18 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

18 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

. j ) * 14 Sayfa “ Son Posta ,, nın tefrikası :_93 — IKINCI KISIM — Prens Yusupofla Rasputin kapıda görünür görünmez karşıda bekleyen otomobil, derhal mermer basamak- ların önüne gelmişti. Prens evvelâ Rasputini bindir- dikten sonra kendisi de otomobile girdi : — Şoför! Saraya dönüyoruz! emrini verdi. — Muhterem Prenses hazretlerinin emirleri bu kadar mühim bir şey mi?.. Demişti. Prens Yusupof, ellerini uğuşturarak #evab vermişti: — Bence, o kadar mühim olmamak lâzım gelir. Fakat; her nedense, ken - disi buna son derece ehemmiyet ver - di... Mesele, gayet basit. Dadısının oğ- lu, topcu yüzbaşısı Melikof, garb cep- hesinden yaralı gelmiş. Tedavi edil - miş. Şimdi de Kâfkas cephesine gönde- rilecekmiş... Halbuki anası gelmiş; oğ- lunun bir müddet daha burada alıko - nulması - için rica etmiş. Prenses de, bu işi göreceğine dair da- Prensese dısına söz vermiş... İşte, mesele bun - dan ibaret... Harbiye nezareti müste « şarını görüp de, bunu rica edecektim. — Hiç zahmet etmeyiniz, azizim Prens... Lütfen, Prenses hazretlerine söyleyiniz. Himaye etmek istedikleri Yüzbaşı Melikof, yarından itibaren hâs- sa alayına naklettirilecek.. ve sarayda, Çariçe hazretlerinin muhafızları arası- na yerleştirilecektir... Yalnız bu yüz- başı, yarın gelip beni görmelidir. Prens Yusupof büyük bir sevinç gös termiş: — Ah mukaddes peder!.. İren, bu lütfünüze kim bilir ne kadar sevinecek, ve teşökkür edacektir... Ah, müddüt olsaydı da, onun bu sevincini bizzat görmüş olsaydınız. Eğer, şu yalancı Fransız karısını beklemekten vazgeç - miş olsaydınız; sizi derhal Prensese götürürdüm... Bu gece, o hiç bir yere çıkmadı, Bir kaç sevimli arkadaşını da- wet etti. Zannedersem, hep birlikte çay içecekler. Demişti... Rasputin, uçları simsi - yah tırnaklı ellerini havaya kaldıra - tak büyük Bir neş'e ile cevab vermiş - tir — Aziztm, Muhterem | Prenses hâzretlerinin küçük bir mem- nuniyetlerini görebilmek için, Fransız karılarını feda ederim. Prens Yusupof, büyük bir sevinçle | titremişti. Prens... bütün | Prens Yusupofun ların önüne gelmişti. Prens, evvelâ Rasputini bindirdik « ten aonra, kendisi de otomobile girmiş: — Şoförl.. Saraya dönüyoruz. Emrini vermişti. Şoför kıyafetine girmiş olan (Dok - tor Lâzover) gaza basarken: — Fahametmeâb hazretleri, buyururlar. Diye cevab vermişti. Soğuktan, camları sımsıkı kapalı o- lan otomobili: ni - tıpkı teke koku - suna benziyen - iğrenç bir koku istilâ etmişti. Prens Yusupof, Rasputinden intişar eden bu ağır kokuya tahammül edemiyerek birdenbire fena halde ser- semlemişti. — Affedersiniz. mukaddes pederl. Bugün biraz fazla şarab içtiğim için başımda fena bir ağrı var. Müsaade e- derseniz, şu camı biraz aralık edeyim. Demek mecburiyetini hissetmişti. Doktor Lâzoverin maharetle kullan- dığı otomobil; bir kaç cadde dolaştık - tan sonra; Prens Yusşupol'un sarayı ö- emir nüne gelmişti. Sarayın pencerelerinin hepsinde mebzul ışıklar taşmakla be- raber, her taraf sessiz ve sâkindi. Rasputin, ağır ağır otomobilden in- miş, kapıya doğru ilerlemiş.. yerlere kadar eğilen iki üniformalı uşağın ara- sından geçerek içeri girmişti. Prens Yu- supof da, onu tâkib etmişti. Evvelâ holden ve sonra, muhtelif salonlardan geçmişlerdi. Bu salonlar, servetinin bütün haşmet ve azametini göstermekte idi. Duvarlar, en kıymetli tablolarla; köşe- ler, en nefis ve san'atkârâne heykel - lerle müzeyyendi. Bir çok camlı da - laplarda, asırların tarihi hatıralarını ta- şıyan bir çok antikalar teşhir edilmek- te idi.. Bu camekânlardan birinin için- de meşhur Kleopatranın siyah elmastan yapılmış olan gerdanlığı parlıyordu. O- nun karşısındaki camekânda da, al at-| ç, lastan bir mahfaza içinde, Cengiz Hâ İnın geniş yüzlü yatağanı, korkuç bir heybetle göze çarpıyordu. Raspulin, Yusupof'u tâkib ederek | — Şu halde.. derhal gidebiliriz, mu | ağır ağır ilerliyordu. Her biri, üç dört kaddes peder. Diye mukabele etmişti. * Pai Yazüpof'lk Roshüliü, kapı - da görünür görünmez, karşıda bekli yöztobam dN derkal mülser b.—,...,....k. D — Bir Doktorun Günlük Pasartesi Notlarından €) | Gene süt Evinize getirilen sütlere su katılıp ka - tılmadığını tâyin için biraz dikkat et - mek kâfidir. Bir defa küçük bir masraf edip bir (Tâktömetre) satın alınız, Su - yun derecesini bu âlet derhâl size göste- || pecektir, Bundan manda süte su katılırsa kesafe- ti az olacağından bu kesafeti muhafaza içia sütün içine nişasta karıştırırlar, Bu-.- nun da tâyini pek kolaydır. Bir fincan süt içine beş damla kadar tentürdiyot i- lâve ediniz. Eğer süt mavi bir renk alır- de nişasta olduğu derhal anlaşılır, Bundan mağda sütün tereyağını kısmen almak süretile de teftiş edilir. Dikkat et- melidir. Bir çök kapı sütlerinde tereyağı mikdarı iltrade 5-7 nisbetinde görülüyor. Hatbuki tabif güzel evsafı hâiz bir sütte 1 mikdarı Hitrode — (45-50) gram eaktır, İgetirmişti... misli altın pahasına olan bu enfes eşya- ya başını çevirip bakmayı, aklına bile getirmiyordu. Tıknaz vücudünden sar- kan uzun kollarını salladıkta, ergu « van renkli ipek gömleğinden hafif bir bışırti. işitiliyor; baldırlarına kadar u- ziyan parlak telâtin çizmelerinin ök - çelerinden, aymnı âhenkte bir gıcırtı yük- seliyordu. Küçük bir meydan kadar geniş olan yemek salonunu da geçmişler; küçü bir salona girmişlerdi. Burası, alelâde bir salon değil; âdeta bir nefâis meş- heri idi.., Prens Yusupofun efsanevi servetinin mahsulü olan en bedii eser- ler, bu salonu küçük bir müze haline Köşelerde bronz, porselen ve mermer heykellerin arasına, akla hayret veren binbir türlü nefis eşya yer müzeyyen çerçeveler, mütenazır bir surette duvarlara siralanmıştı. Bun - ların içlerindeki (Aziz) tasvirleri do - nuk birer tebessümle gülümsiyorlar - dı. Rasputin, bunlara bile bakmamıştı. Kapıdan girer girmez, ellerini yukarı kaldırmış: — Oh.. oh.. ohl.. Aman, ne nefis pastalar.. ne nefis çörekler... O kok - muş Fransız karısı gelseydi, hiç şüp - Sıkmtı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi tmdadınıza yetişebilir. hesiz ki bunlardan mahrum kalacak - rinin tadına bakayım. Ç(Arkası var) leştirilmişti. İri zümrüd ve yakutlarla | SON POSTA « Son Posta » an Tarihi Telrikası © 92 — Sumer.. Sumer.. Diyerek elindeki -küçük zurnaya SÜMERYİLDİZİ EETİNTISA Yazan : Celi Tunçay, baygın bir halde haşâ yuvasına götürülürken bile ? - Nâraşı biraz olsun titretmemi; hareketsiz duruyordu. Nâraşın sadık uşaklarından biri olan | benziyen bir kamış parçasını çalmağa | esir zencinin bile gece renkli suratında başladı. merhamet ifade eden çizgiler belir -|daa gelmişti. O Yılanların dilleri yoktu ama.. bu mişti. çatlak kamışın çıkardığı hazin ve hazin | Maya biraz sonra mağaradan dişari- olduğu kadar da garib ses (Sumer) ad-| ya çıktı: li yılanı afyonla uyuşturulmuş bir hale getirmişti. — Görüyorsun ya, dedi, Tunçayın yanına (Sumer) den başka bir yılan Öteki yılanlar mağaranın sağına 80-| sokulmadı. luna süzülerek oynaşıyorlardı. Nâraş köndar bir gülüşle mırıldan - Nâraş, Sumer adlı yılana şöyle bir|dı. göz attı; — İki adam boyundan uzun.. Maya başını arkasına çevirdi: — Hiç korkma, Nâraş; O; (Fı - — Senin yılanların bile çok akıllı, Maya! Efendisinin yanında çok uslu duruyorlar.. Maya, Tunçay ayılıncaya kadar ma- rat) ın eşidir. Bunların arasında en çok | ğaranın kapısında bekliyecekti. ounun hatırı sayılır. Tunçayı ona tes-| — Nâraş bu korkunç meeclisten ayrıl - lim ediyorum. (Sumer) onu daima ö-|madan bir noktayı daha anlamak is - tekilerin hamle ve tecavüzlerinden ko- | tedi: ruyacak. İnsanların bile güçlükle yola geldik- leri ve güçlükle söz anladıkları bir de- virde, Maya, bu yılanlarla çok samimi — Tunçay buradan kaçamaz mı? Diye sordu, Maya başını sallıyarak: — Hayır, dedi, kaçamaz, Ve ona bir dost gibi konuşuyor ve çok çabuk |kaçmağa teşebbüs ederse, bütün yı - anlaşıyordu. Maya serpti.. tü ler yaktı.. ve çok garip » Janların hücumuna uğrıyarak — derhal ğaraya bir takım kokular | telef olacağını söyliyeceğim. — Burasını senden başka kimse bi- tir ki, bu altı yılan, ağzı açık ölan ma-|lir mi? garadan hiç bir yere gitmiyordu. Maya: — Bir çok kimseler bilirler.. fakat, korkudan, buraya gelmek şöyle dur « — Onlara haftada bir yem getiri- sun, dağın yamacından bile geçmeğe tim.. çok uslu hayvanlardır. en aşağı bir hafta tok durur. Bir köşe- de guları vardır. Dedi. Nâraş sordu: — Buraya haftada bir mi gelirsin sen? — Hayır. Ben her gün, hattâ büyü ve sihir işleri çok olursa, günde bir kaç kere de gelirim. — Tunçay ne yiyecek burada? — Onun yiyeceğini her gün ben ğim. Gelmediğim gün kızımla — Pekâlâ, Haydi at bakalım bu ye- ni misafiri mağaraya..! İhtiyar Maya tekrar kamışını çal - mağa başladı.. bu sefer yılanların hep- si birden buz gibi, oldukları yerde do« nup kaldılar: Maya, Tunçayı kucakladı.. mağa - ranın ortasına götürüp bıiraktı. Nâraşın ne sarsılmaz bir iradesi var- d Tunçay, baygın bir halde haşarati yuvasına götürülürken bile, kin ve ih- Hirası onu biraz olsun sarsmamış ve tit- retmemişli. Nâraş mağaranın kapısında granit - Nöbetcei Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar » dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Ziya Nurl). Alemdarda : (Bsad). Dakırköyünde * (Hilâi), Beya - mdda : (Haydar). Eminönünde ; (Meh- met Kâzım), Fenerde : (AHIf), Karagüm- rükte : (Arifi. Küçükpazarda ? (Mikmet Cemlil). Samatyada : (Teofilos), Şehre- mininde : (Nâzım). Şehzadebaşığda : (Hamdi). Beyottu cihetindekiler: : (Hüseyin Hüsnü), Hasköyde: Kasımpaşada : (Müeyyed), (Dellâ Buda). Şişlidek (Limonel - Galatada (Nisim Aseo) Merker nahiyede : (Nargileciyan). Taksimde : yan), Üsküdar - Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada : (Merkez). Heybelide: (Yu- suf). Kadıköy Pazaryolunda : (Morkez). Modgda : (Falk İskender), Üsküdar Ah- mediyede : (Ahmediye). Mideleri | cesaret edemezler. Nâraş ihtiyar sihirbaza değerli he- diyeler verdikten sonra, büyük bir em- niyetle Ur dağından ayrıldı. ” c ( BEFsİ z ’e,!*_ ’I':!' _;4 ; ffı-g <u gilarile hazırl rayın önünden Kahraman NM F !Eİ yoktu. Kralın kızâ hi &n hatsızlanmış, kil Bi muştu. " tuf Nâraş: H'Xh — Bugün aylfi 5“,,: Tanrırın yıııdlll'l"ı a M bi, E yola çıkıyoruz. Al gi :Uçı; Tanmıdan zafer € z — Ben bu sabah 'î he q: kalkmıştım, Nâratl ÇĞ iz | rimi açarak yalvâ k AAİ yüzünün akile 'T ,_'*tl muzu ve onu mi —0. A mel) dedim. M hi Tanrı yardımcınız Üiç tön sine varınca, h Hamat kralının P söylemek olsun. " basmaz, Sumer t0 dâletten ayrılmam zenginlerin ve korumayı; uyıf“' s| 3 etmeyi; açları, ÖkSÜL gi hastalari ve ılıllG" ma! Sağ elinde ( yasamız bulunsun! # leri yurdu adalet YE etmişler.. sen ” sın, Nâraş! — Adaletten VE mıyacağımı siz Fakat, kral hılh ne kışkırtacak © karşısında ne yaâP lama kıt'a fotoğraflarımı bir istidaya Ziraat Vekaletın Yüksek ve orta ziraat ve Ziraat Makinist ııek olup ta Vekâletimiz teşkilâtı haricinde çalışmakta © açılacak ziraat işlerinde vazife almak isteyen m üçer kıt'a fntogmfl-'ırlle mezan bulumdukları mekti rihlerini, şimdiye kadar üzerinde çalıştıkları resmi fe ve işleri ve bu vazife ve işlerden ayrılma ve ayrılma tarihlerini gösteren bir beyanha! bağlıyarak tez elden Vekâletimize göndermeleri * | reslerini bildirmeleri ilân olunur. “ Ziraat Vekâletin! Sivil ve askeri sanat mekteplerinin makine ve larından mezun veyahut ta çiftliklerde ve ziri traktör ve ziraat makinelerini kullanmayı hakkiyle ta yeni açılacak ziraat işlerinde istihdam olunmıya dan sanat mektebi mezunlarının şahadetname nin ehliyet vesikalarını ve her iki kısım talibin de bulundukları işlerden almış oldukları hüsnü hizmet asma fidanlarmın beheri beş kuruş ve aşısız kökll l paradan ve İstanbul Ziraat Mektebive Manisa Ameri' ) ı larında yetiştirilen aşısız köklü Amerika asma fidan paradan fidanlıklarda satılmaktadır. Ineklıleriı ; adı geçen Müessese Müdürlüklerine müracaatları e. eı-l 31, “156, ya v N bağlıyarak tez ©y göndermeleri ve muvazzah adreslerini bildirmeleri ” * ğ Ziraat Vekâletin a Vekâlete bağlı Erenköy fidanlığında yeştirilen © M

Bu sayıdan diğer sayfalar: