19 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

19 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA |Bir memleketnekadar asker çıkarabilir “ Harp halinde şu kadar milyonluk ordular vücude getireceğiz , diye söylenen nutuklar karşısında ne düşünür ve nasıl bir hesap yaparlar? ( Son Posta'nın askeri muharriri yazıyor ) Yedi sekiz gündenberi — tanı- dıklarımdan — bir çoğunun, endişe on sekizi demektir. İşte bu yüzde on se-| zır olduklarını gözden geçirelim: luk nüfusa nisbet edilrse onun yüzde| larının ne dereceye kadar bir harbe ha- | Eylâl 19 Tamara Bekle ikinci mülâkat Meşhur balet hocası Türk operağın; icurmıya yardım etmek üzere Kültür Bakanlığından teklif aldığını, fakat, maalesef burada kalmak imkânını bulamadığını söylüyor -2- Ti Tamara Bek, bir taraftan bana ce - vap, bir taraftan garsona emir yetişti- riyor; ayni zamanda yemeğini yiyor, ve ayni zamanda, yirmi kızının harekâtı- nı, müşfik bir dikkatle gözlüyor. Bana dönüp gülümsiyor: — Hatırıma bir vak'a geldi. Çok ho- şunuza gideceğini sanıyorum. Sesini sertleştirip garsonu çağırı - yor: — Çabuk... Mösyö'nün tabağını değiş- tir,.. Sesini yumuşatıp bakışlarını tatlılaş- ile, bana sorduğu sual şu: «— Filân memleket, her hangi bir harp ihtimali karşısında, şu kadar mil- yonluk bir ordu meydana getirebilir - miş.. Doğru mu?..» Bu tanıdıkları endişeye sevkeden se- bebi hatırlıyorum: Sekiz - on gün ev- vel « lerde bu mevzüua dair yazılar görmüştüm. O yazılar bir hükümet rei- sinin gene dünyayi telâşa verecek ma- hiyette, ve bermutat, yüksek prede - den irat edilmiş olan yeni bir nutkunun akisleri idi. Bana yukarıdaki suali soran tanı - dıklarıma, aklımın erdiği şekil ve ka- ra cümlemin müsaade ettiği nisbette ce- vap verdim; mermnun olmuş göründü- ler. Belki ayni li soracak bir tanıdığı olmıyanları buluruz diye, bu hesabı bir de Son Posta karileri için yapmağa faydasız görmedim. * Bir memleketin, umumi bir (seferber olma) yapması halinde, silâh altına a- labileceği insan mevcudu hangi yekü- na varabil Bunu evvelen nazari ve şematik olarak gözden geçirelim: Öyle bir memleket tasavvur edelim ki nüfusu |1 milyon insandan mü - rekkeplir ve bu memleket ne büyük harbe, ne de bir başkasına iştirak et - momiş; 70-80 yıldanberi sulh içinde ya- şamakta bulunmuştur. Binaenaleyh bu memlekette muhtelif yaşlardaki insan- ların yüzde nisbetleri arasında (muh - telif yaşlarda değişen tabil surelteki ö- lüm nisbetleri hariç olmak üzere) mü- him bir fark görülemez. İşte bu mem- leketin nüfusunu şöyle bir takım yaş gruplarına ayırabiliriz: Ay 1-20 yaş arasındakiler: 3,300,000 B) 2141 » » ? 3,300,000 C) 42.62 » » : 3,300,000 () D) 63 den yukarı yaşta olanlar 1,100,000 11,000,000 Şimdi gelelim bunlardan ne kadarı - nın silâh altına almabileceğinin tayin ve tesbitinde: Büyük harpten sonraki telâkkilere göre bundan böyle harpler temamen millf bir mahiyeti hâiz olacak ve ka - dın - erkek, çocuk - ihtiyar herkes ge- lecek bir harpte rol alacaktır. Bununla beraber bizzat cephede ve asli ordu saflarında bulunacak insanların bir yaş bududu vardır. Bu hududu - bir hü - kümet reisinin geçenki yüksek perdeli nutkunda ileri sürdüğü esasa, batır için yyarak - biz de 21-55 yaş arası kabul e- delim. Buna nazaran yukarıdaki yaş gruplarından (B) deki 3,300,000 ki - şiye bir de (C) dekinin (55) yaşına ka- dar olanları ilâve etmek icabeder. Bu takdirde karşımıza diküen rakkam 5.500,000 olur. Fakat bu mikdarın ya- rısı kadındır. Onları da, ikinci derece- de hizmetlerde rol almak üzere, çıka - rırsak geriye 2.250,000 kişilik bir mev- cut kalır. Bu mevcudun yüzde onunu sakatlar ve askeri hizmete yaramıyan- lar teşkil eder. Ayni mevcudun yüzde onu da - harp halinde dahi - mevki ve vazifelerini terk edemiyecek olan mü - him vazife ve memuriyet sahibi insan- larla seferde kâmilen ordu hesabına İş- leyemiyecek olan fabtikaların ve buna ehasıs ame- il eder, Şu halde (1) Evvelki iki yaş gurubuna naza - ran bu yaş gurubunda ölüni zayiâtı bit- tabi daha fazla ise de biz şematik ola - tak yaptığımız bu hesapla fazla teler - ruâta rirmek istemediğimizden bu ci- heti navzarı dikkate almıyoruz. — C.D. sandan ibaretlir Bu mikdar |1 milyon- kiz forinülü her memleketin - en gışıiş mikyasla - silâh altına alabileceği nü - fusun âzâmi nisbetini gösterir. Buna nazaran yukarıda misal olarak ele :.ld_ı- ğimız |! milyon nüfuslu memleketin dört misli fazla nüfusa malik başka br memleketi tetkik edelim. Fakat bu, Bü- yük harbe iştirâk etmiş, silâh altına milyonluk ordular almış bir ır.oınk-k(-î olsun. Bakalım bu memleket her hangi umumi bir (seferber olma) halinde ne kadar bir kuvveti silâh altına toplaya- bilecektir?.. Bir defa yüzde 18 formü- lünü 44 milyonluk nüfusa tatbik ede- lim: Karşımıza çıkacak olan rakkam 7.920,000 den ibarettir. Fakat bu rak- İkam ©o memleketin 70-80 - genedir hiç |bir harbe iştirâk etmediğine göre, elde edilen, yani şematik, bir rakkamdır. Halbuki 4 sene süren bir harpte mil - yonca insanı silâh altında bulun - duran bir memleketin —muhtelif yaş grupları arasındaki mevcutları birbi - rinin hiç de ayni olamaz. Bunun sebe- bi harpteki zâylatla beraber aile ocak- larından zsenelerce uzak kalan nesille- İrin çocuklarının da o nisbette aztoluşu- dur. İşte bu ciheti de göz önünde tut İcak ve bu harbin başlangıcındanberi 22 sene geçtiğini de nazarı dikkate alarak takriben 44 milyon nüfuslu ve Büyük harbe girip çıkmış bir memleketin bü - günkü nüfus vaziyeli ve yaş grupları hakkında bir hesap yapm:â:â v.olı::rlxk hesap, şöyle bir neticeye oldum: A) Pl-;gyyış arasındakiler: 13.500.000 B) 2140 » » * 12,000.000 C) 42-62 » » * 10,500.000 D) (63) den yukarı yaşta olanlar 7.500,000 — 43.500.000 Bu nisbetlerdeki bariz müvazene - gizlik hep büyük harp içinde mühtelif sebeplerden ileri gelen zayiattan başka (eş) lerinden senelerce uzsak kalan er- keklerin doğum vaziyeti üzerinde mü- essir oldukları menfi rolden mütevel- littir ve bugünkü nüfusun kadın mev- cudu, umumiyetle, erkek mevcudun - dan fazladır. Şimdi bu memleketin umumi bir (se- ferber olma) yaptığını farzedelim. Si - lâh altına alacağı insanlar (B) grupu- na dahil olanlarla (C) grupunun 55 ya- şına kadar olanlarıdır ki bunların ye - künu (16,750,000) eder. Bunun yarı - sını - lak hesap - erkek kabul e - dersek — rşımızda (8,375.000) raka mını görürüz. Yazımızın baş tarafında, misal olarak, aldığımız 11 milyon nü - fuslu memleketin silâh altına alabile - ceği insanlardan sakat ve mühim vazi- fe sahibi olanlarına karşılık olarak ten- zil ettiğimiz yüzde yirmiyi burada da aynen nazarı dikkate Aalmak — icap eder. Bu takdirde yukarıki Takam (6,700,000) mevcuduna düşer. Bunlar arasında büyük harbe iştiraz etmiş ve bu harp yüzünden sakat kalmış ve as- İkere yaramaz bir hale gelmiş insanlar İda vardır ki onlar da hâlen 42-67 yaş- İları arasındaki erkek nüfusun yüzde beşi olarak kabul edebiliriz. Binaenaleyh (6,700,000) tnevcudu - nun yüzde beşinin tenzili halinde eli - mizde (6,370,000) rakamı kalır. Bu ra- kamdan bir de kadın - erkek nülusu a- rasındaki nisbet farkını indir e mec- buruz. Bu farkı yüze on gibi küçük bir nisbet — olarak dahi kabul — etsek (6,370,000) de (637,000) eder, Şu hal- de neticede elimizde silâh altına âlın- mağa elverişli olarak ve insan membal mızın son katresine de müracaat etm bulunmak şartile - (5,733,000) insan kalır. * Bir de bu insanların her yaşta olan- Büyük harp sonunda, yani 1918-1921 seneleri arasında silâh allına alınmış olan insanlar - ki bir kaç sınıftan iba - vetti - hemen hiç te iyi bir talim ve ter- biye görmüş değillerdir. Dahili keşme- keşler buna mânidi. Bu sınıflar hâlen 37.42 yaşında olan insanları teşkil et - mektedirler, 1921-1925 seneleri arasında silâh al- tına alınan muhtelif sınıflar da, ğ yukarı, ayni vaziyettedirler. Çünk ni kurulmakta olan bir rejimin henüz istikrar peyda etmemiş vaziyeti içinde bunlar lüzumu veçhile yetiştirileme - mişlerdir. Bu sınıflar da bugün 33-38 Jyaşlarında olan insanlardan mürekkep- ftir. 42 yaşından yukarı (yani 55 yaşı na kadar) olanlar ise ancak büyük harp talim ve terbiyesile yetişmiş ve aradan İgeçen 18-22 sene zarfında o zamanki ve bugüne nazaran pek iptidai kalan bilgilerini bile unutmuşlardır. Binaenaleyh, ancak 21-32 yaşları a- rasındaki |2 sımıflık askere istinat olu- narak ileri sürülen yüksek perdeli ve daha çok halkın heyecanını ayakta tut- mağa matuf iddiaların hakiki mahiyeti bu tetkikten pekâlâ meydana çıkmak- tadır. Bu 21-32 yaşındaki sınıfların mev - cutları ise (yukarıda yaptığımız he - İsapların esaslarına göre) 2,500,000 in- isandan fazla değildir. Demek oluyor ki (5,720,000) mevcudunun geriye ka - Jlan (3,220,00) lik kütlesi bile ikinci de- yecede işlere yarar insanlardan ibaret- tir, Bütün bu hususlara bir de muhtelif milletlerin - henüz kat'i neticesi tama- men ve filen alınmamış olan - harici sergüzeştlerle el ve ayaklarının bağlı o- lup olmadıklarını ve mali vaziyetlerini de ilâve ederek vaziyete bu umumi çer çeve içinden bakmak, hakikatleri daha iyi görmeğe imkân verir, lea sırf maddi esaslara istinat etmekte- dir. Halbuki, bizim çok kıymetli bir ata sözümüzün fehvasınca «her yiğitin bir P'oğun yeyişi »olduğu gibi, her milletin ide - tarihçe müsbet - bir muharebe ka- biliyeti olduğunu unutmamak gerek - tir. Beş - on sene içinde değişmesine ihtimal olmıyan bu kabiliyet ise ancak &z çok müsavi veya muadil seviyeli mil- letler arasındaki mukayeselerin neti - cesi olarak tarihi hakikatler sırasına geçmiştir. Her ne kadar bugün, büyük harp so- inundanberi akıllara hayret verici bir hızla, terakki eden fennin icadı olan muharebe vasıtalarının mükemmeli yeti, insan kahramanlığının muharebe- lerdeki kıymetini ikinci dereceye dü - işürmüş gibi bir telâkki mevcutsa da bu telâkki yanlıştır. Çünkü bu vasıtaları da kullanacak gene insandır. Ve ayni tehlikeli silâh ve İvasıtayı kullanacak insanlar ve mil - İletler arasındaki kudret ve maneviyat İfarkıdır ki gelecek harplerin neticele - İrini tayin edecektir. Celâl Dincer Zaimisin cesedi Viyanada yakılacak, külü Atinaya nakledilecek Atina 18 (Hususi) — Viyanadan A- tina gazetelerine gelen telgraflarda Yu- $|nanistanın son Cumburreisi Zaimis ö- leceğini hissettiği zaman yanında bulu- nan karısına cesedinin Viyanada yakıl- dıktan sonra külünün Atinaya nakli ar- 'zusunu İzhar etmiştir. kıza: manlamak korkusundan... senin kadar açlığa dayanamaz! Ve tekrar bana dönüp anlatıyor: — İtalyadaydık. Bulunduğum otelin müdürü, beni gece yarısı yatağımdan (uyandırdı. Merakla yerimden fırlayıp (koridora çıktım. Karşıma çıkan direk- tör: — Madam, dedi, mârüf bir zât sizin- le tanışmak istiyor! Gece yarısı hiç şüphesiz yataktan u- yandırılmak olanca sinirlerimi bozmuş- tu. Hiddetle bağırdım: — O mârüf zâta tarafımdan tavsiye edin: Benden evvebaklını arasın. Çün- kü gece yarısı ziyarete gelişinden, şu - uruna sahip olmadığı anlaşılıyor. Fakat otelcinin cevap vermesine va- kit kalmadan,yanında bir yabancı pey- dahlandı. İki tarafına yalpa vura vura, ve geniş ağzını yaya yaya: — Siz, dedi, bu tavsiyede bulunma - dan önce, kimin tarafından arandığını- zı sorsaydınız, daha kârli çıkardınız! Suçlu paylıyan bir emir edasile söy « lenen bü sözler, beni büsbütün çileden çıkardı: — Kim olduğunuzu bilmiyorum, de- dim, fakat ne mal olduğunuz meydan - da! © da benim gibi kaşlarını çattı, ve, evvelâ beni apıştırıp bırakacağını zan- pettiği sıfatını söyledi. — Ben Kont'um... Sonra benim hiddetimi galeyan ha- line getiren arzusunu bildirdi: — Ve sizden sadece, revü'deki kız - lardan birisini istemek niyetindeydim. Ben, ayaklanan bütün - sinirlerimi, |bayret olunacak bir irade israfile yatış- |turdım, ve: — Demek, dedim, Kont cenapları, ge- ce yarısı kapılarının bir yabancı erkek tarafından çalınmasını, ve kızlarının is- tenmesini tabii bulurlar? Ve cevabını beklemeden, bale dan - sözlerini, ücretli birer kaldırım sürtü- ğü zanneden bu asilzadeye son sözü - mü söyledim: — Eğer öyleyse, lütfen bir Kont ai- lesi arayın! Çünkü çok şükür, biz, bu kabil ziyaretleri tabil saymaya alışık değiliz. Güldüm ve: — O, dedim, «Kont» kartvizitle do- laşan bir haydut olacaktır. Buna benzer bir vak'a da bir kere ,Pariste' başıma geldi. Ölen Çar için habire: «Ya- -| gasın!» diye bağıran, ve her rastla- dığına, bolşevizmi nasıl devireceğini an- Jatan bir meyhane anarşisti Prens Ki- /rilkirliç beni de bulmuş, ve: Siz de, demişti, muhakkak Çar ta- rafdarısınızdır... Bizim, Rusyada çarlığı yeniden kurmak için her şeyimiz hazır. Yalnız üç beş kuruş para tâzım, Eğer siz, bu ihtilâl menfaatine bir müsamere yerirseniz, zaferden sonra sizi hayli memnun ederimi Ben ona: — Çok kahramansınız... Çok lütüf- kârsınız! demiş, ve bir sudan bahaneyle ,yakamı zor kurtarmıştım. ... Tamara Bek birden bahsi değiştirdi: — Burada Kültür Bakanınızla gö- rüştüm. Bana: - Sizi, dedi, İstanbulda alıkoyalım... Bizim opera binamız yakında yapıla - cak. Ve o zaman, klâsik danslara daha fazla ehemtniyet vereceğiz. Bizim kız- (©) İlk yazı Çarşamba günkü nüs- hamızda çıkmışlır. tırarak kaşlarını çatıyor, ve zayıf bir — İriçka,.. diyor... Bitir o makar - nayı... Gene mi oruç? Öleceksin bu şiş- Gandi bile Tamara Bek Jarımızı da yetiştirmek istemez misi - iniz? — Ya, dedim, kızlarım? Onları ne yapayım? — Onlar da bizim operamizda çalı- şırlar... — İmkân yok... Memleketinizi, Türk- leri çok sevdiğim halde, maalesef im - kân yok!. Düşünün ki, ben çok dindar bir kadınım. Müslümanlığın bir çok hoşlandığım tarafları var. Meselâ sizin mezarlıklarınızda, ölüler, babalarının değil, analarının isimlerile anılırlar - mış. Bu, Müslümanlığın, beni dinim - den döndürebilecek kadar kuvvetli bir tarafı. Çünkü bence, her insanın anası belli, ve babası şüphelidir. Sanra camilerinizin ilâhi sükünetine hayranım. Benim gibi, bir kaç sene son- ra bir manastıra çekilmeyi kat'i su - rette kararlaştırmış bir kadın için, bir gamiin cenetten farkı yoktur. Hayatı « mın büyük zevklerini, camilerinize girip hüngür hüngür ağladığım zaman- larda duymuşumdur, Daha sonra, Türk kızları, dünyanın €en şirin çocukları. Hepsinin kapkara gözleri, birer zekâ madeni gibi parlı - yor. Ve nihayet ben, şark dansları kadar nelfis hiç bir dans görmemişimdir. Hele © zeybek bir hârika,.. Vâksa biraz me- Tânkolik; biraz ağır... Fakat ben onu biraz daha hızlandırıp canlandırayım da görürsünüz siz... Fakat bütün büunlara rağmen, çok sevdiğim İstanbulda kalabilmeme mad- deten imkân yok, Çünkü benim ve kız- larımla burada yaşıyabilmem, ayda ©z dört bin liraya bakar, Ve bu parayı ben, ne hocalıkla, ne danslarla çıkara ; mam, Muhterem Saffet Arıkan: — Biz, dedi, sizden istifade etmek farsatını ne bahasına olursa olsun ka: zanacağız... * Ben suali değiştirdim ve sordum: — Türk kızlarından, - sizinle çalış - mak isteyenler olmuş? — Doğru... Bir çok kızlar geldiler... Fakat ön dokuz yirmi yaşlarında ol - dukları için, kabul edemedim. Çünkü balete sekiz, on, âzâmi 14 yaşında baş- lamak lâzımdır. On sekiz yaşında bir kız, varyele dansözü olabilir, fakat klâ- sik Revü aktrisi olamaz. On dokuz ya- şında bir kızın, Revü aktrisi olmaya ça- İlışması, bir adamın yirmi yaşında mek- |tebe başlamasmma benzer. ... Ben koca bir yığın haline gelen nol kâğıtlarımı, onları bir yazı içine sıkış- tırmanın güçlüğünü hesaplıyarak top- ladım. Buradan vatanı kadar sevdiğim Es- tonyaya gideceğini söyleyen "Tamara Bek'in elini sıkarken, Saffet Arıkanın çok yerinde projesini tahakkuk ettir - mesini diledim. Fakat yemeklerini bi- tiren sevimli talebeler, hocalarının du- daklarını yeniden kızartmaya başlamış- lardı. Bu itibarla ben, onun bu samimi te- mennime borçlandığı teşekkürü üöde - yebilmesi için, bir alacaklı kadar bek- lemeye meebur kaldım * Selim Tevlik

Bu sayıdan diğer sayfalar: