10 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

10 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Bir yıldız nasıl yetişir? Sinema yıldızı olabilmek için, bugün şekilde ve kabiliyetli olmak, hiçbir #i Bu (Yazıyı artist olmak l Isteyenler okusun Bir yıldızın yetişmesi, çok güç ve çok yr»:_.ıı;u bir işdir. Ve gittikçe de zorlaş- | Makta, çetinleşmektedir. den, bu çok basit bir işdi. Biraz EUV”'V elan, biraz yürümesini, oturmasını bilen herhangi bir kadın veya bit erkek ürtist H.ılıywııdd'a Biltikleri zaman, ora- :: : ylıkla bir angajman bulabilirler G zımın'zufmdı yıldız mertebesine arlardı. Biraz yaşlı olanlarımızın pek :î" “'a'.ırladıkla:ı Pinamanikelli, Miya- Fi îmı_ırusucrın © vakitki kordelâla- Ü î'“-jl seyredebilecek bir tek müte- sammil insan bulunamaz. h_î':îrın- tekniğinin inkişafı, hele sesli ğ 'ı»(n Zuhuru bu san'atte çok esaslı ıau'k.; derin inkılâblar yaptı. Halkın Ze terbiyesi de yükseldi, tekemmül v Unun neticesi olarak yıldızlarda aşka başka vasıflar aranmağa başladı. Cinst cazibe, fonojenik ses, yeni telâk- kiye uygun vücud, şarkı — söylemesini, Sok iyi dansetmesini bilmek ve' cidden Yüksek bir kabiliyete malikiyet bunların başında gelir. Bunları elde etmek için da bir üniversitede okur gibi senelerce Çü- İşmak, uğraşmak lâzımdır. İşte yukarıda resmini gördüğünüz genç iz, yarımın meçhul yıldızlarından biri- dir. Şimdi Hollywood'ün bir sinema mek- , Haftanın Eskiti tebinde çok karışık step danşslarından birini etüd etmektedir, Görülüyor ki yıl- MereaserasessasAAAAALARA AA ba filmlerinden Danlelle Darrieuz «Cici anne> filminde gldırmaz. Eğlencelere dalar, fakat bir ge- ce doktorun sabrı tükenir ve üvey vali- desini cebren eve getirir. Az sonra Jaogueline, yakışıklı bir a- dam olan Robert Arnoux ile kaçmıştır. Fakat günün birinde aklı başına gelir ve 'det eder. Boşanmayı ve üvey oğlu ve bu maksadla ilmin mevzuu Rcğteline hopı d J bı" dediğinin yI’PI. #marık bir kızdır. Tinde yı evi apılmasını ister. Günün #dam olan Letournel ile Dü L"L;ul'nrl'!n yirmi beş b 'T olan bir oğlu vard lküz oğlu vardır. N babasının Mrvım-ıgı b r ,r- Bu film, güzel Fransız yıldızının Ame- ö Yüzden ge n den evvel Avrupada çevir- S© Yaşlı bir Deği kurar. eve avı kurar kemeye müracaat eder ; NÇ kadına karşı daima T. Jacgueline buna biç sadece güzel kâfi değildir Müzstakbel bir yıldız. dans dersi alıyor dız olabilmek, hiç te kolay bir iş değil- dir, eeee Bu adamı tanıyor musunuz? İyi bakın! Ve düşünün bakalım; bu adamı tanıyabilecek misiniz? Hayır, hayır, ne kadar düşünseniz bulamıya caksınız ve kendi. © sinin belki de is- mi bilinmiyen — i- € kinci veya üçüncü sınıf — artistlerden biri olduğuna ka- naat — getirecek-". (i niz, ğ Halbuk! bu a l dam, binlerce ka- dının kendisine â- şik oldukları ve büyük bir şöhrete sahib olup bir za- manlar Don Juan filmimi çevirmiş olan John Barrymore'dur. Emekdar artist çe- virdiği son filmde bu kıyafotte görün- mektedir. Küçük sinema haberleri : Charles Boyer'in Fransada çevire- cek olduğu filmin ismi «Le venin> dir. Henry Bernstein'in ayni isimdeki - ese- rinden adaptedir. * Raspoutine hakkında bir film çev- rilecektir. İsmi «Sibirya şeytanı» dır. * Maurice Dekobra'nın «Gece krali- çesi> namaındaki eseri filme alınacaktır. Rejisörü, Baroutelli olacaktır, * Meşhur İngiliz san'atkâri Charles Laughton'un elyevm Cannes'de çevir- mekte olduğu filmin İsmi «Bir adam ile köpeği> dir. Y «Vahşi fırka» namındaki Rus roma- ni filme çekilmek üzeredir. Bu filmin ha- rici manzaraları Galiçyada çevrilecektir. * Myrna Löy ile Warner Baxter bera- berce bir film çevireceklerdir. Filmin is- mi: «Carecer in C. Major» dur. * Sacha Gultry'nin «Debureau> adın- daki piyesinin sinemaya alınma hakkı M. G. M, stüdyoları tarafından satın a- İmamıştır. Paris sergisini ziyaret Bir çok milletlere ait bayrakların dıl—galındığı bu geniş meydanlarda gözlerim, beyhude yere sevimli ay yıldızı ile Türk bayrağını aradı Muazzez Tahsin Berkand - Y Yazanı | Sergide bir yece manzarası Daha İstanbulda iken, gerek bizim ga- zetelerden, gerekse Avrupa gazetelerile oradan gelenlerden 1937 beynelmilel Pa- ris sergisi hakkında o kadar çok şey oku- muş ve dinlemiştim ki, bu cesim san'at eserinin henüz tam manasile hazırlan- mamış olduğunu ve hattâ yarı yarıya de- necek derecede bitmemiş bulunduğunu bildiğim halde, gene burasını görmek için bende dayanılmaz bir istek uyan- mıştı. Yalnız, buraya ziyaretimi müm- kün olduğu kadar geç yapmağı, Paristen ayrılmadan ancak birkaç gün evvel bu- rasını görmeği daha muvafık bulmuştum. Ne kadar vakit geçirirsem o kadar faz- lasını görebileceğimi umuyordum. Gazeteci sıfatile elimde serbest dühu- liye kartım olduğu için günün ve hattâ gecenin muhtelif saatlerinde, sayısını unuttuğum kapılardan herhangi birisin- den girip sergiyi istediğim gibi gezebil- dim ve het ziyaretimde hayretim © nis- bette arttı. Yirminci asır, san'at noktasın- dan, akılları cidden durduracak kadar fevkalâdelikler yapmış. Son Posta okuyucularina bu muazzam eserin her parçası hakkında ayrı ayrı tafsilât vermeğe kalkışmak imkânsızdır; bunu yapmak istesem de yapamıyacağım gibi, yapabileceğimi farzetsek te kar- şımda cildler dolusu yazıyı okuyacak sa- bırlı birisine raslıyacağımı ummuyorum. Bunun için size yalnız birkaç pavyondan bahsetmekle iktifa edeceğim. Yalnız söz başlamadan evvel, birçok milletlere ait bayrakların dalgalandığı bu geniş meydanlarda, gözlerimin bilâihti- yar kırmızı zemin üzerine beyaz ay ve yıldızile çok asil bir yüz gösterecek olan bayrağımızı aradığını ve bunu bulma- makla içimde derin bir sızı duyduğumu yazmadan geçemiyeceğim. Dünyanın — bütün milletleri — kendi san'atlerini, kültürlerini, kudret ve kuv- vetlerini orada teşhir ettikten başka, Fransada, Avrupadaki nefsi Pransaya ve bütün müstemlekelerine aid hususiyet- leri, yaşayış tarzlarını, eğlencelerini ve sairesini de ayrı binalarda dünyanın göz- lerinin önüne koymuştur. Şurada, evleri, cami ve sokaklarile, kıyafetleri ve çalgı- larile bir Cezayir mahallesi, beride Hindi Çiniye aidğ muhteşem bir binanın minya- türü ve bunun gibi yüzlerce, binlerce en- teresan köşeler... Bunlardan başka sergide muhtelif eğ- lence yerleri de halkı oraya çekmektedir. Meselâ, Parisin başlı başına görülecek âbidelerinden biri olan Eyfel kulesi bile serginin sahası içine alınmıştır. Sergide gezerken insan bilâihliyar beynelmilel bir şehirde dolaşıyorum zan- nediyor. İki tarafı ağaçlıklı geniş ve to- miz bir yoldan ilerlerken etrafınız bittabi fransızca olmak üzere, n, her kıyafette — dolaşar adamlara rastlamak kabildir. Şurada tayyörünün içinde zarif bir kus gibi vürüyen bir Fransız kadınının yanında, entarisinin iki yanı açık, başın- da yüksek bir fesin etrafına sarılmış ince sarığile yanık yüzlü, ağır vücudlü bir Araba rastlarsınız. Bugünkü Paris, insan nehirlerinin kendisine doğru aktığı bü- yük bir denizden başka suretle tavsif e- dilemez. Fakat bu insan denizi, bütün karışıklığına rağmen, ne sevimli dalga- |larla akıyor! Ziyaretçileri en çok çeken yer, Trocadero kapısından ince kat kat havuzlarla ve ç: arla süslü bir meydamın ortasına, karşı karşıya yapıl- mış Alman ve Sovyet pavyonlarıdır. Bu ikisinden de o kadar çok bahsedildi, bun- ların hakkındaki tenkidler ve münaka- şalar ortalığı o kadar ateşledi ki, bu iki pavyonu görmeden başka bir tarafa git- mek adetâ imkânsız. Fakat ben, kendi payıma, bu pavyonların hiç birisini o ka- dar fevkalâde bulmadım. Almanyanınki, Eyfele rekabet eden yüksek - kulesinin üstündek; kartalile insanı adetâ ezecek Bibi... Sovyet Rusya pavyonunun tepesi- ne dikili olan kadın ve erkek heyke de de benim zevkimi okşı er- bir gü- zellik göremedim. Alman pavyonunun içi, bugünkü AL man san'atinin kudret ve kuvyetini gös- teriyor. Fakat bütün bu makinelerin in« sanları mes'ud edecek yerde ölüme sil- rüklemek için yapılmış birer tuzaktan başka bir şey olmadığını düşününce içer- de fazla duramadan, hava ve fes alabilmek için dışarıya fırladım. rahat ne- övyet Rusyanın pa burada da her şeyden çök harbi düşün- düren korku verici âletleri görmekle kal- bim sıkışt. Halide Edibin <Yedi Gün» eemuasinda yazdığı gibi, bu iki pav- yondan sohra oraya en yakın olan «Müi- 5T» dairesin! gezmek, kâbuslu bir uyku- dan uyanarak güneşi görmek kadar ra- hatlık vertor... Dediğim gibi, sergide her millet kendi eserlerini ve marifetlerini ottaya — koy- muş. Romanya, İtalya, İngiltere, Lük- semburg, Yunan, İsveç, Norveç, Holanda, Filistin, Amerika ve bütün diğer devlet- ler kendi beğeniş tarzlarına göre, kimisi kuleli, kimisi kubbeli, bazısı geniş deh- Jizli ve birkaç katlı, bazısı bir hol üzeri- ne açılan muhtelif salonlarile birer pav- yon yapıp birkaç ay için Parise yerleş. mişler. Bugün bizde fena taklid edilip Beyoğlu mağazalarında teşhir edilen ve 18-25 yaşları arasındaki birçok kadınlarımızın üzenerek giydikleri renkli işlemeli bluz- ların hakikilerini Macar ve Romen pav- yonlarında gördüm. Sizi temin ederim ki bizim Esirgeme Derneğinde yerli bez yonuna gelince, Üzerine işlenen osvab, bluz ve örtüler, onların yanında birer şaheserdir. Keşki biz de bu çek nefis işlerimizi bütün dün- yanın gözleri önüne koysaydık! Bahusus bütün pavy ve kadinların, hücum edercesine bu bluz- ları âlmak #yonlarda satışın esiz olduğunu koştuklarını gördükten Lonra-cidden içim aüıdi. (Devamş 10 uncu sayfada

Bu sayıdan diğer sayfalar: