21 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

21 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA 15 eee Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum  Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Bu, balta girmemiş ormanda orangotanlardan, insan bakışlı simanglardan başka hayvanlara rastgelmiyorduk. Yalnız derelerde korkunç timsahlar diş gösteriyordu. Nihayet küçük bir köye geldik. Bu- radan ilerisine ırmakta seyahat ederek gitmeğe imkân ve ihtimal yaktu. eJas se&» Je birlikte boş bir yerli kulü - besi bulduk. Bu kulübe kamış ve saz - dan yapılmıştı. Kulübeye girdik ve tat. h bir uykuya daldık, Öğleye doğru bit takım gürültü ve hızlı hızlı konuşma * lar bizi uyandırdı: Meğer <Sehoenterg» ile «Reinharf> gelmişler, Zavallılar vahşi ve kesif ormanda taban tepmiş olduklarından yorgunluktan ölü gibi idiler, Hemen yanıbaşımıza uzandılar © beş dakika sonra da horlamıya baş- ladılar. Erlesi gün hep birlikte orman tari - kile yolumuza devama başladık. O za- mana kadar müddeti hayatımda gör - memiş olduğum vahşi, sarp ve kor - kunç bir ormandan geçiyorduk. Aman Yarabbi! Ne idi o dev cüsseli :ır":ıçl bilek k:ıhnhgındzkı sarmaşıklar... zara vü pek lâtifti. Lâkin bi ne karışmış mocek ağı gibi içinden çı - kılamaz bir hale gelmiş bu yeşillik a rasında kendine bir yol bulmak müş külün müşkülü idi. Şimdi artık kar: deni kasaba «Payacombo» bu da 'ı önü: muıde yükselen «Pa- ü t bir aşacağımız ilk me- olacaktı ki bazı - kısımların: âlâ yamyam kabileler, insan kanı şiler yaşarlar. Lâkin berekel versin ki bizim geçmekte olduğumuz | kısımda insan yoktu. Buraları dünye yaradılalıdanberi nasılsa öyle kalmuş | lardı. Yalnız arasıra bizim gibi- yolcu lük eden yerli yolculara rastlıyorduk Kadınların üzerinde avrat yerlerini giz liyen bir nevi bağdan başka bir şey yoktu ve bizler vahşi dediğimiz bu in sanların güzel, mütenasip ve çalâk vü cutlarını takdir ve hayretle seyredi yorduk. Balta girmemiş, insan ayağı tarafın, dan pek «z yeri çiğnenmiş olan bu or manda hüzünlü orangyotanlardan, ga - yet uzun kollu, insan bakışlı Simang ymunlarından başka hayvana tesa- düf etmemekle beraber pekâlâ hissedi yorduk ki etrafımızda kaplanlar, pars: lar, füler vardı. Hele yılanların bütün cins ve nevilerini bu vahşi ormanlar da bulmak kabildi. En sık tesadüf et : tiğim hayvan ayak izleri yabani do « muz izleri idi. Arasıra fil ve gergedan ayak izlerine de rastlıyorduk. Bir de - yi geçmek mecburiyetinde kaldığı - mız zamanlar bilhassa timsahlara dik- kat etmek Jâzım geliyordu. Zira bu vr-| manların sulak yerleri timsahlarla duh. idi ve bu pis hayvanların şöyle y: gözle bizi bir seyredişleri vardı ki gülünç, hem de korkunçlu. Bereket versin ki bu vahşi ve balt girme ormanlardaki hayvanlar y de doksan dokuz insandan lar, kolay kolay kendilerini mezler, Binaenaleyh bizim & manlarımız büyük hayvanlar d cek gibi, zahifeler gibi küçük hayyan- lardı. Büyük hayvanlardan karunmak kolaydı, daha doğrusu büyük hayvar - lar bizlere sokulmamak nezaket ve lüt- fünü gösteriyorlardı. Halbuki sivrisi - nek gibi, sülük gibi küçük mahlüklar bize her taraftan hücum ediyorlardı, Bilhassa yoldaşlar bu halden pek şi- kâyetçi idiler. Bilmem benim — derim, Somatra deniz aygırının derisinden da ha kalın mıdır nedir? Sivrisinekler beni pek o kadar rahatsız etmiyorlardı. Yı- lanlara gelince hepimizin ellerimizde değnekler ve sopalar bulunduğundan bunlardan korkmuyorduk. Çünkü ot ları öldürecek vasıtaya maliktik. «Somaftrâ» ya ada denince bunu sa- kın küçük bir şey zannetmeyin; «1500. kilometre uzunluğunda, «<320» kilo - metre genişliğinde bulunan bu köck - İ arı parçası başlı başına bir âlem, Yemaek! lcrımbin esasını pirinçle Hin- distancevizi teşkil ediyordu. Bazan pi- | | | v — Ben hemen Almanyaya gitmek üze re buradan hareket ediyorum. Benimle beraber kim gelmek ister? rinç bulamadığfımız zamanlar da olu -|olduğumu vakit Hindistancevizi miktorın' aştı rduk. yor, o fazlı aralarında fısıldayorlardı. «Padang» dağları ormanların üze - rinde (900) rakımına kadar yükseli - Ben (Somatra) adasında yaya olarak| yordu. Yamaçlara tırmanmak icap & yaptığım bu seyahati tin bir aL.ık Si rıra, ğimiz bu Hind vizlerini kendim.2 toplıyor! meyiniz. Biz bunları an ce- dığımız Ma- lezya köylülerinden safın alhyorduk. Hindistan cevizi toplamak öyle zan ve tahmin ettiğiniz kadar kolay bir şey değildir. Bakınız Hindistan cevizi te- dariki meselesini nasıl hallederdik? Yerli bir köye vardık mı kö tarı kuyruksuz bir maymun vey ğâ mün üğü ağaca kapar k verirdi. Muvırunr.ı: o kadar £ edilmişlerdi ki yerlinin ver da üzerine kemale ermiş, henüz yeşil, hülâsa yerli neyi emrediyorsa o nevi ceviz! koparır, aşağıya indirirdi. 'a şebe- kuman- «Somatraâsnin neresfne vardıksa 0- rada (Emden) isminin meçhul olmadı- anı gördüm ve bir haberin yarım vah- şi insanlar arasında bile ne kadar bü - yük sür'atle intişar ve taammüm etti- ğini görerek hayret ettim. Yerliler «Emdeneden, kendi dillerin- ce «Kapla: s> ismini verdikleri bir NMevi peri veya şeytan gemisi olarak orlar ve onlara sırtımı dö - nünce benim de ya bizzat şeytan veya- hut şeytanın pek yakını bir mahlük uk zannet-| vücudu! ayatımın en çe-|dince mütevali yağmurlarla karşılaş « r geçidi olarak saya-İltık ve bu süğnaklar culuğumuzu büsbütün güçleştirdi. Bilhassa ben ağır ları ları, sarp kayal nasıl tırmanıyordum? Alla bilir, Nihayet seyahatimizin on yed mk göünü (Padang) dağlarını 'aşmış ve (Papakomyo) şehrine yaklaşmıştık. Ar- tık seyahatimizin en zor ve belâlı kısmı hitama ermişti. Bulunduğumuz yüksek «Pa - ordu. noktadan sis ve duman arasın dang> bile hayal meyal farked! Hazreti Musanın arzı mevüdu duymuş olduğu sevincin azamı ji ben de takdir ediyordum. Eminolun ki bir Alman kasabasını görseydim ancak bu kadar sevinirdim. «Payacombo» ya gelir gelmez ilk işi- miz kendimize, bir kat beyaz keten el- bise tedarik etmek oldu. Çünkü orman- da yaptığımız üzün ve yorucu seya - hatten sonra sırtımızdakiler lime lime olmuşlu. Bu iş bittikten sonra yerli berberle- re müracaat zarüreti hasıl oldu. Çün- kü sakallarımız büyümüş, bıyığımız sa- kalımız birbirine karışmış ve ilk çağ- lnrdı yaşayan maymün-insanlara dön- va (Arkazı var) Baş ağrısı, Diş ağrısı Bütün ıstırabları teskin eder bilhassa bunlara iş basında, seyahatte, evde her zaman yanınızda bir kaşe Bulundurmayı unutmayınız. Kalbi bozmaz, Mideyi Icabında günde 3 kaşe alınabilir. NEVRALJIİ karşı müessirdir. ve böbrekleri yormaz. Yarım kalan itiraf.. Yazan : Peride CIı'ğl Gece kumsaldayız. Suad otraz ötede kumlara uzanmış Gece kumsaldayız. Suat biraz ötede fesler alarak göğsümü bastıran ağırlıktan kumlara uzanmış, koyu siyah gözleri | kurtulmıya çalışıyorum. Elbet bir gün dalgın, denizi seyrediyor, Dudaklarında hafif bir tebessüm var. Ona dikkatle ba- kıyorum. Ufak tefek, biçimli vücudu, es- mer yüzü ve büyük çocuk bakışlı gözleri ile ne kadar güzel. Suatla amca çocuklarıyız. Ondan on beş yaş büyüğüm. Bana ağabey der ve çok sevdiğini her zaman söyler. Fakat bu çok temiz, kardeşçe bir sevgidir. Hal - buki ben ana âşığım ve 6 henüz bunu bil- miyor. Kim bilir öğrendiği zaman ne ka- dar çaşıracak. «Ağabey, siz öyle mir di- ye gözlerini hayretle açacağını şimdiden görür gibiyim, Suat yirmi yaşına girdi, artık çocuk değil, ve ben ne olursa olsun bu gece ana içimi açmak, aşkımı söyle - mek İstiyorum. — Ağabey neden kumları üzerinize dö- küyorsunuz? Bana böyle cağabey» diye hitap et - mesi öyle sinirime dokunuyor ki, onun güzel dudaklarını parçalamak istiyorum. Avucumdaki kumları denize doğru fır - lattım. Sesim içimdeki fırtınayı belli et- miyecek kadar sakin: — Dâalgınlik Suat.. Sen geçen gün bir şarkı söylüyordun, ne güzeldi, onu gene söyler misin? — Ben bir çok şarkılar Babey, hangisi, ne bileyim. Sesimin titrememesine çalışıyorum: — Benim de pek aklımda kalmadı yav- rum, yalnız itiraf edilemiyen bir aşktan bahsetliğini biliyorum. Küçük bir kahkaha atarak yüzüme bak- tı: — Yoksa âşık mısınız ağabey? — Evet, desem ayıplıyacak mısın Suat? Birdenbire dalgınlaştı. Yavaşça mırıl- daniyor: — Demek nihayet siz de!.. — Herkes gibi benim de bir var tabil.. m) çevirip beni dikkatle süzüyor: — Bari mes'ut mustmuz? Heyecan içindeyim, ona yaklaşıp güç- lükle fısıldıyorum: öylüyorum a- kalbim — Çok ıztırap çektim Suat, a. Yahıız bu iztirabin çekiyo - rurr önden gel - mesi de ayzı bir zevk. Mes'ult musun de- din. Daha değil, çünkü ona henüz ker şeyi itiraf etmedim. Mos'ut olmam ve - receği cevaba bağlı. Gülümsedi: — Aşk çok güzel bir şey değil mi ağa- bey? Cevap vermemi beklemeden sıçrayıp ayağa kalktı. Eteğindeki kumları şilke - rek gülüyor: — Âşıklar hülyaları ile yalnız kalma- yı çok severmişler ağabey. Sizin daha u- zun müddet denize, mehtaba karşı sev - gilinizi düşüneceğiniz anlaşılıyor. Fakat ben hemen eve gidiyorum, yazılacak bir mektubum var, Ne söyliyeceğimi şaşırdım. Ve © koşa - rak uzaklaştı. az kalınca kumlara uzandım, el - nde ağlıyacak mıyım? Hayır bir erkege yakışan bu değ Idn Geniş ne- Gümüşhacıköy ıı_vıınmnı.ı—. İsmit (Hususl) miş, yeni vazifesine hareket eti Haşla vali olmuk üsere kulabalık bir rafından teşyi edilmçitir. Kafile ta- ona aşkımı ıtiraf edeceğim. * Sabah tam kapıdan çıkarken karşılaştım. Giyinmiş, sokağa çıkımak üe zere olduğu belli, hayretle yüzüne bak « onunla şleri esmer yüzünü ışığa boğdu. Öyle neşeli gülüyor ki.. Hemen cevap verdi: — Postaya mektup vereceki! — Akşam yazacağını nıı'ylkdı_ n mek- tup galiba, 'Yüzü endişeli bir hal de korkak bir mana var kaldım. Yanına yaklaşıyor! — Senin böyle sabah Suat. Onu bana ver mden geçeceğim aldı. Gözler!n - Merak içinde lüzum yı nenin İrkildi, sapsarı oldu ve kaçmı Ribi bir hareket yaptı. Garip bir h can içindeyim, önüne geçip, hafifçe larımı çatarak tekrar ettim: Mektubet Fehmi Kayar | Gümüşhacıköy kaymakamlığına tayin edil. | zaman Ne duruyorsun Suat? Versene mek- tubu, ben atarım postaya diyorum — Peki ağabey.. Sesi titriyor. Zarfı çantasından çıkarıp verdi ve yanımdan kaçtı. Yolda üzerine bile bakmadan zarfı yırttım, küçük bir mektup İçinde şu iki satırcık: «Günlerdir düşündüğüm kararı bu ge- ce verdim, teklifini kabul ediyorum, be- ni ailemden istemek için artık hiç bi mâni kalmadı. Hoşuna gideceğini bildi. ğim için ilâve edeyim: Seni seviyorum.» sana, hemen çıktı. Ayağıma bir taş mi çarptı nedir, &2 kalsın, düşecektim. Kendimi toplar top- lamaz zarfın üzerine baktım, hic tanı « | madığım bir erkek ismi. Demek dün gece o kadar acele yarııt- dan kaçması, bu mektuhu yazmak miş. Bu sabah «mektubu postaya götüsürüm» dediğim zaman Bararmasının manası da açık. İneroye gitti n t ben esinin, ni Ööğr |memden ve onu üzerin yırtmamdan korkl dişesinde haklı Şu esmida kâğıdı küçük küçlük parçalara ayırıp — rüzgâra bırakmayı düşi Fakat kendime çabuk geldim. Bu pek âdice bir hareket olur. Hem ona b)ylc biz fenalık yapmak nasi) elimden gelir! İçimi çeki - yorum: Demek dün gece tamamlıyama - dığım itirafın ebediyyen öyle yarım kal- ması itap odiyor. Yolumun Üzerindeki dükkânlardan birine girip zarf aldım. Ü- zerine yırtık zarftaki adres! — yazarak, mektübu içine koydum, gidip postaya at- tım, artık işim bitti. Peki, ben evden yal- nız bu mektubu postaya atmak için ml çıkamıştim? Omuzlarımı silkiyorum, adam sen de. Sokaklarda bir serseri gibi ne kadar indiğimi bilmiyorum, birden- |bire ken akşam onunla oturduğu - muz sahilde buldum. Kumlara uzana inliyorum: <Yakında Suadın dü; bulunacağım öyle mi?>» Allahım başım ne kadar ağırıyor, ne kadar ağırıyor!. lamayıp, Yarınki nushamızda: MEZARLIKTA... Çeviren: Faik Bercmen

Bu sayıdan diğer sayfalar: