemilde bir endişe baş gös- termişti. Şüphesiz ki, Melihanın gön- derdiği eye ile göreceği işi gündüz yapmak imkân haricinde idi. Çünkü; bu eye ile zencirleri keserken, diğer mahbuslar görürler; ve hiç şüphesiz ki haber verirlerdi. Şu halde, bu işi ge - ceye bırakmak zaruri idi. Halbuki, Nâsır Mebhütun zindan - larında, firar hâdiselerinin önüne geçil- mek için; geceleri mahbusların zencir- lerini Çift çift birbirlerine kilitlemek â- detti. Bu müşkül vaziyet, Cemile mühim bir endişe vermişti. Evvelâ; akılna şöyle bir şey gel - — mişti: — Beraberce kilitleneceği ar - kadaşının uyumasını beklemek... Ve g-ıoıırı. usullacık üzerine çullanarak, ©- — hu sessizce boğup öldürmek... Sonra da, eye ile zencirlerini keserek, sıvışıp düşünmek bile, onun gitmek. Lâkin, bunu kalbine bir azap vermişti: — Kendimi kurtarmak için, hiç bir suçu ve günahı olmıyan bir başkasını öldürmek.. yazık değil mi o zavall: - ya ...Mümkün değil, bunu yapamam. Başka bir çare düşünmeliyim. Demişti. Bu sırada, Raşit; zencirlerini sürük- leye sürükleye yanına gelmişti. — Ne düşünüyorsun Cemil bey?... Bu sual, birdenbire Cemilin aklına bir şey getirmişti... Buraya geldiği da- kikadanberi arkadaşlık ettiği Raşidi kolundan çekmiş; yanına oturttuktan sonra cevap vermişti: — Ne mi düşünüyorum?.. Bunu; senden saklamam, Raşit... Buradan, bir an evvel kaçıp kurtulmayı düşünü- yorum. —E, fena fikir değil ...Fakat, epey- ce güç... Nâsır Mebhütun, boynumu- za doladığı şu kalın zencirler olmasa... — Ben, onları koparacağım. — Nasıl?.. — Elimde, vâsta var. — O halde.. hiç durma. — Fakat.. bu işi yalnız yapamıyaca- —Pekâlâ., ne gibi yardıma ihtiya- cın var?. — Yardıma ihtiyacım yok... Yal - nız, iyi bir arkadaşa ihtiyacım var. — Nasıl bir arkadaş istiyorsun?.. — Evvelâ, susacak.. sonra da, be - nimle beraber kaçacak. — Anlamadım. — Canım.. geceleri, bizi çift çift ki- litlemiyorlar mı?.. —Evet. — İşte, öyle bir arkadaşla kilitlene- yim ki; gece ben zencirleri keserken o arkadaş ta benimle beraber olsun. O da, benimle beraber kaçsın, kurtul - sun . — Reşit!.. Bu arkadaş, sen olmaz mısın?.. Raşit, acı acı güldü. Ve cevap ver - di: — Çok esef ederim ki, hayır; Cemil bey. — Niçin?.. — Kaçıp ta nereye gideceğim?.. Kendi kabileme, babamın evine mi Bu, mümkün değildir... Çünkü; iki gün sonra, Nâsır Mebhütun adamları evimizi ve kabilemizi mahvedecektir. Halbuki babam, gerek kendisini ve ge- rek kabilesini böyle bir tehlikeye köy- mamak için, beni kendi elile Nâsır Meb- hüta rehin vermiştir... Haydi, baba - min evine veyahut kendi kabileme git- miyeyim de, bir başka ve daha nüfuzlu bir kabileye iltica edeyim... Nâsır Mebhât, benim bu hareketimi affetmi- yecek, yine babamla kabilemi, ayni ce- za ve işkence altında inletecektir... O- nun için ben, kendimi feda etmek mec- buriyetindeyim. Cemil, kalbinde acı bir ıztırap his - setti. Nâsır Mebhüt denilen bu zâlim, ve cebbar adama karşı bir kat daha kin- lendi... Yalnız Türklere değil; kendi arkından, kendi kanından olan insan - lara bile bu kadar eza ve cefa eden bu insafsız adamı öldüremediğine acı acı teossür etti... Böyle bir adamın elinde esir kalmak, ona çok güç geldi. Derin derin içini çekerek inledi: —Ah Raşit!.. Ben de bir mecburi- yet karşısındayım. Hem de öyle bir mecburiyet ki.. bunü Bana izah ede - mem... Ben, bu gece zencirlerimi kes- meli.. ve ortalık ağarırken, büradan çıkıp gitmeliyim. Birdenbire Raşide bir hayret gelmiş- ti. Âdeta;'işittiklerine inanamıyormuş gibi, gözlerini Cemilin gözlerine dik- mişti. — Bu gece m?.. — Evet.. bu gece... — Kapılardan nasıl geçeceksin?. (Arakası var) LA aöi fağillmlemen ( eti İlliee SON POSTA “ Beni tevkif edin, 600 lira açığım var!,, Dün Kızıltoprak postanesinde bir hâ- dise olmuştur. Posta müfettişleri Kızıltop- rak postanesine teftişe gitmişler ve posta müdür vekili Kâzımın hesaplarını tetkike başlamışlardır. bu sırada posta müdür ve- kili Kâzım eve gidip geleceğini söylemiş, 10 dakika müsaade istemiş ve gitmiştir. Fakat aradan iki üç saat geçtiği halde gelmeyince müfettişler şüpheye — düşmüş- ler, hesaplara bakmışlar ve 600 küsur lira açık bulmuşlardır. Bu hesapların tetkiki es- nasında da Kâzım doğruca Üsküdar müd- gdeiumumiliğine gitmiş, 600 lira açığı oldu. unu ve teslim olmağa geldiğini söylemiş- tir. Kâzım verdiği ifadede bu parayı al- dığını, bir kısmını arkadaşlarına — ödünç verdiğini, bir kısmını da kendisinin harca- dığını, fakat arkal ın borç aldıkları parayı ödemediklerini söylemiştir. Tahkikata devam edilmektedir. Afişaj işi Baştarafı | inci sayfada) Belediyo Reisi muavini Ekrem bu hu- susta kendisile görüşen muharririmize de- miştir ki: — Afişaj işi yeni değildir. Belediye bu hak kendisine verildiği gündenberi afişaj resmini tahakkuk ettirmektedir. Teşhir üc- reti de, afişaj resmi de belediyenin mura- kabesi altında yapılmaktadır. Yoksaa af gaj müteahhidi herhangi bir ticarethane- ye giderek kendi başına tahsilât yapamaz, şayet böyle bir şey yapılmışsa tahkikat bu- nu tamamen meydana çıkaracaktır. Komisyon tahkikat raporunu pazartesi günü Vali Muhiddin Üstündağ'a — arzede- cektir. Vali de meselenin hakiki şeklini ef kârı umumiyeye bildirecektir. Müteahhit Ne Diyor? n bir muharririmiz de bütün şikâyetler üzerinde toplanmakta olan mü- teahhitle konuşmuştur. Müteahhit: — Şimdiye kadar yapılan neşriyat yan- lıştar. Bu yanlışları şöyle düzeltmek lâ- zımdır: | — Vitrinlerde teşhir edilen eşyadan bir santim bile ücret alınmaz, bu neşriyat külliyen asılsızdır. — * 2 — Afişaj hakkı belediyenindir. Be- lediyeden izin almadan afiş ve ilân levha- sı asılamaz. Belediye resmi — verilmemiş i- Tânları indirmek hakkını haizdir. 3 — Bu iş iltizamen bize verilmiş de- ğildir. Bizim «belediye afişaj memurluğu» sıfatımız vardır. 4 — Belediye ilân resminin tahsilinden *|dolayı bize bir santim bile ücret vermez. Bilfil içinde çalışılan ticarethane, imalât. hane ve binalardaki ilânlardan — alınacak resmin yüzde 25 i, meydanlarda ve umu- mi mahallerdeki ilânlardan alınacak res- min de yüzde 41 i öcreti tahsiliye olarak bize verilir. Buna mukabil biz bir çok da tesisat yapmak vaziyetindeyiz. Ve GÜ yer- de ilân kulesi, 14 yerde de muazzam ilân tesisatı yapılmak üzere harekete geçilmiş- tir. İnşaat pek yakında başlayacaktır. $ — Bizim tahsil ettiğimiz ücret ve resim bizim tarafımızdan tahakkuk ettiril- memekte, doğrudan doğruya belediye da- irelerinca tahakkuk ettirilmektedir. Yani biz hiç bir afişin enini boyunu öl- çüp şu kadar kuruş resme tabi olduğunu tayin etmiş değiliz, bize bunu belediye gönderir, yani belediye filân mücssesenin falân yerdeki ilâmı şu kadar kuruş resme tabidir, bunu tahsil ediniz der, biz de be- İlediyenin tayin ettiği parayı ödemesi için müesseseye ihbarname göndeririz. Bu noktları tebarüz ettirdikten sonra yine bazı yanlışlıkları düzeltmek icap edi- yor, bir saatçiyle pazarlık — yapıldığından bahsediliyor. Bu saatçi Gramatopulo mü- essesesidir. ve pazarlık yapılmış — değildir. Biri 32, diğeri B lirahk iki ihbarname gön- derilmiştir, ikisi de ayrı ayrı ilânlara — ait- YUSUF İZZEDDİN ldü mü, öldürüldü mü? Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Yazan: Ziya Şakir —4 Padişahın böyle bir yolculuğa çıka- Jrılmasına imkân ve ihtimal olmadığı için, bu işin veliahta gördürülmesi te- karrür etmişti. Veliaht Yusuf İzzeddin efendi; pa- dişah tamına cepheye gitmek vazife- sini, büyük bir memnuniyetle kabul etmişti. Ve, 1330 senesi temmuzunun 2 inci perşembe günü, Enver paşanın refakatinde olarak otomobille Gelibo- luya gitmişti. Bu sırada harp, şiddetle devam edi- yordu. Düşman gemilerinden atılan a- ğir topların korkunç sedaları, ufuk - ları sarsıyordu. Bütün harp sahası, ce- hennem ateşleri -içinde kaynıyordu. Göklerde, düşman tayyareleri dolaşı- ğor: her tarafa bombalar yağdırıyor - u, Cephe gerileri, mecruhlarla dolup boşalıyor; bunların ıztırap feryatları, yürekleri parçalıyordu. Temmuzun beşinci - Yusuf İzzed - din efendinin harp sahasına ayak bas - tığının ertesi - günü, karadaki düş - manlar da, her taraftan hücuma kalk- mışlar; hattâ ordu kumandanı «cene- ral, Leyman Fon Zanders paşa) nın bi- le maneviyatını sarsmıya başlamışlar- di. Siperlerden karargâhlara korkunç haberler geliyor; — yalnız mecruhların (beş bini mütecaviz) olduğu rivayet ediliyordu... Ömründe bir tavuğu bi- le kesilirken görmemiş olan veliaht, bu korkunç haberleri işittikçe; ve cephe gerisine nakledilen yüzlerce mecruhun kanlar sızan vücutlarını, limon gibi sararmış çehrelerini gördükçe, daya - nılmaz bir teessür ve ıztırap hissedi - yor; fakat mevkünin ve vaziyetinin e- hemmiyetini nazarı dikkate alarak sa- bır ve tahammül gösteriyordu. Düşmanların bu kanlı hücumları, 'Türk haramanlarının karşısında e - rimiş; harp tevakkuf etmişti... Veli- aht, kırk sekiz saattenberi geçirdiği he- yecanla sinirlerinin tamamen harap ol- masına rağmen, düşman hücumları - nı siperlerinin önünde tepeliyen kıtala- rı teftiş etmiş; bu sırada, tam ve piş - kin bir kumandan gibi haraket ede « rek, âsâbının bozukluğunu hissettiren €en küçük bir gayri tabitlik bile göster- memişti . Veliaht, (Edirneyi) de görmek iste- miş; Çanakkaleden hareket ederek E- dirneye gitmişti. Enver paşa ise, yol- da veliahttan ayrılarak bazı mühim ve müstacel işleri dolayisile, doğruca İs- tanbula gelmişti ...İşte bu ayrılış, der- hal bir çok dedikoduya sebebiyet ver- mişti. O zaman - başta, şehzade Vahded- din efendi olmak üzere muhalifler ta- rafından - kasden çıkarılan; fakat ne kadar gariptir ki bugün bile bir çok kimseler tarafından iddia olunan: ri- vayetlere nazaran bu Çanakkale seya- hati, Enver paşa ile veliaht arasında mühim bir hâdise yaratmıştı. Hâdisenin ucu, bu noktaya dayanı - yordu. Fakat cereyan tarzı, muhtelif şekiller gösteriyordu: Birinci rivayet: — Çanakkalede, sureti mahsusada yapılan bir siperde, veliaht dürbünle harp sahasını seyre- raları, (melhamei kübra) ya (1) çe viriyorsun, haaa... Diye bağırmaya başlamış... Enve: paşa, velinhtin bu sözlerine dayana - mamış; yaradana sığınıp onun sura - tına bir tokat patlatmış.. veliaht ta he- men belindeki tabancayı çekip Enve- rin üzerine iki el kurşun - sallamış.. koskoca başkumandan vekilini, kanlar içinde yere yuvarlamış... Veliaht; öf- kesini geçirmek için seyahatini Edir - neye kadar temdit etmiş. Enver paşa da bir sedyeye uzatılarak İstanbula ge- tirilmiş. Doğruca Alman - ne götürülerek yatırılmış. Alman dok- torları tarafından büyük bir dikkatle a- meliyat yapılmış. Vücuduna giren kurşunlar çıkarılmış. Fakat bu hâdise, büyük bir dikkatle halktan saklanmış. Ve meseleyi örtbas etmek için :, — Enver paşaya apandisit ameliya ti yapıldı. Diye, ortaya bir martaval çıkanl « miğ... İkinci rivayet: — Hikâyenin baş ta- rafları, az çok yukarıdakine müşabih: tir. Ancak, Enver paşanın veliahta to kat; veliahtın da Enver paşaya iki kur- şun attığı yerin mevkil değişmiştir..; (Arakası var) (1) Güya, aynen bu tâbir ile söylemiş. “Habsburglar dönemezl ,, (Baştarafı 1 inci sayfada) Kral Karolun ziyafeti Bükreş, 6 (A.A.) — Kral Karol bu akşam Yugoslavya naibi Pol ile Çekoslovakya reisi Benes şerefine bü: yük bir ziyafet vermiştir. Teati olunan çok samim? nutuklar da üç devletin hareket birliği tebarüz ettirilmiştir. Kral Karolun yazısi Bükreş, 6 (A.A.) — Gazeteler Kü- çük Antant devlet reislerinin toplantı- sına birinci derecede siyasf bir eham : miyet atfetmektedirler. Üniversal gazetesi, kralın el yazısiyle aşağıdaki yazıyı neşretmektedir: «Küçük antant devlet relalerine ziyareti, memleketelerimiz — arasında mevcut tesanüdü teyit ve gayelerimi « zin gayesi olan sulh uğrunda teşriki mesai için güzel bir vesile teşkil etmek- tedir. Bütün memleketin benimle be - taber sevineceğine ve Rm misafirlerini bütün kalbiyle selâmlaya: cağına kaniim.» Üç devletin erkânıharbiyeleri de toplanacak Bükreş, 6 (A.A.) — Resmi mahafi- Hn teyit ettiğine göre, Küçük Antant devlet şeflerinin toplantısından hemen sonra, Yugoslavya, Romanya ve Çekoslovakya erkânıharbiye reisle- ri 14 Haziranda Bükreşte toplanacak- tır. Dün akşamki ve bu sabahki gazete- lerin işaret ettiğine göre, Küçük antant devlet reisleri içtimaı, üç devletin tam ittifakını ve gerek Avusturyada, gerek Macaristtanda Habeburgların yeniden tesisi hakkındaki bütün — teşebbüslere karşı kat'i aleyhtarlıklarını teyit ede - tir. Mücesese bunları itirazsız kabul etmiş|diyordu... Bu sırada bizim asker kaç- cektir . ve taksitle ödeyeceğini bildirmiş, ilk tak- sit olarak ta on lira vermiştir. Pazarlık de- nilen bu olsa gerektir. Belediye bu resmi yeni tahsil etmekte değildir. Şimdiye kadar bu para alınagel: miştir. Hiç bir mücasese de şikâyet etme- miştir, Şikâyetin sebepleri şimdi izahında mazur olduğum bazı işlerdir ve bu şikâyet- ler belediyoce tahkik edilmektedir. Elbet- te usulsüz hareketimiz görülürse lâzım ge- len muamele yapılacaktır. En doğru hare- ket bu tahkikatın sonuna intizar — etmek- Üre maya başlamıştı. Veliahtın yanında bulunan Enver paşa, askerin kaçmaya başladığını görür görmez; geri battaki Alman mitralyözlerine emir vermiş: — Kaçanların üzerine ateş edin!.. Demişti... Veliaht, Alman mitral- yözlerinin bizim askeri orak gibi biç- meye başladığını görür görmez, daya- namamış: — Vay alçak... Demek ki sen, Türk evlâtlarını böylece Alman gâvurları - nın mitralyözlerile biçtiriyorsun. Bu- Orta Avrupada vukuu muhtemel taarruza sed çekiliyor Prag, 6 (A.A.) — Bükreş toplantı- sını mevzuu bahseden Azet gazetesi, bunun Mayısta Belgratta yapılan Kü- çük Antant içtimaının resmen muvaf- fak oluşu diye telâkki etmektedir. Bu gazeteye göre, Bükreş toplan: tısını, merkezi “Avrupada muhtemel bir taarruza sed çekmek maksadiyle üç devlet arasındaki bağları kuvvetlen- dirmek maksadını takip etmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: