24 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

24 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* Son Posta » min telrikesez S2 Abdurrahman bu dalkavuk Endülüs Şövalyesi Yazani A R. ruhlu ve geveze adamdan bir çok şeyler öğreneceğini aklı Kesmişti. Fakat onu şüphelendirmek istemiyordu Bâhusus ben de ceddi hazreli Ademe dayanan bir asılzadeyim: Onun için si ihtiyar, birdenbire süküt et- Gözlerini melül melül önündeki Şi miş zin gibi bir asilzadenin ikramını red -)boş şişeye dikerek, büyük bir hasretle detmeyi, şövalyelik kanununa muhalif|dilini dudaklarının arasında gezdirmiş- addederim. Abdurrahman, bir şişe şarap daha getirtmekle beraber, tamamile dalgın ve düşünceli idi. Bu da!kavuk ruhlu ve geveze adamdan bir çok şeyler öğrene- ceğini aklı kesmişti. Fakat, onu şüphe- fendirmemek için bahsi değiştirmiye lüzum görmüştü: — Şövalyelik mi dediniz?.. Ben, şö- valyeleri çok severim. Bunlara dair bir Çok şeyler dinledim. Fakat, sizden de biraz malümat alırsam, çok büyük bir memnuniyet hissedeceğim. İhtiyar çizmeci, birdenbire göğsünü gerdi. Başını hafif hafif iki tarafa sal- lıyarak, derin derin içini çekti, Sert bir hareketle, önündeki şarap bardağını al- dı İçindeki şarabı, bir hamlede boğa - zına yuvarladı. Ondan sonra, yumruk- larını sıkarak dizlerine dayadı: — Ah, genç ve cömerd dostum!. Kal bimin, en hassas bir damarına dokun- dunuz... Diye mırıldandı. Bu ihtiyar şarlatan, şu anda kendisi- Be pek gülünç bir kahraman vaziyeti vermişti. Bu da, Abdurrahmanın hoşu- ha gitmişti. — İhtiyar döstum!. En hassas da - — Marınıza bilmiyerek dokundum. Tabil, Gfifedersiniz. Yalnız şunu öğrenmek is- tiyorum, Acaba bu temasım sizi mem- nüun mu, yoksa mükedder mi etti?.. — Memnun.. çok memnun.. hem de, pek çok memnun etti... Hattâ, huzuru- nuzda ağlamak bir küstahlık olmasa, şimdi şu bardaklardan birini meserret Bgözyaşlarile doldurup, şövalyelik haya- (ımda ilk defa seviştiğimiz; Sinyorina Kontes Lüna'nın aşkına, onu bir yu - dumda içmek isterdim, Abdurrahmı dudaklarını titreten kahkahayı, güçlükle zaptedebilmişti. — Nasıl, ihtiyar dostum?.. Şövalyelik | ti. Bu tuhaf #pkı meraklı komedi ak - törü gibi temaşa eden Abdürrahman, derhal onun maksadmı anlıyarak ses - lenmişti: İhtiyar çizmeci, birdenbire son de - Tecede neşelenmişti. Kibarlık göstermek için, bu emri işitmemiş gibi hareket e- derek, parmağının ucu ile dışarıyı gös- termiş: — İşte.. bakın.. görüyorsunuz.. Şu, çılsın halk katlesini görüyorsunuz, de- ğil mi?. Bunların içinde, kim bilir be- nim gibi ne büyük maceraperestler.. ne işten çekilmiş şövalyeler vardır?.. Kah- ramanlık; hiç belli olmaz, asılzadem... 'Beni görenler, belki hiç bir şeye benze- temezler.. sabık kralın at uşaklarından ve saray erkânından olan eski müşte- Tilerimden başkaları, bugün belki ba- na ehemmiyet bile vermezler, Fakat vaktile, ben de bir varlıktım. Pirene dağlarından, Okyanus sahillerine ka - dar uzıyan dağlarda, ovalarda, dere - lerde, tepdlerde, göllerde, nehirlerde; şatolardan tutunuz da, en küçük köyle- rin kulübelerinde bile, (Adsız şövalye) diye anılırdım... Ağsız şövalye.. >onu, hiç kimse bilmemiştir. Hiç kimse, o - nun yüzünü görmemiştir. Hattâ bugün bile önünüze gelene sorsanız, herkes o- muzlarını kaldırarak, «bu büyük adamı kat'iyyen tanımıyorum..» — diyecektir. Çünkü adsız şövalye; o büyük esrarını mMuhafaza etmek için, herkese karşı kendisini sımsıkı muhafaza etmiştir. Abdürrahmaan, birdenbire onun sö - zünü kesmişti. — Muhterem Adsız şövalye!. Mü - saade ederseniz, sizden bir şey sora - cağım, — Müuhterem asılzadem!.. Ben ise siz- den bin suale intizar ediyorum. Her şeyden evvel şunu arzedeyim ki; ben mi?. Demek siz, şövalyelik de ettiniz'de bütün büyük şövalyeler gibi, kat'iy- Öyle mi?.. — Ah.. genç, cömerd ve âlicenab dos- tum. Bana içirdiğiniz şu iki şişe şara- ba.. meze olarak yediğim şu domuz pas- tırmasını elimi uzatarak yemin ederim ki; ben., asaletin bi hakkını ver - miş olan bir asilzadeyim. Asaletin en büyük hakkı Ise, tabildir ki, şövalyelik- tir. Şimdi karşınızda oturmak şerefini ihraz eden.. ve maalesef bugünlük zü- gürilükten artık ihtiyarlamış, derisi kemiğine yapışmış bir keçiye dönen şu zavallı ben.. vaktile, kılıcına herkesi boyun eydiren bir şövalye idim. — Yâğâ?.. — Hiç tereddüd etmek zahmetine katlanmadan, bu ifademi olduğu gibi kabul ediniz. yen nankör değilimdir. Bu akşam bana içirdiğiniz şu üç şişe şarap ile yedirdi- ğiniz domuz pastırmalarının, kurbağa kızartmalarının, salyangoz salalaları - nin hakkını ödemek isterim, Bir deri ve bir de kemikten ibaret kalmış olan ellerini uzatarak ilâve et - mişti: — Şu damarlarımdaki kanları, sizin uğmx_ıuzda çeşmeler gibi akıtmıya ta - mamile hazır ve müheyyâ olduğumu söylersem, sakın gülmeyiniz. Maama - iîh; bufım zaman ve hâdisat gösterecek- tir.. Şimdi, gelelim bana sormak iste- ğiniz şeye, — Şövalye olmak için, ne lâzımdır?.. — Haaaa. gördünüz mü, mühim me- — Şu halde, kiliç oyunlarında bir|eleyi.. Bu kısa sualinize, birdenbire hayli maharetiniz olmak lâzım gelir... ne ceyap vereceğimi şaşırdım. Çünkü; Çok isabet.. Arada sırada ben de sizden | pu bahis o kadar derindir ki buna, hiç istifade ederim. — Evet.. tabil.. hem de gayet tabif... “Ancak şu var ki, altmış yedinci düello- mu yaptıktan.. ve bugün ismini hatırlı- yamadığım son hasmimi bu düelloda Mmezara yolladıktan sonra; artık elime kılıç almamıya yemin ettim, — Sebep?.. olmazsa on beş şişe şarap içecek kadar uzun bir zaman sarfetmek lâzımdır. Fa- kat ben, bu mufassal cevabı başka bir zamana terkederek şimdi size kısa.. hem pek kısa bir cevapla iktifa edeceğim. Ve hiç olmazsa, muvakkaten merakını- zı teskin edeceğim... Aziz ve cömert a- silzadem!.. Şövalye olmak için başlıca — Çünkü, uğrunda bu düelloyu yap:(üç şey lâzımdır. Birincisi, at.. ikincisi #nıya mecbur kaldığım yüz yirmi seki-İsilâh. üçüncüsü de, aşk... Bazı şövalye zinci aşkımın kadını, ertesi gün bana|taslakları, buna başka şeyler de ilâve ihanet etti. — Vah, vah.. hakikaten çok fecişey... ederler. ( Arkası var ) İterin direklerile mi dövüşeci Korsika şövalyesi Don Petro: Ben kimseden korkmaml! diye bağırdı — (Ölüm Burnu) nu geçerken ben: den bir kurban istediler.. — İyi ki beni atmadınız denize..! Barbaros kaşlarını çatmıştı. — Şakanın sırası değil.. hemen top başına geç bakalım. Öteki gemilere de emir verdim.. şimdi limandaki bütün gemileri topa tutacağız. — Ne diyorsun, Hızır bey? Biz bura: ya harbetmeğe mi geldik..? — Hayır ama. şimdi dövüşmeğe mecburuz.. İlmandaki korsan gemile - rinin sayısı bizden çok. Onları ilk ham- lede bastıralım. Ondan sonra ne yapa- cağımızı düşünürüz. Doğan bey top başına geçti. Zaten geminin bütün topcuları iş ba- şına alesta duruyordu. Barbaros ön saf- ta bulunan Salih Reise şu emri verdi: «— Limanın ağaçlık sahilindeki ge- milere hemen ateş et!» Salih Reis ateşe başlamışlı. Limandaki korsan gemileri Türklere karşı bir ok bile atmıyorlardı. Barbaros hayretinden çıldıracaktı. — Bu adamlar güpegündüz uykuya mı daldılar? Neden mukabele etimiyor- lar? Diye söyleniyordu. Bu sırada, buralardaki tecrübesine güvenen dümenei Mehmet, Barbarosa seslendi: — Gemilerde fazla kalabalık göze çarpmıyor. Tayfalarla kaptanların şeh- re çıktıkları anlaşılıyor. Bu kadar ge- miyi yok yere bat:ırmak doğru olmasa gerek, Barbaros kaptan yerinden bağırdı: — Ne demek istiyorsun? Top ateşini keselim mi? — Evet. Çünkü bizim Türk olduğu - |muzu göcen gemiciler kendilerini deni- ze alıp karaya kaçıyorlar.. boş gemi - » Doğan Reis de aynt fikri ileri süre- rek şehre bir gemi ile bir bölük levend gönderilmesini söyledi. Barbaros kaptanlara işarı «— Hanginiz, yerlilerle görüş zere şehre bir bölük levendle girmek istiyorsa, hemen şimdı cevab versin'» Ötki gemilerdeki kaptanlar düşün - mekte iken, Salih Reis yeşil bayrak çe- kerek: — Ben hazırım! demişti. Gerçek bu işi Salih Reısten başka gö- reçek bir kimse yoktu. O hem cesur, hem müdebbir, hem de nüfuzlu bir a - damdı.. Barbaros, Salih Reiseshemen şehre in- mesini bildirdi. Salih Reis yanına yüz kadar gemici alarak, şalopelerle limana girdi. Salih Reisin yanında ispanyolca ve italyanca bilen gemiciler de vardı. Salih Reis sahile çıkınca, kendileri- nin buraya gezmeğe geldiklerini, hiç kimse ile harbetmeğe niyetleri olma - dığını, Cezayir emiri Barbaros tara - fından söylemeğe memur edildiğini bildirecekti. Şalopeler sahile yahaşırken, şehir boyuna toplanan yüzlerce yerliler ara- sında İspanyol ve Venedik korsanları da göze çarpıyordu. Dümenci Mehmedin tahmini doğru çıkmıştı. Türklerin top ateşile ilman yol ve Venedik kaptanlarını hayrete düşürmüştü. Korsikalılar, 0 güne kadar hiç bir korsan gemisi tarafından böyle bir hü- cuma uğramamişlardı. Büyük biy filo halinde liman ağzın- da duran Cezayir- korsanlarının başın- da Barbaros bulunduğunu söyliyen Sa- Lih Reis, kendisin! karşılıyan balka, ilk söz olarak: — Şehirhâkimi ile görüşmek istiyo - rum! Demişti. Acaba Türkler Korsikayı zaptetme - ğe mi gelmişlerdi? Yerliler telâş ve heyecan içinde bir- birlerine ayni endişeyi izhar ederek: — Kimden yardım . istiyeceğiz? Diyorlardı. 'Türk gemicileri Şalopelerden kâaraya çıktılar. Yerliler bir taraftan Don Petroya ha- ber göndermişler, diğer taraftan da İs- panyol kaptanlarını Türkler aleyhine kışkırtarak: — Ne duruyorsunuz? Uzun yullar - danberi zafey vo kahramanlık destan- larınızı dinlemekten usandık. Haydi, kendinizi gösteriniz Diye bağrışıyorlardı. Halbuki İspanyollar, karaya çıkan. bir avuç Türk denizcisini bir hamlede boğmanın yolunu bilmekle beraber, ar- |kada duran Türk gemilerine karşı bu- nun manasız, hattâ çılgınca bir hareket olacağını çaktan anlamışlardı. Hiç kimse Türklere karş: el kaldırmağa ce- saret edemiyordu. ... Salih Reis, Don Petro ile görüşürken.. İspanyol şövalyesi, Türk kaptanı ile görüşmeğe hazır olduğunu bildirmişti. Salih Reis gemicilerile birlikle sa- hilden beş yüz adım kadar içeriye yü- rüdü.. Büyük bir köşkün önünde dur - dular. 'Türk denizcilerine rehberlik eden y kendisini köşkün mermer sütunlarında karşılamıştı. Salih Reis bu vaziyet karşısında kel- lesini koltuğuna almış., Yanındaki ge- micilere: — Siz burada bekleyin.. ben tercü - manlarla birlikle şövalyenin yanına gi- reyim. Demişti.. Liman ağzında bulunan Türk gemi- leri hâlâ demiy atmamışlardı. Bu konuşmanın sonunu bekliyorlar- di. Korsika şövalyesi - ma Karsika beyi di Sprun vatanında Neler gördüm (Baştarafı 7 inci sayfada) Hülâsa tabana kuvvet koşmak, dayana- bilecek kadar sağlam olmak, bu toprak- lardaki futbolün en tabit bir yoludur. Düdük hakemin ağzında emzik vazi - fesini görmüyor. Lüzüm hâsıl oldukça dü- 'Türkler bu ada- ağzını | tur bir adamdı.. Krallar gibi muhteşem kesmeleri, hem yerüileri, hem de İspan-|bir koltukta oturuyordu. Ve o gün ilk | | defa karşısında, eğilmeden selâm - ve- ren bir Türk korsanı duruyordu. Don Petro kaşlarını kaldırdı ve müs- tehzi bir tavırla: — Limanın ağzında şehre top atma- nızin sebebini anlat bakalım! Salih Reis kısaca cevap verdi: — Bizim düşmanlarımız çoktur. Fa « kat, biz buraya kimseye fenalık yap * mağa gelmedik. Sadece limanda beş oli gün kalacağız. Yolumuz buraya düş * tü.. uğradık., — Beş gemiyi yaralamışsınız! Bu küstahlığın cezasız kalacağını mı sı * nıyorsunuz? ) — Ben Cezayir emiri Barbarosun el- — | çisiyim.. Sözleriniz; aynen kendisine " söylersem, Kotsika adasının allı üstü* Ke gelir... Sakin görüşmek imkânı var* sa, oturayım.. Konuşalım. Don Petrö bü cevaptan büsbütün hiddetlenmişti. — Ben kimseden korkmam., İdarem — altında beş memleket ve yetmiş iki köy var. Bunların halkına haber gönderir- sem, hepinizi bir kaşık suda boğarlar. Haydi, suya, yiyeceğe ihtiyacınız var* sa alıp defolun buradan, Salih Reis ömründe ilk defa böyle bir hakaretle karşılaşıyordu. ( Arkan var ) z Toplantılar: Haydarpaşa lisesini bitirenler toplanamadı Dün saat onda Eminönü Halkevin- de toplanarak nizamnamede bazı tadi * lât yapacak olan Haydarpaşa lisesini enler cemiyeti hey'eti umumiyesi, ekseriyet olmadığı için toplanamamış * tır. Kongre, önümüzdeki pazar günü sa at on buçukta, gene Eminönü Halke * yinde yapılacaktır. Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Perbev). Boyazıtta: (Hüsa- moddin). Karagümrükte: (Fuat). Fener- re: (Hüsameddin). Samatyada: (Otd - van). Şehzadebaşında: (Asaf). Eyüpte: (Arif Beşir). Eminönünde: (Beşir Ke - mal). Küçükpazardâ: (Hulüsü. Alem - darda: (Sımı Asım). (Hamdi), (Hilâl). Şehremininde: Beyoğlu cihetindekiler: Tünelbaşında: (Matkoviç). Tünelbaşın - da (Vingopulo). —Galatada: — (Merker). Taksimde: — (Kemal - Rebul). — Şişlide' (Portev). Beşiktaşta: (Süleyman Recep)- Boğariçi ve Adalarda: Üsküdarda: (İmrahor). Barıyorde: (Nu-> ri). Kadıköyünde: (Büyük), (Üçleri. Bü- yükadada: — (Şinasl Riızah, : (Halk). olan Haydparka çevirmediler. Orada alan da, satanda her şeye M- Yan hakemler bir mühendis gihi $4 ” hanın bütün ölçülerini iyi M_ Ellerindeki işaret bayrakları kendi lerine ağırlıktan ziyade iş görmek İ İspanyol ve Venedik korsanları lima-| © za geldikleri gündenberi karada vakit d“l';;ü duyuluyor. Li T geçiriyorlardı. Korsika limânında ken- em ;yımuıdın od,:ıınçtuğıı dilerini tehdit edecek hiç bir kuvvet ve Wı;;l en h:'; ta kovalıyan odur. biç bir tehlike tasavvur etmemişlerdi. T eketin içinde bulunan hakem Korsika hâkimi, İspanyol şövalyele-| YAF'ayı oyuncuların işaretinden öğren - rinden Don Petro bir buçuk yıldanberi | MİYOr. burada hüküm ve saltanat sürüyordu. Limana gelen bütün kaçakçılar Don Petroya haraç verirler, Petro bu hara- cı üçe taksim ederek, bir kısmını İs - sağan kebapları üzerine beş bin ye - panya kraliir diğiç katktlm Venedik min ederim ki: Elimden çıkan bu kanlı, cumhuriyetine gönderir, üçüncü lok - fakat haksız vak'adan dolayı daha hâ-| #EEEMİZ Şon Posta ması da kendisi yutardı. " |4 vicdan azabı çekmekteyim... Hattâl o- ı BİR. LÂAN Akdntade ÜPlidkalarin hi — nun içindir ki, şarabı da biraz fazlaca KEYİ KEk IR.. İbirisi Korsika şövalyesine haraç ver - B içerim, — t DOLA! hadleti'bul li î’“"" ğ — Şu halde, altmış yedinci hasmınız; çok Zzavallı olarak ahrete gitmiş oluyor. — Ona ne şüphe, aziz senyorum... E- Ber öyle olmasaydı, ertesi gün kiliseye gidip te onun kabrinin nur olması için Şu koca serçe parmağım kalınlığında bir Mmum diker mi idim... Aaaaah, ah.. hayatımın ne hazin hatırasıdır, Yarab - bi... Ey benim cömert asılzadem!.. Bana, bundan sonra içireceğiniz şarap şişele- rile meze olarak ikram edeceğiniz sak- verilmiş. Hakemle aralarındaki irtibat M İ konuşan bahriyelilerinki kadar sağlarn ve manalı. Velhasıl Londrada İngiliz tut- bölünde kimsenin akıntiya kürek çekt” ği yok. » . .. .. N .. .. y İnhisarlar U. Müdürlüğünden: T. 1408 kilo Litapon, 638 kilo Reçine, 633 kilo alçı pazarlıkla satın alınacaklif N — Pazarlık 28/V/937 tarihine rastlayan cuma günü saat 16 da Kabatai” levazım ve mübayaat şubesindeki alım komisyonunda yapılacaktır. İ IHi — Şartnameler parasız olarak hergün sözü geçen şubeden alınabilir. p B IV — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte $b 7,5 güvenme P —— ralarile birlikte adı geçen komlayona gelmeleri ilân olunur. — «2840> İ ai BÖTÜN ÖLKEY1

Bu sayıdan diğer sayfalar: