5 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

5 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 İkinciteşrin SON POSTA. “ Son Posta ,, nın siyasi tefrikası : 21 İTTİLHAD.. TARAKKİDEON HDN — Yazanı Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen SENE Biri kılıcı diğeri kalemi temsil eden iki baş yükseliyordu: Enver ve Talât Enverle Edirnede tanıştım. O arkadaşlarile haritalar üzerine eğilmiş, ordunun hangi sür'atle Edirneye girdiğini l_ıe i ihinde en seri a n DA la;:"ırıı'iyüşleırîne nisbetle bir rekor teşkil ediyormuş Said Halim paşayı, zannedersem Tar| ; İât bey keşf ve icad etmişti. Sait Halim Paşa, İttihat ve Terakkinin henüz sad- Tâzamlığa kadar çıkmak istemediği bir Zamanda; İttihat ve Terakki erkânının hükümet içinde istedikleri siyaseti Ta- hatca tâkib edebilmeleri için en iyi bir unsurdu. İyi kalbli, fedakâr bir insan, tam manasile çelebi bir aristokrat, fa- kat, siyasette zayıf bir unsurdu. Talât onun bu vasıflarını iyi bilir ve kendisini severdi. Bazan ondan bah - #ederken, içinde gizlediği bir şey bu - lunduğunu gösterecek tarzda gözleri- nin gülen bir bakışı da hissedilebilir « di. Hattâ, arada bir alayla karışık bir kaç kelime ile de anlatırdı ki Said Halim paşa sadrâzamlık, İttihat ve Te- tTakki de hükümet ve siyaset yapmak- la meşguldür. Hakikatte Said Halim Paşa, İttihat ve Terakkinin doğrudan doğruya, sadrâzamlıkla beraber hükü - Meti tamamen eline alması zamanının Belmesi için atılmış son bir adım, son Merhale olmuştu. Diyebilirim ki Talât Paşa, sadrâzam olmaksızın sadrâzam- lk yapmış, yani Said Halim paşanın arkasını kendisine siper alarak onun İsmi altında ve o bu rolden yorulun - tıya kadar bir müddet bütün işleri i - dare etmiştir. Ancak, Said Halim paşadan itibaren ihat ve Terakkide kabine unsur - larının toplanmasında yeni bir husu - tiyet göze çarpar: O zamana kadar ka- ineye, ister cemiyetten olsun, isterse Meslekten yetişmiş yarı eski yabancı #nsanlardan bulunsun, daha ziyade kuvvetli şahsiyetlerin alınmasına e - .emmiyeı verilirken Said Halim paşa inesinden itibaren, kabineye gire- teklerin daha ziyade uysal, sessiz, yu- Muşak başlı ve her tarafa kolaylıkla Yürümeğe elverişli unsurlardan mü « Tekkeb olmasına itina edildi. Hattâ, o Zaman için hiç hatıra gelmiyen genç- ler bile nazırlığa getirildi. Bu, belki de | © sıralarda artık kendisinde işleri kâ - milen elinde toplamıya doğru bir ce - Saret hissetmeğe başlıyanı Talâtın, na- Zardan ziyade parlmanter müsteşarla Şalışmıya doğru meyledişinin ilk alâ- Meti idi. Bu noktada benim için kat'i bir teşhis koymıya imkân yoktur. Fa- , o sıralarda tgençleri yetiştirmek» Hârı ortaya atılmış ve artık beş altı senedenberi hükümete girip çıkan İt « tihat ve Terakki erkânı kendilerini bu işlerde kâfi derecede tecrübeli ve kuv-|' Vetli hissettikleri için kendi yanlarında timdi bir de tam acemileri, çırakları Yetiştirmeğe meyletmişlerdi. Zanne - bu hususta her iki mülâhaza - Tin da tesiri olmuştur. Talât paşanın sadrâzamlığı — bizzat Üzerine aldığı zamandan — itibaren bu Meyil büsbütün kuvvetlendi. Bilhassa rbin işleri sıkıştırdığı bir. zamanda binede daha sâkin çalışmak arzusu- hun bu meyli kuvvetlendirmiş olaca - T zannediyorum, Çünkü, bu sıra « 'da kabine içinde bazı sandalyelerin Ayrıca sahibleri bulunmadığı ve bir na- Zırın iki sandalyede birden oturduğu gçok görülmüştür. Hulâsa, İttihat ve Terakki hüküme- R Yavaş yavaş ve korka korka girdi. alâtın lider sıfat ve salâhiyetini al - ı'fllı ve bu sıfat ve salâhiyetle bizzat _İliikümel teşkil edebilmesi için tam tekiz senelik bir tekâmül devri geçi - ;']'Mİ: lâzım gelmiştir. Bu müddet zar- "ldf İttihat ve Terakki, hükümetler - saplıyordu. Edirne üzerine yapılan bu seri yürüyüş hareketler yapmış olmakla maruf Napolyonun sonra kendisi ile birlikte Babaeskiye götürmüştü. Önümüzdeki Hurşid pa- şanın kumanda ettiği kolordu Edirne üzerine yürüdü. Bunun erkânıharbi - ye reisi de Enverdi. Babaeskide, bizim gazeteci arkadaşların bana bit oyun oy- namak ve beni Babaeskide bırakarak benden evvel Edirneye gitmek için bir komplo yapmak istediklerini haber a - lınca, henüz karargâhın gazetecilere i- leriye hareket müsaadesi vermemiş ol- duğu bir sırada ben onlardan evvel davranmış, bir köy arabası bulmuş ve, teşbihde hata olmaz, cebri bir yürüyüş yapan bir asker gibi, onları arkada bı- takarak bana komplo yapanlardan bir gün evvel Edirneye varmıştım. Ordu Ai e şam üstü varmıştım. Arkadaşları atlattım Doğruca askeri daireye - gittim ve Enver Paşa de uzun boylu içtimaf ve siyasi renk Enver beyi buldum. Erkânıharb reişi- aramadı. Nasıl «ben ittihatcıyım» di - (Pin Nİı_ıınu girdiğim zaman o, etra » yen, nasıl ittihatcı olduysa, sağlam itti-|fında diğer arkadaşlarile harita üzeri ne eğilmişler ,elinde bir pergel, yürü- yüş esnasında katettikleri mesafeyi | ölçüyorlardı. Ölçtüler, biçtiler, sonra askerlik tarihindeki seri yürüyüşlerle Fakat, işler, tecrübeden tecrübeye Mukayese ettiler. Geçmiş gün, kilo- gittikce ve İttihat ve Terakkinin hü - Mmetrenin ne kadar olduğunu şimdi iyi | kümetteki tarihi ilerledikce, yavaş ya- | hatırlıyamıyorum, fakat, neticede şu- vaş bazı noktalar da billürlaşıyordu: ’na karar verildi ki Edirne üstüne ya- hatcılığına az veya çok itimad ıdı'lenl herkes de, yumuşak başlı, biraz zeki ve malümatlı olmak şartile nazır olabilir- di. Edirneye sabah girmiş, ben oraya ak-| * Odanın kapısı sessizce açıldı. Bir cepl deki lâmbasının aydınlığı bir anda odanın dört tarafını dolaştı. * Bir gardrop aydınlandı, din göründü. Bir karyola... ki adam gözlerini açmadı döndü. Cep lâmbası sönm dakika geçi dı, Adam uyuyordu. Kapıdaki, gürültü etmeden yürüdü. Komodine yaklaştı. Gözleri hep yataktakinde idi. Yataktaki uyu - yordu. Birdenbire uyanacağa benze - miyordu. Odaya girenin, odadaki uyarımadan yapacağı işler vardı. Kamodinin çek - mecesini açtı. Eline bir şeyler geçmiş- t. Bunlar onun aradıkları şeylerdi birdenbire yüzünde bir şevinç alâme- ti belirdi.. Aldıklarını alelâcele cebine soktu. Gardroba yaklaştı. Gardrobun kapısını açarken hafif bir gıcırtı oldu. Elindeki lâmbayı söndürdü. Perdenin arasından sızan ışık karyolayı — biraz aydınlatıyordu. Karyoladaki — tekrar döndü. Dakikalar geçli. Lâmba gene yandı. Gardropta bir ceket asılı idi. Biraz evvel komodinin çekmecesine giren el bu sefer de ceketin cebine gir- di, Bir cüzdan çıktı. Bu içi epey şiş bir cüzdandı. Cüzdanı aldı. Bu sırada kar- yoladaki birdenbire doğruldu. Öteki cep Ilâmbasını karyolada doğrulana doğru tuttu. Öbür elinde bir tabanca vardı. Karyoladaki bunu görmüyor gi- idi. Uykud& yürüyen bir insan ha - ba gitti. Gardrobun açık andan içeri elini soktu, bir tahla kutu çıkardı. Tahancalı adam onun bü- tön harek bir komo - — Ya buna dokunsaydın.. 'Tabancalı adam tabancasını koltuk. takinin göğsüne yaklaştırdı. — Benimle alay mı ediyorsun? Beriki soğukkanlılıkla cevap verdi: Çeviren: İsmet Hulüsi İMSET kutu kâfi, bir kere yere atarsâmı, €n de ölürsün.. — Ne çıkar. Ben emelime nail ol « muş bir adamım. Ben bu keşfim içli n. — Keşf te tabii mahvolacak. — Çocuksum, onun formüllerini iling adamlarına ç h dağıttım. Onlar de bunun yüz binlere Hem ben ölürken keşfimin tecrübesini de yapmış ve öyle ölmüş olurum, " — Tabancanı bırak yoksa; — Yoksa ne?. — Canım sıkılıyor. Kutuyu yere atıs vereceğim. — Öleceksin, — Yalnız ben değil sen de, ilim yo « landa iki kurban çok mu? — Benden ne istiyorsun, gideyim.. — Parafnı al, kiymetli eşyamı, tahe villerimi al git, hayır olmaz, sen kag senelik hırsızsın? — Tam dört sene. t sene can yaktığın yeter, Şimdil günahını ilim yolunda öde « melisin. Tabancayı tekrar eline alsandkı ; — Aldım ne olacak? . — Şu kutuya nişan al! — Ne olacak aldım. — Tetiği çek. — Patlıyacak mı? — Görürüz. Yahut ta ki göremeyle, Çünkü patlama o kadar ani olur ki. — Kutuyu bıraksan da.. t — Bırakamam.. Hem böyle daha iyi, bir kere bırakacağım ve tam manasile bırakmış olacağım. — Benim çocuklarım var, — Benim yok ki! — Benim biraz param var. — Hırsızlıkla biriktirilmiş değil mif — Üstüne benimki de zammolunuyor. — Seninkini vereyim. Fakat şu kus tuyu bırak. İttihat ve Terakki hükümetleri için- pilan bu seri yürüyüş, askerlik tari - de iki baş sivriliyordu: Talât ve Enveı.âhi“in en seri hareketlerini yapmış ol- Komitenin biri sivil, öteki asker un - makla mâruf Napolyonun yürüyüşle- surları, bunlar, sbütün — İttihat ve T,.!ıine nisbetle bir rökor teşkil ediyor. Bu rakki tarihinde tedricen sivrildiler ve|kararın verilişi, bu yürüyüşü tertib ve yükseldiler. Biri yavaş yavaş sadrâ - idare etmiş olan erkânıharb reisine bir zamlığa, öteki de yavaş yavaş başku- keyif verdi. (Arkası var) mandanlığa kadar yükseldiler. Bu iki şahsiyet, zâhiren elele yürüyen ve aynı | zamanda İttihat ve Terakki lçiııde' #kalem» le «kılic» 1 temsil eden iki| ferdi kuvvet, acaba, bütün işlerinde ta-| mamen anlaşmışlar mıydı? Ben bunu zannetmiyorum. Bunların aralarında, | #e0lSLerERSÜNİASARASEAELATALAAĞA SADA A AEERASEREREEAAN her ikisinin de zamanı gelmeden ha- rice rengini vermekten çekindikleri bir şey vardı ve bu, daha muharebe başlar- ken hasıl olmuş bir şeydi. Bir husu - met? Hayır. Bir husumet denemez. Fakat, Türkiyenin harbe girmesinden itibaren bu iki unsur arasında bir ay- rılışın, ilerde bunları karşı krşıya da- hi getirecek olan bir vaziyetin ilk adı- mı atılmış olduğunu tahmin ediyo- rum. Enver* Paşa Onunla ilk defa Edirnede, son defa da Bakü'da görüştüm. Edirnede gö - rüştüğüm zaman, mstakbel şöhret fü- tuhatına giden bir kahraman idi; Ba- kü'da görüştüğüm zaman da, meğer - se, Asyanın göbeğinde bir sergüzeşte atılacak ve bu sergüzeştin manasız dal- gaları arasına gömülüp tarihe karışa - cakmış! İlk defa kendisini Hafız Hakkı ile birlikte Merkezi Umumide görmüştüm ve bu, alelâde bir takdim, bir kaç keli- me teâtisinden ibaret bir âşinalık tesi- sinden ibaret kalmıştı, Münevver bir erkânıharb olan Damad Hafız Hakkı ile, arada sırada Tanin'e yazı yazması vesilesile hayli sık temaslarımız olur- du. Enver beyle Edirnede ilk uzunca ko- nuşuşum Balkan harbi sonunda Edir - nenin istirdadı günü idi. Hareket baş- lamazdan evvel şark ordusu karargâhı Türk gazetecilerini Çorluya çağırmış, Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok| kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynım yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. * Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça. G ie l iştir. Fakat olay olmadığ dan hiçbir fabrika muvaffak olama- muştır. Yalnız Almanyada Fazan ve yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markâsını arayınız; israr e- diniz. Fiatı: Paslanmaz Hasan Traş bıçağı 10 adedi 50 kuruşa. Hasan Traş bıçağı 10 adedi 35 kuruşa, Ha- san deposu; Ankara, İstanbul, Bey- loğlu. Tudum. — Ben, ölüm. Galiba kendinden bah- sediyorsun! — Hayır, benim için de gerçi ayni tehlike var, Fakat ben hayata o kadar bağlı bir insan değilim ki.. Bu kutuya dokunsaydın. — Dokunsaydım ne olurdu? — İhtimal bir şey olmazdı, fakat do- kunduktan sonra bir yere çarpman, ya- hut ta düşürmen ihtimali vardı. — İçinde kırılacak bir şey mi var? — Hayır patlıyacak bir şey.. Bunun ne olduğunu bilir misin? — Nereden bileyim? — Şu tabancanı Bgöğsümden öte ya- na çevir, canımı sıkıyorsun.. — Bu sefer benim göğsüme başka bir namlu çevtilecek değil mi? — Tabanca, sana tabanca çevirece- gim ha!.. a Uzun bir kahkaha salıverdi. — Buü kutu benim on senelik çalış - mamın neticesi.. — Kiıymetli bir şey olacak, — Fevkalâde kıymetli, gerçi görü - nüş itibarile basit, fakat içindeki. 'Tabncalı adam elini uzattı. — Bırak ölümüne mi susadın? Kutuyu sım sıkı tütmüştü. — Çok korktum. Kendimden ziyade başkaları için. Sen deli misin, bu ölüm kutusuna bir kere sert dokunulsa ne o- lacağını bilir misin? — Ne olur? — Birdenbire bir infilâk husule ge- lir, ne sen kalırsın, ne ben, ne de bu ev, Ben bu âleti keşfedinciye kadar on sene çalıştım. Hem şu tabancanı biraz rsana, ne olur ne olmaz pat- uzaklaştıı larsa belki birdenbire kutu elimden ye- re düşüverir de. — Patlamasın ben gidiyorum. — Nereye? — Sana soracak değilim ya! — Soracak değilsin amma ben sana soruyorum. Gitmeden yapacağımız bir İş var. — Ne işi? — Şu tabancayı bırak bir kere, — Bırakamam. Sen alırsın. — Bana onun lüzumu var mı? Eli; — Aîay n edi- : — Niye yaramş yorum? Birbiri- | Yarınki nushamızda : ikimiz de- öleceli | mizle alay edecek olduktan — sonraj vaziyette olma - . ha sende kalmı; dığımızı gayet iyi Tentenem KIZIar ha bende, Heı: hissediyorum. sen Allaha inanıf B Yazan : Çeviren : — ğabulaln? ÜRoraceVan Olfel Nurullah A; T gyiğ böğüm için ölümden ko> — Bir düa et « — sen fena olmaz. —— Dua filân edemem, ben gidiyorum, — Kutuyu bırakayım öyleyse. — Sakın. Ben gideyim de o zamamz istediğini yap! Çocuklarım var!.. — Çocuklarına bir isim bırakabil e mek için sana şerefli bir ölüm buldum, Niye tereddüt ediyorsun, — Hem sendeki eşyamı masaya bra raksana. — Bırakayım amma ne işine yaram Mademki öleceksin. i — Senin ne işine yarar, bir hırsız gie bi başkasının malı ceplerinde öleceğle ne namuslu bir adam gibi ol. . — Al eşyanı, al cüzdanını. — Şimdi tamam. Bir, iki, üç der de. mez kutuyu atıyorum. Nereye atayımı doğrudan doğruya mı? H — Yok, yok. Hiç bir yere atmayın olmaz. Çocuklarım var, İ — Evvelden düşünseydin.. Hem bit hırsız babanın çocuğu ne çirkin şey. - — Evet amma'ne yapsaydım? h — Namusunla para kazansaydın, hae — yatını benim gibi işe yarıyacak bir şee ye vakfetseydin. N — Ayağını öpeyim, beni bırak, bet — gideyim, ondan sonra bu işi gör. ) — Olmaz diyorum, cemiyete olay — borcunu ödiyeceksin.. ö — Ölerek mi? — Tabil! — Keşki bilseydim? — Bilseydin ne olacaktı. — Bir kere çocuklarımı vimden öyle çıkardım. —Çocı'ıvkhnmdemekbukadır!'.n seviyorsun? Fir — Evet! — Seni değil, fakat onları bağışlı « yorum. Haydi defol! SE M Hırsız, tabancasile, masanın üzerin« de bıraktığı eşyaya bakmadı bile, he - men odadan çıktı. Bir iki dakika sonra sokak kapısı e yin kapandığı duyuldu.. Elinde kutuş — koltukta oturan adam kutuyu, masa « — nın Üstüne attı. Kütunun kapağını age — tı. İçinden bir sigara çıkardı. h ” — Uykum kaçtı; dedi, bari bir sigara öperdıci İSE İN HL At GA P A F A —

Bu sayıdan diğer sayfalar: