20 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

20 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

|Seyyar bir kadın terzisi ifşaatta bulunuyor Maçkalı kibar bir Bayan terziyi sigaya çekerken akşam olduğunun farkına varmamış ve daha terzi eline iğneyi almadan yevmiyesini vermek mecburiyetinde kalmış İstatistik tistik meraklısı elinde ter belediye darresi nin ka- Fil dişi Bir gün evvel bir şemsiye almıştı. Şemsiye ertesi gün kı- Pısında duruyardu, — Burada ne duruyorsun? — İstatistik meselesi, Ev - € — kayıtların alacağım — Bir sene j aç B içinde kaç Evlendiğini mi #ğreneceksi — Hem onu Hem de evlenen kadınla; öğreneceği ler arasında mi m:u.qm n kdproğynl! bıı."ıı'ıp öpsen gene ses cıkurmam. rısı açlı: — Hoşgeldin kocacığım.. Yemeğimizi Lazırladım. Gömleklerini ütüledim. Ço - yaplarının söküklerini diktim. — Anladım. Kısa kes, gene ne smar - ladın da parasını isteyeceksin?. ... Şet Memurun oğlu babasınz sordu — Baba şef neye derler? Söyliyeyim oğlum, benim daireye erken gittiğim günler geç gelen; geç Bittiğim günler de erken gelen adama şef derler. ... Hiç Ressam tablolarını gösterdi: — Şimdiye kadar yaptığım resimlerin bir tanesini bile yüz liradan aşağı satma- dım. Dedi. Sardular: — Şimdiyo kadar kaç tane resim sattı- nız? — Hiç! z N X :“nnım on ira zammetiim. 'UNu bir kâğıda yazıp bana ver- deniz. gı yazıp - _’;'Mz etmiyor musunuz? v 'N itimat ederim amma, karım & zam aldığımı sönlediğim za - '—"'::m etmez, yirmı Tira Zzam da benden sakiyorsun — diye x__—hamı bırakmaz. i> Bun du: düm N — Ne tavsiye e - Beli Ban dersiniz doktor; ko- Yordu. Tü cam için Ada mı iyi- Öğrulttum, dir, yoksa Boğaz mı? iki Doktor cevap ver | | Ölmi di: Yere — Doğrusunu is- A seniz bayan, her Tn ikisi de iyidir. Fa - t o Adaya giderse lan kat o y Nöze siz Boğaza gitmeli - siniz... O Boğuza gi .d derse siz Adaya pit ae Taksi şoförü — (Hususi ötomobilin arka tarafına oturana) taksi bayım! / melisiniz, —— Hiç olmazsa 'Ntada yemek yiyen müşterinin delik deşik bir peçele koymuslar- Tokü Ön &. Müşteri Bârsonu çağırdlı. B S Ptçeteyi gördü: CT tEiştireyim bayım, affedersiniz. ıımle*üun ha, değiştirtmem.. bu peçete Tden iyi. Hiç olmazso delik yerleri da urî:l:—kirli değil. — Bir otomobil iki ayağını birden kaybetti, — Her halde sevinmiştir. Nasırla « rından çok şikâyet ederdi. kazaşında — Necati AAA ER AAA P ŞN Rakıyı susuz içerdi. Ve hiç bir zaman bir bardak su bile içmezdi. Sordular' — Sen biç su içmez misin? — İçmem! — Neye?.. — Bir kere doktora gitmiştim. Şöyle bir muayene olayım dedim. Uzun uzadı- N;"îiyz bîuphe.'onrymrunu: bil « — ya sorup dinledikten sonra bana «Senin ki, a Emüm âte ne kadahatim var miden demir gibidir.» demişti. O zaman- geldi, kendi kendine — danberi midem paslanmasın diye su iç - miyorum. F mi daha çek, erkek - Kadın — İşte yeni hizmetçi... Yanımda dile boynuna eli — yi Ne istiyeceksin Erkek apartımanın kapısını çaldı, ka- | N riliverdi. Dosdoğru şemsiye - cinin dükkânına gitti: — Bu şemsiyenin sapı için bana fildişi demiştiniz.. Hal - buki kırildı. Fildişi olsaydı kı- rılmazdı. Şemsiyeci özür diledi: — Affedersiniz, fakat kaba- hat benim değil; ihtimal - fil, _uakma diş kullî&oığu. — Hastalığınız pek mühim değil, fa- kat bundan sonra ağzınıza bir katre iç- ki koymuyacaksınız. — Viziteniz ne kadardır. dok - tor? — Üç lira, — Ben size altı tira — veririm. Buna mukabil siz de bana içkiyi yasak etmeyini, Fakat Kocası hasta idi, kadın doktora sor - — Hayat geçen seneden bu seneye kadar tam bir misli ucuzlamıştır. — Zannetmem. — Misali var. — Söyle... — Geçen sene yumurta bu senedekin- den iki misli daha pahalı idi, — Öyle ama o zaman daha taze idi. O zamandan bu zamana bayatladı. — Ne merak ediyorsun, işte ölme dim geldim. — Ölsen merak etmem ki, nerede olduğunu bilirim. TMteeseseseeesereeerREERERE Yazan : Hareket asrındayız ya? İnsanlar â - deta kablarına & ıyorlar, İşlerini tı- kırına koymuş milyonerden, ceketini satan meteliksize, hergül gibi sporcu- dan, yanpuru kötürüme kadar hemen herkese bir gezmek, görmek, yani ha- bre seyyah veya seyyar olmak merakı âriz olmuş. Otomobilli seyyahlar var, yatlı, tay- yareli seyyahlar var. Trenle, vapurla, otobüsle, hattâ muhacir srabasile, atla, eşekle ve yaya seyahat edenler var. Seyyar spor, kumar klüplerinin, seyyar meyhanı in, seyyar sinema - ların, seyyar tiyatroların, seyyar ahçı, berber, seyyar çiçekçi, çamaşırcı dük- kânlarının, seyyar hastanelerin, seyyar postahanelerin bini bir paraya. Hattâ sergilerin, hanelerin, ressam- ların, terzilerin bile seyyarları hadsiz bir seyyar kadın terzisile görüştürdü. Zaten bana yu - karıki satırları yazdıran da, ondan din- lediklerim oldu ya! Seyyar kadın terzisi «Katina> yı, İs- tanbulun bütün orta ve yüksek halli aileleri tanırlarmış. Bilmem içinizde onu bilenler mi, bilmiyenler mi çoktur? —— «Terzi kendi söküğünü dikemez!» darbı meselini haklı çıkaran kılığına, daha doğrusu kılıksızlığına bakarsanız, onu, giyinmek, kuşanmak bahsinde her hangi bir kenar dilberi kadar görgü - süz, bilgisiz sanırsınız. Fakat onu bana tanıtan bayanın söylediğine göre, Katinanın on parma- ğında on hüner varmış. İstanbulun belli başlı kadın terzileri onun eline su emezlermiş. Ve bu yüzdenmiş ki, kılık kıyafet meraklısı kadınlar, günde yedi sekiz liraya para demiyen nazlı Katinayı âdeta payla - şamazlarmış! İşlerini iyice yoluna sokmuş olan Katina, şimdi çağırıldığı evlere yalnız gitmiyor; yanında iki de yardımcı gö- türüyormuş. Dikmek, kesmek, ölçmek, biçmek için lâzım olan eşyalarla dolu çantalarını, bu yardımcılarına taşıtır, kendisi, mai- yetini peşine takmış bir kontes gibi do- laşırmış. Katina, karşısında oturan yardımcı- larına, görecekleri işi anlalırken ben kulağıma fısıldanan bu malümatı not ediyorüm, Az sonra, Katınanın sükü - tunu, ve dikişe başlayışın: fırsat bilip sorguya girişiyorum: — Söylediklerine göre, iyi iş çıkaran seyyar kadın terzileri, meşhur kadın terzihanelerine top attıracaklarmış Ne dersin bu işe? Katina, işini bırakmadan, yüzüme bakmadan, ve hiç düşünmeden cevap veriyor: — Yalan değil... Fakat kabahat sey- yar terzilerde değil, terzihane sahiple- rinde, Çünkü, o terzihaneler top atma- salar, kadınlar top alacaklar... Onların son model diye vüz, yüz elli, hattâ iki yüz liraya satlıkları esvapları biz 20, 30, 40 liraya malediyoruz! Bizim evlerde 30-40 Jiraya maletti - ğimiz tuvaletlerin, onlarda 100-150 )- raya satılan esvaplardan aşağı kalan bir tek tarafları var: Fiatları! Kâadınlarımız, mirasyedilikten git - tkçe kurtuldukları için, bu aşikâr far- kı görüyorlar, ve bizleri tercih ediyor- lar. — Senin bir dükkân açmıya niyetin var mı? — Kat'iyyen... Dükkân açsam, on - lardan ne farkım kalır? — Girip çıktığın yerlerde kim bilir neler görürsün? Katina; bir gazeteci- olduğumu, ve dinliyeceklerimi ifşa edeceğimi bilme- diği, hattâ aklına bile getirmediği için, dedikoduya girişmekte mehzur gör - müyor: — Tabül... Hepsi bir başka türlüdür... Kimisi fazla meraklı olur. Bir esvabı yüz defa prova ettirir. Evir. içinde, ço- cuk, ahçı, hizmetçi kim varsa, başına toplar, Yeni esvabinin - biçimi, rengi, hışır, Dikilecek gevabı yalnız kendisi « ne değil, gelir... Bu yüzden, bir günde bitecek e$ vap, bir haftada tamamlanır. *ÜĞ mıyalım, gündeliği boşuna diye, başımızda adam bekletir. Bir gün« de beş esvap diktirmek ister, Toplu iğe neleri sayı ile verir! Maçkada meşhur bir bayan bir ben varmış. Gö Selim Tevfik onlara da beğendirmek Jâzımt Bazı kadınlar, hem anlayışsız, herg ukalâ olurlar. Modele bakarlar, fa « raza bir gece tuvaletini beğenirler: — Benim esvap böyle olacak! diyt tuttururlar, ' — Bayan, deriz, bu aldığınız kumaş tan o biçim elbise dikilmez! O hiddetle ayak direr: — Neden dikilmezmiş? Onunki Hin4 kumaşı değila? — Bayan, bu beğendiğiniz biçimde esvap, geceleri giyilir. — Niçin geceleri giyilirmiş?. Entar? mi bu? Nihayet bu yeni zengin bayanına meram anlatmaklan ümidi keser, her dilediği çare, parasile pulile maskara olup çı- kar! yerine getiririz. Ve tabii bis Kimisi de çok hasis olur. Boş dur « almıyalım Ekserisi de, dedikoducu olurlar. 1'ele tanıım, — En çök kime esvap dikiyorsun? — Filâncanın evinde telefon var mı? — Falancanın korsasız hali nası!? — Bayan bilmem kimin göğsünde mne çarptı mı? — Sen görmüşsündür. Falanın baya- nunın iç çamaşırları ipekli mi? Salonu şık mı? Radyo albmış mi? Ben tabi, bütün bu sualleri sudan cevaplarla atlatmıya çalışırım. Fakat hatun, sualin ardını, arkasmı bir türlü alamaz. Hiç unutmamı, bir defasında, elimi iğneye, iplijfle sürmeden yevmi« ye almıştım. Akşama kadar soran, söy« liyen bayan, ortalığın kerardığını gö « rünace aklını başına tapladı: —A,.. dedi... Akşam olmuş. Ve gün« deliğimi elime verirken Tak: — Sen, dedi, bir d efere, bana dikişe geldin miydi, işe benim ağzımı dikmekten başla! Bir mevzuu tamamlamadan ötekina girişen terzi Katina da, gevezelikten yana Maçkalı müşterisinden geri kal « mıyor! — Bir kere de, diyor, başıma çok tu- haf bir vak'a gelmişti. Bomontide ki « bar bir müşterim vardır, Bir gün bana, gene müşterilerimden matuf bir ba « yandan bahsetti. Ve: »- Eğer, dedi, onun bu baloda giye- ceği esvabı kötü ve iğreti dikersen, se« ni umduğundan fazla memnun ede « rim! Ben, - bittabi reddettiğim - bu tekli- fin sebebini anlıyamamıştım. Fakat sonradan öğrendim ki, bahsett aa rında eski bir rekabet, bir Görüyor musunuz şu ba ze karşı bir zarafel silâhı ola landıkları dikiş iğnesinden, müthiş bir suikast vasıtası -gibi istila - İhakkında hepsinden ayrı ayrı fikir da-l,dnyu de niyelleniyorlar! Ka ei Gekl ı Saki İ ae

Bu sayıdan diğer sayfalar: