25 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

25 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ SON POSTA — —— | Hoş sözler vi Az geliyor Hırsızı gündüz hırsızlık yaparken yakaladılar: — Eskiden geceleri hırsızlık yapar- dın, şimdi gündüz de başladın hal >— Ne yapayım bayım, geceler kı - saldı iş zamanı az geliyor. Teşekkür Yaşlı kadın antikacı dükkânına gir- di: — Bilhassa sizin dükkâna geldim, dedi. Antika kiymeti bilen en çok siz- İZ, — Teşekkür ederim bayan ben sizin kıymetli olduğunuzu her zaman söy » lerim. — Hiç farkında değilim; boyunbağı iğnemi kaybetmiştim. Onu arı - Mae | iy. Kaptanla yolcu Gemideki yolcu geminin kaptanıra sordu: — Baban nerede öldü? f — Denizde. — Onun babası? — Denizde,. — Onun babası? — O da denizde. — Bunları bildiğin halde nasıl de- nizci oldun? Kaptan yolcuya sordu: — Baban nerede öldü? — Yatağında. — Onun babası? — Yatağında. — Onun babası? — O da yatağında — Bunları bildiğin halde nasil olu- yor da sen yatağa yatmak cesaretini Şişman kadın — Vapurda uç kişi birden yerlerinden fırlayıp yerle- rini oObana vermek istedi « ler. » Erkek — Tabii bir şey, bir kişilik yere sığamıyacağını — anlamuşlar- dır. Sarhoşlar Üçü de zilzura beli Gişe ; Biri sordu: — Saat kaç? Öteki cebinden çakmağını çıkanp baktı, cevap ver- di; — Perşembe. Üçüncü / suratını astı, — Mademki be « leri yapmazsan ni Oo kovuyorsunuz ben de gidiyo - yacaklar? Bunu Lr sunf, Rejisör — Benim söylediğim Jest- Napolyon olduğunu nereden anlı — Lokomotifleri gördükçe ölen kocamı hatırlıyorum. — Makinist miydi? — Hayır, fakat pipo içerdi. Hodbin değil Bir kadını gösterdiler.. — Güzel amma, dedi, ne de olsa eğlenemiyor.. cani sıkılıyor. Cevap verdim: — Bende tanırım, dedim, hakika- ten öyle hem hiç de hodbin değil. Bulunduğu meclislerde yalnız kendi cani sıkılmıyor. Başkalarının da can - larını sikiyor. .. Berberde Berber traş ediyordu, müşterinin yanağını kesti. Traş olan sordu: — Bir başka usturan yok mu? — Var. — Onu da bana ver. — Ne yapacaksınız. — Kendimi müdafaa edeceğim! a — Neclânın kaybettiği inci ger - danlığı bulup getirmişler, — Gerdanlığın sahte olduğu bu lanın getirip vermesinden belli: Bilmem Kiracı ev sahibini buldu: — Bayım ev şakır şakır akıyor bu ne kadar devam edecek. — Bilmem rasadhanede hiç çalış « madım. Havaların bozulup, iyileşece- ğine ait de biç bir fikrim yoktur, ... Senin adın Adamın adı Mehmetmiş, bir tanı- dığı onun adını Ahmet bilirmiş. On! sene hep onu: — Ahmet! diye çağırmış. — Yahu, demiş, sen bana Ahmet, dersin.. Halbuki benim adım Ahmet değil, Mehmettir. — İlâhi Ahmet, senin adın Mehmet har seyirciler senin hiç düşlinmüyerr , redeceğiz diye lar. > z — ——— — — —— —— —, ihtiyacım var, kimseye söyleme şunu Yaşlı inek — Bizim gençliğimizde yalnız trenleri seyrederdik. Şim - dikilere acıyorum. Tayyareleri sey» Güzel fıkralar | Teessür Bayan köpeğiniz bacağımı isır- dı. Eyvah, Mütcessir oldunuz. — Tabif müteessir olurum. Ya kö- peğimin dişi kırıldıysa. ... Sır — Sen sir saklamasını bilir misin? — Bilirim. — Öyleyse söyliyeyim, beş liraya bona ver, — Kimseye söylemiyeceğime emin olabilirsin. hattâ kendimi bile duyma- mış sddediyorum. — Nişanın, seni babandan iste « miye geldiği zaman çiçek mıydı? — Hayır, yalnız elinde kalın bir baston, belinde de bir tabanca var» dı. ği İtiraf Erkeğin iddiası karısının kendisini aldattığı idi. Avukat mahkemede bu - nu söylediği zaman kadın şiddetle reddetti: — Ben kocamı ullatmadım. Bu bir) iftiradır, Erkeğin avukatı bir an düşündü: — Evet, dedi, müvekkilim iftira et- miş olabilir, çünkü ben de şimdi buna inanıyorum. (Kadını işaret ederek ) bu kadar çirkin bir kadının kocasını aldatmasına herhalde imkân yoktur. Avukatın bu sözünü işiden kadın birdenbire ayağa kalktı: — Ben kocamı aldatamıyacak ka - dar yüzüne bakılmıyacak çirkin bir kadın değilim. Bunu da isbat edebili- rim, ğ Kocamı evlendiğimizden bugüne kadar tam dört defa aldattım. var — Ale, hediye olarak bana bir dol- ma kalem göndermişsiniz. Çok mü- kemmel bir kalem olduğu belli, Bilhassa teşekkür etmek için evi . nize gelecektim amma, ani bir işim çıktı. Bu yüzden sokağa çıkamı * yacağım. Muavonet Fukaraya mua - venetin İüzumu hakkında bir kon - ferans vermişti. E - vine döndüğü za - man salonunda yir- mi otuz fakir bul - du: Fukaraya mua - venet o hakkındaki konferansınızı dın - İedik. — Burada ne i - şiniz var diyorum, — Muavenetini- zi dileyoruz. Bir gün misafir kalaca- ğız. çok © yoruluyor- — İlan islâmlır, gayet iyi düşünülürse lâik bir İlarında bir hükümdar olmıyan Teşkilâtı Esasiye Kanunu | Millet Meclisinde kanunun bazı maddelerinin t-dili etrafında yapılan müzakereleri aynen neşrediyoruz J —8—r) Gi, REFET BELE (İstanbul) — Arkadaş - lar; Bu sabah ben Lakririn metnini ve Evcü- menin mazbatasını okuduğum zaman, acaba senelerdenberi devam eden ve firka progra- mı, bükümet program: şeklinde tatbik edile gelen bu umdeleri Devlet programı haline if- rağ etmekle ne kasd ne menfaat kastedildi- Bini düşündüm. Menteşe Baylavı bu humus, taki fikirlerini döktü Külahya Saylavı da| açık sürette izah etti, Her ikisine de teşek - kür ederim. Bühassa esas (teşkilatın, Ana Yasanın değişmesi meselesinde biz reylerimi- 7) verirken, kanaatlerimizi tam olarak edin- meli ve ona göre reylerimizi vermeliyiz. Bizi uzaktan seyreden, on yedi milyon insan var- dır. Kelime beketimu istediğimizi anlatma- byz. Çok defalar kelimelerin mânasını & İayamadığımız için birbirimizle kavga eder Eğer kelime! mızdan kavga kalkar, Anayasa bir mecelle haline sokulamaz ! Sonra Kütahya Saylavı bir şey daha söy- lediler; bu Ana Yasada her kelimenin tarifi için uzun boylu tatırlar yazılamaz. Ana Yasa bir mecelle baline sokulamaz, onu buradaki münakaşalar vazıh bir halde çıkarır ve he: kese anlatır. Şimdi anliyorum, Hüküm programını devlete mal ediyor. Altı ünde var-| dır. Bu altı umdeyi ben de edebiyat ya taksın, gözden geçireceğim, Hepimiz cum- huriyetçiyiz. Hiç şüphe yoktur ki bu memle- kette hemen hemen herkes mllliyetçidir, imillieldir. Bahusus amele en başta ölmek olmak Üzere milliyetçidir, mülicidir. Belki başka (o memleketlerde (işçiler ani çilik fikrinden uzak kalmıştır. Fakat bizde onlar hepimizden fazla milliyeteldir, Montrö zaferini tramvay amelesi gözleri yaşararak Anlatır. Tramvaydaki biletçi Hatay dediği- miz zaman gözleri yaşarır. Bunlar çok güzel şeylerdir. Lâlklik: Lölklgi bu memleket gayet iyi anlamıştır. Bahusus bu memleketin dini © - dindir. Geriye kalıyor halkçılık. Bilmem, eğer halkçılık demokrasi demekse esasen bu, cumhuriyetin ruhunda mündemiç bir şeydir. Hikçı olmayan bir cumhuriyet esasen bir Cumhuriyet demek değildir. Vaktile muhtelif şekillerde cumhuriyetler vardı. Esnaf cumhuriyeti, Venedikte olduğu! gibi.. fakat bunlar doğrudan doğruya baş -| garşik bir İdüreden başka bir şey değildi. Her devlet inkılâpçıdır İnkilâpçılık, yer yüzünde bir devlet var- mıdır ki ben olduğum yerde saplandım, ka- lacağım. Buradan bir adım ileri gitmiyece- Bim desin. Eğer inkilipcilik bir evolüsyon mukabili ise her devlet inkılâpçıdır. Eğer İnkılâpçılık. revolüsyon mukabili ise hiç bir hükümet revolüsyonist olamaz. İnsanlar en kısa yollardan kendilerinin teşkil ettikleri ekseriyetle, Meclis tarafından, kendi arzula- nni tatbik ederler. Her devlet iıkılâpçıdır. Binnenaleyh bizim memleketimiz niçin ye - rinde sayacak ki, niçin yerinde sayması ha- ora gelmiştir ki ona inkılâp vasfını Mlâve et- mek lüzumunu hissedelim? Pakat öyle olma- sini İsterseniz hiç bir itirazım yok. Geriye kaldı Devletçilik. Zannediyorum ki şimdi işin en canlı ve en mühim noktasına geldik. Arkadaşımız Şükrü Kaya uzun ve güzel zahatı arasında, çok güzel bir lâf da söyledi. Günün ihtiyaçlarına uymıyan, ben ilâve edi- yorum, vaziyeti duymıyan duyacak kadar İzekâsı olmayan ber millet, gene bu vaziyette İolan her insan gibi sukuta mahkümdur. Bu- günkü şekilde, bugünkü ekonominin icap ettirdiği ihtiyaçları duymayan bir millet, Ge- #il urun seneler, saatlerce bile yaşayamaz. İhtiyaç bir kaç sat sonra ona hakikati gös- termeğe kâfi gelir ve sonra onu doğru yolâ sevkeder, Bugün ökonamik Mtyaclar olabi- 1ir. Fakat bir bürün var bir de hayatın daimi İşekilleri var, Hayatın daimi şekillerini dü şündüğümüz zaman benim çok genç yaştan beri duyduğum bir kanaat var. Bir Devlet İtüccar, bir Devlet san'stkâr olamaz. Ben bu- çün dahi bu fikrin doğru olduğuna kanlim. Pekilâ, amma bir memlekette san'atkâr olâ- cak, fabrikatâr olacak kimse bulunmazsa, memleketin ihtiyacini tatmin edecek tüecsr bulunmazsa bunu kim yapsın? O halde şerrin ehvenini ihtiyar etmek lâzım, tabii Devlet yapacaktır. Binaenaleyh hakikatın karşisın- da ne kadar inat edersek edelim bugünün zaruretleri bizi hak yoluna götürecek ve ya- şıyacaktır veyahut veyahut ta yaşamıyacak- tır. Buna İmkân yoktur, bu böyle olacaktır. Yalmız bugünkü zaruretler devam edecek mi? Mesele bundad'r. Belki bugünün zaruretleri devam etmiyecek, belki yarın değişecektir. Mesele yalnız ekonomik bakımdan mütalen edilseydi ben burada Pırkanın bu wmdeyi devlet umdesi arasına sokmamasını teklif edecektim. Pakat mesrle yalnız bundan iba- ret değildir. Bizi devletçilik yolunu aramağa sevkeden şer, velev mahzurlu olsun, şimdiye kadar tuttuğumuz yolad bizi bu yolu mu - hakkak aramağa sevkedecek şeyin burada kemali cessretle ve şevkle reyimizi kullan - mağa sevkedecek kadar müsbet olduğuna kani değilim. Hepimiz biliyoruz ki daha şe- ker meselesini halledemedik. Sınıfsız bir millet İh Mart tarihli nüsbalarmızdadır. mânasını Iyi anlarsak ara-İr Bugün, bir sınıf mücadelesi karşısındayız. . is . (9) Baştarafları 25, 26 Şubat ve 2, 4, & jk ax. hikiiigk Miltetimiz smıfsız bir millettir. Fakat büng <ğ demek kâfi değildir. Bugün sınıfsız, yarın si“ a mıflı olabiliriz. Bunun önüne evvelden geçe o OĞİ mek lâzım elir. Bu noktal mazardan pek vazih prensip olmak Üzere, Cenabihak bu 3 memlekete göstermesin, yarın bu memleket zenginin elindeki servetinin elinden giderek karnının aç kalmaması için bugün fakirin 1 zaruretini def etmek lâzımdır. Onun için beni : reyimi, ekonümik noklai hasardan değil, doğ rudan doğruya poltk, siyasi nokta nazare dan, memleketimin atisini düşünerek, burada, kat'i bir kanaalla, vicdan istirahati ile, mua Vi vafık olarak kullanacağım Buna ilâve edecek yalnız bir sözüm, vaps aj dır; Menleşe arkadaşımm hahsettiği topral meselesi benes de çok mühimdir. Bir defa her şeyden evvel insanlık noktaj #arından mühimdir. Bir tarafla sürülmis yen yığın yığın aklar varken, bir tarafta v da toprağı olmadığı için aç kalan insanlar o (Öİ - bunlar ne kadardırlar, bilmem - var... olmadığı için - dikkat buyur melesi olmadıkları halde, er bark sahibi bu- lumdukları halde, civar köylere gidip amele fı boş topraklar dururken, diğer taraftan bapraksazık o yüzünden aç kalan insanlar bulunsun, Bu, siyasi noklaj nazara dan. mütalca değildir. Agrer meselesi bip çok yerlerde insanlık noktai nazarndan değil belki siyasi noktal nazardan görülmüş, belki merhâmet meselesi, atiyi görme meselesi ten Lâkki edilmiştir. Bu sebeble toprak meselesi- bin de bir âtiyi görme meselesi olması şarte tır. Teşkilâtı Esasiye Kanununda yapılacak ta dilâtın heyeti umumliyesino söyliyeceklerim bundan ibarettir. - Şükrü Kaya konuşuyor DAHİLİYE VEKİLİ ŞUKRÜ KAYA (Muğ- la) — Sayın arkadaşlar: Teşkilâk Esasiye Kanununda yapılacak tadilât üzerinde sayın arkadaşlarımın kıymetli fikir ye mütalenime rıni çok büyük bir dikkatle dinledim. Çok teşekküre şayandır ki partimiz umumi bik idealin iadesini buraya getirmiş. Gördü « Rüm manzara budur. Gerek müstakil ve gerek partiye mensup * arkadaşlarımız bu işin tam zamanımda ge » tirildiği kanastinde bulundular ve Büyük Meclis huzurunda bunu teyit ettiler. Ve mil- lete bunu söylediler. Bundan dalayı partimin zin lüzumlu ve Iyi işle huzurunuza çıktığına müftehir olalım . Arkadaşlar; Türk Cumhuriyetinin kuydu- #u rejimin esası ve prensipleri, evvelce de arsetiiğim gibi, geçmiş zamanlarda filozof ların, ulemanın kendi hücrelerinde hassas viedan ve dımağlarında hazırladıkları mü- ceed mefhumlara uydurmak için yapılma» mıştır. Tarihin yeni şartlarından ve ıtırapa larından ve zaruri icraatından alınmış esüüe lardır. Realiteye mistenit bir yürüyüşün bir tatbıkıcır. Tabii konurken fikirlerden yüksek nazariyeler mütalea edilmiş diğer memleket- lerde geçen hâdiseler ve görülen tecrübeler de nazarı itibara alınmıştır. Zaten elde edilen neticedeki isabet de bunu göstermekledin. Bizim cumhuriyetimizin esası prensip ve vasıfları harp meydanlarında, meydan mu- harebelerinde düşünülmüş ve tatbik edilmiş» tir, Zafer âmlli ve zafer eseridir. Kuvveti d€ bundadır.. Bunun fik esası İnönlerinde, Sam İkaryalarda, Dumlupınarlarda teşpli, edilmişe tir. Onun için resldir ve onun için dinamik“ tir. Kehaneti sevmeyiz | Devletçilik vasfı da oradan alınmıştır, Ber devletin bir zaman tatbik edeceği yegüm ne yol bu olacaktır. Zaten devletlerin gidişi budur. Kehaneti sevmediğimiz ve kendi premix #iplerimiz! başkasına telkin etmiyecek kadar İ kendi üşlerimizle uğraşmağı tercih ettiğimiz İlçin kendimizi bunun hariçte telkinlie mü - kellef sdâdetmiyoruz. Bir devletin yapacağı en müşkül iş en çok tekniğe mütevakkıf iş, ordu kurmak isidir. Devletin eline ordu ve hükümet veriyoruz da ordu işlerinin binde, biri kadar da haizi ehemmiyet olmayan işleri devlet yapamaz diyoruz. Bu lojik ile kabili tevfik değildir. Mantık bunu kabul etmez. Devlet bugünkü teşekkülü itibarile mademki ordu gibi gayet çetin, ince, girift, moderm tekniklerin hepsine istinat eder nazik bİF | makineyi elinde bulunduruyor ve Türk Dev- leti de en ziyade bunda muvaffakiyet gös » termiştir. Türk Devletinin icabında eline bp ta muvaffak olamıyacağı hiç bir iş yok- tur ve olamaz. Bir taraftan Türkte ordu yap- makta en büyük vası! görülürken diğer taraf- tan er küçük bir iye devletin kabiliyeti olma- o“ &ığı fikri bize dalma telkin edilirdi. Uzak de- | ğil 1919 tarihinde İzmirde dört Türk makas- çısı koymak için Türklerin şimendifereiliğe aklı ermez diye Türk komiseri, bizim komi- İserlerimiz tarafından ricamız reddedilmişti, Bunu bilen ve derhatır eden, içimizde arka- 'daşlarımız vardır. Aradan yirmi beş sene geçmemiştir. Bugün şimendiferlerimiz. bis Türkler tarafından yapılmakta ve İşletilmek- tedir ve bugünkü işletme (e evvelki isletme- nin farkını görmek için Naha Vekâletinin çıkarmış olduğu eserlere bakmak kâfidir ve yalnız yolew olmuk ta yeter. Inkılapçı'ığın esas ruhu Biz bu prensiplerimiz! istatik olkrak alma» dık. Yanl muayyen bir formül tatbik ederek onu ebediyen muhafaza için almadık Ha - tın gündelik zaruretlerinden mülhem ola- ığın esas ruhu budur, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: