19 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

19 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN KIZI Yazan : Kadircan Kaflı Son Posta'nın 1 rihi tefrikası Bunların kendi. — işlerine arasından yanıyacok — olan iki kişiye, ansızın hücum ederek ya - kalıyacaklar, — sandalın — bulundu - ğu — yere götürerek soyacaklar, on - ların elbiselerini giydikten sonra Bar- #elona'ya gideceklerdi. O iki adam ise sandalla gemiye - gönderilecek, İlyasla Mansur dönünceye kadar misafir edi- leceklerdi. Bir kere şehre vardıktan sonra ora- da bir şövalye kılığına girmek işden bi- le değildi. Daha sonra ne yapılacağını şehirde görecekleri vaziyete göre kararlaştıra. caklardı. Kadırga ise gündüz pek açıkta ve kıyıdan görünmiyecek kadar — uzakta bekliyecek, gece olunca yaklaşacaktı. Mansur da İlyas da bu işleri pazar günü içinde bitirmek, gece gemiye bi - nerek Cezayire doğru yollanmayı çok istiyorlar ve bunu umuyorlardı. Zaten çabucak yapılıp bitirilmezse e- #irlerin bir zindana atılmaları, başka * yerlere gönderilmeleri, dağıtılmaları u- mulurdu. Böyle bir şey olursa kurta - tılmaları büsbütün güç olacaktı. Konuşmalarını henüz bitirmişlerdi ki kasaranın güverteye irilecek yerin- de bir karaltı göründü. İlyas Reis o - Hun bir levend olduğunu anladı ve sordu: — Ne var? — Reis, sizden bir şey istemeğe gel dim. e Üzgün bir sesi vardı. İlyas Reis onu hemen tanıdı. — Sen misin Yakup? — Evet... — Hâlâ üzülüyor musun? Erkek | ©l. Levend yazılırken elbet bunları da hesaba katmıştın. Değil mi? — Evet ama... İnsanın elinden gel-| Miyor. — Ne ise... Söyle bakalım ne isti - Yorsun? i — Yoldaşları kurtarmak için gide - tekmişsiniz. Buna çok sevindik, Fa - kat benim kardeşimi kurtarmak için, siz giderken, benim burada kalınam, çok ağır geliyor. — Sen de mi gelmek istiyorsun> — Her halde faydalı olacağıma şüp- hem yoktur. — Benim de şüphem yok ama, bu korkulu bir işdir. Yakayı ele vermek kilıkları|tesi gün esirleri sorguya çekmeyi, or- : ç y dan sonra kendi gözünün önünde â - det olan kırbaç dayağını attırmayı ta -ı sarlıyordu. Ayni zamanda amiral Por- tazdo'nun aradan çıkmasile yüksek bir mevkiin boşalması onu için için sevindiriyordu. Şarlken şimdi bu rezi- lâne bozgunu hazmedemiyecek, daha büyük bir donanma ve ordu huıırlıyn—; rak Türklerin üzerine yollıyacaktı. İşte Marki dö Gomar bu büyük or -| du ve donanmanın basına — geçmeyi, Türklere karşı büyük bir zafer kazana- rak tarihte parlak bir namn bırakmayı u» muyordu. Yalnız bir şey onu korkutuyordu. O da donanma ve ordu. kumandan - lığına Valansiya valisi Don Pedro'nun getirilmesi ibtimaliydi. Don Pedro on- dan daha yaşlı ve gözde bulunuyordu ama, onun kadar ateşli ve iş adamı de- gildi. Bunun için imparatorun kendisi- ni seçmesi ihtimali daha kuvvetliydi. Don Alfonso, Garsiya da ayni dü - şüncede idiler. Hele Don Alfonso daha çok se - vinmek gerekti. Çünkü babası donan- ma ve ordu başkumandan: olunca onu Bu Ufak Yanlış “|(uyuklar, dalganın sahile anlattıklarını SİZİ 10 YAŞ Daha fazla gösterebilir Şu renk pudra sizi gençleşlirir vea cildinizi güzelleştirir. başka cenk pudra ksine olarak sizi ihtiyar- lamış gibi gösterir. Teniniz esmer i- se, esmerlere mahsus bir pudra ve meselâ koyu Raşel renginde — bir Pudra kullanmanız icap ettiği gibi teniniz kumral ise, açık Raşel ren- ginde bir pudra kullanmanız lâzım gelir. Bir pudra intihap etmek için yüzünüzde altı muhtelif rengini tec- Tübe etmeli ve tesirini görmelidir. Burun ve çenenizi sık sık pudrala- mamak için cildde sabit duran bir pudra kul Tanmalısınız.Bir kutu pudra derunüne bir ka şık miktarında krem köpüğü ilâve ederek pudranızı kuvvetli ve sabit bir şekle ifrağ | edebilirsiniz. Tokalon pudrasında en iyi cins havalandırılımış, pudra — ile. beraber krem köpüğü matlüp miktarda — ve fenni Numara : 76 da bir yere kayırırdı. Hiç değilse Va- kansiya valisi olurdu. Kardinal Merkandonun gözü papa- lıktaydı. Ne bozgun, ne de her hangi adım yaklaşmasına yardım etmiyor - du. Bunun için ertesi gün ve daha son- ra Formentora harbinde ölenlerin ruh- ları ve esir düşenlerin de kurtuluşları için Barselona'nın en büyük kilisesin- | de büyük bir âyin yapmaya karar ver- mişti. Sabah erkenden sokaklar başlamıştı. Mızraklı süvariler dörder dörder do- laşıyorlar, kargaşalığa meydan verme- mek için dikkat ediyorlardı. Halk tersane meydanına gidiyordu. Bozgun haberine dair malümat bek- liyorlardı. Kadınlar, kızlar, ihtiyarlar ve genç- dolmağa ler, hattâ çocuklar bir yığın halinde a- | gır ağır akıyordu. Hepsi de kacalarından, babaların - dan, oğullarından haber bekleyenler - di. Kimi sağ kalmış, kimi ölmüş ve ba- zıları da geri dönebilmişti. (Arkası var) Bu Pudra, cild üzerinde ne leke bıra- kır ne de tabaka halinde görünür. Yalnız | bir defa pudralanmakla sekiz saat — sabit kalarak şayanı hayret ve sevimli bir ten yaratır. Renk; son zamanlarda icad edilen ve hiç bir vakit yanlışlık yapmıya imkân bırakmayan bir makine ile kontrol edil. miştir. Her sabah 5.000.000 kadın Toka- Sayfa »— y LHikâ_ııc Altınları uyandıran ses Yazan : Roger de Lafforest Venezuela sahil boyunun küçük ka- sabalarından biri olan Puarto Cabella"- da, bundan birkaç yıl önce, Pasaklı Mo- rena denen bir kız vardı. Kanı melez, gayetle esmer, beyazdan ziyade zenci- İye benzer çok güzel bir kız... Liyme |me elbiseleri, güzelliğini gizlemek şöy- le dursun, biş kat daha meydana çıka- |bir değişiklik enun papalık tahtına bir|yırdı; bakır parıltıları olan derisi, er - keklerin gönlünde fırtınalar koparan |şimşekler saçardı. Ona pasaklı demeleri, dilenmeğe te- nezzül etmemesindendi. -Büyücülük et- liği de söylenirdi; bunun içindir ki Pu- lerta Cabello ahalisi ona hem kin bes - |ler, hem de ondan çekinirlerdi. Kadın- lar ona rasgeldi mi, hemen istavroz çı- karır; erkekler de, güzelliğine rağmen, küfür savururlardı: — Defol oradan, kara kancık! diye bağırırlardı; senin işin gücün şeytan - larla... Ama Morena ne külürlere aldırırdı, ne de herkesin hor görmesine, Onun |hayatı, garib bir intizam içinde geçer - di. Gece dağda, keçi yollarından tırma- nıp bayırlardan — aşağı rak şarkı söyler; ortalık ağarınca da yorgun ar - gın, bacakları kan içinde, şehre döner- di. Onun geldiği saatte Puerto Cabel - lo'da henüz herkes uykuda bulunurdu. Limanı müdafaa eden koca kalenin du- varları o saatte pembeleşmeğe başlar, Karalb denizi o saaite mavi rengine bürünür,.. Suyun yaladığı duvarın ö - nüne uzanıp Morena bütün gün orada jdinler, güneşin doğu ilş )nlı arasında- ki harikulâde seyahatini yari yumuk göz kapakları arasından seyrederdi. Böylece hiç sesini çıkarmadan, hiç kı- mıldamadan, yiyip içmeden, bir ölü gi- bi saatlerce yatar, hayata aldırış bile etmezdi. Bütün gün kumsala uzanmış, mel - temlerin dövüp güneşin yaktığı cansız, boş, fakat harikulâde güzel bir vücut olan Morena, orlalık kararır kararmaz, sanki içinde gizli bir kuvvet uyanmış gibi hemen kalkar, dağa koşardı. Onun bu hali o kadar merakımı mucip oldu ki ni- hayet peşine dü - şüp ne — yaptığını anlamağa — karar verdim. Bir gece, kendimi göster - meden, onun ar - kası sıra ben de dağa çıkacaktım. Fa - kat bana: Yarınki nushamızda : SAĞIR Çeviren: . HL JMSET Çeviren : Nurullalı Ataç sesi erkeklerin gönlünü büyüle şimdiye kadar hazineleri de büyül olmadı. — Ben büyülenmekten korkıram, de- dim. O güzel büyücü kızın yaptık'armı yakından görmek istiyorum. Bu gece peşine düşeceğim. — Siz bilirsiniz. Biz size işin tehli- kesini anlattık, bizden günah gitti * O akşam tam mehtap vandı memleketlerde, mehtaplı gecenin 'ze!liğine dayurm olmaz... Morena'y rin kapısında bekledim ve beni vazge- çirmek istiyenlere rağmen peşine Cüş- tüm. v Morena beni görmemiş, ağır ağır yü- rüyordu. Ürkütmemek için bir müd « det durdum, uzaklaşmasını bekledim. Az sonra o uzakta bir kara Jeke, yolun beyazlığı üzerinde bir böcek halini al« dı, sonra birdenbire kayboldu. Ben onun izini kaybetmemek için he- men koştum, onun saptığı keçi yolunu buldum ve ben de o yola daldım. Ama oraların toprağında başka bir bereket vardır, insan boyu otlardan sanki yök- lere değen ağaçlardan geçilmez. Ay ışı« d bile o sık dalların arasından pek sü- zülemiyordu. Karanlıkta kalmıştım , Morena'yı görmek kabil değildi. Onu bulmaktan tam ümidimi kesti « — ğim bir anda sesini duydum... O sesi, anlatamam! Yarı vahşi, yarı yeisli bir ses; bazan etrafı yırtar gibi oluyor, son- j ra alçalıp okşayıcı bir hal alıyor... O se- si duyunca kalbim durur gibi cldu. * — | Kara kız hiç durmaksızın yün'ıyor,' benim de arkasından gittiğimi belki: farketmeden, belki de bana aldırış et-' meden boyuna şarkısını söylüyordu., Ben, esrarengiz bir cazibeye tutulmuş, gibi artık ondan ayrılamıyordum. Fa 4 kat sıkıntıdan kan ter içinde kalmış < tim, Böylece o keçi yolundan bu keçi yoluna saparak saatlerce yürüdük, dağda serseri serseri dolaştık., Ay artık batmak üzere idi. Parlak, soğuk, sanki alay eder gibi bir ay... Benim, şarkı o4 kuyan bir zenci kızı peşinde dolaşmam; işte böyle soğuk bir ışık içinde ols du. Rirdenbire sesi kesiliverdi. Ben merak edip bir kaç metre köş « tüm, — Morena'yı yakalamak isti « yordum: ama &6 başka bir yola sapmıştı. Fakat çok geçmedi, karanlıklar içine var. Hem sen henüz bu memleketlerin | bir surette karıştırılmıştır. Jon pudrasını kullanır. — İhtiyatsızlık etmeyin, dediler; o |de yırtıcı bir ahenkte, yeisli bir şarkı Adetlerini, bu heriflerin huylarını, hele dillerini hiç bilmiyorsun? — Olsun, siz ne derseniz onu yapa- tım, Sizin yanınızdan ayrılmam ve be- nim yerime siz konuşursunuz. Eğer ağzımı bir defa açarsam dilimi hemen dibinden kesiniz” İlyas razı olmuyordu. Fakat Yakup o kadar yalvarıyordu Üz İki şövalyenin arkasında bir uşak bulunursa göze batmazdı. Zaten Ya- kup da yeni bir levent almakla bera - ber açıkgöz ve cesurdu. — Peki... Sen de gel... Fakat baş - kalarını fışkırtma, o zaman gemiyi bo- Şaltmak lâzım gelecek... Sahiden bunun böyle olacağına hiç #üphe yoktu. İlyas Reis yıldızlı ve derin bir gök altında kıç kasaranın geniş sedirine - Zandı: — Haydi Mansur, biz de biraz u - Yuyalım da kuvvetlenelim. * M GüA SOYUN ŞUNLARI !... Kara haber Barselonada ağızdan a- Bıza geçiyor, bütün şehri, hattâ civar- daki köylerle kasabaları dolaşarak git- tikçe yayılıyordu. Şehir, sıkıntı içindeydi. Bu sırada vali Marki dö Gamar er - Gaziantep Şehri İçme Suyu Tesisat ve İnşaat Eksiltmesi Dahiliye Vekâletinden: Gaziantep şehrine 12.5 kilometre mesafeden su isalesi ve şehir dahilin- deki şebeke için icap eden malzemelerin tedariki ve boru ferşiyatının icrası ile sair müteferri imalâtın yapılması ve şehir dahilinde iki depo inşası, su sa- atleri ve diğer alât ve edevatın tedariki kapalı zarfla eksiltmeye konulmuş - tur. 1. — İşin muhammen bedeli 249905 lira 59 kuruştur. 2. — İstekliler bu işe ait şartname, Proje ve sair evrakı on iki buçuk lira ;:ı:ıbılınde Dahiliye Vekâleti belediyeler imar heyeti fen şefliğinden alabi- 3. — Eksiltme 24 İlk Teşrin/1936 tarihine rastlıyan Cumartesi günü saat on birde Ankara'da Dahiliye Vekâleti binasında toplanacak - belediyeler imar heyetince yapılacaktır. 4. — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin aşağıda yazılı teminat ve vesaiki ayni gün saat ona kadar komisyon Reisliğine teslim etmiş olma- ları lâzımdır. A, — 2490 Sayılı kanunun 16 ve 17 inci maddelerine uygun 13745 lira 28 kuruşluk muvakkat teminat, B. — Kanunun tayin ettiği vesikalar, C. — Kanunun 4 üncü maddesi mucibince eksiltmeye girmeye bir mani bulunmadığına dair imzalı bir mektup, D. — Nafia Vekâletinden tasdikli fenni ehliyet vesikası, 5. — Teklif mektupları ihale günü saat ona kadar makbuz mukabilin - de komisyon Reisliğine verilecektir. Posta ile gönderilecek teklif mektup- larının iadeli taahhütlü olması ve nihayet bu saate kadar komisyona gel - miş bulunması lâzımdır. Bu iş hakkında fazla izahat almak isteyenlerin Belediyeler imâr fen şefliğine müracaat etmeleri, U OEA) ÇLODOY A 5 heyeti kara kız tekin değildir. Siz kendinizi belli etmemeğe çalışırsınız ama o yine sezer; sizin kendisini takip etmeniz işi- ne gelmiyorsa size büyü yapar. Arka- sında kendi gölgesinden daha koyu bir karartı hissedince birden döner ve kal- binize, şarkısını saplayıverir. Onun se- sine kimse mukavemet edemez. Gülme- yin. O dişi şeytanın sesi, sizden önce daha nice gülenleri yaraladı... Onlar- dan kimi çıldırdı, kimi de sürünüp du- ruyor; ne iş tutsalar muhakkak bir u- ğursuzluk çıkıyor... Bir çoğu da, yü - reklerine inip öldüler. Pasaklı bizim şehre geleli beri nice nice felâketlere sebep oldu. Sizin gibi ecnebiler bile... Marena'nın her gece dağkda ne yaptı- ğını mı öğrenmek istiyorsunuz Söyli- yelim. Bundan iki yüz yıl önce bir kor- san bizim dağa hazinesini gömmüş der- ler. Bunda şaşılacak, inanılmıyacak bir şey yok. Bizim sahiller hep böyle hazinelerle doludur, o kadar ki onları aramağı kendilerine meslek edinenler bile var . Ama Morena'nın araması tuhaf, O, mehtaplı gecelerde, sesinin — toprağın altında bile akisler uyandıracağını, gö- mülü altın ve gümüş paraları şıkırdata- cağını iddia ediyor. İşte geceleri dağ - da şarkı söyliyerek dolaşması bunun i- çindir. Delice bir hulyaya kapılmış, gü- nün birinde yer altındaki paraların se- sine cevap vereceğini umuyor. Gerçi ——— - z EBANZ İR r koptu. Sonra yine süküt... Ben ağaçların arasına atıldım, sar « maşıkları araladım, ellerimi, elbisele « rimi çalılara takıp yırttım. Baktım, ö 4 nümde çırçıplak bir toprak var... Or- tada, üzerinde bir tek ot bitmiyen kır- mızı toprağı delip fırlamış bir kaya; hi şüphesiz dünyanın yaratıldığı güriden beri kimsenin el sürmediği bir kayn..., Ama dibinde, haçvari çizilmiş, yarığı andırır bir işaret vardı. Morena, kayanın dibinde upuzun ya- tıyordu. Hemen koştum: gözleri açık, hareketsizdi. Başını ellerimle kaldırdını, hareketini kaybeden yanaklarının yu- muşaklığını avuçlarımla hissettim; ağ- zi da açıktı... Morena ölmüştü. Elle-ini tuttüm, içi toprak dolu idi, ftırnal arı parçalanmıştı. Kara kız, öl- mede> önce kayanın dibindeki toprağı elleri ile kazımıştı. k Bir an bile şüphe etmedim. Korsanın hazinesi herhalde orada idi. Morena, şarkısına cevap olarak altınların şıkır« dadığını duymuş ve o zamana kadar hayatımı besliyen hulyanın bir hakikat olduğunu görünce sevincinden ölüver- mişti. Birkaç dostu alıp beraber gelmek için hemen şehre koştum. Kazma kürek de getirdik ve birkaç saat çalıştıktan son- ra topraktan, içi para ile dolu altı san- dık çıkardık. Altınların üzerinde 1573 tarihi vardı, Morena'nın şarkısı doğru çıkmıştı —- DAZKUZ p

Bu sayıdan diğer sayfalar: