31 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

31 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Sayfa :7 SPORS Bir haftanın tarihi v ğ p Güreşçilerimizin Finlandiya turneleri münasebetile çıkan münakasa — Sporumuzun profesyonelliğe doğru gitmesinden müteessir olmalı mi- yız? Spor Kurumunun âzaları niye değişiyor? — Spor Kurumu mecmu- asının neşriyatı ve Selim Sırrı Tarcan ile Vildan Âğirin makaleleri Yozan : M. Sami Karayel Felek Burhan, güreş takımımızın Finlândiya seyahatini manasız bulu -| f yor, Ahmet İhsan ise takımın Finlân-| * fin tefrikası : 151 numaralı şehit - ! faciasına karışan aşk macerası) Ö Yazan : A. £. -) * üyüyen bir genç kız çarşafa kulmak istenince ne yapar? Cun hüzl, | Ka lası diyaya, İsveçe, İngiltereye gitmesinde büyük kazanç görüyor, Ben, güreş takımının turneye çıkma- Bına taraftarım. -| Çünkü bu turne için federasyoh on para | — Hele kapıdan dişarı adım at, ayaklarını kırarım — Üleni.. Şuncacık gız çocuğunnl bakın da ibret alın. Ona bir ayda otuz iki makam kırk iki faslı öğrettim, geç- tim. Diye bağrıyordu. Abdullah çavuş, talebesine olan tak- dir ve muhabbetini göstermek — için, izinli bir gününde İstanbula iamiş.. işi- bi gücünü terketmiş.. küçük ve kolay üflenir bir boru bulup - getirerek bu meraklı talebesine vermişti, İşte ogün hayatının en mes'ut günlerinden biri- |Ni idrak eden Suat, sevincinden çıldı- racak hale gelmişti. Fakat o, en büyük maharetini yüz- mekte göstermişti... Bir gün mektebin Jilk sınıfları Çamlimanına gitmişti. Bu , - her zaman olduğu gibi - talebeyi takip etmişti. Orada, küçükler arasın, a |da bir yüzme yarışı tertip - edilmişti, Suat, yarışı görür görmez, sabrede- memişti. Derhal tenha bir köşede s0- yunarak denize dalıvermiş.. Ve tale » belerin hepsini geçmişti. İşte © gün *n Beniş bir kendisine (Yalı çapkmı) ismi veril - mişti. * Fakat Yalı çapkını, sadece kof bir serseriden ibaret değildi de, babasının karşısına geçer okuma "İyazma öğrenirdi. On üç yaşına geldiği zaman, İngi: lizce konuşmakta bir hayli ilerlemişti. “|Yüzbaşı Hilmi efendi, kızının göster- diği bu istidat ve terakkiden dolayı ge- “|vinç içinde idi. Fakat annesi; - iskele *|camisi imamı, Hacı Salih efendinin kızı - Hacer Hanım, bu- çalışmadan memnun değildi. , — Ah; bey, ahi. Şu kızı ziyan ettin vesselâm... Kazık kadar karı oldu; da- "İha hâlâ namaz surelerini bilmiyor, Diye sık sık şikâyet etmekte idi, Hacer Hanımın bu şikâyetleri, dai- ma şu muhavere ile neticelenirdi. — A, hanım.. kızı, Ayasofya cami- sine imam mi yapacaksın?.. "| —E. pekâlâ.. sen al götür de, kilise- ye zamgoç yap... İngilizce öğretece - gim diye, kızı kıpkızıl gâvur ettin, Ken- disi bu yaşa geldi. Daha elini bir kere a' secdei rahmana değmedi... Nur içinde *İyatsın; eğer babam sağ olup ta bu kızı böyle görseydi, alimallah kederinden nüzul isâbet ederdi. öt Suadın on üç yaşını ikmal etmesi, ev de mühim bir mücadeleye sebebi - yet verdi. O'gün, Hacer Hanım kaşla» yını çatarak: — Suat!.. Bügünden itibaren sokak paydos, Dedi, Suat, birdenbire bu emrin mânasını hissedemedi. — Niçir, anne?.. — Niçin olacak?.. Bugün, tam on üçünü bitirdin, on dördüne bastın. erkekten kaçacaksın. — Ay, mektebe gitmiyecek miyim? — Hayır, — Abdullah çavuşla görüşmiyecek miyim?, — Ne münasebet, — Lâz Şabanla da balığa çıkmıya- cak mıyım?.. — Deli misin, kız.. nasıl olur, artık? — Yaaa.. ben evde oturamam. Sa- kağa çıkacağım, — Zar çıkarsın, sen.. hele kapıdan dışarı bir adım at., Alimallah, ayakla- rını dibinden kırarım. Bu tehdidi; ağlamalar, sızlamalar, yalvarmalar takip etti. Suat, mukabil tehdide geçerek, en üstkattaki odaya *«Geceleri | çıktı.. Kapıyı içeriden kilitledi.. açlık Rrevi ilân etti. | Hacer Hanımın bu kararından ha- ;berdar olan Hilmi Efendi, öğle yemeği- ne eve geldiği zaman, İşi tatlıya bağ. lamak istedi; .. Sen de bu kızı İâstik bebek gibi çeke çeke büyi | İngilterede bu kadar kızlar... Derken, Hacer Hanım artık sabrede- İmcdi' Tam mânasile imam Hacı Salih Efendinin kızı olduğunu gösterdi, Fl. lerini kalçalarına dayıyarak Hilmi E - fendinin karşısına geçti: — Bana bak, beyl.. Ben; İngilleıe_ mingiltere bilmiyorum... - Anamdan babamdan ne gördümse, evlâdıma da onu #yaptırmak isterim. Kız evlât de- diğin anacığının dizleri dibine yakı - şır... Yemek yemek değil,; açlıktan geberse de, şöylece teneşir tahtası ü - zerine uzansa, artık onu salma sığır gi- bi sokaklarda gezdiremem, Canı soka. |ğa çıkmak isterse, hanım hanımcık ba- şını örter.. koltuğumun altına büzü - lür. Benimle beraber, komşu komşu İgezer... Ben, bu zamana kaday senin isine karışmadım. Bundan sonra da sen benim işime karışma... Eğer karı- şırsan, alimallah başımı örtünce, ana- min evine giderim. Baba, kız; ne hali- yorsun,. niz varsa görün,. Diye, şiddetle isyan etti (Arkası var) sarfetmemiş k, Berlin olimpiyad-| © larından biri âtıl kalan güreşçilerimiz | * bedava muhtelif memleket güreşcile- rile karşılaşarak hem idman üzerinde| Ş bulunmuş olacaklar ve hem de şimal memleketlerindeki güreşc lerden ser - best güreş hususunda epiyce maharet elde etmiş ola Güreş feder. ” lerini yapmadan eçerek şimaj mem leketlerine turneye çıkması yakın dost- larımızla bilâhare boy ölçüşmek nok: tai nazarından da faydalıdır. Güreş federasyonumuzun elde mev- cut güreşcileri ötekinin berikinin dedi- ği gibi daha eskimiş değillerdir. Sonra; Finlândiya seyyahati olduk- ca kurtlaşmış ve eskimiş güreşıiîğğı mize bir çok bilğiler verecek ve dön - dükları zaman Saim gibi Nuri gibi arkadaşların, bilâhare ahtrenörlük et- mek için bilgileri artmış olacaktır. Binaenaleyh; Milli takımımızı yeni ele manlarla takviye etmek endişesini (_ı- şımakla beraber eskilere de hor bak- mamalıyız. Bunların da Nuri gibi îccî rübeli güreş muallimi olarak yerleri WAar. Türkiye sporu profesyonelliğe mi gidiyor Ortada bir dedikodu var, Fenerbahçe, Güneş futbol - takımları profesyonel oluyorlarmış... Olabilirya!... Neden taaccüp ediyo- ruz bu işe?... Profesyone) olmak aforoz olmak mı- dır yoksa?... Harbi Umumiden sonra; anlaşılmış- tır ki profesyonelliğe ölüdür, cansızdır, seyir Profesyonellik titizliği Üüzerinde en ik Fransa durdu. Nihayet; yalnız B matörlükle sporların yürüyemiyeceği- ni atıladı. Profesyonelliğe cevaz ver * di. O gün bugündür, Fransa sporu hem buldu, hem de ahlâki düs * seyircisi! tuzlarını... Binaenaleyh; Türkiye sporunun bir kısmı pro[csyonell'ığe gidiyor diye ne üzülelim, ne de bunu düşünenleri afa- rozlıyalım, Bilâkis memnun olalım. H,ğ olmazsa Spor kurumumuz, ku- lüblerimiz ve halkımız badema, ama- tör ve profesyone oyuncuların kim - ler olduğunu anlıyabilecektir. Bence; profesyonellik işi hemen o - lup bitmelidir. Bu ayni zamanda da bütçe meselesidir. Bu vesile ile Spor kurumu bütçesi de ferahlamış olacak- tır. Spor kurumu merkezinin bazı azaları değişiyor mu? Spor kurumu umumi merkezi An - karadadır. Halbuki merkezi umumi a- zalarının ekserisinin işleri güçleri İs - tanbuldadır ve burada otururlar. An- Kkarada içtima vaki oldukça İstanbul - da bulunanlar aldıkları harcirahlarla Ankraya gider ve gelirler. Haber aldığıma göre, Berlin -olim- piyad oyunlarının fazlai masarifi ve Ankarada bulunân bazı merkez aza - larının spor işlerimizi teftiş için yap- İtıkları kontrol seyahatleri bütçeye :dnrl:k vermiş, üste de bazı federasyon reislerinin ihtısas mevkilerini doldu - racak yeni elemanlar yetişmiş bulun - duğundan İstanbulda oturan Teislerin | dileceklermiş... Çok güzel! En güzel ve sevindirici olan tarafı da eskilerin yerini doldu - İ *|tuz kırk tanedir. Birini de; Selim Sırrı Tarcam Vildan Âşir racak mütehassısların çarçabuk y mesidir!. Spor kurumu mecmuası ve neşriyatı Bilmem sporcularca malüm — mu?, Spor kurumumuz yedi aydır bir Spor mecmuası çıkarıyor. Zannedersem, İstanbuldaki sa elmes- lek ben alırım. San yirmi döküz numaralı sayısında gözüme iki mühim yazı ilişti. ğ Birisi; «Selim Sırrı Tarcan» ın «Spo- run karakter, mizaç, ve fikirle alâka- si», Gi; de «Vildan Âşir» in «Mek - TU spor taklidi değildir» baş - nakaleleri... 3 Sırrı Tarcan» hulâsaten diyor ki: «.., Spor, cesareti yükseltir, karak - teri değiştirir, ahlâkı yükseltir hih eyler ve muhtelif idraklerimizi in- kişaf ettirir. Düşündüm, okuduklarımı eşeledim, kafam bir türlü almadı bu fikirleri... Çünkü; cesaret irsidir, ne yükselti- lebilir ve ne de alçaltılabilir. Karak -« ter de böyle... Eğer sporu bir terbiye vasıtası olarak alırsak - ki; Selim Sırrı Tarcan yazılarile böyle almış bulunu- yor - cesareti bir takım hareketler « le itiyadlandırmış — oluyoruz. Ya « hi; psikolojik bakımdan bir terbiye ile cesaret itiyadı. Peki; bu mihahiki ve Çerçevelenmiş desaret levhasınin külli- yet idrakimiz üzerindeki yeri neresidir? Nihayet; kendisince muhal olan bir şere sıçrama ve atlama itiyadını elde etmiş olan bir sporcuya cesaretini yük- selttik mi diyeceğiz, ve spor pedagoji- si de bu mudur? İdraklerin inkişafı bahsi önünde de duraladım. Külliyetimizi değil terbi - yemizi bir tarafa bırakıp «ud» teli gi- bi ayrı ayrı idraklerimizi akord edip terbiye etmek te ne demektir? çok eski klâsik bir terbiye karşısında bulundum. An « im vesselâm.... makalesinde ğ » olan harekeltl tırılmış olmaz, Karakter değiştirilemez, oynıyacak fena saha verilmez. yapan değil, hiç spor yapmıyan da ce- sur ve karakterlidir. Ahlâk, cemiyetin telâkkisi ve onun mevcudiyetinin Lim- salidir. Bu varlıkların sporla gl yoktur. * «Vildan Âşir» in yazısına gelince; bütün yazıyı bir tarafa bırakalım, v nız bir noktası beni düşündürdü Vildan diyor ki: Mektehe girecek spor meklebe benzemeli ve mekteb gi- bi olmalıdır. Çok sevdiğim ve hürmet ettiğim bu halis sporcu tanıdığım arkadaştan so » yarım: «— Mekteb cemiyellen ayrı bir şey midir? Mektebi yaşatan ve götüren ce- miyet mi yoksa mekteb mi? Binaena- yh; mektebi, cemiyetten ayırmamı - ikân olmaması! nazaran r ç mi olan mekteb cemiyı yerine Ankarada bulunanlar tayin e -| miyı mamız lâzım gelir.» M. Sami Kurayel

Bu sayıdan diğer sayfalar: