18 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

18 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B bit şey kalmadı. SON POSTA Temmuz 18 UMMANCAS 4 *BSon Posta ,, nın tefrikası: 141 R. Yazan A, Cemil, o gece eve geldiği vakit, sabahkinden daha neş!'eli idi /— Evet.. bundan başka yapacak hiç| Gülter, derhal mutfağa girmiş.. Ce-|sun?.. Benim hayatım, koca bir ma -| mi?.. SĞ mil, soyunup ta geceliğini hazırlayın- saldan ibarettir... ee !ycaya kadar bir kaç türlü meze hazırla-| Baron Vilâdmirin felâketinden sonra, ,lerini kaybetmiyecekti. Diye mırıldandı. ( W S Gülter, aşağıdan seslendi: bir neş'e parladı. yıvermişti . Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları — Dostum!.. Sen, ne söylüyor - Babam, efendisi bizi bir arabaya bindirmiş; kendisi de CİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 15 — Aman, çabuk söyle.. bulabilmiş — E, bu çocuk ile babanın gözleri Cemil, çardağın altındaki masaya o-|© âteşin içinde yanıp kavrulmamak | &rasında ne münasebet var?.. —Küçük beyl.. Kahvaltiniz, ha -/turmuş; içmeye başlamıştı. için, memleket memleket — gezmiştir. — Hah., işte zaten bu kadar uzun a Gülter, mütemadiyen mutfağa gidip | Sarayovada bulunduğu zaman, Türk ü.k"dmm sonu, oraya gelecek... De- ; Cemil, elindeki kalemi biraktı. Yaz- geliyor; getirdiği yemekleri masaya di- paşalarının hizmetine girmiştir. İşte o dim yaş çok dindar ve sadık bir adam. dığı satırlara bir daha baktı. İstanbula ziyordu... Bazan aralarında, tek tük /Zaman bana paşalar tarafından Gâ- Dünyada, yegâne gayesi, Allah huzu- geldi geleli, ilk defa olarak gözlerinde konuşmalar da oluyordu. Gülter, birdenbire durmuştu. Şöy- Tıpkı, eski hafiflik ve çevikliğile mer|1. garip bir sual sormuştu: divenlerden inmeye başladı. — Gülteri., — Efendim?.. y,i birak. Birisi işitirse, vallahi alay e - der, " —A, vallahi bırakmam küçük bey... Hem onu bırakayım da, ne diyeyim?.. | — Canım, ne dersen; de... Ağa.. e- Fendi.. bey.. hattâ, canın isterse şöyle- ge., yahuuuuul.. deyiver, © Gülter, dikkatle Cemilin yüzüne baktı... Onda, bu neş'eli hali görür görmez, kalbinde birdenbire bir sevinç kaynadı. Halbuki, dünkü getirdiği ha- ber üzerine, bugün Cemilin her gün - künden daha müteessir görüneceğini - Şânmıştı. " Gülter, bu memnuniyetini gizleye - medi: — Caliba, bu gece rahat bir uyku Hyudunuz. Neş'eniz biraz yerine gel - Miş, ; Dedi. . Cemil, kalbinde kayniyan bir se - yinçle cevap verdi : * — Çok iyi keşfettin Gülter.. hakika- fen bugün neş'em yerinde. ( — Oh. ohl.. Aman, Allah versin. | — Amma sebebini sormuyorsun?.. ! — Sebebini söyler misiniz?.. ? — Bugünkü neş'eme sebep.. artık karar verdim. Evleniyorum. ) Allah, aşkınıza?.. ö | — Yaaaaa... Kai c * — Kiminle?.. Bari o da vefasiz bir Şşey olmasın?... * — Hayır Gülter.. o benim, eski ve Badık bir sevgilimdir. Bana, hiç bir za- man vefasızlık etmemiştir.. ve etmek : 2ılimılı de, imkân haricindedir. Onun — bir şeyler hazırla ollarının arasında yaşadığım zaman, kendimi dünyanın en bahtiyarı adde- derim. | Gülter, kızardı. Önüne baktı. ' — A, vallahi meraktan çatlıyaca - ğgün, küçük bey.. kim bu sevgiliniz?.. Cemil, yumruğunu masaya dayadı. Kısa bir kahkaha attı. Kalbinden co - Şan bir sesle: — Kışla;Gülter., kışla... Diye bağırdı... Gülter, birdenbire bir şey anlıyamadı: — Kışla mı?.. A; vallahi anlıyama- dım, küçük bey. ' — Anlamıyacak ne var - kızim... Artık, bir kadınla evlenmekten vazge- giyorum, Hayatımı, kışlaya bağlıyo - rum... Şimdi, yukarıda bir istida yaz- dım hazırladım. Bugün İstanbula ine- ceğim. Harbiye Nezaretine gideceğim. Beni tekrar üçüncü orduya, eski kıt'a- ma göndermeleri için müracaat edece- ğim... Hadi bakalım.. yavaş yavaş pı- hyı pırtıyı topla. - Belki; haftaya, on güne kadar artık ben de kışlanın bir odasına çekilirim. Ooh!.. Gel keyfim, gel... Sabah talim, akşam talim... He- le on beş yirmi günde bir takibe de çı- karsam, yok mu?.. Kekâââ... * Cemil; o gece eve saahahkinden da- ha neş'eli gelmi şe rakı getirmişti. Daha kapıdan içeri girer girmez: i. Cebinde de, bir 'i-f — Aman, küçük bey.. bugün bu - vuroviç ismi verilmiştir. . — Haaa.. şimdi anladım. Türkler, bize gâvur derler, — Canları ne isterse, onu desin - rada tuhaf bir şey oldu... Ben, misafir ler., şimdi biz gelelim, asıl hikâyemi » ŞA odasını süpürüyordum. Kulağıma 80- |7€-. Babam, çok dindar bir hıristiyan - — Kız, artık bu küçük bey, deme-|kakta bir konuşma geldi. Konuşulan |dir. Gözlerinin görmemesine sebep de, sözler, nazarı dikkatimi celbetti. Çok |Pt dindarlıktır. iyi anlıyamadım amma, bu adamlar ga- — Demek ki, çok kiliseye gider. İh- liba sizin geldiğiniz vapurla Hicazdan |timal ki günlük dumanları, gözlerine gelmişler.. koleradan bahsediyorlar.. | dokunmuştur. vapurda bir çok adam öldüğünü söy - Küyorlardı. Hakikaten öyle mi?.. — Aman, Gütler.. o faslı kapa... — Hayır, dostum.. hayir... Bunun başka bir sebebi vardır. — Anladım., daima büyük mumla- Hakikaten, elli altmışa yakın adam öl-|'in önünde durur. Bu da gözlerine do- müş. Ben, çok zamanımı kamarada ge- çirdiğim için, görmedim. Yalnız bir gün güvertede iken, Hicazdan dönen genç bir kadının ölüsünü denize atar- kunur, - — Hayır.. o da değil. — Ya?.. > — Efendim.. babam, Baron Vlâd - larken gördüm. O kadar mütcessir ol-|Mire husust oda uşağı olduğu zaman dum ki... (Arkası var) Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri: — Karaköy — Köprübaşı Tel 42362 - Sirkeci Mühürdarzade Han Tel, 22740 Trabzon Postaları Pazar 12 de, Salı, Per- şembe 15 de izmir sür'at postası Cumartesi 15 de Mersin postaları Salı, Perşembe 10 da kalkarlar. Diğer postalar Bartın — Cumartesi, çar « şamba 18 de — Pazar, salı, per- şembe, — cuma ge 9,30 da Mudanya — Cumartesi 14 de diğer günler 8,30 da. Bandırma — Pazartesi, salı, çarşamba, per- şembe, cumar- tesi 20 de Karabiga — Salı, cuma 19 da — Pazar 15 de 'Trabzon ve Mersin postaları - na kalkış günleri yük alınmaz. (4103) İstanbul ve Ankarada Takip edilecek kazanç, ve- raset ve evkaf vergileri ve işleri, Ferağ ve intikal mua- meleleri, ve her türlü alacak- larla bonoların tahsili -için müracaat ediniz: Manuk Vıramşabuh İstanbul Bahçekapıda eski Reh- vancılar sokağında Şirin ha- nında 3üncü katta No. 10 Hergün 12 don 14 e kadar Operatör - Ürolog Dr.Mehmed Ali idrar yolları bastalıkları mütehassısı. Köprübaşı Eminönü ban Tel: 21910 di L ee İ ğ ' — Müjde, Gültert.. İstidayı verdim. | İyi bir vaad da aldım. Şerefe bu akşam | bir rakı içeceğim, Bana, şöyle çabucak | . Dedi. onun o kadar emniyetini celbetmiş ki; artık Vlâdmir, ona danışmadan bir rbafd—ık su bile içmeyecek bir hale gel- |miş. — Bilirim. Kibarlarin âdetidir. Bir adama emniyet ettiler mi, artık ona dört elle sarılırlar. — Hele, babam gibi sadık ve vefa- kâr olursa, — Şüphesiz, — İşte babam, Baronun bu emniye- tini kazandıktan sonra, bir gün babamı kolundan tutarak çekmiş.. gel seninle şöylece bir gezelim, demiş. Kendisini yanına alarak şatonun mahzenlerinden birine indirmiş. Orada düz bir taş gös- tererek: — Petrit!.. Şu taşı görüyor musun. |Eedadımdan bana intikal eden hazine- nin en mühim kısmı buranın altındadır. Şayet bana birdenbire bir hal olursa.. ve henüz bir yaşında bulunan oğlum da, herhangi bir sebeble benim mira- sımdan mahrum kalırsa.. oğlum büyü- dükten sonra, onu bu gizli hazineden haberdar et. Dermiş... Patron Papaviç, bardaklari bir daha doldurdu. Gâvur Mehmedin omuzuna hafifçe bir darbe vurdu. Parmağının ucu ile şatap bardağını gösterdi; — İç bakalım, şunu da.. — sen, çok hoş bir adama benziyorsun, Dedi. Gâvür Mehmet bardağı dikti. Bir hamlede içti. Dudaklarını şapırdata - rak: — Güzel şarap.. tıpkı Lizim Lapaç"- ın misket şaraplarını andırıyor,., Dedikten sonra, sözüne devam et - ti: — No ise.. gelelim, hikâyemize... Aradan çok zaman geçmeden, Baron Vlâdmirin başına bir çok felâketler gel- miş.. günün birinde karısı ile küçük oğ- lu ortadan kaybolmuştu. Kendisi de esrarengiz - bir ölümle gürleyip git - Miş. .. — Şimdi hatırlıyorum... Bu hikâ- yeyi, vaktile ben de işitmiştim. Fakat; doğrusu bu hazineye dair, hiç bir şey duymamıştım. « — Nasıl duyacaksın9.. Çünkü ba - bam bu sırrı, yalnız bizim kilisenin pa- pazı ile benden başka kimseye söy « lememiş ki.., — Sonra?.. — Sonra, dostüum.. Baron Vlâdmi- rin bu felâketi üzerine, babam da La- paç'ı terketmiş.. bir müddet, — serseri gibi gezmiş. Ve artık işini gücünü Ba- UN z runda efendisine verdiği sözü tut - mak... Halbuki; Baronun oğlunu ele geçirmek ve bu hazineyi teslim etmek mümkün olamıyor, Babam, bunun için vicdan ıztırabı çekiyor; ve bu ıztırap- da, gece gündüz göz yaşı döküyor. Tabiidir ki; böylece mütemadiyen ağ- lamaktan, artık gözleri görmüyor. Gâvur Mehmet; derin derin içini çektikten sonra, süküt etmişti. Papa - viç de gözlerini bir noktaya dikmiş, bir kaç dakika devam eden bir düşünce geçirmişti. Ve sonra, tekrar şişeye sarılıp bar- dakları şarapla doldurarak, boğuk bir sesle: — İçi... | Demişti. Dükkâna girip çıkanlar, aliş veriş e- denler, devam etmekte idi. Fakat; Gâü- vur Mehmedin sözleri, patron Papa - viçi o kadar alâkadar etmişti ki; bütün dükkân işlerinden tamamile alâkasını kesmişti. Şimdi, üçüncü bardak şarabi da iç - tikten sonra ;gözlerini dalgın dalgın etrafta gezdirmiş: mafih, baş ağrısının o kadar ehemmi « yeti yok, Şimdi asıl düşünülecek ci - — Ne gezer. Eğer bulabilseydi, göz-) het, mide ağrısı... — Mide ağrısı mı?.. Demek ki, mi- dende de hastalık var, ha... Hiç me - tak etme. Şimdi, ona da ilâç veririm. — Verirsin amma, dostum.. benim mide ağrısi, öyle kuru kuru hapla, toz- la, kekremsi su ile geçecek hastalık de- Bil... Midemin ağrısını teekin için; ev- velâ iş, sonra da ekmek lâzım. Patron Papaviç; parmağının ucu |- le kulağını kaşımaya, ve düşüne dü « şüne mırıldanmaya başladı: — İş.. iş.. iş... Vâkıâ, bir çok işlet var, Taş ocaklarından üç gündür ame- le istiyorlar. Dün de geldiler, iki ku « yucuü aradılar. Beşiktaş tarafında da bir mahalleye kaldırım yapılacakmiş. Hem usta, hem irgat üş... Â * ma; senin gibi bir adami işlere gönderemem. Sana şöyle; kapıcılık, yasakçılık (1), kavaslık gibi bir şey olmalı değil mi?.. t — Dostum!.. Vallahi, zekâina hay- ran oldum. İnsani dışından bakıp ta na- sıl tanıyorsan; bir iki çift lâkırdı ko » nuşunca, içini de öylece anlıyorsun..« Tevekkeli Dalmaçyadan kayığa biner« ken; İstanbul toprağına ayak basar basmaz, doğruca Papaviçe baş vur. Ö seni aç ve işsiz bırakmaz; diye, bana sıkı sıkı tembih etmemişler ...Şimdi, onlara dua ediyorum. Artık kendimi de sana teslim eyliyorum. İşte.. bak.. halimi görüyorsun. Ne işe lâyıksam, ö& işe koy. Hattâ istersen gözlerimi bağ- — Demek ki, koca bir hazine.. olja, bostanların birinde, beygir yerine taşın altında yatıyor. Ve, Baron Vlâd- | 4olaba koş. mirin oğlu da bulunamıyor; öyle mi?.. Bu sözler, Papaviçin gururunu ok « — Buna, üçüncü bir şey daha ilâve| O maştı. Kaşlarını koltuklarıni ka- et, dostum. O da, zavallı babamın göz-|partarak: SS - leri bu uğurda kör olup gidiyor. — Evet.. o da, cabası... E, söyle bakalım.. başının ağrısi devam ediyor mu?.. (Arkası var) (1) O tarihte zengin ecnebilerin önünde giden ve mühafızlık vazifesini Va eden — Biraz hafifledi. Bu da, ber halde | Hırvat ve Karadağlılara, (yasakçdı) der. şarabın nefasetinden olacak... Maa -İlerdi , |— sabso — Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haber » ronun çocuğunu bulmaya hasretmiş. |cektir. ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Ço - cuk saati: Hikâyeler, 20: Muhtelif sololar (plâk), 20.30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mühsus hayadis servisi verile - cektir. VARŞOVA 20: Hafif musiki. 21,15 : Uzaktaki Yurd- daşlara mahsus neşriyat. 22: Piyano - şar- kı. 22,30: Mizah. 23,15: Salon kenteti. 24: Dans plâkları. PRAG * 20,45: Musiki gezintileri 21,55: Ope- retlerden parçalar. 23,151: Plâk, 23,30: Bando mızıka. 18: Orkestra, 19,15: Örkestranın deva- ma, 20,20: Plâk (Şopen musikisi), 21.15: Dans musikisil 22.45: Eğlenceli musiki. MOSKOVA 17,30: Öperetlenden parçalar. 18,30: Hafif musiki. 19: Şarkılar. 20: Muhtelif. BUDAPEŞTE 19,30: Salon orkestrası, 20,30: Konfe- rans, 21: Emmerich Kalman'ın «Öraefin Maritza» operetini nakil. 23,50: Çigan mu- sikisi, 24,30: Danı. VİYANA 21,10: Viktor Hruby'nin radyo popu- risi. 23: Haberler. 23,10: Kuartet musi * kisi. 24,25: Dana. İSTANBUL 19 Temmuz Pazar 12,30: Muhtelif plâklar ve Halk musi- kisi, 18: Tepebaşı bahçesinden nakil. Si- gan orkestrası: Mayistro Urzieano, 20 : Halk musikisi (plâk), 20,30: Stüdyo or- kestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile « S e? LA aCi .BULMACA Soldan sağa: e b | — Yemeğe tad verir, mangal - ateşi yaparız. 2 — Battal, fotoğrafın kardeşl. 3 — Yok değil, isim, burun tarah. 4 — Valde, bir çiçek. 5 — Kırımda tariht bir kale. 6 — Çevik, hayvanların yatakha « nesi. 7 — Rabıt edatı, elektrikten evvel kullandığımız. B — Dört tarafı su ile çev- rili kara, şarkta gölile meşhur bir şehri « miz. 9 — Su, ata binen. 10 — Gelecek. kuşanma, Yukarıdan aşağıya: 1 — Döşemenin yukarısındaki, hançe- yin eşi. 2 — Utanmaktan emri hazır, ge - Tirler. 3 — Tarım. 4 — Kapıların üstün- He vardır. 5 — Yakınlık. 6 — Kazın ben: zeri hayvan, bir renk, 7 — Kuzuların çe kardığı ses, su, nida. 8 — Metot, yahudi kilisesi, 9 — Dilemek, dair, 10 — Batın. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: | — Bütçe, emek. 2 — Öz, aşıla. 3 — 'İRürbe, alım. 4 — Em, âlem, fa. 5 — Et da. 6 — Ele, ek. 7 — Prim, kazan. 8 — Akmak, Ledi. 9 — Re, rize, aş 10 — Anne, imam. Yukarıdan aşağıya: i | — Börek, para. 2 — Üzüm, erken 3 — İlim. 4 — Caba, emare. 5 — Eşele. ki. 6 — Eşek, zill 7 — Elem, kalem B — Mal, ze. 9 — İfa, adam. 10 — Ka — ma, iniş 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: