Kahramanlık, aşk, heyecan ve KORSANIN Son Posta'nın tarihi tefrikası Şehrin ahalisi eski sultanlarını kuv- vetli görünce korkmuşlar ve hemen o- nun tarafından çıkarak karşılamışlar- dı. Bunun üzerine Oruç reis te beş yüz kadar leventle birlikte iç kaleye çekil- : mişti. Oraya erzak toplamış, mazgalla- ra ve kulelere toplar yerleştirmiş, ölün- ceye kadar teslim olmamaya karar ver- mişti. İbni Hamun ile Ebül-Hamud az za- manda kaleyi ele geçireceklerine o ka - dar emin idiler ki Oranda bulunan ço- luk ve çocuklarını getirmek üzere şim- diden adamlar göndermişti. Kalenin karşısındaki tepenin ardına konak büyüklüğünde bir çadır kur - durmuş, orada bir saray hayatı yaşa- mağa başlamıştı. Bu sırada elli kadar Türk esiri Oran- dan Telemsana gelen yol üzerinde ça- lışıyorlardı. İlyas ta bunların arala - rında bulunuyordu. Ayaklarına ağır| bir zincir vurulmuştu. Yeni ve güzel elbiseleri sırtından zorla alınmış, yırtık, eski ve paçavra halindeki bir gömlekle bir don vermişlerdi. Diğer esirler de aşağı yukarı onun gibiydiler. Hepsi de Cezayirin kızgın güneşi altında günün doğmasından batmasına kadar taş kı- rıyorlar, toprak taşıyorlar, kayaları par- çf'ılıyorlar, çukurları - dolduruyorlardı. Eğer bu çalışma sırasında şöyle bir da- kika nefes almak için duran olursa iz- bandut gibl İapanyol gard;yanlann' ka.. yış bacaklı arapların kırbaçları onların enselerinde ve sırtlarında şaklıyordu. İlyas o zaman yerinden fırlıyarak bu insan kılıklı canavarların hepsini sı- ra ile yere sermek istiyordu. Fakat a - yaklarını kımıldattığı zaman ağır kös- tekler kemiklere vuruyor ve acıtıyor- du. Hattâ ayak bileklerinin derileri yer yer soyulmuştu. İlyas, İshak reisle arkadaşlarının şan- | - KİRALIK APARTIMAN h ölümleri üzerine fena halde sarsıl - mış, fakat hayat ümidini, kurtulmak arzusunu kaybetmemişti. Hattâ bunu şimdi daha çok istemişti. Çünkü on - ların öcünü alması gerekti. İlk olarak aklına Mansur geldi. Acaba o şimdi neredeydi? Ne olmuştu? Telemsan sultanını aldatamadı - ve kurnazlığı meydana çıktı mı? Sabah akşam önlerine atılan kara birer peksimetle karınlarını doyurmak değil, avutmak bile mümkün değildi. Bu yüzden hepsi de zayıflamışlardı. Yoldaşları arasında hayattan ümitlerini kesenlere İlyas kuvvet veriyor, onlara: — Kurtulacağız... Gülmek sırası el- bet bir gün de bize gelecektir diyordu. stüne uzandıkları kuru otlar üze- rinde o sabah ta ölü gibi yorgun ya - tıyorlardı. Başgardiyan bağırdı: — Daha yatıyorlar mı bunlar? Sul- tanlar, şövalyeler bile üyandılar. Kal- kınl,. Tekmeler, kırbaçlar, sopalarla hep- si birden kaldırıldı. azmaları, kürekleri yakaladılar ve ayaklarındaki zincirleri sürüyerek yü- rüdüler. Bu sırada yolun gerisinden nal ses- leri duyuldu. İlyas ta arkadaşları da buna aldır - madlılar. Fakat biraz sonra iki arap atlısı on- ların yanlarından dört nal geçtiler. Daha sonra bir İspanyol yüzbaşısile bir arap zabiti görüldü. Gardiyanlardan biri çenesinde kü - çük ve sivri bir sakal taşıyan bu esmer adamı görünce: — Kapiten Garsiya Tineo... Diye Brkadaşma tanıttı. İlyas dostlar kadar düşmanları da iyi ve yakından tanımanın pek faydalı ol- duğunu bilen bir gençti. Bunun için başını çevirdi ve baktı. İspanyol yüzbaşısı, gövdesine hafif ve örme bir zırh giymişti. Yüksek arap kısrağına binmişti ve yüzünden yaba- nilik akıyordu. Fakat İlyasın- gözleri o—l mek için davrandı. — SON POSTA, macera KIZI Yazan : Kadircan Kaflı nun yüzünde ancak bir iki saniye dur- müş ve arap zabitine doğru kaymıştı. Şimdi gözleri büsbütün açılmıştı. Çünkü o arap zabitini tanıyordu. O Mansurdu. İsyasın yüzü güldü ve o anda her şeyi unutarak Mansura bir şey söyle- Mansurla gözlerinin karşılaşması an- cak bir an sürmüştü, Mansur başını hemen çevirmiş, a- tını mahmuzlayarak Oran yolunda u - zaklaşmıştı. Gardiyanlardan birisi müfrezenin en gerisinde kalan askere sordu: — Nereye? — Oran'a... — Ne yapacaksınız? i — Sana he gerek... Esirleri kırbaç- lat... Biz sultanın haremini ve çocuk- larını getirmek için gidiyoruz. İlyas bu söze gülümsemekten ken- dini alamadı. Cezayir araplarının çoğu işte bu karakterde idiler: Hem insanı terslerler, hem de gevezelik ederler. Fakat o şimdi daha ziyade Mansuru düşünüyordu. Maüsur yoksa onu ünüttu mu? Buna imkân yoktu. O halde Türklerin tarafından olma- | yı bırakmış ve sahiden sultanın asker- leri arasına girmiş olmalıydı. - İshak Reisin yanından kaçıp geldiği için o - nu zabit yaptıkları anlaşılıyordu. Fakat İlyasa karşı düşmanlık ta gös- termemişti. - Ohalde niçin hiç ol- mazsa göz kırparak, — yahut di - gerlerinin görüp anlıyamıyacağı ufak bir hareketle bir şeyler — anlatmadı? Hiç değilse selâm da veremez miydi? Numara : 17 ve kırbaç yemek... Dört gün geçti , n yolu vızır vızır işliyor, erzak diyordu. O sabah yağmur yağmıştı. lardı: — Toplar göründü. Bunlar Telemsan kalesini dövecek tilmişti. Onların atacakları güllelerle ö- mıiyacağına şüphe yoktu. İlyas kendi kendine şöyle düşündü: — Bunlar Telemsana - gitmemeli... Diğer leventler de bu fikirde idiler. tekerleklerine ve dingillerine kalın ur- leventleri çekiyorlardı. Yolun bir ta - rafı küçük bir dereye dayanıyordu ve yol toprakla yükseltildiği için burası eskisinden daha derin olmuştu. — Kendi ellerimizle arkadaşlarımı - zın ölümlerini hazırlıyoruz. İlyas bu sözleri büyük bir üzüntü ile söylemişti. Sonra arkadaşlarına dönerek tenbih ediyordu : — Çeker gibi görünün, fakat çek - meyin!... Hepsi de gevşek davranıyorlardı. Kırbaçlar onların çıplak sırtlarında mor çizgiler yapıyor, oralardan kan sı- zıyordu. O zaman can acısile kıvranı- yorlar, lâkin dişlerini sıkıyorlardı. Atlılar Oran yolunda kayboldular. İ ——— (Arkası var) Emlâk ve Eytam —a Bankası ilânları ESAS No.SI MEVKİİ VE NEV'İ DEPOZİT C. 16 — Cihangirde eski Soğancıoğlu, yeni Cihangir ' caddesinde 31 No.lı Mehmet Kâmil apartı- mauınin İ, 2, 3 ve 4 No.lı daireleri, 50 Lira Mevkii yukarıda yazılı apartımanının dört dairesi bir yahut üç sene müddetle kiralanmak Üüzere açık arttırmağa konulmuştur. İhale 27 Temmuz 1936 tarihine tesadüf eden Pazartesi günü saat onda yapılacaktır. : Taliplerin Şubemize gelmeleri. 389) I— İnhisarlar U. İdaremiz ihtiyacı için şartnamesi / Müdürlüğünden: —_—— mucibince 10,000 metre Amerikan bezi 31/VIW/936 tarihine rastlayan Cuma günü saat 15de pazarlıkla satın alınacaktır. İsteklilerin şartnamesini görmek üzere hergün ve | pazarlık için de tayin olunan gün ve saatte 96 7,5 güvenme paralariyle birlikte Kabataşta Levazım ve Mübayaat Şubesi Müdürlüğündeki Alım Komisyonuna müracaatları. *3991,, Ademi iktidar, | Bel Gevşekliğine En tesirli bir ilâç GERVOİN'dir, İhtiyarlara gençlik, — yorgunlara dinçlik verir. Taşraya posta ile 175 kuruşa gönderilir. Sirkeci Merkez Eczanesi Ali Rıza. KAYIP: Seyrüseferden aldığım arabacılık ehliyetnamemi ve bazı şahsi evrakımı Ortaköy ile Beşiktaş arasında ! kaybettim. Bulup adresime getirenler memnuün edilecektir, Aksi takdirde yenilerini alacağımdan hükümleri yok- tur. (680) Ortaköy Hamidiye çeşmesi yanında, yahut Beşiktaşta Yıldız caddesinde Dalbudak sokağı 6 No. da Aziz oğlu Hüseyin Dr. A, KATIEL (A KUTIİEL) Karaköy Topçular caddesi No. 33 DW LÜ B n M P SA Ü BFT A Mi a d e nn l SS k YÜ ae İK A gaX S NASIR İLACI KANZUK Nasır ilâcı bütün dünyaca tanın- mıştır. En eski nasırları bile kö- künden çıkarır. İNGİLİZ KANZUK EBOCZANESİ Gene kızgın güneş altında kazma sallamak, toprak taşımak, taş kırmak ve silâh dolu kervanlar Telemsana gi- | Gardiyanlar birbirlerine müjdeliyor- olan iki ağır toptu, İspanyadan getir - nünde kale duvarlarının çok dayana - Sekiz çift mandanın çetkiği topların | ganlar bağlanmıştı ve bunları da Türk | |an evvel varmak istiyordum. Fakat ne va- [Hikây Hem var hem yok ; Büyük ve tanınmış bir limandaydık. Bir arkadaşımla Aaradığımız gemiyi güç- lükle bulabildik. Hava çoktan kararmıştı. Merdivenden çıktık. Küpeştede zayıf ışıklı bir lâmba asılı idi. Güvertede dolaşan bir iki insan karaltısı seçebildik. Ben: — Hey, arkadaş, kaptan burda mı? di- ye birine sordum. Cevap verdi: 7 — Şehirde.. gelmedi henüz. , Kaptani görmemiz lâzımdı. Bekledik. /Geç vakit döndü. Hem yürüyor, hem de geç kalışındaki sebebi anlatıyordu: , — Liman polis karakolundaydım. Nü- us tezkeresiz, pasaportsuz bir serseri vat. Onun yüzünden uğraşıp durduk... Yakın Jimanların birinde polis bu belâdan kur - tulmak için onu gemiye sokmuş. Daha ev - vel de bu adam hapiste yatmış, Hapisane .dolunca ve asıl mahkümlara bile yer kal. imayınca, onu dışarı atmışlar. Ben de şim- di bu yolcuyu başkasına ciro edecek bir fırsat arıyorum., Sigara salonuna gindik. Burada daha serbestçe konuşabiliyorduk, Kaptan devam etti: — Büu adamcağız, dedi, her vakit va - purun en alt ambarında mahpustur. —Li- manlara geldiğimiz vakit, onun serbestçe dolaşması yasak. Anlaşılan siyasi bir cü- yümden dolayı zannaltında bulunuyor. Pao- Tis, ayni disiplini tatbik etmemi rica etti. Vatandaşların huzuru namına bunu istedi. Halbuki korkuları yerinde değil. Bu a - dam, bir Kafkas şehrinde doğduğunu ve bir aile, bir ana, baba çocuğu olduğunu söylüyor. Gel de bu işin içinden çık. Na- sıl pasaport vermeli. Elinde, hüviyetini is- ,bat edecek küçük bir kâğıt bile yok. Ken- (di varlığı, onun insan olduğunu ve bir is- me sahip bulunduğunu isbata kâfi gelmi- yor. — Şunu bir görsek kaptan, dedim. Bir tayfa çağırdı. Ve soysuz adamı ge- tirmesini söyledi. göründü. Bir tayfanın verdiği hırka, ç.p- lak etlerini zorla örtebiliyor. gözleri çanak gibi dışarı fırlak, Yanına yaklaştım. Kolundan tutarak içe- ri aldım. Bir kanapeye oturttum. Elini ma- sanın üstüne koydu. Bir ölü elini andırıyor- du. Gözlerimiz karşılaştı. “Yüzü canlandı. Sönük bakışları pırıldadı. Masanın üstün - deki ölü eli titremeğe başladı. Ve bu tit- reme bütün vücuduna yayılıverdi birden... Titriyen ellerile kapadı yüzünü.. baktım. Ağlıyordu. Ayağa kalktım. Elimi omuzuna koy - dum. — Dostaum, dedim. Bu kelime gayri ihtiyari ağzımdan çı » kıvermişti. Zavallı adam ona dostum de - diğimi duyunca bir hal oldu. Bununla be- raber onu konuştüurmak için epey bekle - dim. * Doğruldu. Ve: — Siz, dedi. Bana, bir insan olduğumu hatırlatan ilk adamsınız. Ben bile kendim- | ,den şüphelenmeğe başlamıştım. Yediğim (Ziki bir şekilde etime tesir etsin diye, şuü- ,fumu Ve insani hissimi öldürmek lâzım gel- ,başka neyim varsa kaybetmem, unutmam Aicap ediyor. Önceleri bu vaziyet bana, pek güç ge- liyordu. Hislerimi zorla öldürmek keyfi- yetine karşı, kendimde isyan eden bir ayrı, bir acaip kuvvet seziyordüm. İster İste - miş, işe yaramaz bir makine gibiyim, Şanghaydan ayrıldığım vakit içim ümit- le doluydu. Bizi, hayvanlarla bir araya koydular. Müteessir olmadım. Avrupa, be- nim için, dalgalı bir Okyanus ortasında bir adaydı sanki.. Avrupa, benim için, kupku- ru, kızgin bir çölde bir vaha gibiydi.. Bu yolculuk ne kadar sürecekti böyle.. Bir kit.. Her şeye rağmen kavuşacağım bir arzı mev'ut vardı. Bu, beni teselli eden bi- ricik düşünce.. İş öyle olmadı. Garbın vahşi medeniyeti benim bütün ümitlerimi suya düşürdü. As- yanım en zalim çeteleri bile sizin memur- larınızdan çok daha insan ve daha âlice - naptır. Bir limana gelmiştik. Bir çokları — gibi benim de kâğıtlarım yoktu. Acaba hangi Beş dakika sonra mahut yolcu kapıda | Sıkıntıdan ,yumruk ve kırbaç darbelerinin yalnız fi -| ,diğini düşünüyorum. Maddi varlığımdan | mez o kuvveti de yendim.. Artık körlen -| Yazan: Faik Bercmen * bile güçbelâ kurtardıktı. | Polis karaya çıkmamıza mâni oldu. Protesto ettik, nafile. Bundan sonra bir. sene denizde kaldım. Karaya o kadar hası ret çekiyordum, ki.. nihayet, bir gün, bir" limanda polis gemiye geldiği halde kaç ıJ mağa muvaffak oldum.. | Bir kaç gün geçmemişti ki beni yaka » layıp hapse attılar. Sebep, elimde, hüvi ııgfW (yetimi isbat edecek vesika bulunmamazı | idi.. y ğ _.;î * vi Zindanda ne kadar kaldığımı hatırlı x »yamıyorum. Bir gün tekrar bir vapura gÖ- türmek üzere beni çıkardılar. Müteakip H« manda hükümete teslim edilecektim. Fa « | kat o limandaki hükümet adamları beıît kabul etmediler ve alakoyması için lnpttn“ zorladılar, Aylarca gemide kaldım. Nıhg-, yyet bir gece kaptanın dostlarından biri hg-ây ni gizlice limana çıkardı. Artık serbesitim; dedim, bir iş bulmalı.. Beyhude yere uğ « yaştım. Âz sonra gene polis yakama yapış- ’; tı. Ayni hikâye.. Vesikalarım yok diye ha- | pis.. N Bu seferki mahpusluğum bereket var » ,sin uzun sürmedi. Beni transatlantik vapu- | ,Tuna bindirdiler. Burada hizmet edeceksin; — ,dediler. Pekâlâ.. Fakat iş pek ağır.. niy—*” ,se.. hiç olmazsa bir kaç ay aç kalmazdım Ya... ae Bir gün kovuşumuza iki şeritli bir kaptan geldi. Bana banyo yaptırttı. Güzelce 'ğ_f : bir elbise verdi. Artık lüks kamamlaığ;. ,servis yapacaktım. Ânsızin yapılan bu lü « tüfkârlıktan şüphelenmiştim doğrusu. Bir hissi kablelvuku sardı beni.. Bir tuzak miya (dı bu?. Adam kötü düşünmiyeyim, dedim, .Sonra.. l * ğ Fakat hislerim doğru çıktı. Güya servisı ,te çalışacaktım. Hakikatte zengin yolculas ji eğlendirecektim. Numara yaptıracakları — ,(dı bana, « E Her gece orkestranın önüne geçiyor « — ,dum. Evvelâ, spiker ağır bir edayla başırtis .j ,(dan geçenleri anlatıyordu. 1 «Madam ve mösyöler! Size dünyanın en 'İ garip adamını takdim edebilmekle bahti x — ,yarız. İşte harbin meçhul kurbanı, Kütük- “: ,Şüz, soysuz, adsız, milliyetsiz. bir adam, (Doğmuş bulunduğuna ve insan olduğuna (dair hiç bir vesika yok. Hiç bir memlekgğ;_q onu kabul etmiyor. Bu sebepledir ki tü n ,kenmiyen yolculuklarını bu gemide yap- (maktadır, Bu yüzden mahpes içinde, an « sak gemisinin sallantısından başka bir eu şarabı yok. Kürrei arzın her iki nısfindaki — bütün limanları görmüştür. Fakat o limaği- Jarın hangi memlekete ve hangi millete ait jpulunduğunu bilmez. Bu daimi deniz yol- — yecusuna, bu deniz mahpusuna, bu adsız, hi b viyetsiz, adama bakınız. Yirminci w ,soysuzu işte budur, madam ve mösyöleri, yi — Konferansçı sözünü bitirir bitirmez her« ,kes beni yakından görmek için etrafımı ı?_çğ:' rardı. ; . Kadınlar, ağır gece tuvaletleri içindek Erkekler viski içerek pis pis ve kaba nüke — teler yaparlar, Bana bir sürü sual sorarlar. — dı. Ben cevap vermeyince hayretle baıh.!_' rını sallarlardı. : Bazıları D | suralıma uzalarak_'ı l ,«Nah.. nah..» diye benimle alay eder * JTerdi güya,. p | ellerini Bu vaziyet karşısında hareketsiz durugş;"l dum. Sanki yavaş yavaş ölüyordum. a Anlıyor musunuz mösyöl Öyle anlar oî-ı- İ lur ki insan, varlığından bir şeylerin, bas — zi yerlerinin çatlayıp kırıldığını hisseder,fl İste ben de böyle dakikalar geçirirdim, Be« K Bu yetişmiyormuş gibi tekmelerlerdi üee 'f telik.. Fakat hiç bir şey duymuyordum âre — tık. ( : Böyle olmakla beraber ben onların gör zünde yaşıyan bir varlıktım. Fakat hir hay- — van gibi, bir taş gibi, bir sinek gibi.. D O kibar efendiler, benim fakir eğlendi. — rici varlığımdan bıkınca, beni bir köpek gibi sopalıyarak salondan çıkarırlardı. Mü«s _-f teessir olmuyordum, dedim ya. Çünkü ben — de, kendimin insan olduğunu çoktan ;_ muştum zaten..») g Kütüksüz, adsız, milliyetsiz adam sö « zünü bitirdi. Gözlerini bana çevirdi tek -sl rar. Âcı ve titrek bir sesle: K — Beni oraya neden çağırdılardı? Ni | çin.. İnsan olduğumu isbat edecek vesi ae larım yok benim. Bar Vakit epeyce ilerlemişti. r insan hayatını kurtarmak kaygusu içindey- ken böyle vesikaları düşünebilir? Canımızı | O paytak paytak yürüyerek yanımızdiı_ı_ #zaklaştı ea -