23 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

23 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* 14 Sayfa ——— — aa —— “Son Posta ,, nın tefrikası: 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : A.R. Bütün gemide, vaştan aşağıya araştırma yapılmış ve bir gün evvel görünen deniz kızının gemide, saklanmış olep olmadığı tahkik edilmek istenmişti — Hocaml.. Hele şöyle, zihnini bir larda, sabaha kadar münakaşa devam toparla... Bu gördüğün mübarek deniz eylemişti. 'kızı bizim gemideki arkadaşlardan| Ertesi gün, mesele bütün tafsilâtile kime benziyordu. ? İmam Ali efendi, ellertini kaldırarak cevap vermişti: — Eşhedübillanah.dbugün — dünya, yarın ahret... İki elim, yanıma gele- cek.. mübarek mahlük, bizden hiç kim- seye benzemiyordu. O, hasna müstes- na çehresi, ay gibi parlıyordu... Hem|bir heyet tarafından geminin her de- bana baksana, Necip efendil.. Ben, a-|liği, her köşesi, gözden teşçi neleri değilim. Sayeci devlet, sa-|kamaraların dolapları, yataklıklar, kö- feleğin |mür depoları, kazan arkaları bile altüst yei millette; gün —görmüş, çemberinden geçmiş bir adamım... — Canım.. karanlıkta.. insan.. pek © kadar fark edemez de... — Allah, Allah... Hadi, yüzünü kumandana haber verilmişti. Kuman- yukarı|dan; üst güverteden, sintineye kadar gemide sıkı bir araştırma yapılmasına emir vermişti. Derhal bütün merdiven başlarına, *it yerlerine çifte nöbetçiler dikil - el 65 ckidi zabitlerden: mürekkep geçirilmişti. edilmişti. En küçük şüphe uyandıracak bir şeye bile tesadüf edilememişti. Bunun üzerine, kumandanlık tara- SON POSTA « Son Posta ma Tarihi Telrikam 1« 98 U M LA DY RÜRNCİSYE Yazan : Celâl Gökten bir akrep yağmuru yağmıya başlamış, Tanzer korkmuştu Tanzer artık âişarıyı çıkamıyordu. Sesler kesilmişti. Tanzer çadırın içinde duramıyor - du. — Askerim mahvolduktan — sonra, benim hayatta kalışımın ne mânası Tanzer yolda giderken arkadaşları- na sordu: — İçinizde kimse var mı? Viuharipler Beğ bir öğzdük teyap verdiler: — Hepimiz ölmeğe hazırız. Ölüm-| var? den korkanlar geride ve karılarının| Diye söyleniyor ve tanrıya ellerini koynunda kaldılar. Biz « Ölüm »lelaçarak yalvarıyordu: pençeleşmeğe gidiyoruz. |O Vlu tanrım! Bu felâket yağmu Tanzet mühariplerin bu cevabın «|runu bizim üzerimize neden yağdır - dan çok mempun olmuştu, dın? Biz, istiklâlini kurtarmağa sava- O gece hurmalık bir sahada konak-| şan bir ulusun çocuklarıyız.. layacaklardı. Tanzer sözünü bitiremedi. 'Tanzer yorgun muharipleri o gece| Dışardan bir ses işitti: ölümden korkan bir fark edemeyim.. pekâlâ.. ya, göğsü -|fından bir emir neşredilerek bütün za- nün üstünde kabaran mis gibi turunç-! bitlere imza ettirilmişti. Bu emirde; lara ne diyeyim?.. Ç Vakia, uzun yolculuklarda bazı istirahata sevkediyordu. — Felâket bulutu üzerimizden sıy- Herkes atlarından inerek, yerlere|rılıp geçti. mellâ! Çık dışarıya... seriliyor ve yemek yemeden uykuya Bu ses Tanzerin zabitlerinden biri- Bir kahkaha tufanı parlamıştı. Genç zabitlerden biri, dayanamıyarak ba - ğırmıştı: — Hocam!.. Doğru söyle.. yoksa, kokladın mı o turunçları... — Haşa.. stümme, haşa... — Hani.. anlatırken pek ağzın su- landı da... — Canım, hocayı sıkmayın.. insan halidir bu... — Efendiler!.. — Şakayı bırakalım.. çu meseleyi halledelim. — Hiç yorulma, Necip — elendi... Meselenin halli şudur. Ya, bu işi bi- zim arkadaşlardan biri eğlenmek için yapmıştır. Yahut da.. Japonyaya ka- dar bedava seyahat etmek istiyen bir Hint dilberi, usullacık vapura girerek bir tarafa saklanmıştır. Bu ikinci ihtimal, bütün genç zabit- lerin gözlerini açmış.. ve parlatmıştı. Bu sözleri de bir itiraz tufanı karşı- lamıştı: » — Pekâlâ.. üst tarafı, Hint düberi olsun.. ya, alt tarafına ne diyelim... Hem neferler, hem hoca; bu - garip mahlükun alt tarafını balık diye iddia ediyorlar... Ne dersin hoca?.. — Birden bine kadar yemin ederim ki; gördüğüm mübarek mahlükun alt tarafı, balıktı. kuyruğu, iki çatal —E, ayakta mı duruyordu? Yoksa, yarısı yerde mi sürünüyordu? — Kuyruğunun çatalları üzerinde, -dimdik ayakta duruyordu. — Süphanallah.. — Şaşılacak iş.. — Çatlamamak, mümkün değil.. Mesele, halledilememişti. Herkes, işti. F_':_kıı kamara- şürecek kadar sarsti, İşte rüyalarıma | y giren adam diye, peşinden — koştum. Fakat onun bu kadar anlayışsız olabi Teceğini nasıl ümit ederdim. Düşün' yolda yüzünden ayrılmayan gözlerime bir kere bile bakmadı ben acaba beni nereye götürecek diye, heyecan içinde titrerken bir de baktım ki terzinin ö- nündeyim. Düşündüğüm adam şeklen ona benzeyebilir. Fakat bu kadar abdal anlayışsız bir adamı hayalimde yaşat. mama imkân var mı? Azade artık onu dinlemiyor aman ne tubaf, aman ne tuhaf diye durmadan gülüyordu. Nerimanın yüzü dayak ye- Mmiş bir çocuk gibi somurtkandı. Ve şimdi aynaya bakarken içinde, sandığı kadar güzel olmadığını zannettirecek bir şüphe beliriyordu. Çünkü başka türlü bu adamın yaptığı hareketi ak'ı- nın almasına imkân yoktu., Fakat işte aynada gördüğü kadın çehresi her za- mankinden güzel ve teravetli idi. Bu hakikat onun kızgınlığını epey hafif - Jetm aradı. ”» Yarınki nushamızda : Kesik başla kollar Çeviren: Faik Bercmen eğlenceler tertibi hoş görülebilirse de, arkadaşların istirahatlerini selbedecek şakalardan ictinap edilmelidir. Böyle hareketlere teşebbüs edenler, ceza gö- veceklerdir.) Denilmişti. Ertesi gece, herkes tetik üzerinde idi. Bilhassa genç zabitler, muhtelif köşelerde, birer pusuya yerleşmişlerdi. Bu halde, saatlerce beklemişlerdi. Fa- kat deniz kızı, hiç bir yerde zuhur et- memişti, * — E, Suat!.. Sen ne dersin, bu işe? — Hangi işe efendim?, — Canim.. deniz kızı işine, — Vallahi, bilmem efendim. — Bu mübarek sana görünmedi mi?.. — Ne münasebet, efendim?.. Sizin gibi genç, güzel, yakışıklı zabitler var- ken... , — Sen, mi?.. — Evet, efendim. — Meselâ... Kazara kamaranın ka- pısı açılıp da, deniz kızı içeri giriver - seydiü.. ne yapardın?.. — Efendimi.. Âdetimdir. Kamara- nin kapısını, sımsıkı kilitleyorum. — Canım.. meselâ, diyorum. — Vallahi bilmem efendim, ne ya- pardım... Buyrunuz.. hoş geldiniz, sefa geldiniz,; der bir iki tane şeker ik- Tam ederdim. Mülâzim Asafın bu garip sualleri, Suadın kalbine bir şüphe vermişti. O geceyi mütemadiyen; — Acaba, benim kız olduğumu his mi ediyor?, Diye düşünmekle geçirmişti. İ İnigiliz Filosunun vazi- için herkes deniz kızı meselesinin dedikodusunu unutmuş; bütün gözler ve fikirler, bu filoya çev- rilmişti. Filo, bazan — ilerleyor.. ufuklarda kayboluyordu. Bazan de birdenbire yoldan kalıyor.. Ertuğrulun yolu üze- rinde durup bekliyor.. derhal ( safı harp ) nizamına geçerek; ateşli top ta- Timlerine başlıyordu. O gün yalnız bazı kimseler (imam Ali efendi)yi merak — etmişlerdi. Bu şen, neş'eli, cevval, her an geminin yalnız yatıyorsun, değil| bir yerinde görünen Ali efendiye bir| neş'esizlik gelmiş.. çok zamanını, ka- marasında sırtüstü yatıp düşünmekle geçirmişti. Hattâ, şair Ali Ruhi bey bile (imam ve deniz kızı) başlığı al - tında yazdığı bir şüri okumak için, Ali efendinin kamarasına kadar inmek mecburiyetini hissetmi: Suada gelince; o, büyük bir tabır - sızlıkla geceyi beklemişti. Yatsı nama- zi kılınıp, bando tarafından da (gece nöbeti) çalındıktan sonra (yat boru« su) çalar çalmaz kamarasına inmiş.. saatlerin geöçmesine sabırsızlıkla inti- dalıyordu. Ertesi sabah güneşle beraber yola| Toanzer bu sesi duyunca - dişarıya çıkacaklar ve öğleye doğru Akad sınır- | fırladı. nin sesiydi. larına varacaklardı. — O ne?.. Her taraf gündüz g'ihi ?&t aydınlık.. Akad sınırlarında bir .k"p Korkunç bulutlar hakikaten çarça- yaümuru..! buk gitmişti. AĞA ; Tanzer şimdi telef Glan mf;”â.b"'"" ;_'_:':ı""" “y';“y' dal | yoklamağa koşuyordu. » Şt LERECE aALyoldu Gerçek bu havalideki akrepler çok /-Hurma ağaçlarının dibinde — yatan | OLEECE mahlüklardı. Cözlerinin ya- bir kaç lı_ıın? nıb_m de gece yarısı ça-i D LA insan elinin başparmağı büyük- dırlara girmişlerdi. —— ş ||üiünd: iki sivri boynuzu vardı. Ak- Birdenbire gök yüzünü kara bir bu- , blerin en küçüğü bir avuç cesame - lut sardı. Ertesi günü öğleye —doğru ' ünde idi varacakları Akad sınırlarından gelen bu kara bulutlar hurmalıklara '*"i"'*u iniyor ve yayılıyordu. Ortalık zifiri karanlıktı. askerini Tanzer bu havalide bir kaç yıl ön- de gezmişti. Fakat, bu akreplerden biç birinin gökten düştüğünü görme- mişti. Akrepler çok defa taşlık yer - Gökyüzü iki saat önce yıldızlıktı.. yeede bulunurdu.. hangi taşın arkasını || fakat, şimdi göz gözü görmüyordu. | evirseniz, altından bir kaç akrep bir- Uyuyan askerler birdenbire gözle' J. çıkar ve bu akrepler çok hızlı yü- rini açayak acı acı bağrışmağa başladı-| ü lerdi. lar: — Ölüyoruz.. boğuluyoruz.. Tanzer çadırdan başını çıkardı: — Ne var? Ne oluyorsunuz? — Gökten akrep yağıyor, mellâ! Nereye kaçalım.. nereye sığınalım? Her ağızdan ayni ses işitiliyordu. Muhariplerin feryadı gecenin kor- kunç karanlıkları arasında tüyler ür- pertici akisler yapıyordu. Muharipler gökten yağmur gibi ya ğan boynuzlu akreplerden korunmak için kumları kazıp yüzü koyun yatı - yorlardı, İşte bir akrep daha.. Şimdi Tanzer de bağırmağa başla- miştı, — Aman.. kurtarın beni! Gökten düşen akreplerden biri de Tanzerin ensesine yapışmıştı. Tanzer elile ensesindeki akrebi ye- re atarak çadırdan içeriye girdi.. çadı Tn ağzını Örttü. Dişarıda bağrışmalar yavaş — yavaş bafifleyordu. Acaba akrep yağmuru Tanzerin or- dusunu bir anda zehirleyip öldürmüş müydü?. Nöbetçi || Eezaneler Bu geceki nöbetçi eczaneler şunlardır: (| Tİstanbul cihetindekiler: || Assarayda: (Pertev). Beyazıtta: (Bel - || S Fenerde: (Vitali). — Şehremininde: (Hamdi). Karagümrükte: — (Suat). Sa - || yettyada (Teorilosh. Şehzadebaşında: (& || Hakkı. Kyüpte: (Arif Beşir). Eminö - || nünde: (Salih Necati). Küçükpazarda: || (Salih Necati), Alemdarda: (Esat). Ba - kirköyünde: (Merkezi. Beyoğlu cihetindekiler: İstikiâi caddesinde; (Dellâ Suda). Cala- tada: (Hüseyin Hüsnü). Taksimde: Lt - monciyan). Pangaltıda: — (Nargileciyan). Boşiktaşta: (Nai Halit), Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (İtlihat). Barıyerde: (Asaf). (Tanaş). Tanzer hurmalıklardan koşarak düz meydana çıktığı zaman yerde bir sürü kuru yaprak gördü. Bu kurumuş yapraklar her — tarafa yayılmıştı. Hassa zabitlerinden biri gülerek ba- ğırdi; — Bizi korkutan akrepler, meğer kuru yapraklardan ibaretmiş.. Tanzer birdenbire bu söze inanmak istemedi.. muhariplerin yanına sokul- du. Hepsi de korku ve heyecan için- de üstüste kumlara sokulup yatmış- lardı. Tanzer: — Akrepler nerede? Diyerek etrafı araştırırken, muharip- ler de kalkmağa başladılar. Ortalığı saran kuru yapraklar bir fırtınadan sonra, kimbilir hangi iklim- den uçup buraya dökülmüşlerdi. Zabitler gibi muharipler de kendile- rini tutamıyarak gülüştüler. Sabah oluyordu. Tan yeri ağarmıştı. Serin bir rüzgâr Akad dağlarından dalgalanarak hurmalıklara doğru esi- İyor ve Sumer muhariplerinin yüzleri- 'ni okşuyordu. | Zabitlerden biri Akadı ve Akadlı- ları çok iyi tanıyordu. Tanzerin yanı- na sokuldu: | — Bu, bir Akad sihirbazının oyu- nu olsa gerek, mellâ! Ben Akadda öy- le mahir sihirbazlar gördüm ki.. iste- dikleri zaman gök yüzünü ateş gibi kızıl venge boyarlar ve insanları (gök- ten ateş yağıyor!) diye inandırırlar, Tanzer düşünmeğe başladı. — Zabit heyecanla anlatıyordu: — Bir gün Kalde şehrinde bir sihir- baz tanımıştım. Bana bir elma verdi.. elmanın bir taş parçası olduğunu hay- Böyükadada; (Şinasi Rıza). Heybelide: | retle gördüm. Uzaktan bir genç kız. ,3 30. prükla yiyeceğim zaman, avucumun içindeki Bimen ve arkadaşları ta: Velkisi ve halk şarkıları: Orkestra, Cengiz lökülmüş bükük saçları vardı. Yani- na sokuldum.. bir acuze! Dişleri dö « külmüş.. saçları ağarmış, gözleri çil ve beli iki büklüm olmuş ihtiyar bir kadındı. Şaşaladım.. korktum. Gerl çekildim. İşte Akad böyle mahir ve korkunç sihirbaz yatağıdır, mellâl ... “Düşman geliyor.. Oklarınız! hazırlayınız!,, Ertesi sabah hurmalıktan kalktılar. tekrar yola düzüldüler. Sumer ordusu artık Akad topraklar Tı üzerinden gidiyordu. 'Tanzer uzaktan bir sürü gölğe göf” dü. Askere bağırdı: — Düşman geliyor.. oklarınızı hat zırlayın! Muharipler yaylarını gerdiler.. Zırhlı nişancılar önden gidiyorlaf” dı. uzaktan görünen gölğe biraz sof” ra Sumer ordusuna yaklaşmıştı. Bir Akad ordusu bütün — atlılarda? ibaret olan hücum kolunu ileri sür * müştü. Tanzer de atlılarına ileri emrini vef” di. Tanzer' düşmanın hakikt kuvteli Hü d Film eai İki kuvvet büyük bir - meydandi cenge tutuştular, çalır çok Akadlar hasımlarını yenmeğe şıyordu.. ve yeneceklerinden de BZ krtanı TSÜĞ 23 Mart 937: Salı İSTANBUL e neşriyatı: ?ı.;o Plâkla 'Türk musikis.. 12.30: Haradit 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam Neşriyatı: Z Yı: Könterans: Üniversiteden ııııııı:.; Kilâp dersleri Mahmmut Esat Boakurt, | Plâkla dans müsikisi, — 19,00: T Halkevi sosyal yardım şubesi namınâ M yan Şüküfe Nihal (Cemiyetçilik w al yardım), 20: Belma ve Tafından Türk musikisi “ve halk ıır'::' 20,30: Ömer Rıza tarafından arapça P. « lev, 20/45: Cemal Kümil ve Bi rafından Türk musikisi ve halk şarki Baat ayarı, 21.15: Şehir Tiyatrosu opertt y . mi (Lüküs Hayatını 2 ci perdesi), 224157 Jans ve borsa haberleri, 22,30: Plâkla solalaf opera ve öperet parçaları. BUKKEŞ 1856 18.20: Mandolin havaları, garkılar, Şarkılar, 1930: — Konser — 20,30: 21,15: Orkestra, 2146: Hâberler. BUDAPEŞTE 1930 18: Plâk meşriyatı, 19: ıın—hıb'-" Çığan orkestrası, 2050: Wagnerin ,.; 21,55: Haberler, 293.28: Plâk neşriyatk ü PRAG 16,10: Brnodan nakli, 18: Karışık MM" 18,10: Almanyadan nakil, 10: çalaft 1905: Plâk neşeiyatı, 19:5: Opera Tü”ğa « 19.30: Opera 20,06: Plâk neşriyatı. 317 berler, 21.20: Plâk neşriyatı, 2245: proodif foni orkestrası konseri. VARSOVA parçalafi 1630: Bachdan, ııhmnW 17,15: Plâk negriyatı, 17,25: mü * parçalar, 1750: Monoloğ. 18,20: ıı:'“ı_,ı zik, 1020; Müsiki ve edebiyat ımf“" 2018: Benföni konser, 2245: Plâk Yarınki Program A Mart 997: Çarşamba İSTANBUL Neşriyatı: yae” ıı,:;; Plâkla Türk mustkizi. 1240: dis, 1305 Muhtelif Plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı. 1830: Plâkla dana musikisi, 19. rans: Tayyare Cemiyetl namına : KORÜK Nnciye Te l M Türk müsikisi ve balk şarkıları, 20907 ga mer Rıza tarafından arabça mr aık Baat İ göyler, Türk rafından operet 22,15: Ajana ve sololar, opera ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: