15 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

15 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Si EA Beğendiği a £. erkek tipleri hangileridir? — 332 — Kadın tabii güzelliğe sahip olmalı Beğendiğim kadın: M0 N n Mâsum ve itaatkâr kadın Beni tatmin edecek kadın tipi şudur: Öyle bir kadın ki, tam bir hayat arka-| — Vücut: Orta, boy uzun, bel ince, omuz- daşı olabilecek bir karaklerde şen ve ne- şeli, insana kendisini çabuk sevdirmeli. Tabit güzelliğe sahip olmalı, Tahsili beri- den çok olmamakla beraber vasati olarak orta tahsilli olmalı; Evine, çocuğuna ve bana sadık olmalı. Vücudunun ve yüzü- hün güzel ve mütenasip olmasını pek na- zarı dikkate almamaklaı - beraber uzun boylu, beyaz tenli, siyah saçlı, olmasını isterim. Ankara Atilâ caddesi Gündüz so- kak 5 de Oğuz Özdeş d BO aĞ Güzellik yalnız yüz ve endam güzelliği demek değildir Her güzelin güzelliğini vücudda ara- mak doğru değildir. Gerek kadında, ge- rek erkekte aranacak evsafın başında her iki tarafın da birbirini mes'ud ede- bilecek kabiliyette olmalarıdır. Bu tabi- ata sahip olalmıyanlar güzelliklerini kay- bederler ve çirkinleşirler. Aile bütçesinin derecesine göre az ve- .ya çok tahsilli olması şarttır. Eğer iyi bir aile terbiyesi görmüş ise bir ibtidai tah- sili küfidir. Samsun İbrahim Çer (Sarih adresi mahfuzdur) “a Silln c Hayalinde yaşıyan erkeğe kaç kadın kavuşur ? Hayalimde yaşayan erkek tipi şudur: Dünyanın en güzeli, en akıllısı ve en zekisi olsun, fakat, vermezse mabut ne eylesin Mahmut!. Halindeki erkeğe ka- vuşan belki vardır. Benim ümidim:. yüzde birdir. Bunun için kadere razı olmaktan baş- ka bir şey yapamam! Edremit: F. Sertet (Sarih adresinin neşrini istememiştir) -ö Kadının bilmesini istediğim yegâne şey (mes'ut olmak)tır «Gönül kimi severse güzel odur» der- ler, Hakikat budur. Anketinize gelen öy- le cevaplar okudum ki hepsi başka baş- ka., Benim istediğim kadın da şudur" 'Tam mânasile bir kadın.. Öyle ki onun bilmesini istediğim yegâne şey emes'ut olmak>» tir. Bir yuvay : mes'ut edebilecek kabiliyette olan bir kadın ideal kadının ta kendisidir. Ankara: Oğuz Mümtaz (Adresinin neşrini iştememiştir) tetek gibi değildi. Uzaktan Bülendi gördü. Onda da bir soğukluk, bir uzaklık vardı. Sanki öte- kilerin yânında: — Ne bileyim, ben de aldanmışım, beni de aldatmış!.. Diyebilmek için Turhana hiç sokul - muyordu. Bunu görünce büsbütün si- nirlendi. Yeniden oyun oynamıya da hiç istek | duymuyordu. Sokağa fırlayıp buradan kaçmak için can atıyordu. Kâmiran, tekrar ona doğru geldi: — Yağma yok, diye kolundan yaka- ladı. Paralarımızı aldınız, şimdi de sa/ vuşup gitmek mi istiyorsunuz?.. Yeniden masanımn etrafına dizildiler. Turhan, o kadar dalgın, o kadar düşün- cesiz oynuyordu ki; öyle iken gene kaza niyordu. Neden ise oyuncuların bir ka- çı sinirlenmişler, oyunu büsbütün bü- yütmüşlerdi. Saat bire doğru Kâmira- nın kocası Nihad, geldi. Yanında iki ki- şi daha vardı. Birisi yaşlıca bir Yahu- di idi. Bu adamın çok zengin olduğunu herkes söylüyordu; Nihadla ortaklaşa iş yapıyorlarmış... Kâmiranla konuşur- lar genişçe, burun tabil, ağır ufak, gözler biraz büyük, kirpikler gür, kaşlar tabil, saçlar siyah ve az kıvırcık, ayaklar had- dinden ziyade ufak, ten beyaza yakın es- mer, yüz ne yassı, ne de yuvarlak. Tabiati: Kocasına karşı masum ve ita- atkâr. Tahsili: İlk olsa da zarar yok. Yeter ki görgü ve aile terbiyesi yüksek olsun. Zamana uygun, modayı kendisine uy- durmalıdır, Kıyım Mehmet Atlı (Sarih adresinin neşrini istememiştir) Korku Hikâyeleri (Baştarafı 9 uncu sayfada | Bgittim. Evvelâ, odanın bütün perdeleri- ni kapattım, ve içeride ışık yaktırdım. Sonra gidip saati durdurdum. Maksadım, ona, vakti kaybettirimekti. Saat altıda başkalarına görünmiyen şeyler gördüğü- nü söylememiş miydi? Bakalım hakika- ten bir şeyler var mıydı? Yoksa, kendi kendini, o saatte telkin altına mı alıyor- du? Uşağa, bize yemek hazırlamasını, lâ - kin yemek vakti olunca getirmemesini, ben kendisini çağırıp istiyeceğimi söyle - dim, iskambil kâğıdı getirttim. Dostumla karşı karşıya geçtik, oynamağa başla - dik. Zaman zaman kâğıtları ,birakıyor, konuşuyorduk. Ona neşeli hikâyeler an- latıyordum. Bir aralık, acıktık. Zile ba - sıp yemek getirdik, yedik. konuştuk, kâ- Bit oynadık. Böyle başbaşa geçen ve bilhassa bir ne- tice bekleten günler çok yavaş geçiyor. Tahminime göre, meş'um saat çoktan gelip geçmiş, ve görünürde bir şey ol - mamıştı. Dostuma: — Nasıl, dedim, bir şey görünmedi. Partiyi kazandık. Her halde saat sekiz, dokuz olsa gerek, Hasta gülümsedi: — Keşki, dedi, doğru olsa. Maamafih saatinize bir bakınız. Eğer dediğiniz gibi vakit geçmiş ise... Çıkarıp saatime baktım, ve derhal ce- bime koydum. O, bu hareketimi göndü ve: — Daha altı olmadı değil mi doktor? dedi, ve zannedersem tam şu dakikada saat altıdır. Filhakika öyle idi. Suat tam altı idi. O Yazan: Kemal Ragıp ken adamcağızın öyle gülünç bir bhali vardı ki... Yeni gelenler: — Klübten çıktık, sizi almak için bu- raya uğradık. Diyorlardı. Nihad, ötekilerin poker oynadığını görünce: — Sizinki bitiyor mu?.. diye yanları- na gitti. Öyle ise hep birlikte bir scans | daha oynarız. Levi, bu akşam k.l".ıbıeî hepimizi kırdı, geçirdi; hiç olmazsa ©- nün acısını çıkarahm. Turhan: — Bilmem ki, diyordu, vakit geç ol-| du, başka zaman oynasak!.. Kâmiran, onsuz oynamak istemiyor- du: — Öyle ise başka akşam, bize buyu - rTunuz!. Dedi; öylece ayrıldılar. Turhanın ne oyun düşündüğü vardı; bugünkü Program 15 - Mayıs - 937 - Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50 Hava - diz. 13:Muhtelif plâk neşriyati Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi. 19.25: Gitar solo; Maryo Parüdi tarafından. 19.30: Kön- fJerans: Spör fevaidi hakkında Bay Celâl ta- Tafından. 20: Fasıl saz hey'eti. 20.30: Bay Ö- mer Riza tarafından arabea söylev. 2045: Fasıl saz heyeti, saat âyarı 21.15. Örkestra. 22.15: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları, YARINKİ PROGRAM 16 - Mayıs - 1937 - Parar İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla 'Türk musikisi. 1250 Hava « dis. 13: Beyoğlu Halkevi Gösterit Kolu tara- fından bir temsil. Akşam meşriyatır 18.30: Plâkla dans musikisi, 19,20: Konfe- rans; ÖOrdu Saylavı Selim Sırrı Tarcan (Ço- cuk Terbiyesi). 1945: Konferans: C. Halk Partlıt namına: Hifzi Tevfik (Sporun feva- idi hakkında). 20: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2040: Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 2048: Muzalfer ve arkadaşları -tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat âyarı). 21.15: ORKESTRA, 22; Matbuat U. M. İst. Mümessili Neşet Halil Atay taralından Türk Yunan dostluğu hakkında bir kaç söz 22.15: Vatis ve arkadaşları tarafından yunanca şar- kılar, 22.30: Ajans ve borsa haberleri. sereesenesesar veseseranecE secececAREEeEEENLERLRE e neerEnA . anda dostumun, esasen sarı olan yüzü - hün büsbütün sarardığını gördüm. Be - Ruk bir sesle: — İşte, dedi. İskelet te geldi. Etrafa bakındım. Bir şey yoktu: — Nerede? — Her zamanki yerinde. Cibinliğin ar- kasında. Kalktım, yatağın yanına yaklaştım. Gös terdiği yere gittim. — Şimdi nerede? — Gene ayni yerde, fakat vücudu gö- YünmüÜyı zunuzun üzerinden yalnız başimı görü - yorum. — Ne tarafta? — Sağ omuzunuzun üzerinde. Sizi iki başlı bir mahlük gibi görüyorum. Bu teşbih, itiraf edeyim ki beni soğuk rarımı vermiştim, Dostumun kurtulmak imkânı yoktu, ona: — Azizim, dedim, cesaretimi affet, Pa- kat her şeyden evveldostumsun ve me - tin bir adam olduğunu bilirim. Bu iti - barla haber vereyim ki, eğer, daha feci bir hale düşmeden, ailen için yapmağı düşündüğün tavsiyeler ve meselâ... Bir türlü söyliyemiyordum. O anladı, düşüncemi tamamladı: — .« Ve meselâ vasiyetname değil mi? Esasen bunu çoktan yaptım. Sana çok te- şekkür ederim ki beni deli zannetmiyor- sun. Ben müthiş bir hakikatin kurbamı - yım, On gün sonra, dostum öldü. Haydudun idam edildiği tarih üzerinden, günü gü- nüne, tam üç ay geçmişti. iç dinlemeden başını çevi Hele Bülendin azametine pek şaştım, doğru- su... Meğer, ne boş yere kendimi kap- trmuşım!.. * Günler geçti. Turhan matbaaya şöy- le bir uğrayor, yalan yanlış üç beş parça tercüme ettikten sonra ilk işi Beyoğluna çıkmak oluyordu. Biy akşam Lebibeyi otomobilde gör- dü. Arabayı kendisi kullanıyor; başın: çevirip de sağına soluna bakmıyordu. Yanında Nüveyre vardı. Turhani, göz ücüle gören o oldu; biraz uzaklaşlık - tan sonra ahlasına bir şeyler söyledi. Sonra büsbütün gözden kayboldular, siz mâni oluyorsunuz. Omu- B enreenesesenansErersene sanLeERcALEsAnAE Şapkacı dükkânında E Bir dolaşma (Baştarafı 7 inci sayfada) |tamamen gayri varit değil. Çünkü bu - güne kadar, kadın şapkaları en az bir milyar biçime girmiştir. Bu yüzdendir ki, eskilere hiç benzemiyen biçimde bir ye- ni model çıkarmak, bir yeni ve büyük keşifte bulunmak kadar dâhiyane bir ma- rifettir. Ve gene bu yüzdendir ki, kadın şapkalarının biçimleri, orijinal olmaktan uzaklaşmakta, eksantrik olmıya başla - | maktadır. Avrupada bir istatistik yapılmış... Dün- yadaki veremlilerin ekseriyetini, kadın şapkacıları, kadım şapkası satan mağaza- larda çalışanlar teşkil ediyormuş. , Çünkü, şapka beğendirmek güçlüğü, âdeta tahribkâr bir haddi bulmuş. Düşünün... Bir kadın müşteri gelir... Dükkândaki bütün şapkaları giyer, ve hiç birisini beğenmedikten sonra: — Başka modelleriniz yök mu? diye ,gorar, O zaman, saticı kendini sıkmasa, ba - yanın başına şapka yerine dükkânı ge- çirmez mi? ğ Halbuki, © bunu aklından geçirmedik- ten başka, üstelik te güleryüz göstermek mecburiyetindedir. Düşünün ki, kadınlara şapkayı hoş gös- terebilmek için, dükkânlarımızın ışığını bile dikkatle besaj Çünkü, ölçü - güz bir ışık altında yüzünün rengini nâhoş (gören bayan, kabahati kendinde değil, şapkada bulur!.. Ayrılmıya hazırlanırken, aklıma gelen son bir suali sormaktan vaz geçemiyo - rum: — Kadınlar, acaba niçin, şapkalarına karşı çok daha fazla müşkülpesent dav - ranıyorlar? Necmi gülüyor: — Şapka modelleri, az evvel de söyle - diğim gibi, pabuç, esvap, kumaş modelle- (rile mukayese olunamıyacak kadar çeşit- lil.. Çeşitler çoğalınca, bittabi intihap ta © nisbette güçleşiyor. Sonra kulağınıza bir şey daha fıslıyayım: Bir kadının huyunu, suyunu öğrenmek tiyorsanız, şapkasına dikkat edin... Sa- de tablatli kadınlar sade biçimli, orijinal huylu kadınlar, orijinal biçimli, ve &k - gBantrik karakterli kadınlar'da, en acayip gekilli şapkaları seçerler... Bu itibarla - dır ki, şapka, bir kadın karakterini anlı- ,yabilmek için göz alılabilecek en doğru Bözlü kitaptır! Güldüm: , — Fükat... Bu kitap ta, tıpkı mübarek- lerin ruhları gibi bir milyar sahifeli! O- kuyabilene aşkolsun! Ve ilâve ettim: — Mecmuacı kulağına kurşun ! — Zira bunu duydular mıydı, derhal müsabaka- lar açıp: «Bayanlar şapkalarınızı bize Zönderiniz... Paristeki Küllaholoji ensti- tüsünden mezun olan mütehassıssımız si- ze karakterinizi elifi elifine bildirsin'> di- yerekten barbar feryada başlıyacaklar- dır, Naci Sadullah !a_oluruyurflu; boş yer onun yanında idi, Ken oraya geçti; Turhana da l_xecîa ile ikisinin arasında yer göster: di. Genç kadın, hiç durmadan söyleni: yordu: z — Nasılsınız bakalım?, danberi hiç göründüğünüz yok. Paşa- lara da Uğramıyor muşsunuz, Geaçen ak:şı_m sordufm, Onlar da bilmiyorlar, belki Atkaraya Bitmiştir, dediler, Ma- 1 İstanbulda idiniz, bize neye gel- * O kadar bekledik. Bir aralık, beyaz perdenin üzerinde iki genci birbirinin kollarına atan, du- Turhan, bu yakındâ hemen hor ak - dak dudağa gözlerini kapatan bir sah- şam sinemaya gidiyordu; kimbili: ki de hep onlara rastigelmeyi umuyor denilebilirdi. Arif paşalarda poker oynadıkları ge- ceden sonra üç dört gün kadar olmuş - tu. Bir gün gene saat dörtten sonra bir sinemaya girdi. Programda - ikı filim vardı. Ara yerde ortal k aydınlandığı zaman etrafına göz gezdiriyordu. Ar - kadaki sıradan bir ses kulağına fısılda- ne de Kâmiranın insanı çileden çıka -|dı: > — Bu saatte, yalnız yalnız, sinema- |Da biraz d_:u::ı yunk[ış::: sıcak bir nefez, paşalardan çıktıktan sonra yollarda|larda?.. Pek hayra alâmet değil ama,.,|S€NS çocuğun yüzünü yaktı, geçti.. böy- ran sokulganlığına aldırıyordu. — Arif kendi kendine konuşüyordu: Başinı çevirdi: Kâmiranla arkadaş -|le arkaya ( — Demek, öna da imzasız mektuplları... yazmışlar ha.., Kim acaba bizimle uğ- raşan bu ahlâksız?.. Ya, Lebibenin beni | —— Yanimızda yer var, gelsenize... -|yaklaştırmıştı. , bel-|ne vardı. Turhan, yanıbaşında, Kâmi- Tanın da yavaş yavaş kendine doğru sokulduğunu duyar gibi oldu. Genç ka- dın, ilk önce derinden derine içini çek- ti, sonra şapkasını çıkardı, parmakları- nan ucile saçlarını kulakların n arkası- Ba doğru attı. Tılısımları bozan bir tüte sü gibi, baygın, bayıltıcı bir koku ya- yıldı. Daha sonra, arkaya doğru bakı- yormuş, gibi başını çevirirken, Turha- öner gibi kımıldanışı, dirse- ini de Turhana Gdoğru ğini de, Karamanda buğday vaziyeti 'tarından ileri gelmektedir. Ne zaman- | Karaman (Haosüsl) <- İxi aydanberi, bul” day piyasasında normal fiatlarla m devam etmektedir. Ziraat Bankası, piyasasında, nâzım rolünü mı başarmaktadır. Sert ve yumuşak buğdaylar hemen bemtfi aynt Hatla muamele görmektedir. Asgatl Hat 5, azamisi 6,6 kuruştur. Arada — sıradü görülen beş veya ön paralık fiat M_ ve alçalışları da, buğdayların kalite fark 936 mabsulü buğdaylar kalite itiharile (e na olmamakla beraber, geçen sene ilikba har sonlarında fazla yağmur yağdığı İSİN biraz bozulmuştur. Bu sene sonunda ve önümüzdeki senei? piyasaya arzedilecek mahsullere gelincei Bu yıl tam zamanında yağan faydalı murlar -rekoltenin fazlalığına yazdım cektir. Bu mahsulün geçen sene mahsulüü” den çok İyi olacağı ümit edilmektedir. Merkez bankası İş Bankası Teleton İttihat ve Değir. Ç(Arkâsı var) - |pılacaktır. . ALCAN Pera - Şişli maçı Gayrifedereler maçı: 16 Mayıs Pazar günü saat 11 de N:; matini gazetesi turnuvasının finâ! ü Beyoğlu Spor (Pera) ile Şişli Klübü yopa sında oynanacak ve galip takıma verilecektir. Bu maçtan evvel Gıll*"’ por ile Arnavutköy arasında bir mat V

Bu sayıdan diğer sayfalar: