July 15, 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

July 15, 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İLK Temmuz Son Posta'nın tarihi tefrikası Şehrin ahalisi eski sultanlarını kuv- vetli görünce korkmuşlar ve hemen o- nun tarafından çıkarak karşılamışlar- dı, Bunun üzerine Oruç reis te beş yüz kadar leventle birlikte iç kaleye çekil. mişti. Oraya erzak toplamış, mazgalla- ra ve kulelere toplar yerleştirmiş, ölün. ceye kadar teslim olmamaya karar ver- mişti, İbni Hamun ile Ebül.Hamud az za- manda kaleyi ele geçireceklerine o ka - dar emin idiler ki Oranda bulunan ço- luk ve çocuklarını getirmek üzere şim- diden adamlar göndermişti. Kalenin karşısındaki tepenin ardına konak büyüklüğünde bir çadır kur - durmuş, orada bir saray hayatı yaşa- mağa başlamıştı. Bu sırada elli kadar Türk esiri Oran- dan Telemsana gelen yol üzerinde ça- lışıyorlardı. İlyas ta bunların arala - rında bulunuyordu. Ayaklarına ağır bir zincir vurulmuştu. Yeni ve güzel elbiseleri sırtından zorla alırmış, yırtık, eski ve paçavra halindeki bir gömlekle bir don vermişlerdi. Diğer esirler de aşağı yukarı onun gibiydiler. Hepsi de yirin kızgın güneşi altında günün doğmasından batmasına kadar taş kı- ryorlar, toprak taşıyorlar, kayaları par- çalıyorlar, çukurları dolduruyorlardı. Eğer bu çalışma sırasında şöyle bir da- kika nefes almak için duran olursa iz- bandut gibi İspanyol gardiyanların, ka- yış bacaklı arapların kırbaçları onların enselerinde ve sırtlarında şaklıyordu. İlyas o zaman yerinden “fırlıyarak bu insan kılıklı canavarların hepsini s- ra ile yere sermek istiyordu, Fakat a - yaklarını kımıldattığı zaman ağır kös- tekler kemiklere vuruyor ve acıtıyor- du. Hattâ ayak bileklerinin derileri yer yer soyulmuştu. İshak reisle İlyas, İn lı ölümleri üzerine fena halde sarsıl miş, fakat hayat ümidini, kurtulmak arzusunu kaybetmemişti. Hattâ bunu şimdi'daha çok istemişti. Çünkü on - ların öcünü alması gerekti. İlk olarak aklına Mansur geldi. Acaba o şimdi neredeydi? Ne olmuştu? Telemsan sultanmı aldatamadı ve kurnazlığı meydana çıktı mı? h akşam önlerine atılan kara birer peksimetle karınlarını doyurmak değil, avutmak bile mümkün değildi. Bu yüzden hepsi de zayıflamışlardı. Yokdaşları arasında hayattan ümitlerini kesenlere İlyas kuvvet veriyor, onlara: — Kurtulacağız... Gülmek sırası ek bet bir gün de bize gelecektir diyordu. stüne uzandıkları küru otlar üze- rinde o sabah ta ölü gibi yorgun ya - tayorlardı. Başgardiyan bağırdı: — Daha yatıyorlar mı bunlar? Sul tanlar, şövalyeler bile uyandılar. Kal. kın. Tekmeler, kırbaçlar, sopalarla hep- si birden kaldırıldı, Kazmaları, kürekleri yakaladılar ve ayaklarındaki zincirleri sürüyerek yü- rüödüler, Bu sirada yolun gerisinden nal 8es- leri duyuldu. İlyas ta arkadaşları da buna aldır - madılar, Fakat biraz sonra iki arap atlısı on- ların yanlarından dört nal geçtiler. Daha sonra bir İspanyol yüzbaşısile bir arap zabiti görüldü. Gardiyanlardan biri çenesinde kü - Şük ve sivri bir sakal taşıyan bu esmer adamı görünce: — Kapiten Garsiya Tineo... Diye arkadaşına tanıttı. İlyas dostlar kadar düşmanları da iyi ve yakından tanımanın pek faydalı ol- duğunu bilen bir gençti. Bunun için başını çevirdi ve baktı, İspanyol yüzbaşısı, gövdesine hafif ve örme bir zırh giymişti. Yüksek arap kıstağına binmişti ve yüzünden yaba- pilik akıyordu. Fakat İlyasın: gözleri 0- Kahramanlık, âşk, heyecan ve ORSANIN ,SON POSTA. macera KIZI Numara : 77 Gene kızgın güneş altında kazma sallamak, toprak taşımak, taş kırmak ve kirbaç yemek... Dört gün geçti . Oran yolu vızır vızır işliyor, erzak Yazan : Kadircan Kaflı nun yüzünde ancak bir iki saniye dur- muş ve arap zabitine doğru kaymıştı. Şimdi gözleri büsbütün açılmıştı. Çünkü 6 arap zabitini tanıyordu. O Mansurdu. İsyasın yüzü güldü ve o anda her şeyi unutarak Mansura bir şey söyle- mek için davrandı. Mansurla gözlerinin karşılaşması an- cak bir an sürmüştü, Mansur başını hemen çevirmiş, a tını mahmuzlayarak Oran yolunda u - zaklaşmıştı. Gardiyanlardan birisi o müfrezenin en gerisinde kalan askere sordu: — Nereye? — Oran'a... — Ne yapacaksınız? — Sana he gerek... Esirleri kırbaç- la!... Biz sultanın haremini ve çocuk- larını getirmek için gidiyoruz. İlyas bu söze gülümsemekten ken- dini alamadı. Cezayir araplarının çoğu işte bu karakterde idiler: Hem insanı terslerler, hem de gevezelik ederler. Fakat o şimdi daha ziyade Mansuru diyordu. O sabah yağmur yağmıştı, Gardiyanlar birbirlerine müjdeliyor- lardı: — Toplar göründü. Bunlar Telemsan kalesini dövecek olan iki ağır toptu, İspanyadan getir » tilmişti. Onların atacakları güllelerle ö- nünde kale duvarlarının çok dayana - mıyacağına şüphe yoktu. İlyas kendi kendine şöyle düşündü: — Bunlar Telemsana gitmemeli... Diğer leventler de bu fikirde idiler. Sekiz çift mandanın çetkiği topların tekerleklerine ve dingillerine kalın ur- ganlar bağlanmıştı ve bunları da Türk leventleri çekiyorlardı. Yolun bir ta - rafı küçük bir dereye dayanıyordu ve yol toprakla yükseltildiği için burası la Ağa isinden daha derin olmuştu. düşünüyordu. eski : z Mahsur yoksa onu unuttu ınu? ve Ni A) Buna imkân yoktu. zın ölümlerini hazırlıyoruz. O halde Türklerin tarafından olma-|, İlyes bu sözleri büyük bir üzüntü i ile söylemişti. yı bırakmış ve sahiden sultanın asker- | ile 8öY! ç leri arasına girmiş olmalıydı. . İshak Bisen arkadaşlarına dönerek tenbih Reisin yanından kaçıp geldiği için o -|©diY : 5 a nu zabit yaptıkları anlaşılıyordu. “Diş Çeker gibi görünün, fakat çek - Fakat İlyasa karşı düşmanlık ta gös-|meyin!... ( termemişti.. Ohalde niçin hiç ol. Hepsi de gevşek davranıyorlardı. mazsa göz kırparak, yahutdi-| Kırbaçlar onların çıplak sırtlarında mor çizgiler yapıyor, oralardan kan si- zıyordu. O zaman can acısile kıvranı- yorlar, lâkin dişlerini sikıyorlardı. (Arkası var) ğerlerinin görüp anlıyamıyacağı ufak bir hareketle bir şeyler © anlatmadı? Hiç değilse selâm da veremez miydi? Atlılar Oran yolunda kayboldular. Emlâk ve Eytam Bankası ilânları KİRALIK APARTIM ESAS No.SI MEVKİİ VE NEV'İ DEPOZİT C 16 Cihangirde eski Soğancıoğlu, yeni Cihangir caddesinde 31 No.lı Mehmet Kâmil apartı- mavuının İ, 2, 3 ve 4 No.lı daireleri, 50 Lira Mevkii yukarıda yazılı apartmanının dört dairesi bir yahut öç sene müddetle kiralanmak üzere açık arttırmağa konulmuştur. İhale 27 Temmuz 1936 tarihine tesadüf eden Pazartesi günü saat onda yapılacaktır. Taliplerin Şubemize gelmeleri. 1389) | İnhisarlar Ü. Müdürlüğünden: m mm an İdaremiz ihtiyacı için şartnamesi mucibince 10,000 metre Amerikan bezi 31/V11/936 tarihine rastlayan Cuma günü saat l5de pazarlıkla satın alınacaktır. İsteklilerin şartnamesini görmek üzere hergün ve pazarlık için de tayin olunan gün ve saatte * 7.5 güvenme paralariyle birlikte Kabataşta Levazım ve Mübayaat Şubesi Müdürlüğündeki Alım Komisyonuna müracaatları, “3091, Ademi iktidar, #nasıniracı Bel Gevşekliğine ie En tesirli bir ilâç GERVOİN'dir, tiyarlara ik, yorgunlara dinçlik verir. Taşraya posta ile 175 kuruşa gönderilir. Sirkeci Merkez Eczanesi Ali Rıza. KAYIP: Seyrüseferden aldığım arabacılık ehliyetnamemi ve bazı şahsi evrakımı Ortaköy ile Beşiktaş arasında kaybettim. Bulup adresime getirenler memnun edilecektir, Aksi tekdirde yenilerini alacağımdan bükümleri yok- tur. (680) Ortaköy Hamidiye çeşmesi yanında, yahut Beşiktaşta Yıldız caddesinde Dalbudak sokağı 6 No.du Aziz oğlu Hüseyin o. A. KATIEL (A. KUTILEL) Karaköy Topçular caddesi No, 33 Nasır İlci bütün dünyaca tanın- mıştır. En eski nasırları bile kö- künden çıkarır. İNGİLİZ KANZUK BOZANESİ Beyoğlu - İstanbul ve silâh dolu kervanlar Telemsana gi) Hikâye Büyük ve tanınmış bir limandaydık, Bir arkadaşımla aradığımız gemiyi güç lükle bulabildik. Hava çoktan kararmıştı. Merdivenden çıkık. Küpeştede zayıf işikli bir lâmba asılı idi. Güvertede dolaşan bir iki insan karaltı seçebildik. Ben: — Hey, arkadaş, kaptan burda mi? di- ye birine sordum. Cevap verdi — Şehirde. gelmedi henüz. Kaptanı görmemiz lâzimdı. Bekledik. — Liman polis karakolundaydım. Nü- fun tezkereniz, pasaportsuz bir serseri var Onun yüzünden uğraşıp durduk... Yakın limanların birinde polis bu belâdan kur - tulmak için onu gemiye sokmuş. Daba ev - vel de bu adam hapiste yatmış. Hapisane |, dolunca ve asıl mahkümlara bile yer kal. | mayınca, onu dışarı atmışlar. Ben de şim- di bu yolcuyu başkasına ciro edecek bir fırsat arıyorum... Sigara salonuna girdik. Burada daha serbestçe konuşabiliyorduk, Kaptan devam etti: — Bu adamcağız, dedi, her vakit va » purun en alt ambarında mahpustur, Li- manlara geldiğimiz vakit, onun serbestçe dolaşması yasak. Anlaşılan siyasi bir cü- rümden dolayı zannaltında bulunuyor. Po- ha, ayni disiplini tatbik etmemi rica etti Vatandaşların huzuru namına bunu istedi. Halbuki korkuları yerinde değil. Bu a - dam, bir Kafkas şehrinde doğduğunu ve bir aile, bir ana, baba çocuğu olduğunu söylüyor. Gel de bu işin içinden çık, Nas sıl pasaport vermeli, Elinde, hüviyetini is- bat edecek küçük bir kâğıt bile yok. Ken- di varlığı, onun insan olduğunu ve bir is- me sahip bulunduğunu isbata kâfi gelmi- yor. — Şunu bir görsek kaptan, dedim. Bir tayfa çağırdı. Ve soysuz adamı ge-! tirmesini söyledi. Beş dakika sonra mahut yolcu kapıda göründü. Bir tayfanın verdiği hırka, çıp- lak etlerini zorla örtebiliyor. — Sıkıntıdan gözleri çanak gibi dışarı fırlak. Yanma yaklaştım. Kolundan tutarak içe» ri aldım. Bir kanapeye oturttum. Elini ma. sanın Üstüne koydu. Bir ölü elini andırıyor- du. Gözlerimiz karşılaştı. o Yüzü canlandı. Sönük bakışları pırıldadı. Masanın üstün - deki ölü eli titremeğe başladı. Ve bu tit- reme bütün vücuduna yayılıverdi birden... Titriyen ellerile kapadı yüzünü. baktım. Ağlıyordu, Ayağa kalktım, Eğimi omuzuna koy - dum. — Dostum, dedim. Bu kelime gayri ihtiyari ağzımdan çı» kıvermişti. Zavallı adam ona dostum de - diğimi duyunca bir hal oldu. Bununla be- raber onu konuşturmak için epey bekle - dim, * Doğruldu. Ve: — Siz, dedi. Bana, bir insan olduğumu hatırlatan ilk adamsınız. Ben bile kendim- den şüphelenmeğe başlamıştım. Yediğim yumruk ve kirbaç darbelerinin yalnız fi -| |ziki bir şekilde etime tesir etsin diye, şay- rumu ve insani hiesimi öldürmek lâzım gel |, diğini düşünüyorum. Maddi varlığımdan | başka neyim varsa kaybetmem, unutmam kap ediyor. Önceleri bu vaziyet bana, pek güç ge! liyordu. Hislerimi zorla öldürmek keyfi- yetine karşı, kendimde isyan eden bir ayrı, bir acaip kuvvet seziyordum. İster iste - mez o kuvveti de yendim.. Artık körlen -|, (mis, işe yaramaz bir makine gibiyim, , Şanghaydan ayrıldığım vakit içim ümit- le doluydu. Bizi, hayvanlarla bir araya koydular. Mütcessir olmadım. Avrupa, be- nim için, dalgalı bir Okyanus ortasında bir adaydı sanki.. Avrupa, benim için, kupku- va, kızgın bir çölde bir vaha gibiydi. Bu yolculuk ne kadar sürecekti böyle. Bir an evvel varmak istiyordum. Fakat ne va-| kit.. Her şeye rağmen kavuşacağım bir arzı mev'ut vardı. Bu, beni teselli eden bi- ricik düşünce. İş öyle olmadı. Garbin vahşi medeniyeti benim bütün ümitlerimi suya düşürdü, Aş. yanın en zalim çeteleri bile sizin memut-| larınızdan çok daha insan ve daha âlice - naptır, Bir limana gelmiştik. Bir çoklan gibi benim de küğıtlarım yoktu. Acaba hangi insan hayatını kurtarmak kaygusu içindeş- ken böyle vesikaları düşünebilir? Canımızı vzaklaşiş 4 ağ iii Hem var hem yok.. İruna bindirdiler. Burada hizmet edece! |dediler. Pekâlü.. Fakat iş pek ağır, Yazan: Faik Bercmen bile güçbelâ kurtardıktı. * Polis karaya oçıkmamıza mâni si Protesto çttik, nafile. Bundan sonra bil sene denizde kaldım, Karaya o kadar bas ret çekiyordum, ki.. nihayet, bir gün, bit limanda polis gemiye geldiği halde kaç « mağa muvaffak oldum.. Bir kaç gün geçmemişti ki beni yaka « layıp hapse altılar. Sebep, elimde, hüvi yetimi isbat edecek vesika bulu; idi. vi E * , Zindanda ne kadar kaldığımı hatırlı » yamıyorum. Bir gün tekrar bir vapura gös türmek üzere beni çıkardılar. Müteakip manda hükümete teslim edilecektim. Fa «| kato limandaki hükümet adamları: basi) kabul etmediler ve alakoyması için kaptani | zorladılar. Aylarca gemide kaldım. Nihar | yet bir gece kaptanın dostlarından biri ni gizlice limana çıkardı. Artık serb. dedim, bir iş bulmalı.. Beyhude yere uğ « taştım, Az sonra gene polis yakama yapış lu. Ayni hikâye.. Vesikalarım yok diye has pis... | Bu seferki mahpusluğum bereket ver « sin uzun sürmedi. Beni transatlantik vapus *e.. hiç olmazsa bir kaç ay aç kalmazdım yanı Bir gün kovuşumuza iki şeritli bir kaplan geldi. Bana banyo yaptırttı. Güzelce & bir elbise verdi. Artık liks kamaralı |servis yapacaktım. Ansızın yapılan bu hü tüfkârlıktan şüphelenmiştim doğrusu, Big hissi kablelvuku sardı beni. Bir tuzak miya dı bu? Adam kötü düşünmiyeyim, dedime Sonra. * Fakat hislerim doğru çıktı. Güya servi # 7 ite çalışacaktım. Hakikatte zengin yele a ir eğlendiretektim. Numara yaptıracakları dı bana, Her gece orkestranın önüne geçiyor « dum. Evvelâ, spiker ağır bir edayla büşidin dan geçenleri anlatıyordu. 4 «Madam ve mösyöler! Size dünyanın en garip adamını takdim edebilmekle bahiğ « yanz. İşte harbin meçhul kurbanı, Kütük süz, soysuz, adsız, milliyetsiz bir adam, Doğmuş bulunduğuna ve insan olduğuna dair hiç bir vesika yok. Hiç bir meml 3 onu kabul etmiyor. Ba sebepledir ki ti « ,kenmiyen yolculuklarını bu gemide yap. maktadır. Bu yüzden mahpes içinde, an « cak gemisinin sallantısından başka bir Z arabi yek, Kürrei arzın her iki msfind bütün limanları görmüştür. Fakat o Hm (ların hangi memlekete ve hangi millete ait bulunduğunu bilmez. Bu daimi deniz yol. |cusuna, bu deniz mahpusuna, bu adz, hü“ |viyetsiz, adama bakınız. Yirminci |soysuzu işte budur, madam ve mösyölerl,iğ asri g Konferansçi sözünü bitirir bitirmez hişpe kes beni yakından görmek için etrafımı sax sardı. Kadmlar, ağır gece tuvaletleri içinde, Erkekler viski içerek pis pis ve kaba nüks teler yaparlar, Bana bir sürü sual sorarlağe dı. Ben cevap vermeyince hayretle baglı rını sallarlardı. Bazıları ellerini suratıma uzataraliğ. «Nah.. nah.» diye benimle ulay eder lerdi güya, Bu vaziyet karşısında hareketsiz di dum. Sanki yavaş yavaş ölüyordum. Anlıyor musunuz mösyöt Öyle anlar o- lir ki insan, varlığından bir şeylerin, bas zi yerlerinin çatlayıp kırıldığını hisseder, İşte ben de böyle dakikalar geçirirdim. Bes mi en kapanmaz, &n derin yaralarla incitire lerdi, 2 Bu yetişmiyormuş gibi tekmelerlerdi tse telik. Fakat hiç bir şey duymuyordum #re" tik, N — Böyle olmakla beraber ben onların zünde yaşıyan bir varlıktım, Fakat bir van gibi, bir taş gibi, bir sinek gibi... O kibar efendiler, benim fakir eğlen rici varlığımdan bıkınca, beni bir kö; gibi sopalıyarak salondan çıkarırlardı. Müs teessir olmuyordum, dedim ya, Çünkü ben de, kendimin insan olduğunu çoktan unüte muştum zaten.» 3 üz, adsız, milliyetsiz adam sö « , Gözlerini bana çevirdi tek rar. Acı ve titrek bir sesle: j — Beni oraya neden çağırdılardı? “ » gin. İnsan olduğumu isbat edecek vesiki larm yok benim, Vakit epeyee ilerlemişti, O paytak paytak yürüyerek yanımızdan dl ö. —— Ka

Bu sayıdan diğer sayfalar: