November 2, 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

November 2, 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kübik bir salonda oturuyorlardı. Ev sahibi bayan misafirlerine duvardaki tablolar hakkında izahat verdi: — Kocamın büyük babası İsmail Pa- şayı tanımaz mısınız? Palabıyıklı, göğsü nişanlı paşa fo - toğrafı bütün azametile duruyordu. Bayan öteki fotoğrafı izah etti: — Bu da, dedi, zevcimin büyük an- nesi, yani İsmail Paşanın karısı Şa - yeste Hanımefendi. Üçüncü resim gene palabıyıklı idi. Fakat bunda asker kıyafeti yoktu. Bel- li ki o zamana göre iyi giyinmiş sayılan bir adamdı; ev sahibi gene söyledi: — Kocamın babası, bir zamanlar Lonüra sefirliğinde bulunmuş.. Belki adını işitmişsinizdir, Necmi Bey.. Za- manın en kuvvetli diplomatı imiş.. Misafirler: Osmanlı tarihine yaban- c olduklarını hissettirmek istemediler. Misafir bay: — Ben İsmail Paşanın ismini işit - tim, dedi, büyük muharebelerde bu - dlunmuş, hattâ.. Ev sahibi bayan sözünü kesti: — Evet evet bir zaman da serasker- lik etmiş. — Tâ kendisi.. — Güzel adammış değil mi? — Evet, resminden belli! Misafir bayan da Londra sefirini ya- dırgamadı: — Merhum babam da sefirdi. Bir çok yerlerde bulunmuştu. Paris, Viyana, daha bir kaç yer,.. Ondan işitmiştim. Necmi Beyefendi.. Hakikaten çok kuv- vetli bir diplomatmış, battâ... — Evet, evet bir zamanlar da hari - ciye nazırı olmuş. — Tâ kendisi!.. Misafirler gitmişler, ev sahipleri ya- ltak odalarına çekilmişlerdi. Salon ka - ranlıktı. Kimseler yoktu. Ve artık sa - baha kadar kirnseler uğramazdı. Du - vardaki üç resim birbirlerine baktı - lar. İsmail Paşa, Necmi Beye.. — Ne dersin oğul konuşalım mı? — Konuşalım baba.. Kadın resmi: — Ayol bana haber vermek yok mu, tuu sizin gibilene, hele şuradan bir ineyim.. İsmail Paşa — Haydi oradan hucu - ğum, erkeklerle kadınlar bir arada o - turmazlar, ayıptır. Edebi Roman — Hamfendi şarpmızı çıkarmaz mı- sınız? ,Bu ses Şermin Hamfendinin oksijen- Ti başını bir an Kobranın Ralânti sa- hillerindeki Kalbim romanından kal - dırdi. — Bana mı söylüyorsunuz? — Evet Hamfendi! Şermin kendini terazi kefesine ko - Bulmuş bir sucuk demeti halinde aya- ğa kaldırdı. — Bir şey mi söyliyecektiniz? — Sizinle otomobilde bir gezinti ya- mıyız ? hay yapalım! atle İlerliyordu. şüfere emir verdi: rer bol alsak Hamfendi: — Bilmem sosyeteye muvafık mı - dır? — Niçin olmasın; bir mahallebici Bulludaki SEVENLER ÇIKMAZ SOKAĞI Ta_blola'r İsmail Paşa, Şayeste Hanımefeni, meşhur diplomat Necmi Bey — Öyle amma şimdi zaman değişti. — Zaman değişti amma, bakalım biz değiştik mi? — Aman efendi biz de değişmedikse kim değişti? Şu haline baksana.. İsmail Paşa üstüne başımna bir göz gezdirir. — Bu ne kılık, benim eski kıyafe - time hiç benzemiyor. Necmi Bey — Ben de demindenberi sana bakıyordum baba. Amma benim kılığım da acayipleşmiş. İsmail Paşa — Hanım hu, sen kendi kılığına da bir baksana. Doğrusu kırk senelik ehlimsin seni bu halde gör - meyi istemem. — Ayol başımda başörtüm, arkam- da çarşafım yok mu? — Ne gezer, kokona gibi çırıl çıplak meydana çıkmışsın. — Tövbe tövbe büyük sözüme.. — Senin için demin Şayeste Hanı - mefendi diyorlardı. — Senin için de İsmail Paşa.. — Benim için de Necmi Beyefendi. — Ayol efendi sen neymişsin. Be- nim bildiğim sen mahallenin sakasıy- din. Hem böyle elbiseler giymezdin; ayağında poturun vardı. Başında da eski bir fes üzerine sarılmış bir ye - meni, — Öyle amma ne olmuş bilmem, bu kılığa girmişim. Hem Necmi sana da ne oldu. — Vallahi billâhi efendi baba sen beni bilirsin, yani tulumbacı idim am- ma, akşamları da mevsimine göre sa « lata soğan satardım. Yani vallahi sen- den gizli iş görmedim. Nedir o demin bizim gelin olacak boyalı karı bir şey- ler, dedi amma hani benim onların hiç birinden haberim yok. Londra dediği de neresi? Bizim mahallenin tulum - bası oralara hiç gitmemişti. Şayeste — Benim için de Musırlı prenses Necmiye Hanım dediler. Ben Mısırlıların çamaşırlarını yıkadımsa niye Mısırlı oluyormuşum. Beni ilâ - lem bilir.. Edirnekapılı Şayeste deyin- ca herkes parmakla gösterirdi. — Şimdi ne yapsak? — Yapacağımız şey meydanda! Ha- ni o bizim dünyada iken giydiklerimiz elbiseler yok mu.. Onları giyeriz. * Bayanın sesi koridorlarda çınladı. — Salonumuza buyurun, size orada Durhan Şahit Morboya - Tefrika No, 00000 dükkânına girmek ayıp sayılacak bir şey mi? Ben Viyanada iken.. Mehmet Senih, Viyana derken baş- kalaşmıştı, gözlerinin önüne Şanzeli- ze geldi. — Ah, dedi, siz Viyanayı bilseniz.. Viyana ne güzel bir şehirdir.. Barları, lokantaları, şatolarile o kadar cana ya- kındır ki.. Şatolar dedim, orada bir Şa- to briyyan var ki görmelisiniz. Par - laklığından kinaye olarak Şato Briyyan denilmiş. Hakikaten o kadar parlak ki baktığım zaman gözlerim kamaştı. Bir an Şerminin pomatalarla parla - | tılmış yüzüne baktı: - Şey diyecektim Hamfendi, dedi, £ |sizin yüzünüz kadar parlak! | Şermin duraladı. Otomobil durmuş- tu çoktan. Beraber indiler. Mahalle diler. Mehmet Senih: — Garson, dedi, bize birer bol. Garson bol tabakları elinde geldi. Senih tabaklara baktı: — Bu İstanbulda da Hamfendi, de - ciye gir « | ğ İ - — —a Şık bir tuvalet nasıl yaptırılır e İ A j a ğ * s * * — AMERİKADA İNTİHABAT O tnciemin 2 MÜCADELESİ — Dempsey siyasi bir nutuk söyledi Ruzvelte taraftar kazandırdı eski Cumhuriyeitç bir oldum ,, diye Nevyork — geçen yazdı. Nevyork- ta bütün sporcuların toplandıkları bir yer olan Dempsey'in barına girdim. İçerisi fevklâde — kalabalıktı. Dipte Dempsey'in de iştirâk ettiği bir toplan- tı vardı, hararetli hararetli konuşu - yorlardı. Yanlarına kadar sokuldum. — Hayrola Jak dedim. İşlerin bo- zuk mu gidiyor, pek telâşlısın ? — Bilâkis azizim, diye cevap verdi. Bu akşam başka bir derdim var. — Ne derdi, bildiğime göre artık ringe de çıkmıyoraun? Dempsey güldü: — Ben en büyük maçlarda bile rin- ge çıkarken korkamadım, dedi. Fa kat bu akşam heyecandan âdeta çene- lerim atıyor, bir nutuk irad edeceğim, onun için çok telâşlıyım: receksin? — Hayır azizim siyast —bir nutuk Resmini koyduğumuz bu şık tuva - | Vereceğim, sen de gel de beni dinle. letin nasıl yaptırılacağını aşağıda ya - zıyoruz. Dikkatle eakuyunuz, ve aynen tatbik ediniz.. | — Üç gün üç gece ağlamalısınız! 2 — Kocanızı, elbiselerini makasla kesip elbisesiz bırakmakla tehdit et - melisiniz. 3 — Konu komşuyu başınıza toplı- yacak kadar büyük bir kavga çıkar - malısınız. 4 — Evden kaçmalısınız. Kocanız tu- valeti yaptırmağa razı oluncıya kadar eve dönmemelisiniz. kocamın büyük babası İsmail Paşa ile babası Necmi Beyin ve annesi Mısırlı Şayeste Hanımın resimlerini göslere - yim, Salona girdiler. — Büyük babamız.. — Bu müu İsmail Paşa?.. — Şey, şey bani o zaman bir mas - keli balo olmuştu da bu kıyafete gir - mişti. * — Ya bu tulumbacı kim. — Değil, değil, o da o baloya git - mişti de bu kılıkla... — Ya bu çamaşır yıkayıcı kılıklı ka- dın?. — Balo, maskeli balo, © gün, o za - man maskeli balolar çok olurdu. Resimler içlerinden kahkahayla gü- lüyorlardı. di, kat'iyyen bol yapmasını bilmiyor - lar. İki kaşık yediler, tekrar otomobile bindiler. — Nereye gitsek?, — Ayderinin çayı var... Dempsey'in zenci şoförü bizi Nev- yorkun şarkına doğru belediyenin em- rettiği sür'atten 60 kilometre fazlasile sürüyordu. Asfalt yollar üzerinden 90 kilametre ile giderken en rahat trana- atlantikte imişiz gibi — idik. Dempsey konuşmağa başladı: — Ruzvelt gayet iyi ahbabımdır, kendisile sık sık görüşürüz. O da be- ni çok sever, şimdi onun — yüzünden boksu bıraktım menecer oldum... Siyaset meneceri Dempsey — bana hergün bin bir methiyesini duyduğum Ruzvelti anlatırken, — yeni açılan bir hastanenin şerefine tertip edilen bin kişilik bir ziyafetin verildiği Astor ©- teline geldik. Hello Jack Saf saf olan davetliler bu sevimli adamın elini sıkmak için âdeta yarışı- yorlardı. Ben Dempsey'in Amerikanım €n çok sevilen adamı olduğunu bu ak- şam bir kere daha anladım. Dempsey Nutuk Söylüyor. Nihayet sıra Dempsey'e geldi. Bitmek tükenmek bilmeyen alkış- lar arasında peçetesini kaşık, çatalının yanına fırlattı. — Yaşa Dempsey, var ol Dempsey, biz de senin arkandan geliyoruz. Re- isicumhur olmak bir gün de sana mü- yesser olur, gibi sözler ortalığı çınlatı- yordu. Dempsey bir aralık şaşırdı, bir yu- dum su ile ayıldıktan sonra, rakibinin suratına dirket atar gibi, — şatafatsız, dimdik ve dosdoğru söylemeğe başla- di: — Coemiyetimiz hastaneleri arttır- Ayderinin apartımanına girdikleri 'mnk istiyordu. Hastanelere — ihtiyacı- zaman; davetlilerin çoğunu gelmiş bul-|miz olmıyacak bir hale gelinceye ka- dular. Ayaklarını caza uydurmuş çift-|dar spor yapacağız. Ben bir taraftan ler en yeni çıkan bir kadril valsını ya-|hastaneler açmak lüzumundan bahse- pıyorlardı. Mehmet Senihle, - Şermin|derken size şunu da söyliyeyim ki ben de bu çiftler arasına katıldılar. O ka -| gaha hasta olarak hastanenin kapısın- dar yalnız, o kadar başbaşa kalmıştı- lar ki.. Aparlımanın tavanından ak- seden ay ışığından başka onları gören hiç kimse yaktu. Şermin bu yalnızlık arasında yalnız bir şey görebiliyordu. Pier Ben Ova'- nın romanlarındaki esatiri kahraman- lar gibi karşısında duran, hareketsiz duran Mehmet Senihi, raber rakiplerimin yumruğu yedikten sonra yatalak olmalarından da daima zevk duymuşumdur. Bu sözler büyük bir takdirle karşı- landı, bir yumrukta değme aygırları rahmeti rahmana kavuşturan eski şam- piyon dakikalarca ve ayakta alkışlan- Şermin gözlerini kapamış. Bu dan -| 4, O devam etti: sır. hiç bitmemesini istiyordu. — Hamfendi bir likör almaz mısı - nız? Bu ses onun bütün maneviyatına te- &ir etmişti. Başını çevirdi. Ev sahibi e- linde bir tepsi ile duruyordu: — San mersi, — Pa dö Kava, — Ya vah vah, kuyuya mı düştü? — Ben hayata 16 yaşında atıldım, serserinin biriydim. Bir lokma ekmeği kursağıma indirmek için yapmadığım kalmazdı. İşte Hoover'in zamanında — sizler, hepiniz benim 16 yaşımdaki gibi ser- seri idiniz, sizi Ruzvelt sefaletten kur- | tarıp adam etti. Gözlerinizin önünde dan içeri girmiş değilim. Bununla be- Mabadi gelecek seneye "ümit lem'aları parlattı. x * & Meşhur yumrukçunun açık ve tok sözleri karşısında S»thıkhıdıkıünuıııw-l şampiyon: “ Demokrat bağırmıştır. Bu şâirane cümle — de dakikalarca alkışlandıktan sonra, Dempsey sesini biraz daha yükseltti: — Arkadaşlar ahbaplar dedi, ona i- timad ediniz, ben çok kuvvetli bir a- damdım, fakat en zayıf rakibimi dahi bir tek yumrukta yerlere seremedim. Ruzvelt te bir kaç ay zarfında koskoca bir memlekete baştanbaşa refah verer mez. Roozvelt kendisine yardım et | menizi istiyor, o daha — tecrübelerini yapmakla meşgüldür. Bizim — sandet miz için çalışan adama itimad etmelk yiz.n Yerine oturduğu zaman: Söylel Daha söyle!... Seni dinlemek istiyoruz. diye baykırıyorlardı. Eski bir Beyzbol şampiyonu: — Ben cumhuriyetçi idim. Dempr seyi ıslıklayıp söz söyletmemek — için buraya geldim, fakat artık bugünden itibaren demokrat oldum, — Ruzveltçi oldum, yaşasın Ruzvelt diye bağırdı.« «Paris Suvarn ı KÜğÜK HABERLER I KLiman Müdürlüğü Binası Liman Umum Müdürlüğünün — Merkef Rihtim hanına nakli için yapılan hazırlık- lar devam etmektedir. Nakil işine kânunü- evvelin on beşinden ilibaren başlanacaktır. Beyoğlu Halkevinde Müzik Kursları Beyoğlu Halkevinden: | Evimizin Ar şubesi, aşağıdak! programsı göre, kurslar açmıştır. Açılan kurslar şun“ lardır: 1 — Keman, 2 — Piyano, $ — Senfonif örkestra (orkestraya İştirâk edecek her mü“ zik bilen yurddaş kendi ületile bu kursa ya“ xılabilir.) Bu kurslara yazılma işi, 9/11/986 - tari> hinden başlayacak ve 10/11/96 — tarihindt bitecektir. Yazılmak istiyenler, nüfus tezkereleril? evimiz direktörlüğüne gelsinler. Kahve pahalılığı Kahve fiyatlarındaki yükseklik de“ vam etmektedir. Perakende satış kilo başına 135 kuruştur. Memleketimize kahve idhal eden: şirketin imtiyazı bitmiştir. 7 teşrinisa” nide yeniden bir münakasa yapılarak | kahve idhali bir şirkete devredilecek” tir. Piyasada lüzumu kadar stok mal bulunmadığı söylenmektedir. j ,Brezilya kahvecilerile Kaliforniyâ kahvecilerinin fiyatları yükseltmek F çin yapacakları anlaşma henüz tahak* kuk etmemistir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: