22 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

22 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖON POSTA uzun boyl İttihad ve Terakkide on sene On üçüncü kıtim—— . No, 4 MÜTAREKE GÜNLERİNDE İTTİHAD VE TERAKKİ Yazanı Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Fakat, biliyorlar ki İzzet Paşa hükümeti ........... mevkiinde kalamaz! uü Vahdettin mutlaka pespaye adamlarından bir saray hükümeti yapacak ve İttihat ve Terakkiye karşı kat'i bir hücuma geçecektir. Buna karşı ne yapmak lâzım? Belki bizzat Tevfik paşa bile bu ça aK çğmsak Sümiyor; günkü. aa » muslu bir insandır. Bunun için bir hay- K müzakereden sonra hükümeti teş- kil edemiyeceğini padişaha bildiriyor. Rahmi Beyin temasları Ara yerde bu müzakereler esnasın- da geçen zaman zarfında Talât paşa kabinesi vaziyetin günden güne fena- laştığını, düşmanın Musula girdiğini, Tortoslara doğru yürüdüğünü ve Vil- sona yapılan müracaatların — cevapsız kaklığımı görüyor. O da bir mütareke tasavvur ediyor. Bunun için İzmir va- Hsi Rahmi beyi İngilizlerle temâsa memur ediyor. İzmirde yerleşmiş ve kısmen Levanten olmuş bir takım İn- giliz tebaasr mühim tüccarlar vardı ki Rahmi bey bunlarla iyi münasebet- ler sahibi idi. Talât paşa, bu vasita ile İngilizlerle temas edilerek mütareke akti tecrübe- sine girişmiş, fakat Rahmi bey bu tecrübede muvaffak olamamıştır. İti- çi lâf devletleri, vukuatın inkişafına in- tizaren cevap vermiyorlardı. Bilhassa, lâfçılar tarafından çıkarılmış şeylerdir. İttihat ve Terakkinin son devrinde iş başında bulunanlardan B. Halil Menteşe Fakat, bu rivayetler fıskufücür i - inde bulunan mahut Hürriyet ve İti- toplamış olduğum malümat da bunu | dırmaktan çekiniyormuş gibi yavaşça teyit eder. Paşa, kendi kendisine, ser-| içeri girdi. Oda bomboştü. Yer bestçe hareket etmiş ve kabine teşkili / tılmış kâğıt parçaları, kenarda boş bir vazifesini alınca, İttihat ve Terakki -| karyola, iki sandalya, duvarda küçük nin içinde ve fakat muhalif mevkide | bir ayna... bulunan unsurları da toplayarak hü - kümeti yapmıştır. İzzet paşa, ancak meşruti ve millt ruhta bir hükümet yapabilirdi. Bu ruh ise ya - İttihat ve Terakki içinde veyahut, onun dışında bile olsa, Hürriyet ve İtilâfa mensup olmayan insanlar arasında yaşıyordu. Bunun için öte tarafa gitmedi ve git- mediği için de Hürriyet ve İtilâf tara-| çok hikâye bi fından bilmukabele hayli hücuma uğ-| radı. (ÂArkası var) Nnutmıgalım : Bugün “ Nevruz! ,, (Baştarafı 2 inci sayfada) biatı seven Türkün © yeşil ve çiçekli bayramdır ki, varlığının dünya kadar Beniş olan kitlesi — sayesinde, en eski bir dünya imparatorluğuna - kendisini resmi bir bayram olarak kabul ettir- PAŞO SELİM Yazan : Melâhat Tezer rıntılı. yollarına ları işık altında parlıyordu. Ah, Gül « dalan gözleri bir kaç saat evvel giden | beyaz onları bir kerecik okşıyabilse.. yolcunun hayalin: ordu. Yanakla -| Mektup bilti. Selim yerinden kalktı, rTını ıslatan ya: isi sına olurdu, sildi. Pencer ğır yudumlarla içmeğe baş- yukarnı kapı yarı a: Diyarıbekire tayin edildiğime çok hut çok sevilen nazlı bir çocuğu uyan- | seviniyorum Gülbeyaz.. Fakat biliyor musun, senden ayrılacağıma da baya- yorum. Bana çok iyi, bir kira- cıdan ziyade bir akraba gibi baktınız.. Hele senin arkadaşlığın Gül. Sen ol « ; burada çok sıkilacaktım erlere a - Gülbeyaz; bu boş, çıplak odada ne tatlı, ne unutulmaz saatler yaşamıştı. Uzun kış gecelerinde babasını uyuttuk- tan sonra cılarının odasına sobayı ateşlemek, yahut çay götürmek buha - — Nedem susuyorsun Gülbeyaz? Bak, kaşlarını da çatıyorsun; dargın , , sönük bir ses: nesile çıkar, doktorun ısrarile orada kalırdı. Bu İstanbul uşakları hiç te| — Neden darılayım ki.. kendi memleketinin yağız delikanlıla-| Gülbeyazın içi kan ağlarken dudak- rına benzemiyordu. Selim, ne kadar|ları gülümsemeğe çalışıyor.. Bu; onun r, De tatlı konuşurdu. Bu | ilk çocukluk sevdasının ilk ıztırabı. tepeleri bu ra karışmış yüce dağ -| Derdini küçük gönlünde sağlam: müvaffak olamıyar; iri bir dâmla yaş siyah kirpiklerinde. parlıyor: çok alıştıydım benl.. ların ötesindeki günlük güneşlik, bü - yük, kalabalık memleketlerden, orada- ki insanların zevk ve eğlencelerinden, hele Gülbeyazın rüyasında bile gör -| S Gülbeyazın gür saçla- mediği uçsuz, bucaksız «deniz> deni -|rını yemenisi üzerinden okşuyo! n- len mavi su dünyasından - genç kızın|ra kınalı parmaklarını serin avuçları anlıyabil. bir nla . bahseden | içinde tutarak: doktorun ağzının içine bakar, taze, yo-| — Ben de sana çok alışmıştım Gül « rulmamiış muhayyelesinde bu anlatılan | beyaz.. Sağuk kış gecelerinde, kar bu- şeyleri canlandırmağa çalışırdı. ram buram yağarken benim yalnız o- 'Tam bir kış süren bu arkadaşlık; git- "ma, yalnız. gönlüme- ışık, hararet tikçe Gülbeyazı doktara — ısındıriyor, verdin sen.. Gülbeyaz bu sözlerin, manasını pek Bu şayialara göre, İzzet paşayı bu tarzda harekete sevkedenler de İtti - hatçılardır. Fakat, çok dürüst bir insan olan İzzet paşa, mevki hırsile bu nevi entirikalara tenezzül edecek bir adam olmadığı gibi istiklâlini muhafaza et- mesini de bilir. Kendisi iyi kalbli bi insan, bir vatanseverdir. İttihat ve Te- rakkiye hayli dargın, fakat rejime düğ- man değil, bilâkis dosttur. Karşı tarafta kimlerin bulunduğunu bilir ve Vah - dettinin ne yapmak istediğinin de far- kındadır. İngiltere, Türkiyedeki —millt unsurun ezilmesini istiyor ve karşısına, kendi- sine uşaklık etmeyi cana minnet bilen padişah unsurunun çıkmasını bekler görünüyordu. Zaten, vukuat o kadar sür'atli gel - miştir ki henüz herkes işin ne olduğu- nun da farkında değildir. İttihad ve Te rakki, orada, henüz, bütün — teşkilâtı ile durup dururken ne padişahta ona ve onunla birlikte rejime hücum cesa- reti vardır, ne de siyaset sahasında ha- tekete hazırlanmakta olan İttihatçılık ! |haklıdır. Biz de unutmuş olursak e- Selim onun genç gözlerinde büyüyor, yükseliyor, Allah gibi mukaddes, eri - şilmez bir varlık oluyordu. Acaba sev gi bu muydu? Gülbeyaz kiracıları hü- kümet doktorunu seviyor muydu? E - ğer öyle ise bu çok ayıp, hem de günah bir şeydi. Nişanlısının üstüne, Haso - nun üstüne bir gayriyi sevmek... Ha - yır... O doktoru sevmiyordu. Yalnız ONna ait işleri yapmaktan, odasını top- lamaktan, sabahları ocağın başında sü- tünü ısıtmaktan çok- derin bir zevk, hele onunla konuşmaktan taze gönlü- nü sevinç ve iftiharla dolduran bir saa- det duyuyordu. O kadar... Miştir! Tablatın güzel seslerinden çıkan âhenge «türküs diye kendi ismini ver- miş olan Türk, gene tabiatın parlak Bgü- neşi ve baharın güzel kokularını ufuk- lardan ufuklara taşıyan tatlı rüzgârile şevke gelerek bayram yaparsa elbet bet haksızız. Hiç olmazsa onu senede bir kere biz de hatırlayalım. Nevruz, Türkler ve Türklerle bera- ber şimdi bütün eski şeyleri unutmuş olan İranlilar arasındaki gönül birli nin timsalidir. Bu gönül birliği namı- na, bayram yapanlara «mübarek ol kavrıyamıyor.. Fakat sesi ne sicak, ne adar tatlı. Belli ki kendisine güzel, — Niye ağlıyorsun yavrum? Ben gi- dersem evinize elbet başkaları gele - cek.. Yalnız kalmıyacaksın sen... Siyah, sık kirpikler yavaş yavaş kalkıyor.. Nemli, kara gözlerin dargın bakışı: — Ben kimseyi istemirem gayri! — Neden öyle söylüyorsun kızım? Ha,. Anladım. Öyle ya, artık benim o- dama başka kiracı kaymazsınız elbet.. Güze düğünün olacak.. Seni Hasunun GKLi baz. aa böblan aa bkir vaffak olmuşlardır. Padişah, bu defa hükümetin teşkili-| ”' ni yaveri ekremi olan İzzet paşaya tek- Kf ediyor. Orta yerde dolaşan şayia - ea igöeki Tevflk buğimaz Kakğos . taşı kiline muvaffak olamayışı, kabinede harbiye nazırlığını almaya razı olmuş | bulunan İzzet paşanın, entirikalarla, ©nun muvaffakiyetine mâni olmağa otlışmanından ileri çelmiştir. Bir Doktorun Günlük Notlarından Boğmaca Öksürüğü İstanbulun bam mıntakalarında ezcüöm- le Nişantaşı taraflarında boğmaca ök - sürüğü — vak'aları görülmeğe — başladı Boğmaca Öksürüğü ad? öksürük şeklin- de başlar, fakat gitgide şiddetini arttı. rarak nöbet nöbet krizler şeklinde gel- meğe başlar.. Öksürük birden başlar, sonra Üstüste zifir, yani mefes verme yapar. Sonra derin ve sesli bir şehik lle öksürük devam eder. Bu derin ve uzun Ye sesli şehik horoz ötmesine benzedi - #inden Horozeuk dahi denllir. Boğmaca- Pazartesi © Mak suretile görülecek zaafın önünü al- mağa çalışmalıdır. Boğmacanın esaş müddeti üç ay kadar- dir amma, sirayet ve şiddet devri niha- Yet kırk, kırk beş gündür. Bir buçuk ay- dan sonra sirayet vüki değildir. Deniz havam, mır havası çok iyi gelir. Geceleyin pencereyi hafif açık birak - mak muvafıktır. Maamafih — çocukların Göğsü hassaz olduğundan iyice giyin - Gdirmek ve üşütmemeğe dikkat etmek 1â- Zimidır. (* Bu motları kesip saklayımız, yahut Bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanmızda bu notlar bir doktor Zİbi imdadınıza yetişebilir. 1 | Tevfik paşanın muvaffakiyetine mâ, ni olmağa çalıştığı, bunu da İttihat ve Terakki erkânile anlaşarak yaptığı hakkındaki dedikoduları reddediyor. Benim, İzzet paşanın ilk sadaret gün- lerinde İttihat ve Terakki — muhitinde İzzet Paşanın rolü Benim baştanbaşa okuduğum neş- edilmemiş hatıralarında, İzzet paşa, Bu günkü Program 22 Mart 907 Pazartesi İSTANBUL Ökle Neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi. 1250: Hava- dis, 13,08 Muhtelif Plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: Akşam neşriyatı: 1 Konferans: - Üniversiteden — naklen | takılâp dersleri Mahmut Esat Bozkurt, 1830 mal hayatımızı yakından Plâkla dans müsikisi, 19.30: Rürhhiğirtü. İsal: . Galip Arcan, 20: Rıfat ve arkadaşları | tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları, | dir. Şahsiyetler kuvvetlidir. Ve a 20.30: Örer Rıza tarafından arapça söyley |dan benliklerini tamamtle belli ederler, — 2045: Safiye ve arkadaşları tarafından 'Türk |ıııuıtııı ve halk şarkıları, Saat ayarı, 21.15; | dığı piyeslerin üçüncüsünü yazmış oluyor. | dinlerken koyu yeşil gözlerine £ Şehir tiyatrosu dram kısını (Kavelerya Rüş- bakamı İtikana), 22,15: Ajans ve borsa 2230: Plâkla sololar, Öpera ve operet par- Mabertleri, fin henüz ne mikrobu, ne de aşısı maa- Ji US eli Biartü lesef keşfedilememiştir. 29 Mart 997: Salı Çocuk her defa kay ettikten sonra der- İSTANBUL hal yemek vermek ve tamiz hava aldır- Öğle nesrivatı: 12.20: Plâkla Türk musiklal 1250: Havadls. 13,05: Muhtelif nlâk meşrivatı. Kilâp dersleri Mahmut Esat Rozkurt, 18.20: (Plâkla dans müsikisi, Halkevi sosyal yardım Şubesi namına Ba - yan Şiküfe Nihal (Cemiyetellik bakımından sosyal yardım), 20: Belma ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıya tarafından arapça söy - 1030: — Eminönü lev, 2046: Cemal Kâmll ve arkadaşları ta - rafından Türk musikisi ve halk şarkıları" |Baat ayarı, 21,15: Şehlr Tiyatrosu öneret kıs- |mı (Lüküs Hayatın 2 ci perdesi), 2215: A - fans ve borsa haberleri, 2230: Plâkla sololar, erera ve operet parçaları, sün!» diyelim... Muhittin Birgen Avusturyadaki son hâdise (Başlarafı 3 Üncü sayfada) altında, bir taraftan bir hükümet dar - besi gelmesini beklemek tabii olurdu. Bu darbe vukü bulmadı. Fakat prens Ştarhembergin bazı tasavvurları mey- dana çıktı. Bugünkü şartlar içinde ya - şıyan Avusturyada, bu ve buna ben - zer Hidiseler, müstab'at görülmemek gerektir, Çünkü ahval tamamen gayri- ir. — Selim Ragıp “Yeni Neşriyat Gönüllülerin türküsü R. Gökalp Arkin'in yazdığı bu ahti tabloluk piyes halkevlerinde, mektep müsamerelerinde oynanacak İyl bir piyestir. Bu eserde İstik- Mi Savaşıam canli ve heyecanlı — sahneleri gayet güzel başlanılmıştır. Piyesin altı tab- dosunda da Çokgüzel konuşmalara ve içti - gören bir gözün ma- | görüşlerine rastl Piyesde seyirciyi sürükleyen vak'alar var- R. Gökalp Arkın bu piyesile bu tarzda yaz- LH T TA KVERLE ÜN & |58| 9 12 | 21 | 15 2 48 de seninle konuşalım. kolunda göremeden buradan gidiyo - rum Gülbeyaz.. Boğuk bir hıçkırık.. Gülbeyaz ağlı - yor.. Bu sefer gözlerini saklamadan, başmı çevirmeden ağlıyor: — Ben Hasunun yavuklusu olmirem! — Niçin? — Öyle ise seni beraber götüreyim Gül, zaten kimsem yok benim, genç kızın gözlerinde bir sevinç ışığı yanı- yor: — Essah mı deyon? — Tabif sahi söylüyorum.. Şimdi ben gideyim.. Orada 'ev bulup yerleşeyim. Sonra gelip seni babandan istiyeyim, olmaz mı? Gülbeyaz hâlâ ağlıyor.. Fakat bu se fer göz yaşları gülerken çkurlaşan ya- |naklarında ilkbahar şebnemleri gibi titriyor.. Mes'ut, sarhoş edici, ferahla» ticı bir ağlayış bu! — Bak, horozlar ötüyor.. Sabah yak- laştı.. Haydi git, yat artık yavrum.. — Uykum yok benim.. Hem bu son gece., Hiç uyumasam ne çıkar ki.. — Seni bir kere öpeyim mi Güibe - yaz? * Bir gün, Selim eve her zamankinden. daha erken döndü. Gülbeyaz; siyah ör-| gülerini yemenisi altına saklamağa an-; cak vakit bulabilmişti. Doktorun yü- zü gülüyordu: — Paşo dayı evde mi Gülbeyaz? — Namaz kıbr.. — Müjde Gül, beni Diyarıbekire tâ- yin etmişler.. İki güne kadar yolcu - yum.. Genç kız bu sözlerden iyice bir şey anlamadı. Selimin sevincine büsbütün yabancı kalmayı da doğru bulmıyarak: — Nereye gi n? Seyrana mı? Diyarıbekirde çok mu kalacaksın? Doktor kızın saflığıma kahkahalarla Senin anlıyacağın benim işimi bu- radan kaldırmışlar Gülbeyaz.. Yerime başka doktor yollamışlar.. Beni de... Genç kız fazla dinlemedi, yanlarına gelen babasına kahve pişirmek için mutfağa doğru yürüdü. Başının içinde bir çok sesler uğulduyor gibiydi. De - mek doktor artiık gidiyordu. Bir daha Onun işini göremiyecek, sütünü yukarı ü anlattığı hikâyeleri * yacaktı. Gülbeyaz, uzun yıllar dönmiyen Se- Gülbeyaza bütün dünya yıkılıyor -| imi bekledi. Her gün (Kurubulak) ta- muş gibi geldi. Zorlukla kahveyi pi - ki evinin penceresinden birbirine sa - şirdi. rılmiış yüce dağların sonsuzluğunda * kaybolan yollara bakar, Diyarıbekir - Yatsı namazımı kıldıktan sonra baba- | den gelen kamyonlarda onun hayalini zandı. Ona da yatması için izin verdi. kovahyor; kasvetli, Gülbeyaz; mutfakta bir bardak vişne | UZün kış geceleri bitiyor, yamaçlarda- şurubu hazırlıyarak tepsiye kaydu. ki kar eriyor, Bitlis deresinin donan Selimin odasına çıktı. Doktor masası -| Suları yeniden hüzünlü şırıltılarla ak- nın başında yazı yazıyordu. Sarı *|mağa başlıyordu. Çıplak ağaçlar yeşil- üştü. Lâmbanın ışığı | İetiyordu. Fakat bir türlü Gülbeyazın ine Ütrek gölgeler çiziyordu: öksüz kalbinde solan ümit çiçekleri — Bana şurup mu getirdin Gülbe -| Yeşermiyordu. Gergin yınıkiau» yaz? Gel, otur.. Şu mektubu bitireyim etrafını siyah elem çizgileri adı. Bir zamanlar gür bir ırmak da - dalgalanan saçları Döküldü. O, h i her güzel ve iyi şı (Lütfen sayfayı çevirimiz) Genç kız; hiç tınmadı. Alnına dökü-| Siİbi ornu len kara perçimlerini örtüsünün altına | tel tel sokmağa çalışarak sandalyeye — ilişti. Doktor tekrar yazısına eğilmişti. Saç-

Bu sayıdan diğer sayfalar: