23 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

23 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Ağustos Son Postanın tefrikası: SON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Artık altı gemiden mürekkep Çeviren : tam bir filotillâ olmuş, Ahmet Cemalettin Saraçoğlu gidiyorduk. Emden en önde yol alıyordu — Haydi çocuklar, dediler, çıkınları- ::luhımhyılxml Yeniden «Emden> le| dört vapur... ü karşıyayız. Başımıza neler gelece- Malüm!, İrv. vapurun yolcuları arasında eski| kaladı.k Bu vapur . ! dşinaya, Çin denizi ahbablarımdan | da (6000) ton mü « u"_hihe daha tesadüf ettim. Bu bir İn-| kemmel antrasit kö. =l Mimarın zevcesi idi. Bu kibar ka-|mürü vardı. bir müddet «Şanghay» da oturmuş Süvarişi olduğum gemilerle müte-| bir İngiliz yolcu va: gça Seyahatler yapmıştı. Bu defa İn- | puru olan «Chilka : h lereye dönerken tesadüf «Emden» i| na> vapurunu yakar ina çıkarmıştı. Gülerek: üü İki defadır, dedi, Almanlar tara. Üh.n yolumdan çevriliyor ve geldi- tü yere gönderiliyorum. Şimdi üçün- 'NM!. olmak üzere gene bir maniaya 'düf ettim, Hakkımızda ne karar ve- iz kaptan?... — Sizi gene bir Hind limanına iade &ş mecburiyetinde kalacağımızdan Ünizi iyorum Bayan.. maamafih cesare- Yiş 1 kaybetmeyiniz, Belki gelecek se- falihiniz daha yaver olur da nihayet .'x':hkmniu kavuşursunuz.. han..m"h"“ı' güldü ve benden bir istedi: Aklıma gelmişken söyliyeyim: Her Teşl€nse Bayanlar benden hatıra ister- Ve her nedense bilhassa üniforma Man Hlerimi tercih ederlerdi. Ne za. B » e dönmüş olsam Fon )niî“"' ühniformamın eksilmiş düğme- İ gözden geçirerek: SADA sefer bakalım kaç düğme feda dı, n_ızz_ diye sorar ve kahkahayı basar- M2Tollus un süvarisi çok nazik bi çok nazik bir MAT (di Fazla olarak cidden yüksek Mı.',:üfklumn. Gemisini batırmak | iğı zaman bana piyanosunu ::Ih"“lnm mümkün olup olamıyaca: Ordüs'Ben-de ne yapıp yaptım, pi> ; =““'"' "lıı-lmıııııı;:-'ı a eef ,,h:'" '_39 Piyanoya ve musikiye ba- %"umlebım bir diğeri moto. Kolduz Daklettirmemi, bir diğeri has- denlduğundan bir kasa Apollinaris ma- tde “'!Hnıı beraberine almasına müsa- Raçlemi rica etti. ZI oldum. p“?:hh' Sonraları yakaladığımız bir va- &dan elde ettiğim bir gazetede bu vak- «( ken deniliyor ki: hıh]llh’fhn) in ganaim zabiti çok iyi "!dıhh" adammış. Bu kruvazörün ba- bu M":rden birisinin bir tayfası kasa Apollinaris maden ğâm © da hem maden suyunu, Miş, < 'bır kasa şampanya ikram et- h,î:'ı de gazeteci denilen mahlüklara lq'î.:ih“' da da elime geçen bir ga- len 'de Çin sularını çok iyi bi- da bir denizci var ki bu zat khu:l’âan «Lauterbah» dan başka bir %hvâğüdlr. Binaenaleyh gemileri- ü kkîm birer «Emden» in pençesine byız, , Patırılmasına hiç de şaşmama- zi İRtilizlere hâs spor centiimenli - .,':::_&lk fıkra şöyle bitiyordu: Wy_ly!rek itiraf etmek mecburi- h Yiz ki Lauterbah işini adam a- Şimdi olduk mu x w Ayni gün «Eks » keCaz ford» vapurunu ya: ” Bir gün sonra da ladık. Artık altı gemi - den mürekkep tam bir filotillâ teşkil et. W Miştik, Hava bozuyor « du. Altı gemi bir pro va hattı. teşkil et - miştik, Hattın ba - şında «Emden> s0 - nunda da «Troilus» bulunuyordu, Birdenbire bir sis tabakası bizi örttü. Artık rota megafon. la veriliyordu. «Saint - Egbert> de ku. mandayı eline almış — olan yüzbaşı «Gerdese» kendisine megafonla verilen işareti yanlış anlamış ve... Üç saat sonra sis dağıldığı zaman «Saint-Egbert» in ortada olmadığını gördük. Fon «Müller» bana işaret kay- dırarak diğer gemilerin kumandasını der'ühde etmekliğimi bildirdi ve tam yolla kayıp vapuru aramak için yola Sabahın saat ikisi ile şafak vakti ara- sında herkeste cesaret ve irade meli - kesi azalır. Bu, ilk bakışta insana ga - Tip gelmekle beraber, böyledir. Saat dörtte vira demir ettik ve met- hale doğru yarım yolla ilerlemeğe baş- ladık. Yolda bir düşman muhribine te- sadüf ettik amma dördüncü bacamızı .görünce bizi bir İngiliz kruvazörü zan- netmiş olacak ki, sesini çıkarmadan yo. çıktı- ve bir müddet sonra da yolunu|lumuza devamda serbest bıraktı. şaşırmış bu biçareyi kulağından yaka- lıyarak tekrar aramıza kattı. — Hava düzelince yakaladığımız vapur- ların hamulesinin «Markomanya» ya nakli işini bitirdik; esirlerimizi «Saint 1-Egbert» e bindirerek Hindistana gön- «Peuang> limanının ağzı çok dardır ve limana girerken pek dikkatli ve ih- tiyatlı hareket etmek icap eder, Biz de gözlerimizi dört açıyorduk. Şafak sökerken hârp bandıramız: çektik. derdik ve «Eksfordr müstesna olmak| Sakin sulu büyük bir koy; bu ko * üzere diğerlerini batırdık, yun etrafı yeşil yamaçlarla çevril » Fon «Müller» «Eksforde a Alman mü|miş, tepesi yassı gene yemyeşil bir dağ, rettebat verdi ve bu vapuru bizi bekle-|ve bu dağın eteğinde sahile kadar uza- di. «Emden>» peşinde eMarkomanya>» bu. lunduğu halde «Nikobar» adalarının yolunu tutmuştu. Kapalı ve yağmurlu bir havada eski dostumuz «Hamşayra kruvazörüne bir defa daha tesadüf etltik. Hem de bu se- fer refakatinde « Empressof Russia » isimli muavin krüvazörü de vardı. Lâkin mütadımız vechile bütün ışık- larımız söndürülmüş bir halde seyahat ettiğimizden koca İngilizler «Emdene i farketmediler bile... , «Nikobar» adalarının maskelediği dur gun sularda kömürümüzü aldık ve müs- l:îbel projelerimiz etrafında — görüş- tü Bir kaç hafta evvel bir Norveç tanından müttefik devlet gemilerMtin «Malezyâ» sahilindeki «Penang» lima- nında kömür aldıklarını ve bu limanda tamir edildiklerini işitmiştim. Binaen- aleyh şayed bu limana bir baskın yapa- bilirsek çok muvaffakiyetli bir iş gür- müş olacaktık. S Fon «Müller» derhal kararını verdi: —Bu fırsattan daha mükemmeli eli- & bir 'Yar ve gemi avcılığı mesleğin- | mize bir daha belki geçmez. Haydi ço. ;3 n%'?'cı_'iyor. 5, ik düşmanlarım bile çalışmamı e "e peçı Tülür mu hiç?... —ı.:::::hmu nefis İngiliz birasından Tefine HN lâhik düşmanlarımın şe- ir hayli kadeh yuvarladım. Ta- £ tesadüf edilmez bir ma-|cuklar, «Penang» a gidelim! Sdiyorlar ve Beni alkışlıyorlar, | BİR «MALEZYA» LİMANINDA RUS «Troilus» da |(KRUVAZÖRİLE, FRANSIZ MUHRİ. BİNİN İŞİ NE?... Oynamakta olduğumuz oyunda en ı'fhh:l.:mm takdirlerine en nazikçe |büyük rolü, düşmanın kendini toparla- ttmek ancak hâlis İngiliz bi- masına vakit ve meydan bırakmadan '.'uu <Müllem, la mümkün olabilirdi. |yaptığımız âni baskınlar, şaşırtıcı gö- Bbu beni süvari tayin etti. Uyordu. &'Iı «Saint-Egbert» vapurile gemliğla SEmdene bulunmak üzere İve gece yarısına doğra şehrin ışıklı Belmi Pürekkeb bir filotillâ vü-İnı görerek sahilden yirmi mil hınzh'“l oli la; Taleyi . Bu vapur bomboştu. Bina- şaat beşinde medhali «Troilus» u batırmadı (rünüp kaybolmalar ifaediyordu, Tam yolla «Peuang» yolunu tuttuk adar a- çıkta istaper ettik, Süvarimiz Fon «Müllere sabahın Yh aK R AAT Ş armmya teşeb- Nîımi bir Hind limanına |büs edeceğimizi söyledi ve sinirlerimiz İçin bu vapuru da batırma. gerilmiş bir halde saat beşi beklemek hepimiz için çok azaplı oldu doğrusu... m_tk üzere «Kokos» adalarına gönder-İnan beyaz evli, zümrüt pâalmiyeli «Peuang>» şehri.. Yalnız limanın rıhtımları, havuzları kirli kurşuni renklerile bu güzellik a. hengini bozuyor. Yer yüzünde cennet- ten bir parga diyebileceğimiz «Peuang» henüz uyanmamış... Limanda hangi ge- miler var? «Emden» koyun ayna yüzü kadar sakin sularını keskin bodosla - ması ile yırtarken bizler de, bütün var- hğımızla göz kesilmiş, bakıyoruz. Ötede, beride demir üzerinde yatan gemiler var, Bilhassa bir tanesi var ki hemen dikkat gözlerimizi çekiyoruz. ve top başında bekliyen zabit ,ve efradın, tıpkı nefis bir yemek görmüş oburlar gibi, ağızlarının suyunu akıtıyor: Üç mil kadar bir mesafede bir düşman Kap- | harp gemisi, çok iyi tanıdığım bir kru. vazör yatıyor: Rusların «Yemçuğ» kru- vazörü, Ben bu kruvazör «Vilâdivos » tok» da iken kumandamın misafiri ol » mamış mı idim? Kruvazörü görür gör - mez kafamda binbir batıra canlandı; es. ki günlerimi tekrar yaşamıya başladım. (Arkası var) İlân Tarifemiz Birinci — sahife 400 kuruş İkinci — sahife 280 —» Üçüncü sahife 200 Dördüncü sahife 100 İç sahifeler 60 Son sahife 40 Muayyen bir müddet zarfında fazlaca mikdarda ilân yaptıracak - lar ayrıca tenzilâtlı tarifemizden is- tifade edeceklerdir. Tam, yarım ve çeyrek sayfa ilânlar için ayrı bir tarife derpiş edilmiştir. Son Posta'nın ticari ilânlarına aid işler için şu adrese müracaat edil- melidir: t yt Hâncılık Kollektif Şirketi, Âşir Blendi caddesi, Kahramanaade TMın Ankara caddesi KIRMIZI ELBİSE Yaznanemin üzerinde duran balo bi » letine uzun uzun baktım. Arkadaşların da demin söylediği sözler aklıma geldi: «Azizim sen çok garip adamsın! İnsan hiç böyle maskeli bir baloya baş belâsı gibi karısını alıp gider mi?» demişlerdi. Hakları var. Böyle bir baloya karımla git- mek budalalıktan başka bir şey değildir. Kim bilir ne güzel kadınlar olacak. Her- kes maskeli, yalnız gidersem tanınmak kerkusu olmadığı için istediğim gibi ha- reket eder, gönlümü eğlendiririm. Hal - buki karım yanımda olursa kimsenin yü- züne bakmamıya, onunla meşgul olma - mıya mecbürum. Karar verdim. Bu gece yalnız gidiyo- rum. Karım bu baloa için elbise de yaptır- dığını söylüyordu. Surat edecek, kızacak, Fakat hiç bir şeyden şüphelenemez: Çün- kü benim bazı mühim işlerimi yoluna koymak için bu işlerle alâkadar kimse- leri sık sık yemeğe davet etmek mecbu- tiyetinde kaldığımı bilir. Böyle geceler- de eve geç gelmeme de alışmıştır. Öğleyin eve gidince yemekte ona me- seleyi açtım, kızdı. «Bıktım senin bu iş- lerinden» diye söylendi. Fakat sonra bir- denbire sakinleşti. İçini çekerek yüzüme * «Sen beni fazla ihmal ediyorsun> h baktı: Önümüze gelen gemiyi estr ediyor, peşi mize takıyorduk dedi. Sesimi çıkarmadım. Gözleri dala - rak ilâve etti: «Mademki sen yoksun, öy- leyse ben de gider bu gece annemde ka- hrim». O olmayınca eve istediğim kadar geç gelebilecektim. Büsbütün sevindim. «Na- sıl istersen» dedim. Akşam eve geldiğim zaman yoktu. An- nesine gitmişti. Baloya gitmek için gi - yinirken kendi kendime düşündüm. Ka- rım biraz da şikâyet etmekte haklı idi. Beş senelik evli idik. Bu beş sene için- de ilk evlendiğimiz zamanlar onunla meşgul olabilmiştim, sonra işlerim fazla laşmıştı. Biraz da birbirimize alışmıştık. Sevgimizdeki eski hararet kalmamıştı. Git gide andan epeyce — uzaklaşmıştım. Bununla berâaber şimdiye kadar onu al - datmış değildim. Bu gece ilk defa> gizli bir şey yapıyor, ona yalan söyliyerek kendi başıma eğlenceye gidiyordum. Evden çıkarken âdeta yaplığımıa piş - man gibi idim. Fakat baloda neş'em ye- rine geldi. Salonlar çılgınca gülüp eğle - Osmancıkta meyvacılık inkişaf ediyor (Osmancıktan yazilıyor: Kazamız sebze bol- luğu ve ucuzluğu noktasından Amasyayı geç- miştir. Çorum, Mersifon ve Gümüşhaciköy- den her gün bir kamyon ve ondan fazla ara- ba gelerek karpuz yüklemekte ve nakletmek- tedir. Karpuzun, elmanın, domatesin kilosu yirmişer paradır. Patlıcanım kilosu otuz para, Alâ üzümün yedi kilosu beş kuruştur. Kaza- mısdan ve civar kaza ve nahiyelere, hergün 1500-2000 kilo karpuz, 1000 kilo da şebze sa- De- de su temin edilirse, çeltik zer'i - yatının da daha iInkişaf edeceği tabildir. Uşak belediyesinde teftiş Uşaktan yazılıyor: Kütahya — taliliğinden gösterilen lüzum üzerine Uşak belediyesinin hesapları tetkik edümektedir. Hesap netice- sine kadar belediye relisi Hakkı Candoğan yazifesinden affedilmiş, yerine — vekâleten enecümen azasından Osman Pulatlırlu ge- tirilmiştir. Zafranbolu hastanesinin bahçesi pek bakımsız Zafranbolu (Hususi) — Misakı milli mahallesile bağlar arasında, Zafranbolu- nun hemen en iyi manzaralı bir yerinde kurulmuş olan Memleket hastanesi, bir çok kazalar da dahil olduğu halde geniş bir muhitin ihtiyacını karşılamaktadır. Bu hastane Abdurrahman paşanın valili. ği zamanında yaptırılmıştır. Hastanenin çok güzel bir de bahçesi vardır; fakat, bakımsızdır. Hâmidin, bu bahçenin ba- kımsızlığından şikâyet eden bir müste- |zadı vardır ki, burada onun şu Üç masrar- |nı kaydetmeden geçemiyoceğim: Bir bahçesi vardır, Evvelce yeşilmiş, Sonra fakat kupkuru kalmış.. Yazan: Peride Celâl mnen neş'eli bir kalabalıkla dolu idi. Her- kes Maskeli idi ve bu maskelerin altına yüzlerini saklıyanlar daha serbest, per- vasız hareket ediyorlardı. Saat bire geliyordu, içmiştim. Neş'em yerinde idi. İçki de bana cesaret ver « mişti. Kapılardan birinin önünde, ayak- ta duran kırmızı elbiseli, enfes endamlı bir kadın dikkatimi çekti. Maskesinin ya- rısından görünen kızıl dudaklarında tat- L bir tebessürm vardı. Yanına gittim ve dans etmemizi teklif ettim. Dudakların. daki tebessüm ziyadeleşerek parlak be » yaz dişleri göründü, İtiraz etmiyerek yü- rüdü. Dans ettik. Çok hoşuma gitmişti. Onu kollarımın arasından bırakmamak için hep dans etmek istiyordum. Bir ara- hik büfeye gittik. Beraberce içtik, Az ko« nuşuyordu, Ben de zaten geveze bir a « dam değilimdir. Bu noktada da anlaş « mıştık. Sonra başkaları gibi ne o bana maskemi çıkarmamı söyledi, ne de ben ona. Onun ince güzel vücudu, biçimlı başı, kızıl dudakları zaten ne enfes bir kadın olduğunu gösteriyordu. Bu kadarı da ba- na yetişirdi. İlk danstan sonra birbirimizden — hiç ayrılmadık. Ber kırmızılı kadına bayılı « yordum. Onun da benden hoşlandığı belli idi. Fazla içmiştik. Başımız dönüyordu. Ha- va almak için bahçeye çıktık. Ağaçların altında birbirine yaslanmış çiftler gezi- yordu, biz de dallarla örtülü karanlık bir köşe bulup oturduk. Onun eli elim- de idi, omuzuma yaslanmıştı. Kucakla « dım, sesini çıkarmadı ve başını göğsüme bıraktı. Sabaha karşı eve döndüm. Kırmızılı kadınla geçirdiğim enfes aşk dakikaları ,aklımdan çıkmıyordu. Öğleyin oldu, akşamın sersemliği goç- memişti. Hâlâ yatıyordum, karım anne « sinden geldi, elinde bir paket vardı. Yore gun bir hareketle karyolaya attı: «Bala için diktirip te giyemediğim elbise dedi. 'Terzi dün «anneme bırakmış, aldım, gel dim» sesimi çıkarmadan onu dinliyor- dum, «dur sana göstereyim» diye, gü « lümsedi, paketi açtı, elbiseyi çıkarıp üs- tüne doğru tutarak sordu: «Bak, güzel değil mi?» işte o zaman dehşet!le gözle « rim büyüdü, gece balodaki kadının giy- diği kırmızı elbise! Hattâ bir aralık ka- dehimden dökülen şarabın yuvarlak le kesi bile eteğinde duruyordu. Karımın yüzüne gözlerim büyüyerek bakıyordum. Hayalen ona bir maske tak- tım. Evet, ayni çene, ayni dudaklar, son- ra şarap lekeli kırmızı elbise. Aman Al- lTahım demek o kırmızılı kadın karımdı!, Karım «güzel olmuş demeyi bile esirgi- yorsun» diye, söyleniyordu. Alnımı sı - karak «başım ağrıyor» dedim. O elbiseyi itina Ile kaldırdı, dolaba koydu. Gece ba- loda yaşadığı dakikaları düşünüyormuş gibi dalgın bir hali vardı. Dudakları mes'ut bir gülüşle aralıktı. Birdenbire Ba. kinleşmiştim. Gözlerim bnun üzerinden Ayrılmıyordu. Hakikatön güzeldi. Ak - şanık! halini düşündüm. Kırmızı elbise » nin içinde, yüzünde maskesi ile ne enfes olmuştu! Beş yıllık karımı sanki yeni gö rüyordum. Karar verdim. Ona geceki hâdiseyi, beraber bulunduğu erkeğin benden başkası olmadığını söyliyecek « tim. Bu aramızda derin bir uçurum aç « maktan başka bir işe yaramıyacaktı. Bel- ki de ayrılmıya kalkacaktık. Halbuki suç biraz da bende idi. Onu fazla ihmal et « miştim. Şimdi bu hâdisenin üzerinden iki yıl geçti. Karımla çok mes'uduz, belki o ön- ©e benim birdenbite değişişime, kendisi- ne gösterdiğim fazla alâkaya şaştı. Fakat her halde bundan şikâyetçi değil. İlk za- manlar kırmızı elbiseyi dolabında çok aziz bir hatıra gibi saklıyordu. Fakat ge çenlerde baktım, eline makas almış ke. siyor. «Ne yapıyorsun, yazık değil mi?» dedim. Dudaklarını büktü. «Bırak şu pis, Uğursuz elbiseyi» dedi. Sonra gelip boy- nurda sarıldı. Başını göğsüme koydu, ağ- ladı. Saçlarını okşadım ve sesimi çıkare madım. Yarınki nushamızda : ELİF.. Yazan: F. Bercmen

Bu sayıdan diğer sayfalar: