16 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

16 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa —— MAHKEMELERDE Yatak odasının kapısında eniştesini öldüren hamal SON POSTA Yeni Türkiyenin| Yeni zabıta romanımız Doğuşu Memleketimiz hakkında İngilizce yeni bir eser ( saat 4 ile 7 arasında ) nın başlaması münasebetile Amerika zabıtası hakkında malümat | ) Üç dört ay evvel Paristen Ameri-| — neşredildı kaya bir gazeteci hey'eti gitmişti. İstanbulda ve Türkiyenin diğer bel-| — © Zaman halk düşmanı ilân edilen l bazl bir çetenin sokak ortasında güpegün. i ö dün muhakeme edildi şehirlerinde senelerce ikamet | Katilin de maktulün de karıları şahitler meyanında idi” ikisi de cinayeti görmediklerini, Mehmet Eminin cese- dile karşılaştıklarını söylediler, maktulün karısı uyuyormuş, katilin karısı da bayılmış i Mehmet Emini Unkapanın- daki evinde öldüren Talhanın duruşma- ana dün ağır cezada başlanmıştır. Suç- u ufak tefek bir adamdı. Hâkimin su- illerine tereddütsüz cevaplar veriyor- du, H , I yaptığını, evli olup ol- madığını sordu: Suçlu — Hamalım ve evliyim. ceva- bını verdi. Hâkim — 7 Ağustos gecesi Mehmet Emini bıçakla öldürmüşsün, Nasıl ol - du? Anlat. ince suçlu yutkundu. Gözleri bü- le hâkime bakarak anlat- adi, ndan çıkıyordu. —Üzerili bir don ve z fanilâ vardı. Bir elinde bir lâ Odama girmişim. Dışardan bir çığlık duydum. Tekrar dışarı çıktım. Mehmet Eminin karıs olan kız kardeşimi gör- düm. Mehmet Emin yerde yatıyordu. | Karakola haber verdiler, Polisler gel - y di. Beni tevkif ettiler, Müddeiumumi iddiasında, suçun a - Kurşun hırsızı Cami önünde oynıyan çocuklara kamasını göstererek | tanzim etme korkutmuş, sonrada kurşunları çalmış i cezada bir hırsızlık dava- sı görülmüştür. Maznun Çarşamba ca- dinin kurşun — ve sı lelerini çalma- #a teşebbüs eden Diyamandi isminde bir gençtir. '|miydi ? eden Sir Harry Luke memleketimiz hakkında bir kitap yazmıştır. Yeni Türkiyenin doğuşunu eserin- de anlatan İngiliz muharriri, meşruti- yetin ilânından bugüne kadar memle- ketimizin - geçirdiği muhtelif safhalara da temas etmektedir. Muharrir, İttihad ve Terakkinin si- programını tahlil ettikten son- Türkiyede kuvvet- siyasi ğır bir tahrik karşısında işlenmiş ol - duğunu tahkikatında tesbit ediyorı Bundan sonra ayni evde kiracı o! rak oturan Muhsine şahit olarak ça rılmıştır. Muhsine ayni evin alt katı da oturduğunu bir feryat duyarak yu- karı çıktığını, Talhanın kapısı önünde Mehmet Eminin cesedini gürdüğünü söylemiştir. Talhanın karısı Saime de şahit ola - rak çağırılmış, o da hâdiseyi şu şekil- de anlatmıştır: Yatıyordum. Mehmet Emin oda - ma girdi. Yatağma doğru yürüdü. Üs- e atıldı. Elinde bir bıçak vardı. Ben lmişım, Aklım başıma gelinc h met i ölmüş gördüm. Hâkim — Başka defa sana gelmiş “|yast "|İra umumi harpten sonra nasyonalizm cereyanlarının lendiğini, 1919 da Yunan ordularının İzmire çıkrılması, Türkün kaybolmuş samılan zindeliğini harekete getirdiği- ni, milli galeyanı coşturduğunu ve nasyonalizm Tuhunu — yarattığını yaz- maktadır. Sir Harry Luke, mayıs 1919 da İzmire gi mayısta Atatürkün Samsuna bastığı andan itibaren itilâf devletle- rinin karşılarında nasıl kuvvetli bir şahsiyet bulunduğunu — anlamadıkları- nı, bilhassa kaydetmektedir. Muharrir, Lozan muahedesile Tür- kiyede yapılan hamleleri ve değişik- likleri de teferrüatile anlatmaktadır. geneenenececELEKAEERAERARanna. eamnesrareecancAm Yunanlıların 15 i ve 19 ayak — Hayır. Mehmet Eminin karısı Perizat ta şa- hitler meyanında idi. Perizat vakayı şöyle anlattı : — Kocam Mehmet Eminle akşam be- raber yafttık. O yorganın üstüne uzan- dı. Sonra ben dalmışım. Biraz sonra « yandım. Baktım. Kocam yok. Hemen şarı çıktım. Kocamı Ağabey sı önünde ölmüş gördüm. Bundan sonra suçlu, Mehmet Eminin gözü dışarıda bir erkek olduğunu, bu nu isbat edeceğini söylemiş, birtakım şahitler göstermiş, muhakeme şahi'le - rin dinlenmesi için başka güne kalmış- tır. nuyorduk. Bu adam geldi, kamasını çı- kardı. Si Biz korktuk. Camie yak- laştı. Ucu kıvrık bir şeyle camlin kapı- sını açtı. İçeri girdi. Bu sırada İmam İ: mail geldi. Hırsız onu görünce camiin penceresinden atladı. Kaçtı. Sevimli ve küçük Melâhatin tane ta- ne ve muntazam ifadesi herkeste tak- dir uyandırdı. Melâhatten sonra İh san çağırıldı. O da o yolda şahadet etti. Muhakeme, vakayı gören diğer iki ki- şinin de şahit olarak celbi için başka güne bırakıldı. Ali Şefik hakkındaki tahkikat Beyoğlu Altıncı Noterliğinde mem iken bir alım satım işinde sahte sene' 1 suçlu Ali Şefik hak - kındaki tahkikata Müddelumumilik bi- rinci tetkik dairesinde devam edilmek- Şahit olarak sekiz yaşında küçük| tedir. Ali Şefiğin bu suçu note: Melâhat çağırıldı. Melâhat bildiklerini | sene evvel çalışırken işlediği ve t herkesin takdiri önünde çıtır pıtır şöy- | yolsuz hareketleri üzerine noterlikte - le anlattı: ki vazifesine nihayet verildiği de anla- — Bir ılmt hep camiin önünde oy — &Son Posta,,nın edebi tefrikası : | Yazanı Muazzez Tah&in Borkant Odanın kapısından başını uzatınca, Muallânın ciddi ve ağır gözleri son - suz tatlı bir sevgile doldu. Bahçenin gölgeliklerinden gelen ve akşamın alaca karanlığile beraber o « dayı kaplıyan loşluk içinde Bedianın | kıvırcık sarı başı Rambrandın tablola- rındaki parlak başları andırıyordu. Muallâ, ayaklarının ucuna basarak yaklaştı ve piyanonun loşlukta büsbü- tün parlıyan beyaz tuşları üstünde ses çıkarmadan parmaklarını oynatan sa - rışın genç kıziın arkasında ayakta dür- | du. Bedia ne yapıyordu? Gözleri karşı- | sındaki notanın seçilmez işaretlerin - 'de.. Elleri fi dişlerine dokünmadan ,çaldığı piyanoda.. Bütün benliği bu EÇulmadan duyduğu senfonide... Bu güzel sarı baş, kendi ruhunun sesini dinliyordu belki... Ve Muallâ onu uyandırmaktan korkuyormuş gi- bi gerisin geriye dönerek kapıdan çık- mak istedi. Ayağı bir yere mi takıl - dı? Elindeki kâğıt buruşarak bir ses mi çıkardı? Ne oldu da İlâcivert gözler daldığı derinliklerden çıkıverdiler? Şen bir çocuk sesi: — Muallâ.. teyze... diye seslendi.. Odadan çıkmak üzere olan genç kız *ümsiyerek başını çevirdi. ÖÜ —e — lara, eski zamanda evinde okumuş o- lan kızlara artık önem veren yok. — İhtiyarlara mı? Güleyim biraz... Bu sözü söylerken utan bari! Otuz ya- şında ve senin 'gibi güzel bir kıza ihti- yar demek için insan bunak veya kör olmalı! Diplomaya gelince, senin tahsilin Bel yüzlerce diplomalı kızla yarışa gire - — Ne yapıyordun öyle? cek kadar yüksektir amma, ne yapa- — Görüyorsun ya, piyano çalışı -|yım ki sen kendini satmasını bilmi - yordum. yorsun. e İkisi de gülerek birbirlerine yaklaş-| ——-Satmak mı? Gene çirkin sözlere mışlardı. başladın. — Bu nasıl çalışma yavrucuğum?| — Hayır teyze, hayır, ü ge- Evde ses sada yok. ri alıyorum. Satmak değil, kendini ol- — Seni odanda çalışırken rahatsız | duğun gibi göstermek diyecektim. etmek istemediğim zamanlar ben böy-| Bunu söylerken masanın başına o - le sessizce piyano çalmak çaresini bul-|turmuş, elindeki kâğıdı okumağa baş- dum. lamıştı. — Ben çalışmıyordum. Bak, gene| Muallâ pencereye yaklaştı. Gözleri gazeteye bir ilân hazırlamak için o -|bahçenin uzak ve gölgeli karanlığına dama kapanmıstım. dalarken düşünüyordu: Bunu söylerken elindeki kâğıdı göse| — — Daha bir ay işsiz kalırsam bu son teriyor, gözlerile yeğeninden bir ce «|kulübemizi de satmak lâzım gelecek... vap bekliyordu. Konağın haremlik tarafını alan Bay Bedia kâğıdı almış, bir kolunu tey- İhsan ne zamandır: «Selâmlık tarafı- zesinin beline dolıyarak onu ışığa doğ-İnı da satsanız alv diye ısrar edip duru- ru sürüklemeğe başlamıştı. yor. Bu son yerimizi de satarsak ne — Ne ise, bir defa olsun ünde | yaparız, nerede otururuz? Kiramızı durdun... Bakalım bu yazdığın ilân da|nasıl veririz? Bedia tekrar hastalanır- gene ötekiler gibi sönük ve cansız mı? |sa onu tedavi için nereye ve kime baş- -|imdat işaretini düz adam asıp kestiği, ve tutulmadan kaçıp gittiği günlerdi. Avrupa gazetelerinde de Amerika- nın polis teşkilâtından istihfafla bah- seden yazılar çıkıyordu. Amerikahlar memleketlerine gelen Fransız gazetecilerini, Nevyork Polis müdüriyetinin büyük binasını gezme-. ğe çağırdılar. Bu bina gezildi ve bu ge- ziş de Fransız gazetecileri — için sonu gelmeyen bir hayretin kaynağı oldu. * Meslekdaşlarımızi çini döşeli çıplak bir salona çıkarmışlardı. Bu salonun bir duvarında Nevyork şehrinin büyük bir haritası asılıydı. Haritanın önünde de nöbetçi bir memur duruyordu. Meslekdaşlarımıza anlattılar: | — Haritaya bakınız. Küçük küçük murabbalara ayrılmıştır. Her murab- bam üzerinde kırmızı mürekkeple ya- zılmış bir numara vardır. Bu numara, ©o murabba içinde nöbet bekleyen rad- yolu otomobilin numarasıdır. Herhan- İgi bir sokaktan imdat mı istenildi, der- hal bu daireye telefon edilir. Nöbetçi memur o sokağın hangi murabhaa i- sabet ettiğini haritadan bulur, nöbetçi telefona yapışır. Bu telefon radyo da- iresine bağlıdır. Radyo dairesi me- murdan işittiğini hemen radyo ile iste- nilen otomabile verir. Otomobil de aldığından — itibaren söylenilen yere gitmesi arasında geçe- cek müddet azami üç dakikadır... Bu izahatı veren memur gazeteci- lere sordu: — Bir deneme yapmak ister misi- niz? Meslekdaşlarımız mütecessistirler: Arkadaşlarından biri tenbellik et- miş, ötelde kalmıştı. Adresini verdiler. Nöbetçi memur harekete geçti. Gazetr- cinin oturduğu otele en yakın olan po- His otomobilinin söylenen yere gitmesi, otomobilin numarasına bakar, derhal | derhal emredilen yere koşar. Polisin | tenbel gazeteciyi tutup polis müdüri- göndermem. Kendim bir tane yazaca- | ğam. Muallâ yorgun ve ümitsiz bir gü - lümseme ile yeğenine yaklaştı. — Peki, peki, telâş etmeden iste - diğin gibi yaz! Bu zamanda işsiz ka - lan bir kadına, hattâ senin yapacağın reklâmlarla bile çalışacak bir yer bu- lanursa şaşarım... Meğer ki insanda büyük bir talih olmalı! Bedia teyzesini dinlemiyordu. Sarı baş omuzuna doğru eğilmiş, doktora imtihanına bir tez hazırlıyormuş gibi kendinden geçerek kaşlarını — çatmış, yazıyordu: #Türkce, Fransısca ve Almancayı pek «iyi bilen, bu üç dilde tercüme yapma - «ğa ve makinede yazmağa muktedir ve eseklz sene bir ccnebi müessesede ça - alışmış, dakikada 150 kelime stenografl ayazan ciddi bir Bayan iş arıyor. Elin- «de referansları vardır. Gazetemize (D) erümurile müracaat.. — Bediacığım, Almanca tercüme yapmasını artık beceremem sanıyo - rum. Seneler var ki bunu yapmadım. |Sonra stenografi için de dakikada 100 kelime demiyelim — mi? Referanslara gelince, yalnız yanında sekiz sene ça- lıştığım eski direktörümün bir kâğı - dından başka elimde bir vesikam yok... * — Ne kadar korkaksın. Seni sene - lerdenberi hayata atılmış bir kadın de- k Amerikadaki zabıta otomobilleri rady? tertibatile merkeze merbut olduklari için, onların hareketini plân üzerindt dajma takip etmek mümkündür yetine getirmesi arasında tam 6 daki” ka geçti.. * Fransız gazetecileri Amerika poli* sine hiç değilse sür'at noktasından #” tihfafla bakmayı unuttular.. Okuyucularımıza (4 ile 7 yedi arâ* sı) ismi altında takdim etmeye başla” yacağımız satırlar işte bu memleketl€ geçmiş bir hâdisenin hikâyesidir. Okut yucularımız — bu satırları okurlarkefi fen hududunun son noktasına varmif bir memleketin bu sahada nasıl çalış” tığını öğretmiş, ayni zamanda son de“ rece meraklı bir hâdisenin içine girmif' olacaklardır. Tezgâhlarımızda yapılan ilk vapur Şirketi Hayriyenin kendi tezgâhlar tında yaptırmakla olduağu ilk geminlii montajına hafta içinde Gaşlütacak vü geminin iskeleti kurulmuş — olacaktıf: Elde mevcut makinelerle bu gemilef yapılabileceğinden ;Avrupaya . yenidtii makine ısmarlanmıyacak yalnız kazan” lar dışarıdan getirilecektir. Tezgâhtâ bulunan ilk geminin mayısta suya in* dirilmesi kararlaşmış bulunduğundaf ona göre çalışılmaktadır. — bulda iş arıyor» demelisin... — Niçin teyze? Artık senin Antr doluya gitmende bir mahzur kalmadı Ben yirmi yaşında kocaman bir insa * nım ve iki sene sonra avukat çıkaca * ğım., hem... Bedianın sesi boğazında kaldı. Tey” zesinin gözlerinden yanaklarına doğ” ru kayan iki damla yaş onu altüst et * mişti. — Teyzeciğim! Diyerek ona yaklaştı ve bir şânîY.' inde siyah saçlarla sarı saçlar birbi" rinin içinde dalgalandı. — Bir daha bana: «Beni bırak d& gitl» demiyeceğine yemin etl — Yemin ediyorum teyzel Sen de Janneme yemin etmiştin değil mi? Ona ürken «Bediayı gelin etmeden onll' yanından ayrılmıyacağım!» — demiştifi değil mi? Zavallı Muallâcığım.. sanâ ben «anacığım» demeliyim. * — Muallâ, yemeği yer yemez odanf çıkma kuzum. Bu gece öyle neş'eliyit — ki senin çatık kaşlarını bile açacağım. — Benim kaşlarım çatık mı? — Bu gece sende dünyadan laşmış bir hal var... Haydi bahçeye #” — kalım. — Çocuksun hâlâ sen... Konakl& Bil, dünyayı hiç anlamamış on beş ya-|beraber bahçeyi de sattığımızı ve art! Şimdiye kadar gazetelere iş aramak | vurftum? için gönderdiğin yazıları bana göster- Zavallı düşüncelerine o kadar dal- seydin çoktan bir vazife bulmuştun | mıştı ki arkasında birdenbire bir bom- ba gibi patlıyan şen ses onda çılgın bir — Yanılıyorsun küçüğüm, —artık|korku uyandırdı. müesseseler hep elinde üniversite ve-| — Hayır, hayır, gene bütün bildi- ya hiç olmazsa lise diploması olan me-|ğin ve yapabildiğin şeyleri yazmamış- murları istiyorlar. Bizim gibi ihtiyar-|sın. Bu defa kabil değil bunu gazeteye sen. şında küçük bir kız sanıyorum. Ben|bu oturduğumuz dört odalı dairc:l“.': senin kadar Almanca bilmiş olsam, or-|başka yerde dolaşmağa hakkımız talığı «Alman'ım!» diye aldatırdım. — |madığını vakıt vakıt unutuyorsun. ö Güldüler... — Hayır, bu büyük acıyı unut Sonra Muallâ kaşlarını çatarak ye-|muyum hiç? Fakat iyi bak ağaçlar genine baktı. gece ay ışığı altında nasıl yanıyorlar: — Az kaldı unutuyordum. «lstan- (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: