20 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

20 Nisan 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihat ve Terakkide on sene 14 üncü kısım No. 9 İTTİHAT VE TERAKKİNİN SON Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen —' Ne dahili, ne de harici düşman Mustafa Kemal Paşayı mağlüp edememişti Bu «pek çok şeylernin ne olduğunu, he olabileceğini tahmin etmeğe bile imkân yoktu. Bizim — için, Türkiyeyi toplıyacak yeni bir kuvvete — ihtiyaç Vardı. Bu kuvveti ise ancak o haizdi. Kendisinden ayrıldıktan sonra - Nadi İle yaptığımız hasbihal neticesinde iki- Miz de ayni intibat almış olmakta itti- fak ediyorduk: Mustafa Kemal paşa — mağlübiyeti kabul etmemiştir. Gerek dahili ve ge- tek harici, her iki düşman, onu mağ * lüp edememiştir; mücadele edecektir, 'arını vermiştir. Nasıl) Ne ile? Bur hu o, tamam söylemiyor, fakat, her hali ile gösteriyordu ki korkmuyor, isine güveniyor. Böyle zamanlar- da insana lâzım olan da bu kuvvetten ibarettir. Onun fuhunda o kuvvet taşıp ADRES... Yazan: Kadircan Kaflı için, hayırlı görüyorlar — ve bize karşı mükabil âdeta bir cephe alıyorlar * dı. O günlerin hâdiselerini iyi anlat - mak ve her şeyi izah edebilmek için şimdi, vaziyetin bir de başka tarafını .öıtııe:eiim:. Beklenmiyen bir mülâkat Tevfik paşanın kabinesinin meclise gelmesi tekarrür ettiğinden bir gün ev- vel, akşam üzeri Beyoğlu caddesinde yürürken Tokatliyanın önünde bir Fransız zabitine rastgeldim, gözüm asırdı, tanıdım: Eski bir dost, Gus - tave Seon (Güstav)! Bu, Türkiyede doğup Türkiyede büyümüş, pek az Fransa görmüş ve Türkiyede yaşıyan bir dosttu. Kendisini, yarı italyanca ve yarı fransızca olarak, 908 den sonra dökülürken ve gözlerinden büyük bir zekânın ateşleri saçılıp dururken ona güvenmemek, ona hayran olmamak kabil değildi. Onu hükümete geçirme- hin mutlaka bir kolayını bulmak lâ - Zimdı. Biz, ertesi günden itibaren işe baş - kadık: Sarih bir şey söylemeksizin, Zihnimizde yaşayan şeyi dışarı vur - Babası Sille'de nalbantlık edermiş. Jtın çok geçmeden yirmi dört çömleli de hakikt bir Türk dostu olarak tanıdır neşrine başlanan bir Beyoğlu gazetesi- nin tahrir müdürü iken tanıdım. Daha 908 den itibaren tanıştığımız bu zat, hakiki bir Türk dostu idi. Çok güzel türkce bilir, hafif bir Kayseri şivesile temiz bir İstanbul dili konuşur ve itti- hatcıları çok severdi. Levantenler için- Nalbantlık deyip de geçmiyelim: o zaman şimdiki gibi otamobil ve kam - yon salgını yok. Taşıma işleri hep ö - küz, at, eşek ve arabayla yapılıyordu. Bugün otomobil lâstiği yapan ve sa - tanlar nasıl çok para kazanıyorlarsa o zaman da nalbantlık edenler en ka - zançlı adamlardı. Z: Anadolu zenginleri arasında dünya- olmuş; hattâ onun yanında çalışan kü- tibler ve hamallar züğürtlükten kur- tulmuşlardı. Artık koca Konyada herkes onü parmakla gösteriyordu. Yediden yetmişe kadar onu tanı -« yorlardı. En ıssız mahallelerin en izbe oda - larına kadar her yerde onu konuşan: ğım yegâne İnsandı. Fransızlık bah - sinde Fransız olmakla beraber, Türki- Mustafa Kemal Paşa milli kurtuluş| yeyi Fransa kadar, hattâ Fransadan faz mücadelesini tasarladığı zamanlarda|la severdi. Uzun zaman, yani sefer - 'Türklük davaları, gibi berliğin ilk aylarına ve Türkiyedeki c -|Fransızların askere çağrılmalarına ka- dar, Tanin'in başlıca sütunlarını, tab' lar, onun yaptıklarını masallaştıran * lar vardı. Yalnız Konyada değil, civar kaza - larla köylerde de tanınmıştı ve yaban: cılardan birisi: — Nalbantzade nerededir? Diye sorduğu zaman ayak'arı Pa * Maksızın meclisin koridorlarında, iki Büne kadar programını okumaya gele- tek olan Tevfik paşa hükümetini :ü:ünııel üzere, propagandaya başlar lığa kavuştukları zaman insanlığın üs - tünde bir varlık gibi (zade? olanlar pek çoktür ve bunların da çoğu (Nalbant- zade) dir. Nalbant Mehmet ağa yüz kazanır, bir harcarmış. Eğer melekler gibi ye- meden, içmeden yaşamak mümkün o - bu milliyet, maskaralıklar kalkmalıdır. İngilter. ».. Fakat, Tevfik paşa hükümetin- nin hâkimiyetini kabul edip onun sa> den sade biz değil, ötekiler de mem- nun değillerdi. Hürriyet ve İtilâfçılar, İngiliz muhipleri, hâlâ sadrazam olmak istiyen Ahmet Rıza ve onun küçük çaptaki mümasilleri hep onun aleyhin- de idiler. Bütün bunlar, Tevfik paşa- nın derhal İttihat ve Terakki meclisini dağıtmasını, İttihatçıları tevkif etme- sini ve bunların ne kadarını kabilse o anı imha eylemesini istiyorlardı. Nasıl imha edileceklerdi? Bunu kendi- | leri de bilmiyorlar, yalnız Tevfik pa- #adan bu fikre bir şekil vermesini ve bunun için de hükümete mutlaka da- » mat Feridin gelmesimi istiyorlardı. Damat Ferit, Ali Kemaller, Refik Ha- litlerle bir kabine yapacak — ve harici düşmanı bırakıp, dahilt düşman olan İttihat ve Terakkiden intikam alacaktı. İngilterenin hâkimiyeti ve rahatça yaşamak Polis müdürlüğüne geçmeğe hazır- an Ali Nurettin, bir gön bana bunu Açıkça söylemişti: — Demir tavında dövülür, diyordu; Sikârı umumiye İttihat ve Terakkinin aleyhinde iken işi bitirmekte acele et- mek lâzımdır. İttihatçılık milletin vü tuduna yapışmış bir kanser - gibidir. ğer onu şimdi kökünden çıkaracak ir ameliyet yapamazsak bir daha urtulmamıza imkân — yoktur. Amki Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Sârun). Beyazıtta Fenerde: — (Emilyadi), — Şehtem K (Hamdi). Karagümrükte: — (Arif), BSa - Matyada: — (Brofilos). — Şehsadebaşında;| (Hamdi). Eyüpte: (Arif Beşiz), Eminö - hünde: — (Aminasya). — Küçükpazarda: (Neenti Ahmet). Alemdarda: (Esat), Ba- karköyünde: (İstipan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dollâsuda). Galata- da: (Hüseyin Hüsnü). Taksimde: — (14 Monelyan). Pangaltıda: (Nargilselyan) Beşiktaşta: (AlI Ruza). Böğazlçi ve Adalarda: sküdürda: (İzkelebaşı). Saryerde: (Os- Mar). Kadıköyünde: (Moda) ve (Mer - kez), Büyükadada: (Şinasi Rıza). Hey- belide: (Hant, ür lerinden ve kendilerine mensub olan-| yesinde rahatça yaşamalıdır. Bu sözleri söyliyen insanların ne yapmak istedikleri, fırsatı ele geçirin- ce ne yapacakları malüm idi. Onlar çok güzel hissediyorlardı ki ittihatcı - lık, başka bir ifadesile milliyetcilik ve müstakil bir millet olmak duygusu milletin içine kök salmıştır. İttihatcı - llınıı başları ortadan kaybolmuş, teşki- lât yıkılmış ve hattâ dağılmış, fakat, bu fikir ölmemiştir. Bunu öldürmek için kabil olduğu kadar radikal bir ameli - yat lâzımdır ve bu da ancak işler tavın- da iken, bugünlerde yapılabilir. Ame- liyatı yapmakta acele etmek İâzımdır; yoksa, sonra geç kalmış olaca Bunu çok iyi bildikleri da Tevfik paşanın siyasetini beğenmi- yorlardı. O, meşruti ve kanuni şekil- de meclisin önüne çıkıp, eski bir Ba- Hâli adamı gibi, kanun dairesinde hü- kümet yapmıya çalışıyordu. Ötekiler ise evvelâ meclisi dağıtmak, sonra İt - tihat ve Terakki içinde geniş bir ame- Hiyat yapmak, ondan sonra da eğer lü- zum görürlerse, boş buldukları mey - GanMl İ bax metihali yaparak Çzade lardan mürekkeb bir mecliz vücuda getirmek istiyorlardı. Yoksa ittihatcı-| hk ve milliyetcilik kanseri milli bün- yeyi bu kadar derinden istilâ etmiş bu- landukca onların hükümnette tutuna - bilmelerine imkân yoktu. Tevfik paşa aleyhindeki bu çalışma- lar, Damad Ferid ismi etrafında dönen sözler ve tasarlanan — kombinezonlar, letrafta o kadar bariz surette kendisini gösteriyordu ki bizim Tevfik paşa a- leyhinde yaptığımız - propagandaların tesiri pek az ve güç oluyordu. Meclis- te bir dlüm meb'aslarin pskolojilerini bildiğimiz için, bir aralık, Nadi ile bir- likte, esrarlı tarzda sözler söylemeğe bile başladık. Sözlerimizin atkasında, İsanki, gidenlerden gelmiş bir tâlimat gizlenmekte olduğu hissini tarzda ağız kullandık. Fakat, bir kısım insanlar da vardı ki bunlar, hariçteki verecek . edilmeden evvel, ona götürürdüm; o da bunları aynen veya hülâsaten, ayni günde La Turguie (La Türki) de neş- rederdi. laymış yüzde biri de harcanuyacakmış. Önce biraz mangır tutmuş, sonra buü lar gümüş olmuş; en sonra alt'n hali - ne gelmiş . Böyle olanlar her şeydea evvel kı - — |lıklarını düzeltirler; başlarına abani sarık sararlar; şalvalarına püsküllü uç- kur takarladı. Fakat Mehmet ağa bun- ları da yapmamış. Hattâ pek meşhurdur: Sille'den Konyaya inmek lâzım geldiği zaman kasabanın dışarısına varır varmaz a - yağındaki pabuçları çıkarır, kuşağının arasına sokar ve yoluna öylece devamm edermiş. Sayısız hayvanlara nal vuran bu a « dam kendi ayağındaki nalın aşınmasın- (Arkası var) bu günkü Program 20 Nisan 927 : Salı Öğle neşriyatı! 13,80: Plükla Türk Müsikisi, 1250: Ha - vadis, 1305: Muhtelif plâk neşriyatı, Akşam neşriyatı: 17: İnkilâp dersleri: Üniversiteden nak - ten Yuzuf Kemal Tenğirşenk tarafından, 18,30: — Plâkla dans — müsikisi, 19: — Ço. cuk Esirgeme kurumu namına konterang, | dan korkarmış. operatör — Helit — Ziya, 1930 Eminönü| Mehmet ağa öldü ve anlattıklarına Halkevi sosyal yardım Şubesi namına kon - ferans: Operatör Bırri ” (Evliliğin muhtelif cepheden tetkiki), 20: Belma ve arkadaşları tarafından Türk Musiklisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza tarâfından arapça söylev, 20,45: Cemal Kümil ve arkadaşları tarafın- dan Türk müusikisi ve Bülk şarkıları: Baat â- yarı, 21,15: Ş. Üyatrüsü dram kismı (Antar), 2215 Ajans ve borsa haberleri, 22.30: Plükla sololar, opera ve OPETeL Parşaları BUKREŞ 1T: Plâk neştiyati (hafif müzik), 19,08: Baykal Balatayka Kuartet, 1940: - Ratiton, 20,15: Benfoni) konser, 23.50: Plâk neşriyatı. | PATa gör inin bodrumunda ve toprağa gömülü olarak tamam on iki çömlek dolusu sarı sarı altınlar bulundu. * Nalbantzade Hüseyin bey biraz o - kumuştu. Eğer çok okusaydı çok bü- yük adam olundu. Fakat babası mek- teb parasına acımış, esirgemişti. Bununla beraber Hüseyin bey ba - badan zengin olanlardan bir çoğu gibi raları har vurup harman * savür - BUDAPEŞTE madı. Gulk olmuş tavuk gibi üstüne 18:; Mühtelif havalar, 18,30: Tiyatro, 10,15: | de oturmadı. Çünkü ne kadar uzun Operet plâkları, 2045: Festival konseri, 22: | zaman oturursa otursun paranın ken- F aER ’:#Ağ:ıhw havaları. —| gi kendine piliç çıkarmıyacağını bili- 13,40: Muhtelif havalar, 20.10: Oda mu -| YOTdu. giki dersleri, 21: Muhtelif havalar, 2140:| — Buğday ticaretine başladı OÖrkestra, 2255: Muühtelif havalar, 2320:| Az zamanda iş adamı olduğunu Benfoni orkestra. gösterdi. Koca çınarın altında tavla oynarken kâtiplerinden biri gelir: YARSOVA . Plâk geştiyati, 2020: M K İ zA S GÜL uhtelir has| — AA ç bin okka buğday yalar, 23,45: Dans musikisi, Yarınki Program var. Altmış paradan alalım mı? £1 Nisan 837 : Çarşamba Derdi. özle a __“n"m Hüseyin bey oyununu bir an bile ıı:o'" Plâkla Türk müsikisi, 1250: Hava» kdemeden başını” yukarı veya aşağı doğru sallardı. Buğdaylar da ona gö- re alınmaz veya alınırdı. Biraz sonrâ kâtib gene onun omuzu üstünden so - rardi; — Deminki buğdaylara yetmiş beş paradan müşteri var. Verelim mi? Hüseyin bey başını aşağı doğru e - ğer ve kâtib hızlı hızlı uzaklaşırdı. Henüz görülmemiş ve tartılmamış ©- dis. 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 17: İnkilâp dersleri Üniversiteden naklen Yusaf Kemal Tenğirşenk tarafımdan, 18,30: Plâkla dans musikisi, İ9: Çocuk Esirgeme |kurumu pamına korferans: Dokter Ali Ri - fat tarafından,19,20: Mandolin — örkeslrası: Merk ve arkadaşları, 20: Nerihe ve arka - daşları tarafından — Türk müsikisi ve halk şarkıları, 20.30: Ömer Rıma tarafından arap- v 6: Blmen Şen ve arkadaşları Ihsıckcli:ı manasını anladıklarından, Tevfik paşanın hükümet başında kal- masını, hiç olmazsa vakit kazanmak Türk Musikisi ve halk şarkıları: lan bugayu—ış için iki b'aş sallaması ©- 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve | Ha tamam iki yüz yirmi beş tane sap- borsa haberleri, 22,30: Plâkla sololar, a| sarı altın İlra kazandırmıştır. | ve operet parçaları. Babasından kalan on iki çömlek al- buçsuz çocuklar bile onun evinin bu: lunduğu yeri gösterirlerdi. Bir sene buğday çok oldu. Tüccar * lar fiatı kırdılar. Köylü kıvranıyordu Bazıları ona gittiler: — Aman ağa, halimiz nice olacak? Böyle giderse tohum parası bile ala | mıiyacağız. Onların derdlerini sonuna kada dinledi ve bazı şeyler de sordu. Son ra yalnız iki kellme söyledi: — Üzülmen, bakalım! Kâtibini çağırdı ve sordu: — Piyasada ne kadar buğday var? — Yüz seksen bin okka .. — Mahsul ne kadar? — Beş altı yüz bini bulur! — Ne veriyorlar? — Kırk beş para!... — Hepsini altmış paradan kapati! Gelen buğdaylar dosdoğru Hüse - yin beyin depolarına gidiyordu. Tüc - carlar şaşırmışlardı. İstanbula olan te: ahhütlerini yapamıyorlardı. Bu yüz « den buğday iki kuruşa kadar yüksel di ve köylünün yüzü güldü. İstanbul tüccarları içlerinden Ali Remzi beyi Konyaya gönd r. Ali Remzi; Hüseyin bı onün iş adamlığına, heli hayran oldu. Kendi kendine: — Eğer bu adamla ortak olursam sırtım yere gelmez! Dedi. Hüseyin beye işi açtı. Öna eğer İs tanbulda bir şubesi ve ortağı olursa buranın madrabaz - tüccarlarına dahz çok meydan okuyacağırı, pek çok ka - zanacağını anlattı. Ve kandındı. Hüseyin bey: — Olur! Dedi. Ali Remzi bey neredeyse sevincin « den çÇiftetelli oynıyacaktı. Hüseyin be- yi İstanbula çağırdı. Onu gezdirecek, eğlendirecek, daha çok kendisine bağ- lıyacaktı. Ortaklık mukavelesini de o aralık yaparlardı. nliğina * Hüseyin bey İstanhula ilk defa ge- liyordu. Burayı çok beğendi. Ali Remzi bir gün bir Mmukavele müsveddesi hazırladı ve dostuna oku- du. (Devamı 15 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: