“SON POSTA 'SM'?f'»'ı e) B adenî Pt j İttihad ve Terakkide on sene —OCnuncu kısım - para meydandan kalkınca dya birde sarraflık meselesi çıktı No. 20 a BİN İKTISADİ VAZİYETİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — İ . d“lluz * AA M?&? yardımdan Bi k'hııe e_kada'r yalnız D4 B“lı tleri üzeri de tH. o_înıunhıa'“an gümrük ok'îık Caviîıpamto'l“ğ“n-' H, YAti ye y PeY bir güm - : b“'nda çok müte- ç kası tâkib etti. Ma- %'bî:“ gene is- * İh ka çare gö- yqd_îl'“d’k harb mas- ödiyecek < * olarak alı- ha _!;'Eı'de belki de 5 mikhrdik_'Hiç D ig i dar para alabi- . €T şeyi bir an- | ıhh"pı:.und'n artık bütün gll oldukea Teti hâsıl Va ho Yânın TÇ aldık, OBiçtabe, pi dteti büyük ol f (| ! İh e ZI &e ve Etme hm Para lhhyaç .. uâ_usunda zorluk dlgımız borçları mri n'mh]'ada Düyunu inatolarak muhafa- | mukabilinde n .::ğ?nde Yapıyor - ğ 'ehm. hde tekrar ma- edi L ktl ola Bti Miyacın, A? Cavid bey, y ie Ti ııığ_defa. olarak Bn a Ç * biz dahili is - hitYa klik ytedi ve e : Go Pi aj eto îlkknrabilmek ; İ.h'l Dlar: K ** ÇA "%enh henüz aaltıîıtmîgı Ü hi Yoktu. Al- A d Yü vasır aristanda ı %% ı:::de“ Para çıkar- Yı "lulıık-ketl"i içinde tan alıp v istikrazlar Eltınune halka da - Ükr enüş. ani $ olmasına 3;.tığ- hiç bir em ı'_lhlbuki biz- "îibaren at.- N Sene evve! müflis sayılan bir devlete dokuz sene sonra, halkın, bu Vet Çöstermesi ve istikrazı bir vatan müdafaası telâkki etmesi pek fevkalâde bir şey idi. iktisat ve ma - Almanyadan altın olarak gelen para -Itarafına gidilmemesini istiyorduk. Da- larla bizde de işler yolunda gitmekle beraber altın yerine piyasaya kâğıt çı- karılmıya başlayınca her şey;değişti. Kâğıdâ: Türkler - itimad - gösterdiler, Türklerle meskün olmıyan uzak mem- leketlerde maden istediler. Maliye ora- lara-altın gönderebildiği müddetce ge- piyasada kâğıt çoğaldıkca ve maliye « nin elinde de gönderilecek altın veya gümüş suyunu çektikce, o zaman, mey dana bir de harb sarraflığı meselesi çık- tı ve sarraflar piyasadan parayi topla- yıp toplayıp öteye beriye naklettiler. Maliyenin altın faizli istikrazı Bu suretle madeni para ile kâğıt para arasında tedrici surette bir fark vücu- da gelmeğe başladı. Hattâ yalnız kâ - ğıt para ile madeni arasında değil, dev- letin banknotile Osmanlı Bankasının banknotu arasında da bir fark hâsıl ol- du. Osmanlı Bankasının ancak üçte bi- rinin mukabili altın ile garantili olan banknotları tamamı altınla garantili o- lan devletin parasına nisbetle daha müteber sayılıyordu. İstanbul ve Ana- dolunun İstanbula yakın yerlerinde bir müddet için kıymetini muhafaza et - miş olan kâğıt para da, bu suretle mey- dana gelen harb sarraflığı neticesinde yavaş yavaş kıymetten düşmüştü. Maliyenin altın fâizli sitikrazı piya- saya çıkarılırken muayyen bir mik - dar tesbit edilmemişti. Bu istikrazın pi- yasaya atılırken geniş bir propaganda- ya mühtaç olması üzerine maliye neza- retinde teşkil edilen bir heyete ben ri- yaset ettim, Maliye nezareti ve bizim propaganda hey'eti, istikraz - tahville- bilâhara — düşmemesi — için piyasaya çıkarılması esnasında fazla tazyik yapılmasını istemiyı;rlar ve bunu v her ta- rafa muhtelif — vasıtalarla anlatmıya çalışıyorlardı. Bir taraftan bankalar, ö- te taraftarı altın fâizle gözleri kamaşan para sahibleri ve hattâ memleketin ma- rinin tahvillerin ne paranın kıymeti oynamadı. Fakat, |: 'daha döğrüsu, onü hesablarına uzun ha dokuz sene evvel müflis sayılan bir devlete, doküz sene sonra; — bin bir kusuruna rağmen, halkın bu kadar em- niyet göstermesi - veyahüd emniyet gösterse bile istikraza iştirâki bir vatan müdafaası vazifesini bilmesi pek fev - kalâde bir şeydi. _ İlk defa olmak üzere bizim aramız- da bir camia duygusu yerleşmiş bulu- nuyordu. O zamana * kadar - devletin para- meselesinde türlü türlü sahte - kârlığını 'görmüş ve bakır veya- kâğıd para denildiği vakit üç -günlük yola kaçmış olan halkın bu alâkası, niha - yet Türkiyede de müşterek bir fera- gat ve tesanüd duygusunun yayılmış ve Türkün de milli bir varlık - haline gelmiş olduğunu göstermek bakımın- dan hakikaten fevkalâde - büyük bir hâdise idi. Otuz senedenberi memle- ketin geçirdiği vukuat, bizi terbiye et- miş — demekti. «Gemisini kurtaran kaptandır», «iş becerenin kılıc kuşa- nanın!» gibi darbımesellerle o zama- na kadar yalnız ferdiyetçi bir ruh i - çinde yaşamış olan bir halkın şimdi böyle bir camia duygusile birbirine sa- rtılarak meydana çıkışı ö tarihte İtti had ve Terakkiyi nekadar sevindir - mişti! Her tarafta İttihadcılar bu hâ - diseden bahsediyorlardı. Halkın gös - tereceği alâkaya pek itimad etmiyen, boylu ithal etmemiş bulunan Maliye Nazirı hayret ediyordu. Tecrübeye, is- tikrazın 5 - 6 milyonluk bir mahsul vereceğini zannederek girmiş olan Maliye, on milyonu bulup daha da i- leri geçtiği zaman, neticenin büyük olduğuna kanaat getiriyordu. Gayretkeşler türedi İşte, biz de bundan dolayı tahville - İrin satışında zora müracaat edilme - mesini istiyorduk. Fakat, bürokratlar, marifet göstererek göze girmek, bece- riklilik satmak istiyenler hiç boş du - rurlar mı? Bir taraftan valiler birbir- lt müdafaasına seve seve iştirâk etme- ği isteyen küçük halk, istikraz tahville- rine karşı büyük bir alâka göstermişti. Biz bu alâkanın her gün nabzını din- ler mevkide olduğumuz için çok sevi- lerile yarışa çıktılar; bir taraftan satış memurları kendilerini göstermek he - vesine düştüler ve bu müsabaka için- de, paralı gördükleri insanlardan bir istiyene üç vermek üzere tazyik yap- ' Bir aralık niyor ve bununla iktifa edilerek tazyik tılar. (Arkası var) —e Vekili Nai Nasim Sagis, A f z Kai Ka * P S? B F ğ l eli z a-. K Müflis Oskar Cilacyana alt sıra defterldir. - (Baştarafı 8 inci sayfada) 650 650 00 6 3676 223,36 Ayrıca düşünülmek üzere : sıra- 5 Kesbi kat'iyet etmemiş ©- İ lan kısım hakkında şimdi- lik karar ittihazına muhal olmadığı. 150 50 100 6 Tediye. 13 b | 98,59 98,59 ! 25,88 25,88 K 25 25 ! 30 30 l 40.95 40,95 l 30,03 , 30,03 ! 28,34 * 28,32 ı 46,42 46,42 Me:ıvnlmı Alki vyadis, Avukat Nurullah Urluğundan: 3 dit sıra defteri iflâs idaresi tarafından tanzim ve daireye ilen veya reddolunan alacaklar miktariyle bunlara ait İŞbu sıra defterinde alacakları tamamen veya kısmen Te tîr_az etmek isteyen alacaklılar icra ve iflâs kanununun 2 | Bün zarfında iflâs kararını veren İstanbul İkinci Ticare Shar aa"na konkurdato teklif etmiştir. ._g.,_ Nması 20/2 /937 Cumartesi günü saat i ğ ; v * 11 de tayin edilmiş olduğundan mezkür içtimada " en kabul edilmiş olan alacaklıların hazır bulunmaları lüzumı.ş ilân olunur. (23576) teydi edilmiştir. Kaydi talep sıraları dahi mühtevi olan ve ddedilmiş olan alacaklılarla ka- 35 inci maâaddesine tevfikan t mahkemesinde itirazen dava eli a O.. Hikâye . Sen misin? B Yazısına son-noktayı koyduktan son- ra:Naşit geniş bir nefes alarak sandal- yesinin arkasına dayandı, yorgunluk- tan ağirlaşan başını iki tarafa sallıya- rak bulutlu gözlerile önündeki sayfala- ra baktı. Bu bakış, görmek için bakmı- yan ve gözleri önündeki eşyaya dalar- ken, şuuru başka: bir şey gören dalgın bir bakıştı. Başının durgunlaşan bir köşesi, telâş etmeden ağır ağır düşündü: «Bitti!» ve eli, mâkine adamin eli gibi, g#ayri şuuru bir hareketle tekrar kalemini alarak son noktaya koyduğu satırın biraz aşa- ğığına, sayfanın ortasına gelen beyaz bir dört köşe yere, iri harflerle «bitti» kelimesini yazdı. Senelerdenberi yavaş yavaş ve çok dikkatle hazırladığı şiirlerle edebiyat dünyasına girmeye çalışan Naşit, uzun çalışmalardan sonra-. «eserim» — dediği şiir kitabına içinin ve “başının -bütün ateğinî damla damla akıtmış, onu, ken- mışti. Müvaffakiyetinden emindi şim- Başını iskemlehin tâhtasına |dayıya- rak gözlerini tavari dikti ve düşündü.: « Bir'ay sonra kitabım satışa çlk“_î' «ca edebiyat âlemimizde bir velveledir «kopacak... Herkes bu âteşli şiirlerden «bahsedecek.. 'gâzetelerde, niecmualar- «da, sayfalar dolusu tenkit yazıları Çı- «kacak.. ötedenberi alışılmış kafiyeler- <den büsbütün başka bir ahenkte olan «mısralarım ağızdan ağıza dolaşacak.» Gözleri yavaş yavaş kapanırken, kiri piklerinin arasindan duvardaki kendi resmini gördü. Başının üstünde defne dalından bir eklil verdi. * Naşit şiir kitabının büyük fedakâr - lıklarla bastırdı ve bekledi... İlk gün- leri gazeteleri ve mecmuaları sıtmalı ellerle ve gözlerle araştırıyordu, fakat haftalar, aylar geçince, onun ateşi de yavaş yavaş küllenmiye başladı ve bu küllerin altından, ağzına bir zehir acılı- ğı getiren, isyana, ümitsizliğe ve bık- kınlığa benziyen isimsiz bir duygu ye- şerdi. Tam bir sene bekledikten sonra, bir gün, yeni çıkmıya başlıyan bir edebi mecmua onun şiirlerinden beğenerek bahseden bir yaâzı neşretti fakat bu mecmuaya rakip olan bir başkasının, di fikrince, iyi bir eser olarak hazırla-| Yazan: Muazzez Tahsin Berkand ne de bu sevincin arkasından gelen dur- gunluk ve rahatlık... Geceleri, bütün günün çalışma yor- gunluklarından sonra yalnız odasına girip kapısını kapar kapamaz, dışarısı ile olan alâkası büsbütün ke- siliyor ve Naşit, duvarda kendisine ba- kan ve bir gece, bir rüyada gibi, alnı- nın etrafı bit defne dalı ile çevrelenmiş sandığı gençlik resmile başbaşa kalı - yordu. İşte o yalnız saatlerde uzak bir mirrlti gibit gelen bir ses kulaklarının içinde uğuldayordu. Bu ses, senelerce evvel, bir g#ün kendisini hırpalayan a - laycı ve zehirli sesti: — Bu manasız yazılara «şiir» demek için insanın onu yazan kimseden daha abdal ve eahil olması lâzım gelir. Demek onun içinden taşan bu ateş, manasız ve anlaşılmaz kelimelerin hir- birine eklenmesinden başka bir şey değildi ha!. * Bir tatil günü Naşit odasında kitap- Jarı ile başbaşa otururken, kapı yavaş Yavaş 'açılmış, içeriye bir talebe girmiş- ti. j — Ne istiyorsun Mustafa? Naşidin sesi sert ve haşindi. Her ne sebeble olursa olsun, talebenin kendi evine girmelerini menettiği halde bu çocuk ne istiyordu? Zavallı Mustafa, müşkül bir hesap meselesini-sormak için geldiği bu oda- da, her.vakitki tatlı sesli hocası yerine bu sert bakışlı adamı bulunca şaşırmış ve kızarmıştı. Etrafına korku ile bakı- yordu. Fakat birdenbire çocuğun gözleri du-. vardaki resme takıldı ve bir heykelin yapma gözleri gibi hareketsiz kaldı. Naşit küçüğün bakışını görmüştü; biraz evvelki sertliğinden utanarak ya- vaş yavaş ona yaklaştı. — Bu resmi çok mu beğendin Mus - tafa. — Evet hocafendi. — Tanıdın mı onu? Çocuğun gözlerinde zeki bir ışık yanmıştı. — Tanıdım ya! — Kim miş o bakayım? — Kim olacak? Gazetedeki adam... Naşit gülerek Mustafanın çenesini okşadı. — Bilemedin işte... O benim. — O.. Sen misin? Alay etme hoca * ertesi hafta, mem- lekette en selâ - hiyetli ve tanın - mış bir münekki- din kalemile, bu yazıya — verdiği sert ve acı kar - şılık — matbuatta Yarınki nushamızdı : Türk yasası!.. Yazan: Kadircan Kaflı fendi. Ben o a * dami - gazetede gördüm. Dur sa- na göstereyim. Ve cevap bek- lemeden bir rüz- gâr — çabukluğile dışarı fırladı. İki öyle çirkin bir münakaşaya sebep oldu ki o günden sonra Naşit, yalnız isminin ve şiirlerinin değil, edebi varlığının 'da bir paçavraya çevriîdiğinî görmekten müteyellit yeis- le İstanbulda kalmanın bile kendisi için artık kabil olamıyacağını anlıyarak hocalık ettiği meketebi bıraktı, bir köy öğretmenliğile Anadoluya gitti. n * Yıllar rüzgâr gibi geçmişti... Naşit vakit vakit içinde kıvılcımlanan ateşi, yalnız kendinin göreceği ve okuyacağı küçük bir cep defterine akıtmaktan kendini menedemiyordu fakat bunları “yeniden kitap halinde ortaya atmak fik- ri tüylerini ürpertecek kadar onu kor- kutuyordu. Hayatına büsbütün başka bir çığır vermişti. İstanbuldan ve —Avrupadan getirttiği kitaplarda köy hocalığına da- ir derin ve uzün tetkikler yapmış ve mektebi büsbütün yeni bir şekle sok- müuştu. Anadolunun bu uzak köşesinde, İstanbulda bile bulunmıyan modern bir köy mektebi yükselmiş ve bu mektebin şöhreti yavaş yavaş yayılmıya büşla - mıştı. Fakat bütün bu başka sahadaki çok verimli muvaffakiyetler, Naşidin ru - hunda boş kalan yeri dolduramamıştı. Bu boşluğu hiç bir kuvvet dolduramaz- dı: Ne köy çocuklarının kendisine se- verek bakan gözleri, ne memlekete - faydalı, bir müessese kurmak sevinci, dakika sonra, e « linde buruşmuş bir gazete ile içeriye girmişti. — Nah.. Bak işte.. Altında büyük harflerle «kıymetli şajrimiz Naşit» ya- zılı. Naşit gazeteyi çocuğun elinden kap- tı ve birdenbire yüzünü ellerile örte - rek cansız bir vücut gibi sandalyesine düştü. Bu, iki ay evvelki bir gazete idi. Genç bir şair, bir kaç sütunluk yazı - sında, Naşidin yirmi sene evvel çıkan kitabından büyük bir hararetle bahse- diyor ve onun şiirlerini birer birer tah- lil ediyordu, Bu yazının sonunda ŞU cümle vardı: «Kendi nesli tarafından anlaşılmamış öolan bu büyük ve «duy- gulu şairin bir gençlik resmini neşre - diyoruz. Bugün o sağ mıdir? Nerede - dir? Bilmiyoruz. Belki de ölmüştür; fa- kat bugünkü gençliğe düşen — vazife, kendilerine yeni ve zengin bir yol gös- teren üstatlarını, sağ ise, bulup ona lâ- yık olduğu mevkii vermek, ölmüşse, o- nun hatırasını canlandırmaktır.» Naşit bu buruşuk gazeteyi günlerce gözü önünden ayırmadı. Kendisine ait olan yazıları yüzlerce defa okudu.. o - kudu... Kulaklarında küçük Mustafa- nın çocuk sesi: — O... Sen misin? diye çınlarken, içinden taşan ve bütün mevcudiyetini zevkle titreten başka bir ses: -— KA ĞA — Evet... O.. Benim işte..;. Cevabını veriyordu, B