16 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

16 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” — aşağıya tüfekle ateş ediyorlardı. İki le- 16 Ağustos “SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN KIZI Son Posta'nın tarihi tefrikası Henüz o gün gemiye gelmiş olan — $ök genç ve tecrübesiz bir levendi böy- İe çetin bir harbe sokmamak daha doğ- Tu olurdu. Fakat Küçük Ali bu sözleri duy - © da sağından solundan, önünden Ve arkasından bir aslan sürüsü halin - de düşman gemisine saldıran leventle- Tin arasına katılmış; istese de, isteme- te de ileri atılıyordu. Venedik gemisinin güvertesinde g- bir dövüş başlamıştı. — Kırlı, sola açıl!... — Koca Ali yalnız kaldı, oraya ko- #ani... — Vur... — Esirleri kenara alın!... Çarpışan kılıçlarla kalkan ve zırh- k'ııı. patlıyan tabancaların çıkardık - h tok gürültü arasında bunlara ben- Ziyen kumandalar ve seslenmeler du- Yüluyordu. İlyas Reis Venedik gemisinin gü - Vertesindeki en orta kısmı ele geçir - Mişti. Böylelikle düşmanı ikiye ayır- Tış oluyordu. Şimdi kendisi kıç kasa- Taya doğru yürürken Koca Aliye: — Sen o tarafa... Mansur, sen de... Koca Ali ile Mansur yanlarında o - fuz kadar leventle birlikte baş taraf - faki düşman askerlerine karşı yürü - Yorlardı. Çopur İsmail baş tarafa gittiği hal- de Küçük Ali kalbinden doğan bir ar- Zu ile İlyas Reisin ardına takılmıştı. Şimdi her iki tarafta da sıkı bir kav- #a devam ediyordu. Grandi direğine tırmanmış olan Yört kadar Venedikli asker yükarıdan vent birbirinin ardından yaralanıp düş- tüler, Küçük Alinin bile omuzunun üstünden bir kurşun geçerek güver - tenin tahtaları arasındaki katranlar - birine saplandı. Bunu görzen Kırlı Hasan, kızdı. elinde tuttuğu sekiz on kargı - birini aldı bütün kuvvetile yuka - Nya fırlattı. Direkteki Venedikliler - den birinin önce tüfeği, arkasından da kendisi güverteye düştü, yamyassı kaldı. Direği baltalarla dibinden keserek köpsini birden dökmek mümkündü. bunun için uzun zaman lâzun- &, Tüleği doldurup ateş etmek de u- Tun işti. Halbuki uçlarında sivri bir ir olan bu kargıları cirit atar gibi *lmak, hele usta bir adam için, karşı- Sndakini vurmak daha kolaydı. Direkten aşağı ikinci bir düşman da e düşünce bu sefer Kırlı Ha - #an gülerek üçüncü kargıyı fırlattı: — Bu da senin kısmetin!... Lâkin üçüncü asker açıkgöz dav- » tüfeğini denize fırlatarak se- Fen cundasına doğru kaçmıştı. Dördüncüsü de onun ardına takıl - — AA L A A A AA AA A — Tüş, böylelikle Türk leventleri tepe - t kurşuna tutulmak korkusunu at - 'mışlardır. Küçük Ali bu korkunç manzaralar karşısında soğuk kanlılığını muhafaza .hhîyoı. lâkin bir sele kapılmış gibi © İleri gitmekten de geri kalmıyordu. E Kılıçlar, palalar parlayıp — sönüyor, ;"İ ve uzun Venedik - kılıçlarının | Ürk safını geri atmak için boş yere| 1 görülüyordu. Venedikliler geriliyorlardı. gerileyişte de adım başında bir veya yaralı bırakıyorlardı. %un safının gerisinde sivri ve % sakallı iri yarı bir adam elinde &:un bir kılıç ve diğerinde bir ta- ile askerlerini kışkırtıyordu. Bu, inin kaptanı Sinyor Kenetti idi. Venediklilerden iki asker silâhlarını Marak ellerini kaldırdılar, — — Teslim oluyoruz... Teslim!... iye haykırdılar, iki ölü Yazan : Kadircan Kaflı tı: — Teslim olmak mı? Al sanal,.. Diye ileri atıldı , Numara : 47 Sinyor Kenetti fena halde kızmış «Jnin başı her halde gövdesinden ayrı - $ lırdı. Küçük Akli tam bu anda kuvvetli bir elin omuzunu tutarak bastırdığını duy- Venedikli askerlerden birinin sır -|du. tından giren kılıç göğsünden çıkmış| Hattâ bunu yapan adama kızdı: ve yüzüstü düşerken kılıçtan da sıyrıl- mış bulunuyordu. Sinyor Kenetti her tarafından kan — Ne yapıyorsun? Bıraksana!... Diye haykırmak için ağzını açtı. Kenetti'nin kanlı ve kocaman kılıcı damlıyan kılıcını sallıyarak Türk safı-| Küçük Alinin başının üstünden ıslık na saldırdı. 'Türk safının sol tarafı daha zayıf göründüğü için oraya yüklenmişti. Küçük Ali orada bulunuyordu. çalarak döndü . Onun kılıcı ise elinden fırlayıp git- ti, çünkü pek hızlı savurmuş ve göz- lerinin önünde ölümün ta kendisini Artık kendisini her an bekliyen ölü- | görünce de parmakları gevşeyivermiş- mü bile unutmuştu. Sadece İlyas Re - |ti. isin leventleri fışkırtan, onlara kuman- da eden sesini düuyuyor, ona uyarâk Fakat bu pek iyi olmuştu. Çünkü onun omuzunu tutarak bas- ve yanmdaki leventleri taklit ederek |tıran el nasıl ölümden kurtarmışsa, e- durmadan kalıç sallıyordu . linden fırlıyan kılıç da Kenetti'nin yü- Bir aralık Sinyor Kenetti'yi karşı-|ZÜNE çarpmış, onu yaralıyarak. şaşırt- sında buldu. Kocaman ve kanlı kılıcile dosdoğ- TU onun üstüne saldırıyor, onu çiğne- yip geçtikten sonra yanındaki bir arkadaşile biflikte İlyüs Retsi' arka dan vuracağı anlaşılıyordu. Kenetti'nin kılıcı havaya kalkmıştı ve tam Küçük Alinin boynu hizasın « dan bir yıldırım gibi geçecekti, Küçük Ali her şeyin bittiğini o an- da anlamıştı. Gözlerinin önünde birbirini halka- hyan, birbirini kıran ve parçalıyan çe- lik ve kan parıltıları vardı. Küçük'Alinin gösleri karatdı. Lâkin onun da elinde kılıç, belinde tabanca ve hançer vardı. Niçin onları kullanmıyordu? Kılıcını düşmanın yüzüne doğru sa- vurmak için bütün kuvvetile salladı. Belki her ikisinin de silâhı her ikisi- nin de boynu hizasından geçecek, her kaçlyi mıştı. Kenetti kolay kolay yılacak bir a- Bu sefer, kendisini hiç beklenmiyen r şekilde yaralıyan şu ufak tefek ve acemi Türk levendine tabancasını çe- virerek ateş etmişti. Bir barut alevi... Bir beyaz duman... Küçük Ali sendeledi. Sağ ayağına dayandı. Elile tutunacak yer aradı. Önünde İlyas Reisin dine ve acar vü- cudu yükseldi. Onun geniş ağızlı eğri kılıcının havada bir şimşek çaktığını, Kenetli'nin omuzları üzerinden geçti- ğini do gördü. Şimdi, Küçük Alinin genç ve körpe yücudunu taşıyamıyan ayaklarının di- bine kesik ve kanlı bir baş yuvarlan - mişti . Bu, Kenetti'nin haşıydı. Küçük Ali onun üzerine düşmek ü- zere iken İlyas Reisin geriye döndüğü- ikisi de vurulacaktı. İri yarı Venediknü gördü: kaptanı yaralanırdı, lâkin Küçük Ali- SIHHİ ( Baştarafı 6 iıncı sayfada ) (Arkası var) BAHİSLER hararetini iade edebilmek için alkollü Denize başaşağı hareketleriyle da-|su veya kolonya ile masaj yapmalıdır. larken yerin derinliğini evvelden he- sap etmeli, başın bir taşa ve kayaya çarparak — zedelenmesi tehlikesini unutmamalıdır. Bunun için alçak yerlerden atlarken bu noktaya itina edildiği gibi yüksek yerlerden atlamalarda da ilk hamlede evvelâ kolların denize dalmasını ve göğsün bu yüksek tazyikten bu suret- le daha az müteeesir olması Jâzımdır. Deniz altında yüzmek ve tazla kal- mak, teneffüs boruları ve - ciğerlerle kısa bir zaman için nefes alınacağına göre çok fazla sulistimal edilmemesi icap eden bir harekettir. Kalb bu sporda en çok müteessir o- lan bir uzuvdur. Bu itibarla sabahtan akşama kadar yüzmek ve mütemadi - yen kalbi yormak doğru bir hareket de- ğildir. Fazla hareket, vücuttan hararet sarfına ve kuvvet kaybına sebep olur. Bunu yapanların tabii. kiloları eksi- lir ve sinirleri de sükün yerine daima gerginlik altında bulunur. Deniz suyu ile böyle yorucu daimi şekilde temas e- denlerde kol ve bacak sinirlerinde bu yorgunluk neticesi kuvvetsizlik husu- Bu masaj denizde yorgun ve baygın çıkarılanlar üzerinde kalbi işletici tesi- ri sebebiyle çok faydalı neticeler doğu- rur. Denizde yüzmeği bilmediği için bo- ğulma tehlikesi geçirenler ve deniz suyu yutarak kurtarılanlara ilk yapı- lacak hareket, başaşağı doğru. eğerek bacaklarından havaya kaldırmak ve iç- tiği suları mideden bu suretle boşalt - maktır. Bununla beraber durmağa başlayan kalbi tabii şekilde harekete getirmek için azalan teneffüs hareketlerini tan- zime bakmalhı, sun'i teneffüs hareketi yaparak elleri göğse ve sonra omuz - lardan yukarıya doğru kaldırıp indir- melidir. Bir taraftan da kol ve ayakları avuç içiyle ovmalı ve yumruklamalıdır . Eğer o sırada bir hekim veya hasta bakıcı mevcutsa kâfuru ve bir iki ka- fein iğnesi de tatbik etmeği ihmal et- Ayrıca sıcak bir çay içine biraz kon- yak ve yahut likör koyarak ağızdan dökmelidir. Denizin bir çok iyilikleri arasında le gelir. Denizde uzun müddet kalıp ta|bu gibi acı ve korkunç tehlikelerini de karaya çıkmayanlar fi ettirmek ve vücudun — kaybedilmiş bu kuvveti telâ- |hatırdan çıkarmamalıdır. Doktor Etem Vassaf irak Krallığı General Kon- solosluğundan : Maçka, Vehbi Bey apartımanının 2 nci katında 10 ağustos 1936 tarihinden itibaren faaliyete başlayan İrak General Konsolosluğumuz Cuma ve Pazardan maada her gün caktır. saat 10-13 e kadar açık buluna - Keyfiyet bilcümle vize ve tebaa işleri ve sair muamelât ile alâka - dar olanlara ilân olunur. ., aA Hikâye VşL. DD Yazan: A, Tchikhov tan Sempatik yüzlü İvane Lapkine'le biraz basık ve ufacık burunlu Anna Semionov- ma ıirmak kenarına doğru indiler ve kıyı - da bir tahta sıranın üstüne oturdular.. Burası söğüt ağaçlarının gölgelendir. - diği lâtif bir yardi. İnsan böyle bir yerde oturunca herkesin gözünden uzak ve saklı sayılabilirdi. Ancak sizi, balıklarla, su ü- zerinde bir yıldırım gibi kayan böcekler görebilirdi. Ellerinde, olta ve bir sürü balık yemi ve av teferrüatı bulunan iki genç hemen ava başladılar. Bir aralık delikanlı genç kıza dönerek: — Nihayet yalnız kaldığımıza o kadar çok seviniyor ve kendimi ©o kadar çok mes'ut hissediyorum ki.. dedi.. » Sana söyliyecek ne çok şeylerim — var nnal.. Seni ilk gördüğüm zaman - bak olta sallanıyor.. - niçin yaşadığımı ve ha- yatımı kime hasretmem lâzım - geldiğini derhal anladım.. - her halde bu büyük bir balık almalı.. Olta çok sallanıyor.. - seni ilk görüşte sevdim; aşkla, hararetle sevdim Annal.. - Dikkat et.. Oltayı çekecek za - man geldi.. Bırak iyi ımrsın yemil, « Bana söyle sevgilim.. Sana itimat etmek.. — Fakat hayır., Daha buna hakkım yok Anna.. - Oltayı çek çabuk! . Genç kız oltayı çekti ve birden bir çığlık kopardı. Yeşil gümüşi bir balık havada sal- lanıyordu. — Ne güzel balık diye bağırdı.. Fakat.. ay, kurtuldu.. Oltadan kendini kurtaran balık yeşil çi- menlerin üzerinde sıçradı ve hemen 'suya atladı.. Balığı yakalamak üzere davranan İvane * dalgınlıktan yapıyormuş gibi - kızın elini tuttu * ve gene dalgınlıkla . dudaklarına götürdü. Anna elini çekmek istedi amma geç kal- mmıştı. Bu sefer ikisinin dudakları dalgın - Lkla birleşivermişti. Bunu bir ikincisi takip etti. yi Sena sadakat | Yarınki nüshamızda : O gidiyor! yeminleri. Vaatlar. Teminatlar başla - dı., Bunlar — mes'ut dakikalardı.. Fi - waki hayatta haki - ki ve sürekli bir sandet yoktu. Mes'ut birfru bahçeye koştu; ve Koliayı Balık avlarken... Yazan : Suat Derviş F. Bercemen — Ahal. Kucaklaşıyorsunuz. hal, de- di.. Anneme söyliyeyim de görürsünüz.. İvane kızardı; kekelemeğe başladı: — Ümit ederim, ki senin gibi şerefli bir çocuk... Müzevirlik kötü, çirkin ve ayıp bir şeydir.. Ümit ederim, ki senin gibi na- muslu bir çocuk... Şerefli ve namuslu çocuk göyle cevap verdi: . — Bana bir ruble verirseniz hiç bir şey söylemem. İvane cebinden bir ruble çıkararak Ko- Haya uzattı. Küçük lak avucunda parayı sıkıştırarak suya daldı. İslık çahp yüzerek oradan ayrıldı., İki sevgili ondan sonra kucaklaşmadı - lar. Ertesi gün İvane, Koliaya oyuncaklar ve bir de balon getirdi, ablası da ona bütün boş hap kutularını hediye etti. Nihayet köpek başlı kol düğmelerini de verdiler.. Bütün bunlar şüphesiz ki Kolia- mın hoşuna gidiyordu. Fakat daha bir çok şeyler koparmak ümidile onları gözetle « mekten vaz geçmedi. Neteye gitecler — peşlerine — takılıyordu, onları bir dakika rahat bırakmıyordu. İvane onu peşlerinde her gördükçe diş- lerini gseendatarak mırmıldanırdı. : — Kaba serseri.. Şimdiden böyle, Ya büyüyünce ne olacak kim bilir? Bötün haziran ayı içinde bir gün bile — yalnız kalamadılar. Bir yandan Kolla bo « yuna hediye istiyordu. Ve en sonundar «Bana bir aaat alınla diye tuttardü. Ala » gaklarını vaadettiler. - Bir gün kahvaltıda çörek dağıtıldığı &- rada birden katılarak gülmeğe başladı ve gözünü kırparak İvane'e sordu: — Nasıl? Şimdi söyliyeyim mi? Delikanlı boynuna kadar kızardı; ve çö: rek yerine dalgınlıkla peşkiri çiğnedi. An. na sofrayı terkederek odasına çekildi. Bu hal daha biraz devam ettikten son- ya ağustos — ayının sonunda İvane ÂAn« nayı Tesmen aile « sinden istedi. Ohi!, Ne tatlı bl gündü ol. Delikan b kızın anasındar babasından söz a « lınca sevinçle doğe aramağa hâdise tabil bir surette zehirleyici ve ız - |koyuldu. , tırap verici bir başka hâdiseyi peşinde ge- tiriyor. Yahut bir harict sebep ayni vazifeyi ya- piyor.. İşte şimdi olduğu gibi.. İki gencin kucaklaştıkları bir sırada an- sızın kopan bir kahkaha ortalığı çınlattı. İkisi de dereye doğru bakınca şaşırdı - lar: Beline kadar çıplak bir çocuk derenin ortasında durmuş onları — seyrediyordu.. Bu, Annanın küçük kardeşi lisali Kalia Ayakta duran küçük onları seyrediyor, bir taraftan da arsız arsız gülüyordu.. Son- rTa gene sırtarak: ee Onu bulunca kulağına yapışarak — öyla bir asıldı ki. ' Arkasından Anna da gelmişti. O da &. bür kulağını yakaladı. Artık her iki âşığın sevinçlerine payan yoktu. Bilhassa Kolin ağlıyarak onlara: — Sevgili nazik kardeşlerim.. Aztık bir daha.. Bir daha yapmam.. Ooof.. Beni ak fedin. Dedikçe daha çok hâz duyuyorlardı.. Her iki nişanlı birbirlerine itiraf ettiler, ki bu ana kadar seviştikleri müddetçe, Ko lianın kulaklarını çekerken duydukları saa. det ve sevinci hiç bir zaman duymamış - lardı. Ankara Şehri .w ** İmar Müdürlüğünden: 1 — Eksiltmeye konulan iş: Ankara mexarlığı iç istinat duvar- larının inşası, keşif bedeli 132656 lira 25 kuruştur: 2 — Bu işesit şartname ve evrak şımlardır: a — Eksiltme şartnamesi b — Mukavelename e — Nafia işleri şeraiti umumiyesi e — Hususi ve fenni şartname f — Keşif cedveli g — Proje İsteyenler bu imar Muhasebesinden 3 — Eksiltme kapalı zarf şartnameleri ve evrakı yedi lira mukabilinde Ankara alınabilir. usulu ile yapılacaktır. 4 — Eksiltme 28/ Ağustos / 936 Cuma günü saat 17de Ankara İmar Müdürlüğünde yapılacaktır. 5 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 7882 lira Si kuruş muvakkat teminat vermesi ve bundan başka Nafia işleri şeraiti umumiyesindeki şartları haiz ve ehliyeti olduğuna dair Nafia Müdür- lüğünden vesika getirmesi lâzımdır. 6 — Teklif mektupları yukarda üçüncü maddede yazılı saatten bir saat evveline kadar Ankara İmar Müdürlüğüne getirilerek eksiltme Komisyon Reisliğine makbuzu mukabilinde verilecektir. Posta ile gönderilecek mektupların nihayet üçüncü maddede yazılı saate kadar gelmiş olması ve dış zarfın mühür mumu ile iyice yapıştırılmış olması lâzımdır. Postada olacak teahhür kabul edilmez. 4342,, “275,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: