22 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

22 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Meriakesiğ “2a Bızı NASIL G"LD”B"Y"RLAR? Erenköy cinayeti esrarın! Vasfi Riza ile mülâkat Yazan : Hâzım söylemişti: — Hele sana bir Vasfiyi göndere- yim, o çok konuşkandır, bak neler an- latır... Bir dakika geçti geçmedi, Vasfi gö- ründü, - — Sizinle konuşacağım.. — İmkân yok.. — Canım etmeyin, eylemeyin.. — Allah aşkına beni bırakın.. — Allah aşkına bırakmam, — Mesele güldürmek meselesi.. — Benim hiç bir fikrim yok. — Şu kadarcık ta fikriniz yok mu? — Hayır yok. — E şimdi ne olacak? — Hele boyun bağımı bir düzelteyim — Ondan sonra? — Müsaadenizle diyip kaçacağım.. Vasfi birşey söylemedi, hani Ayna- | roz Kadısındaki gibi: Şülle Lâpa tebşiredir baklava, dinler isen nush edeyim ben sana... Ger şineyi bende künem buraya! müfteilün müteilün failün. Ya ben biliyorum ya, efendicağızıma efendi babam kallavisini giyecek... Demedi. Ayaklarını yere vurup: — Ben Karagöz isterim! Diye bağırmadı. Ben ona: ——— Sana Eren bir Macera « — 24 yaşındayım. 23 yaşında bir genç kızla uzun müddet seviştik ve birbirimizle evlenmeğe karar ver - Fakat babası İstanbula tayin e- dildiği için maaile kalkıp - gittiler. Fakat biz muhaberemizi kesmedik, muntazaman mektuplaştık. Geçen- lerde kendisinden bir mektup aldım. Mektubunda bir genç ile nişanlan. dığını, artık aramızdaki münasebe- tin kesilmesini yazıyordu. Halbuki ben onu hâlâ seviyorum. Elimde bir çok mektupları ve imzalı fotoğraf- Jarı var, Bu nişanı bozmak tasayvu- Tunda bile bulunuyorum. Siz ne der- siniz?.» Edirne M. $. G * Hatanız aşikâr. Bu genç kıza karşı bütün münasebetiniz. müddetince hiç de ciddi davranmamışsınız. Onun hüsnüniyetle ve sabırla hareket et. tiğinin en canlı misali, uzun mür ——— e— ——” GÖNÜL İŞLERİ' İMSET — Nasıl güldürüyorsunuz? Diye sormadım, o bana ce- vap olarak: — Nasıl mı gü yi Lüküs Hayatta Hüzım : «— Ben lüküs oldum. diyince : — Sen idare kandili bile ola mazsın! diyorum, gülüyorlar, Demedi, Ben ona: —Daha daha başka?. Diye sormadım, o bana, — Daha daha, «Tosun» da sarnoş tak lidi yapıyorum, ve zemzem diye rakı- yı nasıl içtiğimi anlatlıyorum. Ona gü- lüyorlar. Demedi, ben bna... — Hepsi bu kadar mı* Diye sormadım, o bana: — Bu kadar olur mu, gene Lüküs Hayatta, «Zeynebim Zeynebim kıyma bana gü- zelim> Şarkısını hem alaturkamsı, hem de alafrangamsı söylüyor; güldürüyorum. Demedi. Ben ona: , — Siz ne vakittenberi güldürüyorsu- nuz? diye sormadım, O bana: , — Hatırlar mısın bir zamanlar Şeh- zadebaşındaki Darülbeday dP bir p oynanıyordu. — Tev: det size bağlı kalmasıdır. 23 yaşına gelmiş bir genç kızın en büyük endi- gesi evde kalmaktır. Sizinle alâka- dardı, fakat ciddi bir teklifiniz vâki olmayınca, bittabi karşısına çıkan ilk talibe muvafakat cevabı vermek mecburiyetinde kaldı. Artık herşeyin bilttiğini zannedi yorum. Sevdiğiniz bir insanın saa- detine mâni olmayınız. Namuslu bir erkek gibi hareket ederek eli - nizde bulunan bütün mektupları ve resimleri imha ediniz. ... Şişlide Bayan «B. C.: e: İhtisası olan bir doktorun fikrini alımız. Muhtelif sebepleri vardır. U- zaktan bir şey söylenemez. ... Fatihte Bay (Kerim) e: Görücü ile evlenmek usulünü bu- gün, kim bilir, belki yalnız bizim hududumuzun haricindeki pek geri memleketlerde tatbik ederler, Lâ - tife ediyorsunuz sanırım. TEYZE AA BOYUN BAK di uuıELTEYı yan bir bahçivan elinde bahçe knvuı sahnenin bir başından öbür başına g mişti. Geçerken öyle bir bakışı vardı k /herkesi güldürüyordu. İşte o bendim. Demedi. Ben ona: — Siz güldürüyorsunuz, memnun musunuz 7 Diye sormadım, o bana; — Memnun olmasam bu sahnede se- nelerden beri kalır miydım? Demedi. Ben ona: Siz sahne haricinde de güldürür müsünüz? Diye sarmadım. O-bana: — İşte deminden beri gülüyorsunuz bundan ya! gi? Lüküs Hayattaki kömürlüği Demedi, ben ona : — Daha daha neler yapabilirsiniz? Diye sormadım, o bana : — Köpek gibi havlayabilirim, bur- numla zurna çalarım. Yanık bir sesim ,vardır. Alaturka gazel söylediğim gibi alafranga şarkı da söyliyebilirim. Demedi. Ben ona! — Tulüat yapmak kabiliyetiniz de 'var madır? Diye sormadım, o bana: — Yarasadaki; Kont cenapları, Ba- ron cenapları sahnesini seyretmedin n a - nahtarı sahnesini Hazımla birlikte ne ykadar uzattıktı. Onu da görmedin mi? Demedi, ben ona! — Güldürmek iyi birşey midir? Diye sormadım, o baha: — Güldürmek hiç fena birşey olur mu? Sizi güldürüyorsak size fenalık mı ediyoruz?.. Demedi, Behzadı kolundan yakala- yıp, Maskaradaki gibi * — Baba, kadın şimdi de türkçe çıl- dırıyor, kalk gidelim! Diye sürüklemedi, sadece : — Benim hiç bir fikrim yok. Dedi; sağ elimin başparmağını, gene ayni elimin şahadet parmağının üzeri- ne koyarak : — Şu kadarcık ta yok mu” Diye sordum. — Yok ! Diye cevap verdi. Çok konuşkan oldu ğunu Hâzımdan öğrendiğim, Vasfi gül- dü, güldürdü, fakat hiç konuşmadı. Bo- ,yunbağını düzeltir düzeltmez de gidi- verdi. : İMSET hâlâ muhafaza ediyor Evden 50 lira kayboldu, fakat öldürülen kadının boynundaki altınlar duruyor, yeni ipuçları ele geçirildi (Baştarafı 1 inci sayfada) Seyfettin ailesine merbut bir adam- dır ve köyde hali vakti yerinde olarak tanınmaktadır. Hüsniyenin boynunda bir dizi irili ufaklı altın vardır, Vak'a nasıl duyuldu ? Evvelki gece sabah ezanı okunduk- tan sonra besleme Fatma Hüsniyenin büyük çocuğunu elinden tutarak kaşa koşa ihtiyar ninesinin 25 - 30 adım me- safede olan evine gelmiş, kapıyı yum- ruklayarak; Hüsniyenin ölmüş olduğu nu söylemiştir. Hastalıklı bir ihtiyar o- lan Hatice nine hemen başını örtmüş çocuklarla beraber vak'a mahalline gel miş, Hüsniyenin evin küçücük toprak zeminli sofasında yattığını görünce ba- şını kaldırmak istemiş, fakat eline kan bulaşınca feryat ederek dışarı fırlamış tır. Haticenin feryadma bütün köy hal- kı koşmuş, 30 - 40 hanelik köyde vak'a hemen duyulmuştur. Maktulün vaziyeti Polisler Hüsniyeyi evin dar söfasın- da kanlar içinde bulmuşlardır. Zavallı- nın gırtlağı kesilmiş vaziyettedir ve bi- ri kafasında, biri kulağının arkasında, birzi de yüzünde ve boynunda olmak üzere üç derin yarası vardır. Bir anda bastırılmış olacak ki ne o- dada yatan dört çocuk, ne de üç dört adım ilerdeki komşu evden ses duyul- mamıştır. İlk izler Evin içi tamamile karmakarışık bir halde bulunmuştur. Bitişik daire ara kapısı olan ahırın tahta kapısı kırılmış. tır. Lâmba, şişesi bir tarafta, dibi bir tarafta olarak ahırda bulunmuştur. Bir de içi kireç dolu bir leğen, bir bıçak darbesile delinmiştir. Bunu, kati- lin bıçağını temizlemek için daldırdı- ği zaman yaptığı zamnolunmaktadır. Çoc n yattığı odanın kapısı sabah- leyin çocuklar dışarı çıkmak istedikleri zaman dışardan bir iple bağlanmış ola- rak bulunmuştur. Besleme Fatma ile Hüsniyenin büyük çocuğu bu ip kapıyı çekerek koparabilmişlerdir. İlk tahkikat Köy bekçisi sahur davulunu çalarak Hüsniyenin evi önünde durduğunu, an cak Hüsniye uyanıp lâmbayı yakınca oradan uzaklaştığını söylemiştir. ki maktülün o zaman henüz hayatta oldu- ğu bu suretle anlaşılmıştır. Bu ifadeye ve maktulün vaziyetine göre sahur da- vulunda uyanan Hüsniyenin sahür ye- meğin! tabağa koyarak ısıtmak için mutbağa götürdüğü sırada mutbah ka- pısı'önünde taarruza uğradığı tahmin edilmektedir. Besleme Fatma, ilk ifadesinde en kü çük çocuğun ağlaması Tine uyandı- ğini osırada etrafın yent aydınlanmakta olduğunu, odada Hüsniyeyi görünce ço cuğa süt gelirmeğe gittiğini zannederek dışarı,çıkmak istediğini, fakat kapının dışarıdan bağlanmış olduğunu görünce, uyanan büyük çocukla beraber ipi ko- pardıklarını, sofada Hüsniyenin yüzü gözü kan içinde yattığını gördüklerini ve ninesine haber vermeğe koştukları- nı söylemiştir. Fakat Müddeiumumi tahkikata elko- yunca küçük Fatma bu ifadesini de-, ğBiştirmiş, o gece eve Paşaköyden Meh- met ile Süleyman isminde iki kişinin geldiğini, Hüsniye ablasının onlara kah ve pişirdiğini ve kendisine beş kuruş vererek geldiklerini Seyfettin ağabey- sine söylememesini tenbih ettiklerini bildirmiştir. Lâkin Fatma yaradılış itibarile has- talıklı, aptalca bir çocuktur, Söylediği sözleri herkes anlayamamakta, hattâ bahsettiği adamları köy ahalisi bile lâyikıyle tanımamaktadır. Bu şartlar içinde Küçük Bakkalköyüne 4 saat me- safede bulunan ve Küçükbakkal köylü lerinin bile pekaz tanıdıkları Mehmet ve Süleyman adımdaki iki kişiyi Fat- manın tanımasına köylülerce ihtimal verilmemektedir. Fakat bu iş pek te asılsız değildir. Söylendiğine göre Seyfettin bu adam- kendilerine biraz borcu varmış. Ve bü adamlar geçenlerde bu borcu istemek için Hüsniyeye müracaat etmişlermiş- Lâkin gene köylülerin ifadesine gÖ” re Hüsniye fevkalâde namuslu, evin? ve erkeğine bağlı bir kadındır. Hiç bif şüpheli hali görülmemiştir. Cinayet neden yapıldı? Cinayetin neden yapıldığı henüz mef huldür. Evin içi araştırılmış olduğu halde içinde elli lira bulunan bir cüğ? dandan başka birşey kaybolmamıştı! Hattâ katiller Hüsniyenin boynunda ©* lan altın beşibirlik di i bile almar mışlardır. Maamafih bu dizi cinayet Si? rasında bağı kesilmiş olacak ki bir ket narda bulunmu ç Köylülerin söylediğine göre 55 altıl lira bulunan ve odada bir rafın altınâ “aklanmış olan bir çıkın da aşırılmâ* mıştır. * Cinayet esrarengiz mahiyetini mu* hafaza etmekle beraber izler az değ dir. Maktülün başındaki bıçak — yar ları, leğende hâsı! olan bıçak deliği, 84 hırda bulunmuş lâmba, oldukça mühinli ipuçları ö nde tutula* rak şu ne"celere varılabilir: apanlar köyüf | — Bu cinayetin ve evin pek yabancı ı, ahırdanseve geçilecel yolu bilmezler ve buradan geçmeğe G€ lüzum görmiyerek evin ya, hafif olaff kapısını, yahut ta alçak olan pencere* lerini zorlarlardı. 2 — Vüuran adam çok kuvvetli birit sidir. Çünkü bıçağı temizlemek için İi kireç dolu leğene daldırınca leğeni tâ* mamile delebilmiştir. 3 — Cinayette şimdilik para hırsın* dan başka bir sebep görülemediği içili katil veya ketiller, soygunculukta acemi imişler, Evi baştan başa aradık* Tarı halde ne #itınfarı bülebilmişler, ni de makt boynunda bağı bıçak dar” besile kesilen ve bir kenara fırlayan al* tınları almadan savuşmuşlardır. 4 — Fakat savuşmadan evvel çocuk ların yattığı odakapısını iple bağlamâ* yı, lâmbayı âhıra fırlatmayı unutms* maları da ayrıca nazarı dikkati celbet' meğe değer. 5 — Katillerin, ahırın kapısı kırif” mış olduğundan oradaki arakapıdan &* ve girdikleri muhakkak gibidir. Bekçi nin sahur davulunda evin içinde lâm* bâ yanması, cinayetin sahurdan sonrf yapıldığını göstermesi dolayısile katif ler kadın uyanmadan evyel girmiş buf lunuyorlardı. Ve kadıncağız sahur ye“ meğini mutbahta ısıtmağa giderken & vin içinde idiler. 6 — Maktülün ve kocasının bellibaş” h bir düşmani olmadığına göre lâmbi elinde dışarı çıkan kadının - katilleri teşhis ettiği ve onların da ele geçme” mek için bu cinayeti işledikleri de ııh' min edilebilir. Bu kadar delâil olduktan sonra zabi* ta faili veya failleri herhalde pek kıst, zamanda meydana çıkaracaktır. Şimdi” lik tahkikata ehemmiyetle devam edil? mekte ve bu tahkikatın cinayetin fail* leri hakkında verdiği kanaat ve tahmilf ler titiz bir kıskançlıkla gizlenmektef dir. Faillerin bugün Glmazsa yarın eli geçecekleri umulmaktadır. Sönmemiş sigaradan çıkan yangın Arnavutköyünde tütüncü İstefanitf ahşap evinin — kaplamaları birdenbird tutuşarak kaplamalar kısmen yandık' tan sonra — söndürülmüştür. Yapılati tahkikatta yangının yoldan geçenlef tarafından atılan sigaradan çıktığı atf laşılmıştır. Bir karpit kazası Yedikule İstasyon caddesinde otü ran İd yaşında Hamdi oğlu Mıhn“*l, evlerinin yanındaki arsada karpitle 0Y* narken karpit birdenbire parlamış, kaf” piti ihtiva eden kutu da olduğu yef” den — fırlamış, Mahmudün — kafasınâ çarpmış, ağır sürette — yaralamışti!* lardan bir mikdar kömür ve saire almış | Mahmut hastaneye kaldırılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: