23 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

23 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Deniz ve denizcilik: “ Ters olan her şey mutlaka düzeltilmelidir,, 24,000 — tonluk dritnavta nasıl Yazan : Ahmet Son yüz seneye ge- linceye kadar bat- mış bir gemi insanlık için ebediyen kay- bolmuş manasına ge- lirdi. Bir gemi büyük olsun, küçük olsun bir kere denizin dibi- ni boyladı mı artık onun ismi unutulur. Ziyama esef etmek- ten başka yapılacak bir. şey kalmazdı. Çünkü eldeki vasıta- larla o gemiyi deniz- den çıkarmak imkân- sızdı. Halbuki — 420> inci asır denizcileri artık öyle kolay kolay ümit kesmiyorlar ve el- deki mütekâmil vasıtalar sayesinde de- nizin sinesine gömdüğü kurbanını zorlâ onun elinden çekip alırlar. Misal mi is- tiyorsunuz? Anlatayım: 1916 yılında geçen bir facia 1916 yılı ağustosunun ikinci gecesi «Taranto» limanında bir İtalyan deniz kuvveti demir üzerinde yatıyordu. İtalya hükümeti hali harpte bulundu- ğundan bütün ihtiyat tedbirleri alınmış- tı. Gece yarısına doğru müthiş bir inti- lâk, korkunç bir tarraka bütün İimanı sarstı ve demir üzerinde yatmakta olan harp gemilerinden «Leonardo da Vinçi» dritnavtı bir kaç dakika içinde batıp gitti. Mürettebatından (250) kişinin hayatı- na mal olan bu infilâkin sebebi ne idi? Acaba bir düşman baskını mı olmuştu? Yoksa denizaltı gemileri mi bu işi yap - mışlardı? Yahut da bir casus suikastı mı © güzel ve kudretli dritnavtı bir kaç da- kika içinde limanın durgun sularına göm- müştü.? Bu mesele bir türlü anlaşılamadı. Bili- men bir şey varsa o da (2,000,000) İngiliz Jirasına mal olan (24,000) tonluk son sis- tem bir dritnavtın <36> kadem suya gö- mülüp gitmiş olduğu idi. Hemen dalgıçlar işe başladılar ve in- filâkm sebebi araştırıladursun, batan zırhlıyı çıkarmak için İtalyan bahr'yesi elinden gelen her şeyi yapmıya başladı. Evvelâ denizin dibinde zırhlının ters dön. müş, yani omurgası yukarıya doğru yattı- ği görüldü. Çok güç bir iş Batmış zırhlının böyle başaşağı bir va- ziyette durması çok kötü bir aksilikten ve'ilk bakışta «Leonardo da Vinçi»yi yüz- dürmeğe teşebbüs etmenin bir çılgınlık beyhude yere parayı denize dökmek ola- cağı zannedildi. —a —a — ——— 107— 00-— —. CONU Evlenirken Karşınızdakinde Ne ararsınız? Maçkada oturan bir okuyucum, genç bir kız artık evlenmek çağında, bir kaç talibin arasında, bunlardan her biri hakkında bana ayrı ayrı izahat verdikten sonra şu suali soruyor: — Evlenirken karşınızdakinde evve- 1â ne ararsınız? diyor. Cevap vermek müşkül görünür, ha- kikatte gayet kolaydır. Tanınmış bir garplıyı taklit ederek, yahut onun söy- Jediğini tekrar ederek okuyucuma: — Ben olsaydım her şeyden evvel anlaşıp anlaşamıyacağımızı araştırır. dım, diyeceğim, ve bu cümleyi de gene © garplinim bir mütaleası ile ikmal e- derek: — Bu maksatla mümkün olsaydı karşımdakinin — gizli — düşüncelerini kocaman bir takla attırılır ? Cemalettin Saracoğlu Denizin dibinde yüzü koyun yatan (24000) ton ağırlığında demir ve zırh yı- ğinı nasıl kaldırılabilirdi? Zırhlinm ta- şıdığı ağır toplar tamam on üç tane (305) 'santimetrelik battal şeylerdi ki bu on üç top © sıralarda, İtalyaya omuz amuza harp eden müttefikleri için ağırlıkların- €a altın değer silâhlardı. İtalyan deniz mütehassısları bu işi tetkik ettikçe mese- lenin güçlüğünü biraz daha anlayorlar. İşin içinden çıkmanın çok müşkül olaca- ğını görüyorlardı. Denizcilikte batan gemilere tatbik edi- lecek umumi bir düstür vardır ki o da şudur: «Bir gemi ne için batar? Tabii yüzme kabiliyetini kaybettiği için —değil mi?.. Binaenaleyh o batmış gemiye yüzme ka- biliyeti yeniden verilecek olursa o ge- mi tekrar yüzer, yan kurtulur» İyi ama omurgası havada olarak denizin dibinde yatan (24000) ton ağırlığında bir drit- navta yüzme kabiliyetini tekrar nasıl ver- meli?.. İşte meselemin düğüm noktası bu- rada idi. Sonra farzı mahal olarak gemi yüzdürülse bile omurgası havada yanı ters yüzeceğinden gemiyi nasıl doğrul- tarak eski haline getirmeli? Birineisi kadar, belki birincisinden daha çetin i - kinci bir müşkül.. Zırhlıyı patlayıcı mad- delerle parçalayarak ortadan kaldırmak ve ancak parçalanmış demir olarak kul- lanmak ciheti kalıyordu. Bu şık da tetkik ve hesap edildi ve görüldü ki parçalamak işi için (100,000) İngiliz lirası ve bir kaç ay emck sarfetmek icap edecek. Parçalamak işi için sarfedilecek patla- yıcı maddeler harp cephelerinde memle- ket için daha faydalı bir surette kullanı- lamaz mi idi? (100,000) sterline gelince bu paranım berhalde bir zırhlı parçala- maya tahsisinden daha kârlı bir şekilde (Devamı 15 inci sayfada- L İSLERİ! keşfetmiye çalışırdım, cümlesini ilâ- ve edeceğim. Karşınızdaki farzedelim ki güzeldir, tahsil görmüştür, zengindir, hattâ iyi tahsil görmüştür, fakat sizinle anlaşa- madıktan sonra bütün bu meziyetlerin kıiymeti nedir? Saadeti temin eden vasıtaların hepsine maliksiniz, fakat akşam sof- raya oturduğunuz zaman karşınıza en küçük bir şeyden titizlenen bir kadın veya erkek çıkıyor, Kalb ve vicdan huzurunu nasıl bulabilirsiniz? Hayatın hiç beklenmeyen zamanlar- da gelen kasırgalarına tek kürekli sandal ile nasıl mukavemet edebilir- siniz? Kızım, taliplerini imtihana çek, her biri ile uzun uzadıya konuş, iç den kafası kafana en ziyade denk ola- nı seç. Saadetin sırrı anlaşmaktadır. TEYZE “HADİSECER KARSİSINDA' Sigara yakmak cezası Belediye sigaradan sigara yakanları cezalandırıyormuş. — İnanmıyacaksınız. Hakkınız var.. eğer siz de gelip ba - na: — Sigaradan sigara yakanları bele- diye cezalandırıyor. Deseydiniz ben de inanmazdım. — Cezaların çoğaldığı bugünlerde her önüne gelen esasen bir söz söylü - yor. Bu da onlardan biri olacak! Diye düşünürdüm, Fakat ben bunu hbir gazetede okudum. Gazete de, hava- disin doğru olduğuna inanmamış. Alâ. kadar makamlardan inceden inceye soruşturmuş, doğru olduğunu, ve iki ki şinin cezalandırıldığını öğrenmiş. Şim- di de: — Sigaradan sigara yakmanın e za- rTarı vardır? Diyeceksiniz. Zararın: öğrendik, bi- rinci zararı; yol ortasında sigara yak - mak behanesile duruyor, yolu kapıyor- larmış. İkinci zararı; tifonun sirayeline sebep oluyormuş. Sigaradan sigara yakmakla tifonun sirayet edeceğine ayıp değil ya benim aklım ermedi. * Sigaradan sigara yakan 102 kuruş sigarayı yaktıran da 202 kuruş cezaya çarpılıyormuş. Bir tahtada 304 kuruş fena para değili, * Merak ediyorum. Acaba bu yasak yüzünden kibrit satışı bir mislı artmış mıdır? * Sokakta durup birbirlerinin ellerini sıkanlardan niye ceza almıyorlar. Yo - lu kapamaksa onlar da kapıyorlar. Si - gara yakmaktan tifo sirayet ederse, el sıkmaktan da sirayet eder, * — Sigaranızdan sigaramı miyim? Diyene, sig; ket meselesidir. Ölçüsü de var: 202 kuruş değerinde bir nezaket! yakabilir rayı uzatmak bir neza - 'Tramvayda burun buruna gidiyo - ruz, vapurda kucak kucağa — oturmak Taecburiyetindeyiz. Tünelde bir kişinin ayakta sığabileceği yere dört kişi sığ yoruz. Bu vaziyette birbirimize tifo a- şılamıyan bizler, bir sigarayı ötekine uzatırken mi tifo aşılayacağız; şaşarım buna! * Biri yolumu kesse de: — Lütfen sigaranızdan sigaramı ya- kabilir miyjm? Dese acaba cürme teşvik maddesin- den cezalandırılır mı? İMSET Sinema yıldızlarında Evlâtlık edinme Merakı Holivudda, binlerce dolara — çıkan muhteşem fakat çocuksuz kâşanelerde ve bu kâşanelerin, sinema yıldızı olan sahiplerinde yepyeni bir moda baş gös- termiştir. Evlâtlık edinmek merakı.... Evlâtlıkları olan yıldızlar, çocuk eğ - lenceleri tertip etmekte, buralarda ço. cukların neş'eli neş'eli — oynayışlarını seyretmektedirler, Yıldızlar evlâtlıklarına, hakiki an - nelerinden daha engin bir şefkatle mu- amele etmekle, onların bağırlarına bas- maktadırlar, İrene Dunn'un evlâtlığı 14 aylıktır. Kızdır. Bebeğe ayrı bir oda tahsis et - miş, müteaddit şvesterlere rağmen, en küçük işi ile bile kendisi meşgul ol - maktadır. Al Jonson'un evlâtlığı 2 buçuk ya - şındadır. Mirian Hopkins'in Mişeli üc 6 bu . çuk yaşında gürbüz bir çocuktur. Harold Loyd, öz kızına arkadaşlık et- 'sin diye 9 yaşlarındaki bir kızı evlâtlık edinmiştir. EDEBİYAT— AÇLIK Yazan : İbrahim Hoyl #Açlık.. Ahmet Turgudun ruhunda doymayan bir şey vardı. Binbir kadın, sevgi, eğlence, içki, para, mevki, hepsini ayrı ayri ve birlikte denedikten sonra hepsini Üksik ve kuvvetsiz. buluyordu; bunların hiç biri hisseden bir insanın duygu ve düşünce kabiliyetini tatmin et- meğe küfi değildir. Ahmet Turgut, en son kıtlık içinde yaşıyan bir köyün aç midesini doyurmak teşebbüsüne girdiği günlerde kendi ruhundaki açlığın sızısını yir türlü dindiremiyordu ve dindiremi - yecektir...> * Bu satırları, Refik Ahmet Se- vengilin, son günlerde çıkardığı «Açlık» ismindeki cidden güzel ve muvaffak ol- muş eserinden alıyorum. Bu satırlar, ro- manın esas çerçevesini #Hfadeliyor. «Aç « lk», değerli romancının işaretlediği gibi, kendini bildiği andan itibaren senelerin gaddar sillesini yiye yiye kocamadığı hal- de, ruhunun manevf açlığını doyuramı- yanları, ve yaşadığımız bu — içtimaf kaos içindeki «İç> inin — inhidamını sezmiş olan bütün «Ahmet Turgut» ları bize özentisiz, fakat zarif bir üslüp fle anlatıyor: Onların gizli taraflarını perde perde açıyor. * Şeker fabrikası direktörü Ahmet Tur- gut, gürbüz, fakat kırkını goöçmiş bir 2- damdır. «Kadınlar arasında mukavemet edilmez bir erkek şöhreti> taşır. Gençli- n ilk feveranlı çağlarında, komşunun bir macera kahramanı gelinini sevip te memnu aşkının verdiği marazi bir has - sasiyetle, ölüme doğru giderken kendi - sine bir arkadaş gibi muamele eden ba - basının teşviki ile Avrupaya gider. Hem eğlenir, hem tahsilini bitirir. Bu eğlenti âlemlerinde kendisine göre yeni yeni zevk ihtisasları toplamıştır. Avrupadan dönüşte unuttuğu, küllendirdiği sandığı aşkının yeni baştan alevlendiğini görür. Zira hayalinin kahramanına rastlamıştır. Fakat 20 sene sonra yeni baştan dirilen bu aşk, hüsranla bitmeğe mahkümdur. «Kahraman» ile aralarında geçen bir ko- nuşma, Ahmet Turgut için ebedi bir hüz- ran kaynağı olacaktır. Çünkü «ben hiç bir zaman hakiki surette mes'ut olmadım..» (Sahife 32) diyen genç kadın, sevgilisin- den ayni mukabeleyi görememişlir. ve günün birinde de bir otomobil kazasında kendini öldürür. Facia büyüktür ve Ah- met Turgudu ezmiştir. İşte bundan kı çarak (İç) inin buhranlarını dindirmeğe çalışmm Ahmet Turgut, Anadolunün ıssız bir köşesinde kurulan şeker şirketinin müdürlüğünü kabul eder, Bütün varlıği- le yeni işine sarılır.. Hayat akan bir su- dür. Hâdiseler, özerinde sektirilen çakıl taşları gibi kıvrıla kıvrıla vukua gelir.. Şirketin yeni ve bir genç kız olan hukuk müşavir muayini — vardır: Gülseren Ahmet — Turgüdün — manevi — açlığı - mnı açığa vuran; ve dalma sev - mek ihtiyacını bir fotoğraf ade - sesinin açılıp kapanışı gibi ani ışık hamlelerile belirten sembolü, Gülseren, bugünün genç kızıdır. Kırkını aşkın, Ah- met Turgutların iştiyakla, basetle, kıs - kanarak gözlerini ayıramadığı bu genç kız, güzeldir, zekidir ve her bangl bir his hamlesini hemen anlıyor; «gönül» ü ile mantığını kalın bir çizgi ile ayıran bir tiptir. İşte Ahmet Turgul, ilk rastladığı andan itibaren, hukuk müşavir muavini- ne tutülür. Şuur altının bütün kaşkari - kolarına rağmen onu sever, Fakat bu sev- gisini birden izhar, daha doğrusu ketdi | kendisine ilirafa cesaret edemez. Lâkin #Açlık» manevli bir zebanf gibi onu kam- çılar, ve sevgisini müphem cümleler, me- murunun saç tarayışını beğenmek, atla gezerlerken hep onun konuşmasını iste- | mek arzuları şeklinde yapmıya çalışır. Amma, aradaki yaş, düşünüş farkını ha- tırlayınca da bitkin bir halde: — Allahım bu tesadüf ne için bu kadar geç?.. (Sahife 88) diye inler. Ve hiç şüp- hesiz, «sevmek iyi şeydir. Fakat «Kitabı Mukaddes» te yazılı olduğu gibi dikme- nmin vakti ve dikilmiş olanı sökmenin vakti var!..» der. (Sahife 88). Kendi kendine sevdiğini itiraf ederek ferahlıyan Ahmet Turgut, nereden get- diği bilinmiyen bir hisle İlk aşl son aşkını mukayeseye kalkış; rip bir tedaidir. Sonunda elde ettiği tice: Gene (Açlık) ın doğurduğu cngıul Refik Ahmet Sevengil «mahrumiyet sızısı» olur. Hele, renin ağzından facialı hayatının besini dinleyince kuduracak gibi Zira varlığını bağladığı Gülseren, kadının öz kızıdır. Bu tedai pasında büsbütün bocalıyan Ahmet gut, türlü türlü buhran geçirdikten S0 ra mantığının sesini ıztırapla dinliye! ilk sevdiği kadına ihanet etmediğine l—': nır, sevdiği Gülserene karşı olan muâ melesini değiştirmeğe karar verir. Ofü başka birisile ve kendisinin itimat cm. birisile evlendirecektir. Köyde kıtlık bf göstermiştir. Kendisinden bu hus yardım istemiye gelen genç kıza emti ki yaparak mühendis Erdoğanla evlent” ceğine dalr ağzından söz alır.. Fakat seren de bu yaşını başını almış olan 1? | dürünü sevmektedir. Lâkin bunu asla | tiraf, ne de bir jest ve sözile belli etmif' | Gülse * menli oluf ö tir. Ummadığı bir insandan yediği —Vi | darbe karşısında sarsılan genç kız hli'ı fialini «çok fena bir şey VP tınız müdür bey!'> sözile anlatır. (Sal 136). (Manevi açlığ) ını belki de doyuract> | olan sembolünü kendi elile ele veren met Turgut boşalmış, sönmüş bir bü gibidir. Gülserenin muhiti kendisini boğt” caktır. Onun için oradan kaçmayı İâ sarlar. Gülserenin «donuk bir yüzle V kor gibi gözlerle uzun uzadıya, w: Tmamen sili (sahife 142) trende yalnız kalan AU'J Türgüd eline — geçen — Gülse İmektubu' ile bütün hakikatleri V ıgenç kizın da kendisini sevmiş oldu ğunu anlar. Manevf açlık gene tatmiri dilmemiştir. Ve esasen «hiç bir hiç bir suretle tatmin edilemiyen müif reddit ve kararsız ruhun ebedt açlı! a dindirecek kuvvet nerededir?. Var M dır?. Var olmasına, imkân var madtfi? (Sahife 148). * al * 148 sahife içinde başlı başına ve Y lardır didiklendiği halde gene canlıl nı muhafaza eden bir tezi önümüze ren Refik Ahmet, mevzuunu #Ç yet iyi hazırlamış, mantık ve isabetli N': rüş potasında kaynattıklan sonta Pij vermiştir. Bazılarının ( ettiği Üw hiç te y olmuyan aksine, hâkimi dil ile bu iç faciasını kâh keskin bi "; lizma, kâk yumuşak bir romantizme Di hife 111) ile bize anlatıyor. Vak'aların, epizodların sıralanışı, ": tık ve muhakemeyi yormıyacak bir F, kildedir.. Romanın öz kahramanı, Aöyg met Turgudün tedaileri, dnşünü;";# akışı, reaksiyonları gayet beşeridir. T , dan da şunu çıkarabiliriz: Refik din yarattığı karakter reeldir ve ul“' görüşün, sezişin mahsulüdür. W'D’ ta üçüncü plânda kalan, -Dmıin.b:ı, tor», «Tekin Alp» ve «Yıldız» lar «& Kü cemiyette her gün rastladığımız asla yadırgamadığımız varlıklardır- Ö ar Yalnız, eseri okurken kana KAT Dye min edilemediğimiz, cevabını , mıiz bir iki hokta var ki, bunları &* lece hülüsa edebiliriz: A — Ahmet Turgut, mmırir"'ıv- rile, gönüller fatihidir. Önünde BÜ O vemet edebilecek tek bir kadın YOt yf I

Bu sayıdan diğer sayfalar: