18 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

18 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mehmedin Yeni Maceraları O, kendini mümkün olduğu kadar az göstermek için başını tamamile göğsü- nüd Üstüne eğmişti. Seasiz sadasız gi- derken, şöylece düşünmekte idi: — Aferin, Hakkı çavuşa... İşi, fol- 80 etmedi. Kaşımla verdiğim — işareti, tam vaktinde görebildi. Vaktile bu a- damı tebdile soydurup yanıma almak likrinde idim. Bunu yapmadığıma, Çok hata etmişim. Fakat, bu kadar zeki ie anlayışlı olduğunu tahmin edeme- iştim... Hele şu patırdıyı atlatayım da.. İnşallah onu, arkadaşlara tavsiye adeyim. Vaktile Câvur Mehmet, zaptiye a- layında resmi vazife ifa ederken, Hakkı çavuş onun takımında neferdi, O zamanlar Gövur Mehmetten iyi Tauamele gördüğü için kendisini çok severdi... Hattâ Gâvur Mehmet, teb- dil sınıfına ayrılıp ta alaydan ilişiğini kestiği zaman, çok tessaüf etmişti. Te- sadüf, vazife esnasında da bu iki eski arkadaşı birleştirmişti. Fakat Hakkı çavuş, eski çavuşu olan Gâvur Meh - mede; böyle bir vaziyette tesadüf e - Geceğini aklından geçirmemişti. Onun Şçin şimdi o da: — Hiç şüphesiz ki, Mehmet Çavuş bırsız değildir. Herhalde, bunda bir iş jar. Fakat bu işi nasıl anlamalı. Kim- geye birşey hissettirmeden onu bura- dan sıyırmalı. y *Diye düşünmekte idi. Berekst versin; karakola girer gir- mez, Gâvur Mehmet derhal Hakkı Ça- vüşun ellerine sarılmış: — Aman Çavuş ağa!.. Biliyorum, beni bir sopadan geçireceksin. Peşin sana şunu söyliyeyim ki, bende kalp illeti vardır. İnanmazsan, bir hekim Çağırt; muayene ettir. İkinci sopada; ben geberir giderim. Sen de bu genç ya- şında belâya girersin... Bana da yazık. Sana da yazık... Maksat arkadaşları. mai öğrenmekse, ben sana hepsini bül- bül gibi söylerim. Dedi. Hakkı Çavuş, askın bir çehre ile bu Yözleri dinledikten sonra, derhal emir yerdi: — Heyyy, onbaşı!.. Şu karakolun önüne toplananları dağıt. İçeriye kim- — Beyi alma. Ben şu hırsızı isticvap ede- ceğim. Ve sonra, Gâvur Mehmede dönerek Bert bir sesle sözüne devam etti: Soan Posta'nın zabıta romanı: 73 Diye bağırdı, Güvur Mehmet, yerinden sıçradı, Kalbinde, bir anda garip bir şüphe u - yanmıştı. Sanki meçhul bir ses onun kulağına: — Bu yangınla alâkadar ol. Diye fısıldamıştı, Hakkı çavuş, kovuş kapısına kaş - muş; zaptiyeleri yangına göndermek için emir vermeye başlamıştı. Câvur Mehmet, onu kolundan çe - kerek içeri aldı. — Hakkı çavuş!.. Efradla beraber yangın yerine sen de gideceksin. Bir taraftan yangını söndürmek için lâzım gelen şeyleri yaparken, diğer taraftan da gözlerinle uzaktan uzağa beni ta - kib edeceksin. Diye mırıldandı. Hakkı çavuş, Gâvur Mehmedin bu sözlerinden bir şey anlamadı. Sormaya mecbıîı kaldı : — İyi amma çavuşum.. na sen de mi geleceksin?. eZ —Eyet. — Öyle ise, beraber gidelim. — Olmaz. Benim yalnız gitmem.. hem de kıyafetimi biraz değiştirmem lâzım, — Kıyafetini nasıl değiştireceksin?.. — $Şimdi görürsün. Gâvür Mehmet; derhal arkasından caketini, bacaklarından — pantolonunu çıkardı. Bir köşeye attı. Orada duran bıçağı aldı, İç donunun paçalarını diz. kapaklarının üstünden kesti; bunla - rı da bir tarafa fırlattı. Uzun Trablus kuşağını sımsıkı beline sardı. Kırmızı dallı basma mendilini ortasından bü « kerek başına bağladı. Bütün bunları hayretle seyreden Hakkı çavuş dayanamadı: — Vay canma, çavuşum!.. Bu; ne el çabukluğu, yahu. Tıpkı bir tulum - bacıya benzedin. Diye mırıldandı, Hakkı çavuşun bu sözleri, Mehmedin hoşuna gitti.. — Demek ki, kıyafetim iyice de - ğişti, öyle mi?.. Âlâ... Ver bakalım şu tabancamı.. anahtarlarımı da — ver... Ha, şöyle.. şimdi beni dinle Hakkı ça- vuş. Karakolda bir nefer nöbetçi bı - rakacaksın, Öteki neferleri alıp gide - ceksin. — E, sen ne yapacaksın, çavuşum? — Ben, şu pencereden kaçacağım. Yangın yerine geleceğim. Yalnız, be - Gâvur — Kalb hastalığım var diye beni mi| him şu elbiselerimi bir yere sakla, korkutacaksın, ulan?.. Geberirsen ge- Hakkı çavuş, Gâvur Mehmedin çı- ber. Seni bana sayı ile vermediler ya?.. kardığı elbiseleri aldı. Oradaki dolabın Hele sen yalan söyle; beni kandırmıya | kapağını açtı. İçine.attıktan — sonra; çalış ta, bak o zaman senin kalp has-| 4Glabı kilitlerken: talığı para ediyor mu?.. Gir bakalım, şu odaya, Gâvur Mehmet odaya girdi. Hakkı Çavuş ta onu takip etti. Ve derhal ka- piyi çevirdi. Gâvur Mehmet, karak8lun önüne toplananlara kendini göstermemek i- çin kapının ışhımı çekildi: — Aman Hakkı Çavuş!.. Bana doğ ru bir iki tokat salla.. Biraz bağır ça- ğır. Dedi. ' Hakkı Çavuş, bu rolü maharetle ifa etti: — Vay kerata.. Daha söze başlar başlamaz, beni aldatmaya kalktın ha... 'Aİ sana bir şamar. Dur. O iyi konmadı. Al, bir daha... Diye bağırdı, çağırdı. Ellerini havada salladı. Artık karakolun önünde kim« — ge kalmayınca geri çekilerek: — Anlat bakalım, çavuşum. Bu, ne hal?. Diye mırıldandı. Gâvur Mehmet, böyle bir suale ma. ruz kalacağını evvelden düşündüğü için zihninden tasarladığı yalanı söy- lemeye hazırlanmıştı... Söze başlhıya- caktı. Fakat buna vakıt bulamadı, Çün- kü, koşa kaşa gelen bir adam karakola — girerek: — Hey, zaptiye ağalar!.. Yangın — yar, Lonca mahallesi yanıyor. — Ben şimdi kapıya bir nöbetçi di- ker, giderim. Sen de arkadan gelirsin, çavuşum. Diye mırıldandı. Fakat bu sözlerine cevap alamadı. Başını çevirip arkasına baktığı zaman, odada Gâvur Mehme » din gölgesini bulamadı. * Koca Lonca mahallesi, cayır cayır yanıyordu. (Arkası var) MA LL A AAA DERMANSIZLIK MA DA L PC YORGUNLUKLARI SEKSULİN KUTUSUZ00 KURUŞ. BEŞİR KEMAL MAHMUT CEVAT ÜSS SİRKECİ — İSTANBUL SON POSTA M A Son Posta'nın siyasi tefrikası t İttihatçılar Devrinde Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? UHALEFET ©/7 —- .— Yazanı Ziya Şak İstanbul kadınlarının peçeleri incelmiş, çarşaflarının pelerinleri de birden b kısalıvermişti. Fakat, daha evvel Kadıköy ve Boğaziçinde önleri ve koll kâmilen açık maşlah ve yeldirmelerle gezenler, kat'iyen tenkit edilmezlerdi Diye; Ayasofya, Fatih, Beyazıt ca- dınlar, kaffiyyen tenkit edilmezlerdi. |rakten mahrum avam kısmı ile misinin kapılarına birer yafta yapıştı- zılmış; alenen tehditlere girişilmişti. Tehlike büyümek istidadını göster- mişti. İttihatçılar, ciddi ve hakikt bir telâş içindelerdi. Bu cereyanları me- nedecek zabıta kuvveti, henüz mevcut değildi. Onun için Ittihatçı gazeteler, bu işlerde önayak olmak isteyenleri teşhir etmek suretile halkın hissiyatını teskin etmek istemişler; İkdam — sü - tunlarında (Aliyül Mevlevi) imzasile yazı yazan adamın; (devri sabık) ta en (iğrenç hafiyelerden) olan (Nazif Süruri) den başka kimse olmadığını halka ilân etmişlerdi. Fakat bu taşeb- büsler va ilân maksadı temin etmek şu tarafa dursun; hattâ, aksi tesir hu- sule getirmişti. Çünkü, bu birkaç ay zarfında dedikodularla — aserşemleşen halk” (morfin) in zehir olduğunu bile bile kullanan zavallıların haline gel- mişti. Ve bu halkın en ziyade gözüne ba- tan şey, kadınların kıyaletleri idi. Es- ki Seraskerlerden (Ali Saip Paşa) nın gelini ve Sadi Paşanın refikası (Bel- kis Hanimefendi) nin önayak olma- sile İstanbulun — yüksek — tabakasına mensup kadınlar, bir cemiyet teşkil etmişlerdi. Ve kendilerine, İttihat va Terakki Cemiyetinin kadınlar şubesi mahiyetini vermişlerdi... Bu kadınlar cemiyetinin maksadı; temiyet sahip - lerine müracaat etmek; şurada burada müsamereler tertip eylemek suretile para toplayarak, bu parayı hayır mü- esseselerine ve yardıma muhtaç olan- lara vermek.. bu suretle de (memle - kette, kadınların da bir vazifesi oldu- ğunu göstermek) ti. Hemen hepsi de İstanbulun yüksek ve münevver kısmına mensup olan bu hanımlar, göğüslerine kırmızı ve be - yaz kordelâlardan kokardlar takıyor- lar; Meşrutiyetin bahşettiği (Hürri - yet) e dayanarak kısa pelerinli çarşal- lar giyiyorlar; gayet ince tül peçe kul- lanıyorlar; ekseriya da, peçelerini ört- meye lüzum görmüyorlardı.. Bunlardan cesaret alan diğer İstan- bul hanımları da, yavaş yavaş ayni şekli kabul ediyorlar, ayni kıyafete gi- riyorlardı. Bir iki ay zarfında İstanbul hanımla- rzının peçeleri kâmilen incelmiş, çar- şaflarının pelerinleri de birdenbire kı- salıvermişti. Sonra... İatibdat devrinde kadınla. rin sokakta - babası, kağdeşi ve hattâ kocası bile olsa - bir erkekle gezmesi, beraberce arabaya binmesi,. Alış veriş için girdiği mağazada yüzünü açarak esnallarla konuşması, bilhassa dük - kânlarda oturması âdet değilken; bir- denbire bu hal de değişmişti... (Meş- rutiyet) ile beraber (hürriyet) lerine sahip olduklarına hükmedenler, artık ailelerile beraher gezmekte bir beis görmedikleri gibi, kadınlar da - eski âdet ve an'anelere nazaran - biraz ser- bestlik iktisap eylemişlerdi, İşte o zaman ortaya, koskoca bir (âdâbislâmiye) — meselesi çıkıverimiş; — Kahrolsun böyle hürriyet,.. Müs- lüman kadınları, sokakta Yüzleri göz- leri açık dolaşıyor, âdâbıislâmiye ayak- lar altına alınıyor. Diye bir feryat yükselmişti. Halbuki bu açık ve sarilı bir bahane idi. (Adâbı islâmiye) nin en mutaaasıp ve en riyakâr bir hâmisi olan istibdat devrinde bile, Kadıköy semtinde, Bo- ğgaziçinde kadınların incecik başörtü- ler, önleri ve kolları kâmilen açık maş- lah ve yeldirmelerle gezmeleri âdetti. Bu kıyafette Kadıköy çarşılarında, ve en kalabalık seyir yerlerinde gezen ka Garip bir zihniyet dolayısiledir ki; ara- | güruhu arasında müthiş bir he da on dakikalık bir mesafe olan Istan-) husule gelmişti. bulda âdet değişirdi. Kadıköyünde en| — Bu heyecan, sadece kalplerde 1 da on dakikalık bir mesafe olan İstan-|lerde kalmamış; - birdenbire taşl bula inerlerken, sımsıkı örtünmek mec | derecelerine varmıştı... Şurada bu buriyetini hissederlerdi... İşte bazı ma-| yüzü açık ve yanında erkek bul kul düşünen hanımlar, artık bu buda-|kadınlara şiddetli hücumlar, tah laca zihniyete nihayet vermek istemiş- | ve taarruzlar başlamıştı. Beyoğlu ler; çarşafların ağır pelerinlerini biraz | Kapalıçarşıda, Ayasofyada, Be bafifletmekle beraber, peçelerini de| meydanında, Kadıköyünde cerey inceltmekte bir beis görmemişlerdi. den birkaç vaka, âdeta korkun Bu sırada (Millet) ismindeki gaze-| mahiyet almıştı. tede, - Ahmet Rıza Beyin hemşiresi| Kudıköylüler bu meseleyi çi (Selma Hanım) tarafından vaktile bir| hemmiyetle karşılamışlar; - ve d Avrupa gazetesine verilmiş olan » bir| mütecasirlere karşı müdafaa va makalenin tercümesi — intişar etmişti. (almışlardı. Bu suretle kadınlara Türk kadınlığının hususiyetlerine ait | mütecaviz tavır alanlardan birkaç olan bu makalede - Türk kadinlarının | ye mükemmelen birer dayak attı nasıl terakki edebileceğinden bahsedili- | sonra: yor; bunun için de (herşeyden evvel,| (Kadınlara kim yan gözle bak terakkiye mâni olan çarşaf ve peçe or-|ayaklarımızın altında tepeleyece tadan kalkmalıdır) deniliyardu. diye, ortaya bir dehşet siyaseli w Bu makalenin intişarı ortaya müt «| ya mecbur kalmışlardı. hiş bir bormba atıvermişti. Cahil ve id- (Arkası v —— —e Yüksek Ziraat Enstitüs Rektörlüğünden Bu yıl Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsünün Ziraat, Baytar Faki telerine kız ve erkek ve Orman Fakültesine yalnız —erkek — parasız ya paralı yatılı leyli ve yatısız talebe alınacaktır. Enstitüye yazilabilmek için gıdaki şartlara uymak gereklidir. 1 — Lise mezuniyet imtihanını vererek bakaloryasını yapmış v lise olgunluk diplomasını almış olmak «Bakaloryasını yapmamış ya olgunluk diplomasını almamış olanlar Enstitüye alınamaz» Türk tabiiyetinde bulunmak lâzımdır. 2 — İstanbul Üniversitesinin Fen Fakültesinden naklen gele olanlar orada okudukları sömestrelerden muvaffak — olmuşlar — ise, i kabul edilerek Baytar, Ziraat ve Orman Fakültesinin üçüncü Sömes lerine alınırlar. Ancak Baytar Fakültesine girenlerin bu Faküli nin birinci ve ikinci Sömestrelerinde okunan — anatomi — dersine de ay ca devam etmeleri ve Ziraat Fakültesine girenlerin ziraat stajını y maları gereklidir. 3 — Enstitüye girecek talebenin yaşı 17 den aşağı ve 25 ten yul olamaz. Nihari talebe yüksek yaş kaydına bağlı değildir. 4 — Parasız yatılı talebeden ertiklerinin lüzum gösterdiği be kabiliyeti ve sağlamlıkları hakkında tam teşekküllü bir hastaevi rulunun raporu lâzımdır. 5 — Enstitüye yazılan talebe iki ay içinde, yeniden sağlık ve sa lamlık muayenesinden geçirilerek ertiklerinin lüzum gösterdiği bet kabiliyetini göstermiyenlerin Enstitüden ilişiği kesilir. 6 — Ziraat Fakültesine girecek talebe Ankarada Orman Çiftliği 10 ay staj görmeğe mecburdurlar. Bu staj müddetince talebeye Kra aylık verilir. Yatacak yer çiftlikte parasız sağlanır. «Stajyer & benin yemesi içmesi de Enstitüce sağlandığı takdirde kendilerine 30 lira verilmez.» 7 — Parasız yatı talebesinden staj veya okuma devresi içinde, 4 radan meydana gelen mücbir haller dışında olmak üzere, kendili; den stajını veya okumasını bırakanlardan veya cezel olarak çıkarıl lardan hükümetçe yapılan masrafları ödiyecekleri hakkında verile: nümuneye göre Noterlikten tasdikli bir kefaletname alınır. 8 — Enstitüye girmek istiyenler yukarıda yazılı rapordan ba nüfus kâğıdını, aşı kâğıdımı, polis veyauraylardan alacakları — uzgü kâğıdını, orta mektep ve liselerde görmüş oldukları süel derslet h kındaki ehliyetnameleri iliştirilerek elyazılarile — yazacakları — pullu dilekçe ile ve altı tane fotoğrafı ile birlikte doğruca Ankarada Yük Enstitü Rektörlüğüne baş vururlar. Talipler dilekçelerinde ha Fakülteye kaydolunmak isteklerini bildirmelidirler. Aksi takdil dilekçeleri hakkında bir muamele yapılmaz. 9 — Pulsuz veya usulü dairesinde pullanmamış olan ve 8 inci m dede yazılı kâğıtların ilişik olmadığı dilekçeler gelmemiş - sayılır bunlar hakkında hiç bir muamele yapılmaz. 10 — Vaktinde tam kâğıtlarile baş vuranlar arasından pek iyi v iyi dereceli olanlar tercih edilir. Kabul edilecek talebe diploma dk cesine ve baş vurma tarihlerine göre seçilirler, Kadro dolmadığı t dirde orta dereceliler de baş vurma sırasına göre alınabilirler. 11 — Cevap istiyenler ayrıca pul göndermelidirler. 12 — Başvurma zamanı Agustosun birinci gününden Eylülün « zuncu günü akşamına kadardır. Bundan sonraki başvurmalar edilmez, (15) EiD S

Bu sayıdan diğer sayfalar: