17 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

17 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Herkes Ali Suavi efendinin bir medreseye Yazan: Ziya Şakir müderris tayin olunmasını beklerken o frenk mektebi denilen Mektebi Sultani'ye müdür yapılıvermişti Pari: Arago caddesinde küçük hırı dükkânın köşesinde bir taş basma tabı makinesi kiralamıştı. Burâda (Ulüm) | isminde bir mecmua çıkarmıya başla- mışti. Çıkardığı bu mecmuaları gizlice İstanbula, Mısıra, Suriyeye yolluyor; bunlardan aldığı para ile sıkıntılı bir hayat geçiriyordu. Aradan çok geçmeden, Yeni Osman- ilar Cemiyeti ile arası açılmıştı. Cemi- yet erkânı, bu taşkın ruhlu adamı istis- kale başlamışlardı. Bunum üzerine Ali Suavi efendi, Pariste tutunamamış, Londraya nakletmiye mecbur kalmış- tı. Ve orada, müstemlekelerin birinden henüz gelmiş olan genç bir İngiliz ka- dını ile tanışarak onunla nikâhlanmış- ti. Kadının, küçük bir serveti vardı. Ali Suavi efendi bununla ufak bir matbaa yapmıştı. Ulüm mecmuasını burada dâ çıkar başlamıştı. Fakat mecmua, ziyan edi iyordu. Londra gibi bir yerde, gegın'nek güçleşiyordu. Bu Sirada Abdülâziz hal'edilmiş, ye- tan Murad. geçmişti. Ali Suavi esasen Abdülâziz hükümetine saltanat tebeddül efendi, muhalif olduğu için, eder etmez, o da derhal mecmuasının mesleğini değiştirmişt. Artık, Abdülâ- rinin istibdad ve sulistimalle- hsederek, yeni devrin ricali- et ve meşrüutiyet lehinde tav- ) re girişmişti. ta Mitat paşa olmak üzere bütün raftarları, bu neşriyatı k arasında propa- , (Ulüm mecmua- tün Osmanlı ül- sice dühulüne izin vermiş- li Suavi efendinin mecmua-| , ce İstanbula giriyor, ve mü- nevverler tarafından okunuyordu. Ve bu ateşli gazetecinin ismi, yavaş yavaş her tarafa yayilıyordu. Kısa bir zaman sonra, saltanat bir da- ha tebeddül etmişti. Hükümdarlık ma- kamına, Abdülhamid gelmişti. Ali Suavi efendi de neşriyatını der- hal kuvvetlendirmişti. Balkan hâdise- tan muharebeleri dolayı- srupa gazeleleri tarafından aleyhinde yazılan b edecek surette Şi 7"m.'-ndı Trmecmuasına ingilizce | bir kısım da ilâve ti. Ve bu kısım- da da Osmanlı hükümetini haklı gös- terecek yazilar yazarak, bunları oku- yan İngilizlerin fikirlerinde Türklerin lehine bir cereyan husule getirmişti. Ali Suavi efendinin bu neşriyatı Mi- tat paşanın daha ziyade nazarı dikkati- ni celbederek, Abdülhamide şu hususi arizayı göndermişti: Devlet ve milletin hukuk ve menfa- atine dokunan müfteriyata karşı, ha - kayik! ahvali neşrile hukuku devlet ve milleti vikaye hakkındaki mesaf vakı- ası, hamiyeti miliiyesini gösterir delâil- den olan, Ali Suavi efendinin neşriyâa- tından daha şümullü bir surette istifa- de edilmek üzere, Dersaadete avdetine müsaade buyurulması..'» Abdülhamid, hiç tereddüd etmeden, Ali Suavi efendinin İstanbula gelmesi- ni irade etmişti. Ve geldiği zaman da huzuruna kabul ederek, bir saat ka- dar görüşmüş; kendisinden Avrupa mat buatı ve İngiliz efkârı umumiyesi hak- kında birçok şeyler öğrenmişti. Ah Suavi efendi, İstanbula geldiği- nln ertesi günü, (Vakit) gazetesinde ve dıııı Bgazetelerde neşriyata başlamıştı. Efkârı umumiyede hoşa gidecek #iya- Bi makaleler yazıyordu. Aradan, birkaç gün geçmişti. Tam, teşrinievvel ayının 29 uncu cuma günü Ayasofya camiinde cereyan eden tuhaf bir hâdise, Ali Suavi efendiyi "İstanbu- han avam tabakası ile de temasa getir- Tüşli. O gün, cuma namazında cami son derecede kalabalıktı. Namazın sonları- na doğru, ilk saflar arasında fısıltı ile bir münakaşa başlamıştı: — Şu koca sarıklı zat, Ali Suavi e- fendi değil mit.. — Evet, odur, — Değildir, — BSorarız, — Aman.. eğer o ise; rica edelim de bize bir vâz versin. Namaz biter bitmez, derhal 6 koca sarıklının etrafını almışlar: — Efendim!. Zâti fâzılaneleri, AN Suavi efendisiniz değil mi?, Diye sormuşlardı. — Evet, Cevabını alınca, büyük bit memnu- niyet düymüşlar; vâz etmesi için rica- ya başlamışlar, hemen rmpk..ndın in Valtına bir sedefli rahle ile damesko bir minder sürüklemişler; Ali Suavi efen- dinim koltuğuna girip oraya götürmüş- ler; yüksek minderin üstüne oturtmuş- İlardı. Ali Suavi efendinin vüz edeceği, yıl- dırım sür'atile halk arasında yayılmış- | Eetir. |u. Bütün cami halkı, derhal oraya top- lanmıştı. Bu halden heyecan içinde ka- lan Ali Suavi efendi: «Cenabıhak, bir kaymi bozmaz. An- cak © kavim, hava ve bevese tâbi ola- rak kendi kendini bozar.» Mealinde (Hadisi Şerif) i tefsir ile vüza başlamıştı. İslâmiyetin hâli hazırı nı, İslâm âleminin, derin bir uykuya daldığın:, (Ahlâkı Hamide) nin bozul- mıya başladığını, veziyetin ıslahı için artık uyanılmasını anlatmıştı. Soltaların, (cennet vüdleri) ve (ce- hennem tehdidleri) ile dolu tatsız vâz- larına nazaran Ali Suavi efendinin vüzt çok canlı ve hararetli geçmişti, Bu ye- ni şekildeki vüzdan büyük bir zevk du- yan halkın kalbinde, Ali Suavi efendi- ye karşı büyük bir sempati husule gel- mişti. İşte bugünden itibaren, artık bu zatın ismi, halkın zihninde yerleşmiş- ti Herkes, Avrupadan gelen bu (alaf- ranga hoca) nın büyük mecdreselerden birine müderris tayin edilerek, (ceva- mii şerife) de vâz ve nasihat ile meşgul olacağını zannetmişti. Fakat, günün bi- rinde işitilen bir haber, herkesi hay- retlere garkeylemişti. Çünkü Ali Suavi efendi, -birçok mütaassıblar tarafından (FPrenk mektebi) denilen: (Mektebi Sultani) ye müdür tayin edilmiş, İngi- liz refikasile mektebe yerleşmişti. Şu- nu da ilâve etmek lâzimdır ki; Ali Sua- vi efendiye bu mühim mevkiü temin eden, bizzat Mitat paşa idi. Ali Suavi efendi, artık ciddi bir su- rette faaliyete atılmış; hem mektebin- de ve hem de gazetelerde çalışmıya baş- lamıştı. (Arkan var) Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrıla- rınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. İsim ve markaya dikkat! Taklitlerinden sakınınız. | SBON*“POSTA Noş'e hayatı iyi görmek alâmetidir Akçaekoce dan Ahmmesd Genç imzasile soruluyor: — Muvaffak ola- fakiyet yollarını açmış olur. Bu tipe de bu yakışır. Son Posta Fotoğraf tahlili kuponu | Ade .. DİKKAT Fotograf tahlili için bu kuponlardan gönderilmesi şarttır. Bergama (Hususil) — Çandarlı nahiyestn- ge ve köylerinde sığırlarda dalak hastalığı gıkmıştır. Baytarlık dairesi buralardan dişam n hırm gınnımmnı göndllik yaşak et HASAN TIRAŞ BIÇAĞI Yaramdı, a AA n BEYİ Kuştüyü gibi hafif ve zevk ile traş olması için HASAN TIRAŞ Memleket (Baştarafı 1 inci sayfada) mühim meselesinden bahsetmelerine ve- sile vermiş oldular. Meslekdaşlarım arasında tetkik - edil- mekte olan bir mesele var: Ecnebi profe- sörler Vazifelerini iyi ifa ediyorlar mı? etmiyorlar mı? Bu hususta bir - arkada- şim, âcele olduğunu zannettiğim bir hü- küm verdi: Etmiyorlar, dedi. Meslekda- şam, buma başlıca sebob olmak üzere de Pprofesörlerin, hariçte iş yapmıya çalış- tıklarını ve, bu arada bilhassa tıb profe- sörlerinin, mukavelelerince caiz olan konsültatlon 1namı altında, doktorluk yapmakta olduklarını gösteriyor. Dllı bir arkadaşım, kendi müşahede- yet sade ecnebi profesörlere tatbik edil- mez, bütün profesörlere şamil bir kaide haline konulurdu. Hakikat şudur ki, bi- zim Tab Fakültemizin profesörleri, eene- bi profesörlerin gelip memleketteki şöh- retleri gölgede bırakırlar, diya korkmuş- lar ve Darülfünunun büyük bir balta a- meliyatı geçirdiği sırada Tıb Fakültesi- nin ecnebi profesöre muhtaç olmadığını söyliyerek bunların getirilmelerine gid- detle muhalefet etmişlerdi. Onların mu- halefetlerini yenmek için ecnebi prol sörlerin memlekette doktorluk yapmala- vına müzsaade edilmemiştir. Bu suretle yerli malı, ecnebi mala karşı himaye e!- miş olduk! Bir - profesörün Üniveesitede azami mahsşul vermesi için hariçte iş yapımama- sı lâzımsa - ki ben bu fikirdeyim - bütün Üniversite profesörlerinin hariçte - kon- sültasyon müstesna - doktorluk etmeme- leri icab eylerdi. Neden dolayı bu iş ecne- bİ profesöre menedilsin de, Türk profe- sörüne edilmesin? Bir zamandanberi ocnebi tıb profesör- lerinin yaptıkları konsültasyonlardan ve yahut konsültasyon — şeklindeki tedavi doktorluklarından dolayı büyük bir şikâ- Y!İ dalgası dolaşıyor. Bu dalgayı hareke- lstanbulda 1 böyle yağmur Beş gün evvel başlıyan yıgmuı dün sabah ta devam etmiş, öğle üzeri dinmiş, ve akşama doğru tekrar serpinti halinde fasıla ile başlamıştır. Hava yavaş yavaş soğumaktadır. Dün barometre 760 mili- metre, hâraret derecesi de (9) olarak tes- bit edilmiştir. 17 yıldanberi görülmedik bir hal Rasathaneden verilen malüfnata göre bu ayın il inci pazartesi gününden dün sabaha kadar İstanbula 130 milimetre yağınur yağmıştır. Bu vaziyet 17 seneden- beri İstanbulda ilk defa görülmektedir. 1920 senesinin teşrinlevvelinin birinden sonuna kadar İstanbula yağan yağmur mikdarı 75 milimetredir. Halbuki bu se- ne beş gün içinde yağan yağmur 130 mi- Jimetreyi bulmuştur. Normal olmıyan bu yağmur toprağın rütubetini temin edeceği için bu yıl eki- Tecek mahsulün daha küvvetli ve bere- ketli olacağı tahmin edilmektedir. Yağmurun zararları Yağmurun tesirile Davudpaşada De- ğirmen sokağında Pembenin 21 numa- ralı evinin çatısı çökmüş, Kasımpaşa ve Baruthane cihetindeki bir kısım evleri de su basmıştır. Lâleli eaddesinin birkaç veri ile Topkapı yokuşunun mühim bir kısmı çökmüştür. Evvelki geceki şiddetli fırtma da şe- hirde epeyce tahribat yapmıştır. Fırtına- nın tesirile şehrin birçok - semtlerinde (| akıl, hangi kanun, hangi mantık ve in#? ' | tiyacı karşısında mahküm canilere V Birinciteşrin 17 / T meseleleri te getirenler, bunu büyütenler, bi profesörlerdir ve bu da sebebsiz değil? Sebeb şudür: Derdlerine deva arıyan | takım hastalar var ki bunlar, ya Ğ sızlığın ve yâhüt deva şeklindeki O manın neticesi altında bir hayli müdü! kıvrandıklan #ahnra, bütün derdidler B bir de ecnebi profesörüne baş vuruy" lar. Bu, onlar için ya bir şifa, yıhıl bir ruh ihtiyacıdır. Bit taraftan zefi ler, nezlelerini tedavi ettirmek için © men Viyanaya koşsunlar, Katlsbad, VWEE ve salre vesaire, kür yapan Türk # ginlerile dolsun da, derdine deva ariğ orta halli, veya fakir bir Türk Türkif” de bulunan bir ecnebi mütehassısı e Fj den dolayı bir konsültasyon yapamâ4#”| Sıhhat meselesi, içinde didindiğimi? f ihtiraslı hayatın ilk ve san mesel Eğer aramızda bir ihtisas varsa, eğef ”| Ihtisas bir derde deva olacaksa, ı hangi mukavele beni bundan menetii hakkını haiz olabilir? Hayat ve şifa hürriyet veren kanunlar bir tarafta rurken şifa arayan bir hastanın bif TU tisastan istifade etmesini menetmiye İ razı olabilir? Bizim profesörlerin sefi'” ve meslek hakları hak ta benim hak$fl onun hakkı ve ötekinin, hepimizin hâY ve şifa haklarımız hak değil midir? * ” Hakikatte Üniversite profesörlerit” dıişarıda iş yapmaları meselesi hiç & dilmemiş bir derd olarak öylece duruy" bu derdi halletmek lâzımdır; ancak, " derd, tıb profesörlerimizin şurada buk da telkin etmekte oldukları gibi, ytf ecnebi profesörlerin mukavelelerini daha gözden geçirmek şeklinde değil, ”” tün ptofesörlerin çalışma işlerini bir nizama koymak ve profesörleri V versiteye sımsıkı bağlamak tarzında / ledilebilir. Üniversite, Türk — mülletii” kafasıdır; Türk milletinin düşünen fası orada, duyan kalbi orada, .ıdıl!li rada, icad dehası orada, bü orada ve nihayet hayatı lanmıştır. Orada profesör olmak O dar büyük bir şereftir ki hiç kimse, f şerefin büyüklüğünü . yaptırmayı — BAŞ edindiği apartımanların büyüklüğü © yüksekliği ile ölçmek hakkını haiz © maz. Üniversite ve bilhassa Tıb Fakülif bu bakımdan gayet kat'i bir ıslaha © taçtır. Profesörlerin ihtisaslarını kabil olduğu kadar mebzuliyetler aF decek bir teşkflât ile profesörü hariç bütün gelir ve kazanç arzularından Mi surette menedecek bir nizam koymak ı zımdır, a| Fakat, Üniversitenin derdi — butül ibaret değildir. Bu müessese hâlâ lidir ve için için yanıp duruyor! Muhittin B 7 yıldanber ur yağmadı müş, telefan ve radyo telleri kopmü Karadenizde fırtına bütün — şidö devam etmektedir. Bu yüzden 15 # vapur Büyükderede demirlemiş VE ğazdan dışarı çıkamamıştır. , Evvelki gün Bartın postasını yaP”i üzere limandan kalkan Deniz Yo Mersin vapuru da yoluna devam €Ö miş ve dün sabah limana denmw Karadenizde bulunan vapurlar Ö kelelere sığınmşılardır. Fırtınalarda evvelce yazdığımız Fi | lardan başka, gerek limanda, gerek sahillerde bazı yelkenliler ve İt batmıştır. Alâkadar makamlar de batan vesaitin hüviyetini mektedir. Kavak civarında kayalârt parak batan İsmall kaptanın yeli nin boğülan dört mürettebatınıl leri henüz Havaların daha bir müddet kaptt yağışlı göçmesi muhtemeldir. Türkân vaptırunun Geçenki fırtınada Mudanya ci karaya oturan Türkân vapurunun * rılması için Gemi Kurtarma Şil Hora tahlisiye vapuru kaza gitmiştir. Gemi batmaması için duğu mevkide tahkim minin iki yarası vardır, Müsadetif "i desi henüz mukavemet ettiğinden ğ ambarlarına su geçmemiştir. Ha' çıldığı zaman geminin çekilmesi Bıçağı ile kabildir. 10 adedi 80 kuruşa|evlerin camları kırılmış, kiremidler düş-İsine başlanacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: