19 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

19 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA ÇZ Ş gel ZT ĞĞT e TT Bir yanlışlığın hikâyesi Bakırköyde oturan bir ad am Bakırköy diye Ramise nasıl gider ve başına neler gelir? Yazanı Osman Cemal Kaygılı Şirekti Hayriyenin yeni teşebbüsü çok hoşuma gitti doğrusu... Köprü is- kelelerinin en kalabalık bir zamanında hangi vapurun, hangi iskelelerden, kaçta kalkıp hangi iskelelere uğrayarak nereye gideceğini anlamak yolcular i- çin çok güç bir işti. Şimdi ne âlâ, me- mur odasından bağrıyor ve hoparlörle ber tarafa yayıyor: — Filân numaralı vapur, falân saat- te, filân iskelelerden kalkıp falan iske- lelere uğrayarak Kavağa gidecektir. Amma yolcuların içinden muzip bi- ri çıkıp ta: — İyi işitemedik, Kavağa mı, Hase kiye mi? Diye sorarsa o da baş Şirketin bu yeni teşebbüsünü diğer nakil vasıtaları da aynen tatbik etseler ne güzel ve halka ne kolaylık olur. Me- selâ tramvay şirketi de Karaköye, E- minönüne bir hoparlör koydurup ta o- ranın en kalabalhık zamanlarında, hele kış akşamlarında şöyle bağırtsa fena mı: — Ey camaat, ey millet, yahut ey ibadullah duyduk, duymadık demeyin, şu gelen yeşil tramvay bir dakika son- ra buradan kalkıp Karaköy, Şişhane karakolu, Tepebaşı, Galatasaray, Har- biye yolile Kurtuluşa gidecek! Gözünü- zü açın, yanlış binmeyin, Maçkaya gi- decekler arkadan gelen kırmızı araba- ya hazırlansınlaââğârrr! Amma diyeceksiniz ki, bunun yamı- na bir de davul ister. Hoparlör sözünü bitirir bitirmez hemen arkasından: — Dan da da dan dan! Başlamalı! Öyle olursa tabii daha dört başı bayındır olur. Hattâ Bişlı, çamurlu, berbat günlerinde bazı sebeplerden dolayı dakikalarca yolların kapanması ve cereyanlar kesilmesi yü- zünden arabaların yollarda bir hayli kışm ya-|a beklemesi ihtimaline karşı hoparlör sözlerine şunları da ilâve edebilir: — Herhangi bir ârmza dolayısile tramvayın, yolun yarısında bir hayli beklemek ihtimaline karşı buradan Be- beğe, yahut Yedikuleye gidecek yolcu- , yahut akşam yemeklerile bırhklc şu gelen arabaya binmeleri ilân olunuuuurrr! Ve arkasından: — Danda dan dan! Bana kalırsa bu İşi vapurlardan, tramvaylardan ziyade asıl otobüslerde tatbik etmeli ki faydası görülsün. Çünkü bu yaz ortasında anlattılar, bu otobüslerde olan yanlışlık ne vapur- da oluyor, ne de tramvayda... Bakınız, duyduğum şu çok garip, yanlış otobüse binme vak'asını ben de size anlatayım da dinleyin: Biliyorsunuz ki İstanbul tarafında işleyen otobüslerden renk ve şekilleri 'en çok birbirlerine benzeyenler (Bakır- köy), (Koca Müustafapaşa), (Ramis) otobüsleridir. Hele Bakırköy otobüslerinden ba- zılarile Ramis otobüslerinin birbirinden zerre kadar farkı yoktur. Bilhassa gece karanlığında insan bunların tabelâla- rındaki yazılara pek iyi dikkat etmez- se bu iki hatta işleyen arabaları kat'i- yen birbirinden farkedemez. Bana an- lattıklarına göre işte bu yaz ortasında Çarşıkapısı taraflarındaki gazinoların birinde kafayı tütsüleyen Bakırköylü bir çarşı esnafı, tutar saat on birle on iki arasında Çarşıkapı durak yerinde bir hayli otobüs bekler. N on ikide Sultanahmet tara- fından gelen şarabi renkli bir otobüse , Biraz sonra biletçi kendisine: — Nereye gideceksiniz? ri olan Bakırköyünü işaret eder açmaz ve hemen de başını ö Kocasının kendisile Meşgul olmayışından Şikâyet eden kadın İstanbulun yakın sayfiyelerinin birinden postaya atılmış bir mek - tupta bir genç kadın endişelerini sa- yıp döküyor. İşte söyledikleri: «Bu yaz mütad hilâfına küye taşı: pacağımız tuttu. Ne sıkıldım bilseniz teyzeciğim, Burası benim için tama- men yabancı bir muhitti. n 7 kaldım. Zevcim esasen benimle meş gul olmaz, sabah çıkıp a yüzünü ancak yemeklerde görürüm. Bu vaziyet değişmedi am: (çi ile benim oturduğum € denizin girmesi bende daha büyük bir ayfrılık tesiri yaptı. Acaba beni büsbütün sevmez mi oldu? Başkaları ile beraber midir tan akşama kadar bu endişe ile ba: * Bu okuyucumun nörastenik ol - maya başladığı muhakkaktır. Eğer bu yolda devam ederse yakında si - nir buhranlarile - karşılaşacağından hiç şüphe etmem, Kızım; işsiz, güç- süz, haylaz, yahut da iradile ge cinsden bir tenbel olmadıkça bütün erkekler böyledirler, Sabah çıkıp ak- şam gelirler. Vâkıa bu ev babaları - nn haftada bir olsun, ara sıra akşam üstleri olsun refikaları ile meşgçul ol- maları, onları gezdirip dolaştırma - ları vazifeleri icabındandır. Fakat ne yaparsınız, gezmekten boşlanmıyan- ları da vardır. Bunları oldukları gi- bi kabul etmek lâzım. Kendinizi ha- yali endişelere kaptırttığınızı görü- yorum. Bunlardan bir an evvel kur- tulmalısınız. Kendinize bir meşgale bulunuz. Meselâ bir dikis, bir oya, bir ders, yahud müzik bilginizi art- tırmak sizi pekâlâ oyalıyabilir. Zev- tinizden artık fazla muhabbet teza- hürleri beklemez olursunuz, ve o za- man görürsünüz ki, bu beklenmiyen şeyler günün birinde kendiliklerin- den etralınızı sarmış olurlar. TEYZE | Dediği zaman o eliyle son durak ye- | İt !fu Hayatta gorduklerıımı Kardeş gahıl!ığl Civar İöylerden bir Çifiçi ailesi Üç kardeşlerden en büyükleri köz yün muhtarı. Bir gece köy kahvesinde ufak bir münakaşadan sonra, küçük le öldürmek is- y i müdafaa eder- ken cebindeki bıçakla ağabeysini yaralıyor ve (8) aydanberi mev - kuf olarak —muhakemesi görül - mekte, Kahvede bulunan köy halkı vak'aya şahadet ediyorlar.Bunlar - dan yalnız ortanca kardeş evvelce şahadetten imtina ediyorsa da şim- di suçlu olan küçük kardeşi için şahitlik arzusunu — gösterdiğinden suçlu vekilinin talebi üzerine mu- hakemeye alındı. Reis: — Evvelce, dedi. Bu şahadeti is- tememişsin. Şimdi neden yapıyor- sun ? O, köylülerin çoğunda görülen çocuk bakışlarile kardeşlerine dön- dü, sonra titriyen bir sesle: — Kardeşlerin uzlaşmasını iste- miştim de ondan, diye cevap verdi. Amina gayri' uzlaşmadılar, Kü- çük Musa hapislerde çürüyecek. Çünkü bütün şahitlik edenler köy muhtarı olduğu için ağadan kor - kuyorlar. Ben de köydeki ocağımı- zın başında anamın geceleri akan gözyaşlarını dindirmek için doğru- yu söylemeğe geldim. Muazzez FAIK eğip tatlı tarafından uyuklamaya baş- ar. Neden s0 istop edinı otobüs Ramise gelip te bu zavallı da Ramis yolcu- desi sanıp yürümeğe başlar, Başlar am ma bir hayli gittikten sonra bakar ki kendi evlerine sapan yol bir türlü or- tada yok... O zaman ayni caddeyi aşa- ğa yukarı bir kaç kere arşınlar ve gene kendi evine sapan yolu bir türlü bula- mayınca oradan geçen birine sorar: — Yahu, Yeni mahalleye — nereden sapılacak, benim bu akşam tersim dön- müş... Aksiliğe bakınız ki Bakırköyünde olduğu gibi Ramisde de bir (Yeni ma- halle) vardır. Öteki adam tutar, berikine Ramis Yeni mahallesinin yolunu gösterir, Bu sefer bizim babacan Ramis Yeni ma- hallı in yolunu tutar, mahallenin i- çine girer; fakat orada da bir hayli do- laştığı halde gene bir türlü kendi evi- ni bulamaz. O zaman büsbü yoldan geçen bir: g sokağı ve evini Buralarda bu isimde bir sokak yok amma, senin evin köyün hangi t ydı, sağında mı, solunda — mi, ö- nünde mi, arkasında mm? Bizim ev Yeni mahallenin deniz tarafındaydı! Öteki adam deniz lâfını duyun — Ayol der, deniz at çeker. Sen galiba buraya ya: mişsin! Yanlış gelmedim, tersim dönmüş.. Sen hele şu deniz tarafımı bana bir ta- rif et, deniz ne cihete düşer? Öteki de Eyüple Sütlüce taraflarını işaret ederek: İşte der, deniz karşıda, tââââ a- şağıda! Uzatmıyalım, beriki babacan kollu- ğundaki paketlerle yalpalaş ü geçer, Ol ık-uha— iner, saba na )akın,'mr çarşı & daşı onu böyle ıörünce; n ne arıyorsun böyle daha güneş doğmadan buralarda? Beriki de hiç istilfini bozmadan: Ya der sen ne arıyorsun böyle sabah karanlığında bizim köyde? — Hangi sizin köyde? — Bakırköyünde! — Sayı ile kendine daha güneş gel, bağlarım ha! V » Ne oldu ki bağlayacaksın! -|de yer ay * İhakikaten Eyüp olduğu İbu gece Bakırki Yugoslavya mektupları: Yugoslav ordusunun yaptığı geçit resmi Dost ve müttefik devlet o:dıııu:ıı :ıı derece kuvvetli ve mun- tazam görmek bizi de memnün ediyor, bize de - müşterek sulh idealinin emniyeti bakımından - icabında elele verecek, yanyana sunu biz de can ve Yazan : ümit veriyordu. Türk ordusile çarpışacak olan Yugoslav ordu- gönülden alkışladı Ercümend Ekrem Talu Geçit resminden bir görünüş Igrad 7 — Bu sabah yirmi beş dakika ötede Banyiça ma - nevra alanında, genç Yugoslavya kral- lığının satvet ve kuvvetinden bir nü - mune seyretmeğe gittik. Küçücük kral Piyerin on Üç yaşını | tekmi ıue—.ıp, on dördüne bastığını kut- | yesilesile yapılan bü geçit| cidden fevkalâde parlak oldu. Kral, ufacık olduğu için bu gibi me- e iştirak etmiyor. O, askeri oyun- Bledde, annesinin dizi dibinde, kardeşlerile ve arkadaşlarile - birlikte | kurşundan askerlerini sıralamakla oy-| nuyor. Babasının kurduğu demir gibi or - dunun. bilfül kumandasını ele alması in daha beş sene lâzım. O vakte kadar, ordunun kumandasile devletin idaresini, gene onun namına, amcazadesi başnaip Prens ardımcıları olan diğer iki| inde bulunduracaklar. Halâskâr kral, yad illerde, kahpe kur- | mların zebunu olarak can verirken | iyle vasiyet etmiş.. Bugün de, geçit resmine prens Pol nezaret etti. Banyiçaya gitmek üzere trkcnrlın yola çıktığımız zaman şehir ide bir bayram manzarası arze- . Sokak mahşer gibi kalabalık- tı. Bu müstesfa münasebetle en yeni esini giymiş mütelâşi bir halk se- hızlı, bizim gideceğimiz semte u akın etmekteydi. çocuk, bir sürü erkek ve varlığını yaratan ve ko - ruyan Karacorç hanedanının bugün -| € kü genç imessilinin — yıldönümünü kutlula koşuyordu. Banyiça meydanına geldik Bizlere, sureti mahsusada ptırılmış geniş tribünün bir köşesin- mış. Burada, matbuat mü- dürü aziz dostumuz Mösyö Lukoviç ile kıymetli ve nazik arkadaşları ve bu me- Burası Eyüp yahu? — Neece? — Nesi var mı, gürmüyor koskoca Eyüp camiini? Kafası hâlâ bulanık olan bizim ba- bacan etrafı bir iyice süzüp te oranın Tünce: kim getirdi ya, yoksa musun, Peki amma der, bı ben rüya mı görüyorum? Öteki işi çakar: — Sen akşam kaçta döndün evine? — On iki vardi! — Kafan yüklü müydü? — Oldukça. Baksana.. Hâlü sersem- liği üstümde? Peki eve neyle döndün, trenle mi, otobüsle mi? — Otobüsle! Anlaşıldı, galiba sen gece yarısı Sirkeciden Bakırköy otobüsüne biniyo- rum diye, Kerestecilerden Eyüp oto- büslerine binmiş olmalısın' — Hayır canım, otobüse Ç;ırşıkapı-; betondan | Ix:lgranınıyandn mihmandarımız Mösyö Lukaşe- | viçin refakatinde oturduk. Bu esnada, krallık birinci naibi prens Pol, yaverlerile ve harbiye nazırı ile Wberıher meydana geldi; kıtaatı teftiş |etti ve müteakiben geçit resmi başla « İdı. | Bu geçit resmi, her yerdeki gçeçi |simlerinden farklı değildi. Kıta: ile geçiyorlardı. Yalnız, göze askerin fevkalâde muntazam, genç dinç bir halde olı idi. Hiç bir nefe « rin tek bir defa ö rülmedi. Tertemiz üniformalarının içinde, baş- ları dimdik, göğüsleri ileride, sert a « dımlarla geçtiler. Önce harbiye mektebi.. muhafız Süvari, piyai | otomobil, bisiklet, Saliblahmer İ dağı kıtaatı, tanklar.. Beyaz elb niz efradı... Ve hepsinden sonra, kısım kısım fi - Dotilâ halinde doksan bir tane Bu mühip manzaraya baklıkça, bi - |zim de Yugoslavlar kadar gönlümüz he- yecanla doluyordu. Dost ve müttefik devlet ordusunu bu derece kuvvetli ve muntazam gör - mek bizi de mı emnun edxyur_ bize de Müşterek sulh emniyeti ba- Sonra kralhın nyana çarpışacak olan Yugos - sunu biz de can ve göpüloden | tiren gazeteci Beçit re: dağılırken, biribirine du; tekrarlıyor ve o gün ilk defa gördüğü 30,5 lJuk toplarla, son sistem tankları hakkında uzun uzadıya münakaşalar dugıu d.ı wllandıx_ı hâlâ gö- zümün önünde... Peki, otobüsten nerede indin sen? — Bakırköyde! — Peki, evine gittin mi? — Evi bir türlü bulamadım ki gide- yim, gece yarısındanberi Allahm kır- larında hep bizim evi arıyorum O zaman arkadaşı biraz düş der, sen gece Çarşı mp.dnn Bakırköy, Arabası diye Ramis arabasına binmiş- Bin! Nasıl, vak'a hoş değil mi? İşte onun için Şirketi Hayriyenin yolculara kolaylık olsun diye - tatbikl başladığı bu hoparlör usulü daha ziya” ide otobüs duraklarında tatbik edilmeli ki bu sefer de gece yarısı Taksimdefi otobüsle Beşiktaşa inecek herhangi bif dolgun kafa ertesi sabah kendisini Sa“ riyerde bulmasın! Osman Cemal Kaygılı

Bu sayıdan diğer sayfalar: