8 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

8 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

j 6 Sayta Afrikadaki Fransız müstemlekeleri tehlikede! Ufukta bir Cibuti, var!.. Pariste bir Tunus meselesi sarçaların se endişe başladı Gazetelerin iddialarına göre Habeş istilâsından ilk ve başlıca zarara Fransızlar uğrayacaktır 'Tunus beyinin Parisi ziyareti esnasında Eliza sarayında alınmış bir resmi (Baştarafı 1 imci sayfada) Fransızların bu endişeleri büsbü- tün gayri varid addedilemez. Yalnız, Fransızlar İtalyada, Fransız müstem- lekelerine karşı başladığını - söyledik- leri bu temayüle pek şaşmamalıdırlar. Bir kere (iştiha yedikçe artar) dar- bi meseli, Fransızcanın en maruf me- sellerindendir. İtalya vaktile Afrika- ya ayak bastıktan, bu defa da Habe- şistan gibi koskoca bir ülkeyi bir sene- den az bir zamanda istilâya muvaffak olduktan sonra, bu kolay Mmuvaffaki- yetlerin izi üzerinde yürümesi kadar tabif bir şey olamaz. Sonra, Habeşistanı zaptetmeğe İtal- yayı teşvik eden, daha doğrusu İtalya- ya Habeşistana taarruz ruhsatını ve- ren Fransadır. Hatırlardadır ki Fransanın meşhur Başvekili Bay (Laval) 1935 senesi ba- şında İtalya ile bir anlaşma yapmış ve anlaşmaya esas olarak da, İtalyanın Habeşistan istilâsına ses çıkarmamak taahbüdünde — bulunmuştu. — İlalya, Fransadan bu suretle teminat aldıktan ftam sekiz ay sonra Habeş seferine baş. ladı ve bir sekiz ay daha geçmeden Ha- beş istilâsını itmam etti. Bay (Laval) İtalya ile bu anlaşma- yı yaptığı vakit, bazı Fransız münev- verleri, Frarısız başvekilinin büyük bir hata irtikâp ettiğini iddia eylemişler, hattâ bu yüzden mumafleyhin infiali- ne bile sebebiyet vermişlerdi. Halbuki lerin daha © zaman, gele- 1 döğru görmüş olduklarını er, gene Fransızlar arasında üzere gittikçe çoğalmaktadır. Zirâ iddialarına göre Habeş istilâ- —— aai ü -. Bir mektuptan Çıkan masal Marmara sahilinin şirin bir kasa - basında oturan bir okuyucum, müs- taar adı ile Bay Kumru bana bir ma- Gal anlatltı, yalnız her şeyden önce mektubunun başında şöyle bir kayıt bulunduğunu söyliyeyim: — Bu mektubum ne kadar çabuk çıkarsa beni o kadar memnun etmiş olacaksınız, diyor. Masalına gelince, o da şu: — Burâya Üsküdarlı bir kız geldi. komşumuza misafir oldu, bir gün kendisine rastgelmiştim, bana: «Küçük bey, şu memleket halk: ne kadar kihar- insanlarmış, insan hiç olmazsa bir defa hoş geldin!z, be: il bir müddet memleket. m, Gelince kızı Üskü- nden bir mektup &l . iğini söylüyor, fakat dım, beni GÖNÜL İSLERİ K& | sından ilk ve başlıca zarara Fransızlar | uğrayacaktır. Çünkü Habeşistan İtalya yun eline geçtikten sonra, Fransanın |Bahriahmerdeki — (Cibuti) limanının kıymeti hemen hiçe indiği gibi, Fran- sanın vaktile o kadar masraf ve külfet- le vücuda getirdiği Habeş şimendiferi de elinden çıkmağa mMmahküm bulun- maktadır. Halbuki gerek bu şimendi- fer, gerek (Cibuti) lima Habeşista- nın evvelce yegâne ihracat vasıtası ve ler. yede Fransanın Cibuli lima merkezi idi. mahreci Bu nt çok feyizli bir ticaret Bu liman Fransanın, — (Madagı (Hindi Çini) gibi büyük müste: İlerinin yolu üzerinde bulunma rile büyük bir kıymeti askeriyeyi de haizdir. İşte Hat |manın tabit bir netic (Cibuti) Emanını da elde etmek İste- yebilir, bunu, İtalyanın pek tabii bir A kakkı olarak görebilir. Çünkü Habe- İşistan kadar zengin ve geniş bir ülke *_yi alan bir devlet, onun denize en kısa yolu ve en elverişli mahreci olan lima- nını da istemesinden tabil ne olabilir. Bu itibarla biz yakın zamanda mat- buatta bir (Cibuti) meselesinin çıktı- ğını göreceğimizden kat'iyyen eminiz. Bu mesele evvelâ, İtalyan matbuatın- dan, o taraflarda İtalyanın bir mahrece ihtiyacı olduğuna dair yazılarla başla- yacak, buna Fransız gazeteleri cevap verecek, nihayet ortaya İtalya ile Fran sa arasında bir (Cibuti) limanı dava çıkacaktır. Bu suretle Habeş işinde İtalyanın dostluğunu celbettiğini zannına düş müş olan Bay (Laval), üste bilâkis h ziyeti müsait değilmiş n birinde seni Teyzeciğim, ailesinin va lürüum, diyor. ben ne yapayım?» * Mektup için masal demiştim, Ba- na öyle geldi. Fakat masala benziyen hakikatler de olüyor, onun için söy: liyeyim: — Oğlum, Üsküdardan gelen kız değil, bir aşifle olacak, eğlenmiye hevesin varsa ve günün birinde yo. lun da Üsküdara uğrarsa kendisini görür, vakit geçirirsin, sonra da ar- kasını bırakırsın. Başka ne söyli yim? meşru bir zevceden olma - miş olsa, mahkeme huzurunda ba balığı kabul ettiğiniz takdirde meş- TU çocuğun bütün haklarından isti - fade eder. Aile arasında yapacağı te- şevvüşü bilmem. Fakat bunu bu şe- kilde halletmek bir vicdan borcu - dur, TEYZE “İrimiz kendim Üt Kargalar uçuştı —SON POSTA Kargaların toplantısı Bütün İstanbul ve civarında oturan tikleri murahhaslar Ak- saraya doğru uçtular.. Murad paşa ca- mlinin avlusundaki servilerde toplan- dılar. Servilerin daimi sakini olan kar- galar bu yeni gelenleri hürmetle kar- şıladılar, hepsine konacak da) göster- diler, Yatsı ezanını okuyan müezzin mi- nareden iner inmez en ihtiyar karga: — Gak! Dedi. Bütün kargalar sustular. Ka- İnat sesleri, gak gaklar duyulmaz oldu. Celse açılmıştı.. — Gak! Diyen ihtiyar karga söze başladı: — Karga kardeşlerim. Ziraat Müdürlüğünün bizi im- haya karar verdiğini duymuşsunuz- dur. Bu akşamki toplanmamızın sebes bi. de budur: — Biz kendimizi göz göre göre öl- dürtmeyiz. — O başka... Tabii kaçacağız. Fakat asil bizi sinirlendiren mesele büsbü- tün başkadır. Dinleyin anlatayım. Belediye eskiden bir köpek kuyru: ğunu yirmi beş küruşa alırdı. Kuyruk- suz köpeklerin çoğalması üzerine kuy- ruk satın almaktan vazgeçip, canlı kö- pek satın almaya başlamıştı. O da yir- mi beş kuruştu. Şimdi de kargaları ya ni bizi de satın alıyor. — Kaça? Mı.. Yerde sürünen köpeğe yirmi beş kuruş veren belediye gökle uçan bi zim gibi asillere beş kuruş fiat koy- muş. Ölüm acıdır. Fakat beş kuruş kıy- meti olmak ölümden daha acı. — Protesto ederiz. — Evet benim de teklifim bu, bir hey- €i seçelim. Belediyeye gönderelim. kıymetin on misli art- kları takdirde hiç bi- e öldürtmey — Öldürtmeyelim Bu da cam! avlusundan servilerden birine . ar, Ve içtima da geçen (Cibati) 1 gitmediği takdirde Fransa İle İ- yanın arasının açıldığını görecektir. İşte (dimyata pirince giderken ev- deki bulgurdan olmak) buna derler. Cibuti Jimanından sonra ve belki de ayni zamanda İtalyanların Tunus ü: rinde de iddialar dermeyanına kalkışa- cakları muhakkak gibidir.. Bir kere İtalyanların Tunus üzerinde eskiden- beri bazı iddiaları vardır. Sonra Tunus, Trablusgarp müstemlekesi ile hemhu- duttur. En nihayet Bay Musolininin |Romalıların Akdeniz için koydukları 1 | Meşhur (Mare Nostrum - bizim deni- zimiz) düsturunu mütemadiyen tek- dığı da malümdür. Şu halde İtal- | dislarda — bulunmakta |kendilerini pek haklı görmektedirler. Bizim kanaatimizce Fransızlar, ge- dek (Cibuti) limanından, gerek şimalt |Afrika müstemlekelerinden dolayı şim diden enf düşmekle hiç de fazla etmiş olmuyorlar. — Fakat düşen ağlamaz) fehvasınca da bundan dolayı kimseye kabahat bul. ır. Siyasetlerinde bir kere yanlış yola gitmişlerdir. Bu yanlış yo- la gitmenin tabif neticelerini Fransa da, hattâ yavaş yavaş İngiltere de id- Yâk etmeğe hazırlanmalıdır. Süleyman Sıdkı Garip bir vasiyetname Nevyorkun en büyük emlâk - ve a- de ölmüş ve çok garip bir vasiyetna- me birakmıştır. Bu vasiyetname — açıl- dığı zaman şu satırlar okunmuştur: «Kiracıların tedahülde kalan aylık- larını affediyorum. Yalnız bir şartım var: Her biri ruhuma senede - birer mum yaksınlar, Çocukları doğan kira- cıların üç sene apartımanda meccanen oturmalarını istiyorum. Vasiyetname- nin açıldığı tarihten itibaren bir sene zarfında doğacak her erkek çocuk ba- basına 2000 dolar, 5000 dolar verilsin.» Şimdi bütün apartıman nin karıları hâmile imişler, ikiz doğuranlara sakinleri- tanbul be- | ” |ka yürekli değildir. Hattâ o kadar yuf- kar sahiplerinden Meks Dik geçenler- || Doktor Mü dinlemeyi bir meslek haline merhametli erkekleri Bayan Müfide Kâzım tibbiyemizir verdiği ilk kadın mezunlardan... Uzun boyuna, geniş alnına, vakilsiz ağarmış saçlarına ve özlü sözlerine bakarsanız, Dolgun bir kadın... Fakat tertemiz ba- kışlı gözlerinde, çizgisiz yüzünde, sesi- nin bâkir sıcaklığında ve yumuşaklı- Bu orijinâl tezad, ona çabucak sira yet eden bir cana yakınlık veriyor: — Niçinmi doktor oldum? - diye bi- raz düşünüyür. Sonra, parmaklarile & Hndeki küçük beyaz mendilin uçlarını |burarak; yüzü, bir doktora yetip de ar- tacak kadar ciddi cevap veriyor: — Umumi bir telâkki vardır: «Kadın yufka yüreklidir.» derler... Vâkıa yu- muşak kalblilik, kadınlara hâs mezi- hayli fark vardır. yufka gibi çabucak kırılıp dökülün ren ve merhametini yerli yersiz, körü nun iradesi zaaflarına merhametine daima mağlüptur. Tasa çekmeye, dert dinlemeye dayanamaz. dir. Ve benim tâ çocukluğumdanberi, ğum itham da budur: Kadın yufka yü- li değildir. doktorluğu biraz da, bu ezeli Ben isyanım: yatıştırmak gayesile seçtim diyebilirim, Doktor, mütemadiyen başını hasta kulağını hırıltılı sırtlara da burun gö yayan, mütemadiyen istırapla buruna yaşayan, ve mütemaı bahtlara dert ortağı olan insandır. Bu la, kadının yufka yürekli isbat yolunu tutmuş hemcinslerim a. rasına katılmak istedim. Ve güstermek istedim ki, kadın yuf- ka yürekli değildir ki, faraza bir dok. tor olarak, bütün örmrünce dert dinle- jmeyi bir meslek haline getirebilir!.. Bir çok yufka yürekli, hattâ normal merhametli erkekleri kaçırabilecek ka dar acıklı hayat faları — karşısında, olanca metanetini iradesine kolaylıkla Tam edebilir!.. — Şu halde mesleğinizden mem. nun musunuz? İserken dikkat ediyorum: nun y yor, geniş bir mâna zenginliği veriyor. Onu, doktorluğun o pek tatlı olmiyan giddiyetinden muvakkaten uzaklaşmış İbülmak, bu takdirime garip bir sevinç e katıyor. Gözleri, evlâdından bahse- den bir ananın gözleri gibi parlıyor: — Soruyor musunuz? Mesleğim aş- Kımdır. Vâkıa üzücü, yorucu tarafları yok değil. Fakat, basit yorgunluklar, geçici üzüntüler, insanların hakiki aşk- darından bir şey eksiltebilir mi? Yalmız bir hastayı şifaya ulaştırma: nın saadeti, doktorun çektiği bütün ba- Sit kahırları unutmasına kâfidir. Müfide Kâzımın dudaklarındaki te- bessüm genişliyor: — Hani; diyor, bir hikâye vardır: Bir köyde, ölenlerin mezar taşlarına ,yalnız mes'ut geçen günlerini yazar- rmiş, Çünkü orada, mes'ut geçmeyen Bgünler, yaşanmamış sayılırmış. Eğer o muhayyel köyün şu garip â- deti bugün de câri olsaydı, ben hiç te- reddüt etmeden: — Benim mezar taşıma, sade çalış- makla r yazılsın! diş yebilirdim. Mesleğimi o kadar seviyö- rurm, Gülümsüyorum: Bu sözlerinize bakılasa, asıl sev giğiniz şey, meslı değil, çalışmak- tır?.. — Çalışmaktan en büyük zevki duy. karşısında, olanca metanetini iradesine kolaylıkla ram edebilir! , Yazan: Peride Celâl ğında hâlâ bir çocuk masumiyeti var | İde telkin eden muhatabımın |biraz daha kapılsam, kapıdan çıkar Ç |rüklerin, ve konuşmaların | Mart Çalışan kadınlar arasında: 4 fide Kâzım “Kadınlar yufka yürekli değildir,, diyor Doktor- Müfide Kâmm diyor ki: “Kadın bütün ömrünü dert rebilir , birçok yufka i, kadar acıklı hayat ıı’whılı'l' Dr. Müfide Kâzım yetler ârasındadır. Fakat yumuşak | duğum muhakkak... Fakat bana, müt kalblilikle, yufka yürekliliğin arasında paadi yeniliklerle dolu bir çalışma &5' Jhası açan mesleğimdir!.. Yeni buluşlafi «Yufka yüreklir, vara yoğa üzülen, | yeni sistemler, yeni usuller... B bunlara çok velüd bir ana olan mesle olmamama imkân var mi? ğime âşık körüne harcayan insan demektir. O-| Düşünün kü doktorlukta çalışmi” ve bu marazi|nın, sahası kadar gayesi de geniş güzeldir. Meselâ bazı genç kızlarımızı ele # Halbuki kadın, hiç de böyle değil-|hn... Onlar da sabah akşam çalışıyof! Jar, Fakat sadece süslenmeye ve & kadınlık namına en fazla isyan duydu- | yinmeye... Halbuki, bütün gayesi beğenilmeY?'i ye bütün sahası, moda mecmuaları paünhasır kalan bir çalışmanın predir? Sözlerini, kuvvetli mantığı ile oldü” Zu kadar yumuşak sesile ve gözld'ı' tesiritü maz ilk işim, tıbbiyenin yolunu —tU” mak olacak. Ondan, meslek haya! gn garip hatirasını dinlemek - istiyd” rum. Gene gülümsüyor. Fakat bu uch-m tebessümünde biraz da, alacaklısını” isteğini yerine getirmek imkânını BU İamıyan dürüst bir borçlu mahçubiy?” ti de var: ğ — Vallahi, diyor; anlatacağım ş€)” ler, hep hastalarıma ait olacak... buki doktorların, tâ mektep sıralarifii da edilmiş bir yeminleri vardır: O Y min bizi, hastalarımızın sırlarını, Ki di sırlarımız gibi saklamaya mecbur © der!.. Müfide Kâzımın, ayni zamanda Kuv vetli bir ruh doktoru olduğu da bt Müfide Kâzım bu sorguma gülüm-|Bu sözler! söylerken, gözlerinin Tebessüm o-|Jarı öyle yumuşuyor ki, insan, bekle” izüne, sade yakışmakla kalmı- ' diği cevabı alamamaktan doğan inkist rın acısını duymuyor bile!... Dışarıdan gelen aksırıklarla, öksü* çoğalı hastaların hayli biriktiğini haberliy0f” Şifa arayan biçarelerin haklarını memek için not defterimi kapatır! |sayfada gözüme ilişen bir suali * maktan vazgeçemiyorum: — Bir kızınız olsa... O, musip ferasetile sorgumun nihs” yetini kestiriyor: , — Onu, istidadı, hangi mesleğe ; Zükler? bilemem. Fakat muhakkak kızımı, hayatın herhangi bir unl!'d karşısında: , — Ne yapacağım? diye apışıp kak mıyacak şekilde yetiştirirdim! Peride Danimarkada kızlar hizmetçilik yapacaklar Danimarkada kadınlar cemiyet meclise bir kanun teklifi yapmıştır: teklif de 14 - ile 18 yaş arasındaki ların mekteplerde behemehal ev idaff js! mişler ve her birinin de lâakal —kı'ı'i; müddetle yabancı evlerde hizmet$i etmelerini şart koşmuştur. Danimarka. kadınları: «İyi hizmt bilmeyen kızlar iyi larp diyorlarmış. si dertlerine devam — etmelerini v hanımı oli

Bu sayıdan diğer sayfalar: