24 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

24 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 — Sayfa S$0N POSTA Temmuz 24 İsnanları yüz yirmi sene yaşatmak kabilmiş! Fakat bu yaşa ge_lenler bir nevi yara, bere, kırışık ve hastalık koleksiyonu haline geleceklermiş, bunun önüne geçmek imkânsız görülüyor 120 Yaşındaki insanları arasıra makinelere koyup uzun bir müddet için bayıltmak lâzım gelecekmiş Rutgers üniversitesi — profesörlerin- | mukavemetiyle tahribat azalır. Fakat den doktor «Willham Malisofo a gö - |izler bakidir.. re, pek yakında erkekleri ve kadınları| Sonra kalbin uğradığı rahatsızlıklar 120 yıl yaşatmak mümkün olacaktır. |da ayni şekildedir. Kara ciğerler de bir Fakat hayatı bu derece uzatmak müm-|takım zehirler yüzünden buna benzer kün olduğu halde bu yaşa varanların |tahribata uğrar. vücutlarının bir harabeden farksız ol-| Ve yaş ilerledikçe, hele insan 120 masının önüne geçilememektedir. yaşına varınca bütün bu tahribat birer Hayatlarında — geçirdikleri bütün |derin yara halini alır. kazaların, bütün hastalıkların izlerini| — Ayni tahribat kemiklerde, beyinde, taşıyacaklar, bu yaşa varanlar, bir nevi |asabi cihazda da kendini gösterir. yara, bere, kırışık ve hastalık| Beyinde, korku veya vehim yüzün- koleksiyonu halini alacaklardır. — Bu|lden bir takım izler kalması da çok geşit insanları san'atkâr Şarl Girod'un | muhtemeldir. Bunların nasıl olduğu tasavvur ettiği makine gibi bir makine | ve ne yaptığı malüm değilse de ileride içinde yatırarak, bir müddet için bihüş |büyük tesirleri olacağı muhakkak sayı- tutmak, daha sonra arada bir uyandır-|lıyor. mak ve hayata kavuşturmak lâzım| — İnsanların 120 yaşına — vardıkları gölecektir. halde biraz yüzlerine bakılır bir halde Hayatın küçük, büyük kazalarının |olmaları için, bütün yaşayışları esna - insan vücudunda bıraktığı izler ve aç-|sında herhangi bir arızadan, yaradan, tığı rahneler, yaş ilerledikçe derinle -|bereden, mikrop tahribinden korun - #ir ve büsbütün tezahür eder. Bu izler| maları lâzımdır. ve rahnelerden başka mikroplu has -| Bu ise, ancak eve çekilip yataktan talıkların bıraktığı izler, sonra opera - |çıkmamakla mümkün olur. Eve çeki - tör bıçağının bıraktığı izler de vardır. |lip yatağa serilmekse sıhhatı korumaz Fakat bu izlerin en mühimmi kesik ve | ve insanı kurtarmaz. Bilâkis bunun kırık izleridir. da zararları çoktur. Fakat korunma - Yaşlılık ve ihtiyarlık bunları tama-|nın bu kadarı da yetişmez. Bunların miyle meydana çıkarır. 120 yaşına va-|fazla düşünmekten korunarak, beye - ranlarsa, bütün bu izlerin yüzlercesini | canlardan, korkulardan, uzak kalarak, taşıyacak, ve insandan, başka her şeye | vehimlerden azamt derecede sakınarak benziyeceklerdir. yaşamaları lâzımdır. Bu tahribat insanın yalnız dışma| — Bütün bu kaidelere t ederek münhasır kalmaz. Mikropların - içte | yaşamak, çok müşküldür. İnsanlar da- yaptığı tahribatın izleri de ayni şekil- |ha fazla çalışmayı, ve eğlenmeyi tercih de tezahlir eder. Meselâ verem mikro-|ederler. Ve bu uğurda yaralanmayı, bunun tahribatı, bir düşünceye göre|berelenmeyi, hattâ kısa yaşamayı da 'insanın doğmasiyle başlar ve vücudun ğöze alırlar. Musevi kızı ile Evlenen adam «On bir senedenberi bir Musevi kızı Ho evliyim. Aramızda nikâh yok, fakat gocuğumuz var. Kız nikâha yanaşmıyor. günkü nikâh olursa çocuğun Türk olaca- dandan korkuyor. —Oğlum şimdi sekiz yaşında, fakat Türkçe bilmiyor, İspan- yolca konuşuyor. Bu hal beni muztarip 'ediyor. Şimdiye kadar nikâh yaparım ü- midile sabrettim. Fakat buna muvaffak elamadım. Aynlsam, nikâhaz olduğum için çocuğu alamıyorum, ne yapacağımı Şaşırdım. Beyanıt: İsmail S İşte, gençlikte sevgi ile sarhoş olup da, din ve milliyet farkının doğurabile. ceği âkibetleri görmiyen bir adamın ha- hine canlı bir misal. Genç iken seviyoruz, ve sevginin her şeyi halledeceğini zannediyorur, — fakat getirince şaşırıyor ve içinden — çıkılmaz bir vaziyete düşüyoruz. Bu vaziyete düş- müş bir adam için gösterilecek hal çare- si ne olabilir? Vaktile yaptığı hatanın cezasını çekmekten başka ne netice alı- nabilir? Yalnız kantmen nikâhsız yaşa- mak yasaktır. Bu bir nevi gizli nikâhtır ki, kanun ceza ile tecziye eder. Binaen- aleyh resmen mabkemeye müracaat e- derek nikâh talep ediniz nikâh olunca da her mesele halledilir. TEYZE Dünyanın en Meşhur rakkasesi Nasıl öldü Argentina çalıştığı zaman- larda her gece için 700 sterlin ücret alırdı, bu hal 20 sene sürdü Bütün dünyada şöhret kazanan İs- panyol rakkasesi Argentina, bir kaç gün önce çılgınca bir raks esnasında döne döne oynarken birdenbire dur - muş, sararmış, yere yıkılmış ve bir lâh- zada, dostlarının kolları arasında ö- Müştür. Asrımızın en büyük rakkasesi olan bu kadının ölümünü en yakın dostla- rından biri şu şekilde anlatmıştır: «AÂrgentina imkânsız görünen bir şey yaptı: Dansede ede öldü. Ameri- ka ve Avrupada yaptığı turneler esna- sında fevkalâde yorulan bu kadına, bütün dostları, dinlenmeyi tavsiye e- diyorlardı. Fakat kendisi: — Dansetmeyi seviyorum, Beni durdurmayın, diyor ve mütemadiyen dansediyordu. Nihayet doktoru, istirahat etmesi i- Cap ettiğini söyledi. Argentina dün bizdan ayrıldığı zaman son derece neş'eli, canlı idi. Sensebestiyen'de şe- refine hazırlanan bir Festivalde dans- edecekti. Orada gördüğü danslar kendisini heyecanlandırdı. Bu rakslardan derin Seyahat Mektupları: İsviçrede halktan teşkil edilen amatör tiyatro ve musiki heyetleri- «k 4 * Sahneye bakıyor ve bir çoğunu tanıyorum. İşte köşedeki tütüncüde çalışan sarı kız, işte pastacının çırağı ve işte buraya geldiğim gündenberi çamaşırlarımı yıkayan kadın... Her sabah tramvayda gördüğüm altmışlık dilber de aralarında, Yazan : Suad Derviş kırk, kırk beşe kadar edelikanlın derler - « Bu delikanlı bir «nişancın ve avcı bu seneki nişan müsabakalarına iştirak etmek için karısını köyünü tetkediyor. Bunu takip eden sahnelerde parça parça Jean Lowis'yi İsviçreyi kattederken görüyoruz, nihayet Leman gölünün kenarına geliyor. Mahalli hususiyetleri gösteren bütün bu sahneler pek kalabalık, yine sahnede sıra ile par « maklarının ucunda balet oynıyan manikürr el kızı, komik rolünde bir çocuk var. Hayatlarında birinci defa olarak sah « beye çıkıp bale yapan Montrö kızlarının e- teklerini tutup oynayışlarını seyrederken gülmemek için insanın hakikaten pek dertli olması lâzim, Fakat biz tabil bizi pek şirin ve pek nazik bir şekilde misafir etmiş olan Montrö sakinlerine hürmeten gülmiyoruze bilâkis bütün bu hüner ve san'at göstermek« teki gayreti büyük bir zevkle seyrediyoruz: ksviçrenin coğrafyasını tanıtmağa mâtuf o- lan sahnelerden sonra şimdi tarihini gös « teren sahneler birbirini takip ediyor. İs « viçre tarihi Vaud kantonunun - tarihi işte yine Chillon şatosu ve işte Saoi'lılarla Bernlilerin mücadelesi mevzuu bahis, v$€ yine işte Chillon şatosunda mahbus Bondi* vard'ın zincirlerinden kurtuluşunu göste « ren bir *abla... Daha bir kaç sahne ve ae hayet Bnal... Büyük bir vatanperverliğin — tercümani olan eser bittikten sonra alkışla, büyük bit yatanperver olduğunu eserinden anladığımı müellif sahneye çağrılıyor. Hayatlarının en büyük gecesini geçirmit Montrö — 14 1 Etrafı perdelerle örtülmüş salaştan ge- niş bir tiyatro. Bütün sıralar hıncahınç do- ha. Ben bu sıraların en önünde oturuyorum. Yanımda Türk gazetecileri var arka sıra. da bazı ecnebi meslekdaşlarımı da görü - yorum. Önümüzde kalabalık bir orkestra, e bu akşam oynıyacak itörü olduğunu duyduğum « fakat bu şeyin hakikat olup olmadığını hanüz tahkik etmediğim - yakışıklı bir de- Lkanlı resmi bir çaya veya merasimı gider gibi fantezi bir pantalon ve #iyah bir jaket siymiş fakat bütün orkestra — heyeti hepsi gündelik şehir kılıklarile, içlerinde beyaş pantalon gümüşi jaketli olanları gri komp- le giyetleri siyah, lâcivert, kahve rengi ve nehti ve ilâh renklerde elbiselileri var. Karşımızda yeşil bir perdeli sahnc sah- nenin iki yanında halka yan dönmüş ola- rak sıralanmış koro heyeti, İeviçre köylü- keri kıyafetinde genç, orta yaşlı ve ihtiyar kadınlar ve arkada bir iki sıra - yine koro- ya dahil - erkekler kadınların ekseriyetini beyaz kabarık kollu bluzları ve organdin- en bol beyaz etekleri üstüne siyah yelek ve siyah önlük takmış bellerine sarı bir eşarp koymuş olanlar teşkil ediyorlar fakat içle- Hinde yine bir çok renkli köy elbiseleri giy- miş olanlar da var. Koristlerin yüzlerine teker, teker ba - karken içlerinde tanıdık çehrelere rasige- liyorum. İşte Montrö Palâs'a en yakın tü- tüncüde çalışan sarışın kız, işte geçen gün bir kaç pasta satın aldığım pastacının gı- rağı ve işte buraya geldiğimdenberi müş- olan Möntrö'lü san'atkârlar da şimdi halka terisi olduğum çamaşırcı kadın... Tram - karışmış . £ : vayda her sabah rastgeldiğim Bir ihtiyar .afîı"'î.ffiğz""“ bir muhbavere cereyan hatun da bunların arasında, hele gu bizim etelde oturan iki yüz elli kiloluk ve iki yüz elli kilosile onu ilk gördüğüm gündenberi beni pek ziyade alâkadar eden akmışlık dilberin de bulunuşu — dudaklarıma gay - rilhtiyari bir gülümseme davet ediyor, Küçücük Montrö'cüğün namuslu küçük burjuvacıkları Montrö'cüklerinin — şerefini yükseltmek için bütün gayretlerini ele al- mışlar. Hayatlarının en mühim dakikasını yaşıyan şu satıcı ve memur kızların, şu kü- çücük memur ve esnaf erkeklerin halini görmek insanın pek hoşuna gidiyor. Gong gibi bir şey çaldı. Şef d'orkestr'ın yerinde vaziyet aldığını görüyorum. Mon- trö gehirlilerinden mürekkep orkestra çal- mağa başladı. Ve koro heyeti söylüyor. Genç kızlarda bile büyük şehirli kadınların en basitinde görülmiyecek kadar bir toyluk var, Gücl olmak ve beğenilmek kaygusu. aa unutmuşlar ve her biri doğru nota g- karabilmek aykına düşmüşler. Yüzlerde tolüş, korkak ve gayretkeş bir mana var kiminin boynundaki — damarlar gişmiş kiminin ağzı gayet iyi yapılmış bir «Obo harfi gibi yusyuvarlak kimisi dişciye yirmi yaş dişini çektinmeğe hazırlanıyormuş gibi çenesini aşağıya düşürmüş. Kimisi ba- demciklerini doktora — gösteriyormuş gibi ağum en son güyretila açmış . Onları öyle büyük bir zevkle seyrediyo. rum ki, yavaş yavaş perdenin açılmağa baş- ladığını görmüyorum. Açık perde yarım a- gilmişken nazarı dikkatimi celbediyor. Sahnede İsviçreli kadın güzelliğini hak- kile temsil edebilecek olan Çakça pakça etine dolgun bir taze) var, bir de Jean Loula rolündeki bir dalikanlı - delikanlı de- diğim zaman bunu oranın tabirile söylü - yerum, Malüm ya Avrupada, — erkeklere — Berbad ve gülünç bir şey..| Neş'et Halil Atayı — Haksızsın.. düşün ki temsil eden in sanların hepsi amatör, Öteki: — Madenmki istidatları yok temsil et « mesinler. ; Doktor Vedad Nedim Tör: İ —Afledersiniz ama hiç de fena değildk. Küçücük Montrö'de mükemmel bir koroj heyeti bir örkestra takımı ve sahneya çı | kanlabilecek bu kadar kişi,. biz İstanbulda weya Ankarada halktan böyle bir koro çış karabilir miyiz?. Böyle bir temsil göstere” bilir miyiz?. Ben sesimi çıkarmıyorum. Çünkü bif vey söylesem belki de: $ — Aman böylesini çıkarmaktansa hit gıkarmamak daha iyidir!. ı Derim de misafiri bulunduğumuz — g memlekete karıı büyük bir — nezaketsizlilk stmiş olurum. A * Heviçteliler hakikaten çok sevimli, ve çod cuk gibi saf insanlar, Avrupanın ortasındö || olmalarına, Avrüpalıların en açık göz Vö kurnazları, diplomatları — ve gazetecileriler| dalmt temas halinde oldukları halde kat'iy- yen safiyetlerinden hiç bir şey kaybetme mişler. i Ve bunun için onların eğlenceleri dahâ fazla bir çocuk ve bir mektep eğlenci benziyor. Zevkleri çok — karmakanşık v€l gok incelmiş olan benim gibi büyük şehif gocukları, bir annenin bebeğinin eğlence” #ine güldüğü gibi müsamaha ile gülümsü * yorlar. Fakat bilmem ki onlara gülmek l yoksa bu kadar basit olamadığımız içif kendimize ağlamak mı lâzım. SUAD DERVİŞ bir zevkle bahsediyor ve bütün dost - larına hissettiği zevki anlatıyordu. Evinin tarasasında toplanmıştır. Bu yolda bir hayli konuştuktan sonra a- yağa kalkarak bolero denilen sevimli ve ruha heyecan verici raksa başladığı- nı gördük. Kendisi hâlâ Festivalde giydiği be - yaz elbiselerle idi ve kendisine hediye olunan çiçekleri taşıyordu. Bir kaç dakika onu seyrettik , İri gözleri parıl parıl parlıyordu. Küçü - cük ayakları, bir yıldız pırıldamasın - dan farksız hareketlerle göze - çarpı - yordu. Birdenbire ellerini boğazıma yüksekti. Çiçekler yere düştü. Başı büküldü ve dudakları bir çığlık kopara- cakmış gibi açıldı. Fakat bir söz söyle- meden yere düştü. Ve bir kaç saniye içinde öldü. Doktorunu dinlemiş olsaydı, ölüm buhranını atlatmış olurdu. Fakat onun için hayat, san'atti. San'atinden bir kaç gün, bir kaç hafta uzaka yaşamak güneş ışığından mahrum yaşamaktan farksızdı.» Argentina 46 yaşında ölmüştü. Pav- lova da öldüğü zaman aynı yaşta idi. Fakat Argentina son derece genç görünürdu. Hayatının ilk devirlerinde bir çok güçlüklerle çarpışmağa mecbur olmuş ve nihayet lâyık olduğu şöhreti ve serveti kazanmıştır, Asıl adı Sntonin Merçel'di. Buene#' Aires'de doğmuştu. Anası, Madrid operasında dansetti. 20 yaşına|kederler yaşamış ve geçirmiş bir ka * vardığı zaman şöhreti bütün dünyayı |dındı. tutmuştu. Evlenmiş, fakat bahtiyar olamamıf” Bazı günler 19 saat dansederdi. 12|tı. Pavlovadan sonra devrin en büyük babası İspanyoldular. İki yaşında İs -İsene bu şekilde çalışan Argentina dok- | san'atkârı o idi. panyaya dö'nmüı ve yürümeğe başla-|torlarının israrı üzerinö dinlenmeğe| Kastanet onun elinde bir musiki #” dığı andan itibaren dansı öğrenmişti. |mecbur olmuş, fakat bir.hafta geçme - |leti oluyordu. Menuhimin elinde k& Anası, babası çok iyi dans bildikleri|den piyanistini çağırtmış ve gene dans | man, Padevekinin elinde piyano ne i$€ için bütün bildiklerini kızlarına öğret«|tle meşgul olmuştu. Kastanet de bu kadınin elinde oydu: mişlerdi. Sahnede son derece şen, şatır. bir| - Londrada çalıştığı zaman her gee? Antonia daha dokuz - yaşındayken sirna nhı'ılıüm'ııı'n Argentina, derin |700 İngiliz lirası âlırdı. ” E

Bu sayıdan diğer sayfalar: