2 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

2 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayla e a Son Posta'nın tefrikası: 31 Aradan 24 saat geçtiği halde, Mithat paşayı seven bir tek kişi çıkıp: Said Paşa, mührü alır almaz, şu söz- leri de ilâve etmişti: — Zatı şahane, ferman buyuruyor- lar.. Şimdi, memaliki şahaneyi terke- deceksiniz. İşte, vapur hazır, Demişti ve parmağının ucu ile; sara- lar tüten (İzzettin) vapurunu göster- mişti. Mithat Paşanın rengi, kireç gibi| N bembeyaz kesilmişti. Gözleri, Said Pa- şanın parmağının ucu ile İzzettin va- puruna kadar sürüklendikten sonra, bası büsbütün göğsünün üstüne eğil- miş: titrek ve telâşlı bir sesle: — Ben. şevketmeab efendimizin bendei sadıkıyım. Cünham ne ise, sa- bit olmak için beni muhakeme ettirsin- ler. Tek, bu suretle sürmesinler. Zira, pek suitesiri mucib olur, Rica ederim, efendimize arzediniz. Cevab getiriniz. Demişti, Sajd Paşa, Abdülhamide , mührü hümayunu teslim ettik- ten sonra, Mithat Paşanın söyledikle- rini aynen arzetmişti. Bu sözlere, Ab- dülhamid bir kat daha öfkelenmişti: — Hocaların sürülmesi vak'asını ak- lina getirsin. Kendisi, onların muha- keme edilmesine rıza göstermiş miydi? Hem bakınız; suitesirden bahsederek, daha hâlâ beni tehdid ediyor. Hayır; gidecek.. Hem şirdi gidecek. Kendisi ne bir saat izin. Konağına, haber gön- dersin, Yanına, kimi isterse alsın. Der- hal, benim memleketimden uzaklaşsın, div, kat'i emir vermişti. Mithat Paşa, bu müşkül vaziyete ga- leb» edemiyeceğine kanaat getirerek, artık mukadderata boyun eğmişti. Ko- najına haber göndererek, lâzım olan şevleri, getirtmişti. Sarayın saatleri, (a'aturka) tam altıyı çalarken Mithat Pssu, eline beş vüz altın lira ihsanı şa- haneyi ihtiva eden büyücek bir kese verilmiş; cami kapısı önünde bekliyen bir çatanaya bindirilerek (İzzettin) va- puruna nakledilmişti. Vapur, zaten istim üzerinde idi. Sa- ray feriki ya Said Paşa, sabık sad- razamı gemi süvarisi ie muhafızları olan iki yaver ve iki maiyet çavuşuna lim ederek, avdet için çatanaya bi- binmez, geminin yanlarındaki dar harekete gelmiş. İzzettin vapu- run başı, Marmaranın derin ufuk- na doğru çevrilmişti. sı İtalyanın (Brendizi) limanına üp bırakmıya memur olan vapur, Ayastafanos açıklarına gelir gelmez, demirlemişti ve burada, tam yirmi dört saat, kara ile ihtilât etmeden bekle- mişLi, Sebeb? Sebebi, şu idi: Abdülhamid, halkın Mithat Paşaya pek düşkün olduğunu bildiği için, paşanın iadesi için büyük nümayişler yapılması ihtimalini naza- rı dikkate almış. Böyle bir hal vuku- unda Mithat Paşayı derhal ortaya çi- kârabilmek için ihtiyaten onu İstan- buldan uzaklaştırmak istememişti. Halbuki aradan yirmi dört saat geç- tiği halde, Mithat Paşanın o derece düşkün ve hattâ prestişkârlarından bir lek ferd çıkıp ta: — Onu isteriz. Dememişti. Hergün konağının kapı- anı aşmdıran hadsiz hesabsız dalka- vuklar, onu bir anda unutuvermişlerdi. ALİ SUAVİ EFENDİNİN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ Mithat Paşa, unutulmamakla kalsa, bir şey değildi. Daha İzzettin vapuru, Sarayburnunu döner dönmez, İstanbu- lun havası birdenbire değişivermişti. Babıâli caddesinde, bir taraftan yeni sadrazam Ethem paşanın sadaret alayı için hazırlıklar yapılırken; gene bu cadde üzerindeki gazete idarehanele- rinde, en belli başlı muharrirler, hüm- malı bir faaliyete girişmişlerdi. Ertesi gün çıkan gazeteler; «Mithat Paşanın azli - ve memaliki şahaneden tardı» hakkında şu fıkraları dercetmiş- lerdi: «Maltimdur ki; bazıları indinde (hür- Mithat Paşa sadarete gelmeden evvel #yetperverlik) le şöhret bulan Mithat Paşa hazretlerinin, şimdiye kadar dev- leti âliyeden bunca nimetlere mazha- riyeti; ve meratibi beşeriyenin münte- hası olan (sadaret) mesnedini ihraz etmesi; saltanatı seniyenin hürriyeti meşruayı Ohıfzı siyanete rağbet ve mubabbetini isbat için büyük delildir. Mithat Paşa hazretleri ihraz eylediği mevkiin ehemmiyetini takdir etmek ve ana göre muhalasat izhar ederek, milleti Osmaniyenin maruz kaldığı bunca gâileler ortasında şu buhranlı günleri geçirmek iktiza ederken, işbu ehemmiyetin istilzam ettiği mesleği muhafazadan gaflet etmiş, hataları, böyle bir âkıbeti intaç eylemiştir. ... Mithat Paşa hazretleri, kanunu €- sasi ilânını kendi himmetine isnad et- mekie beraber, hilâfına gitmek için ısrardan da kendini alamamıştır. Hat- tâ; saltanatı seniyenin, kanunu esasiye mugayir icraatta bulunmasına musir - rane delâlet etmiştir. .. Mithat Paşa, intihab ile mansub olan Kastamonu (meclisi temyiz) mü- meyizlerinden Kadri efendinin azlini dahi arzettiğinden, bunun dahi kanu- nu esasiye muhalif olduğu cevabile ka- naat etmemiştir. Mithat Paşa, ağlleri ve tebdilleri icab etmiyen bir takım memurları, azil ve tebdil ederek yerlerine kendi adam- larını geçirmiş; hükümetin nüfuzunu bu suretle kendisine hasretmek isle. miştir. Mithat Paşa; konağma devam ile kendine taraftar görünen bâzı eşhasın; efkârı umumiyeyi teşviş edecek, ken- disini (hâmii hürriyet ve hükümet) gösterecek, nüfuzu devletin ancak ken- di vücudile kaim olduğunu ifham etti- recek sözler söylemesine müsaade et- miş, bir takım nümayişlere temayül göstermiş, bu suretle de hakkında bir takım şüphelerin zuhuruna meydan vermiştir.» Gazeteler; Mithat Paşanın İstanbul- dan tardıni kanunsuz görmüyorlar, bu keyfiyetin; (kanunu esasinin 113 üncü maddesi) ne uygun olduğunu söylü yorlardı. Abdülhamid, bilhassa kendi- sinin icadı eseri olan bu maddenin ne dereceye kadar müessir bir silâh oldu- ğunu, en evvel Mithat Paşa üzerinde tecrübe etmişti. Silâh, müthişti. Mithat Paşa gibi kuvvetli bir adamı bir dar- bede . yıkıp devirdikten sonra; artık (tab'ai şâhane) içinde bu silâhın zo - runa mukavemet edebilecek hiçbir ferd tasavvur edilemezdi. Hiç unutmam; Mithat Paşanın İzzet- tin vapuruna bindirilmesini pencere- den dürbünle seyreden başkâtib Said bey, geni efes almış: — Çok kurtulduk! Demişti. Ne zamandanberi kalbini yakan intikam ateşi; şu anda İzzettin vapurunun ai kadife döşeli salonunda bir köşeye çekilerek ağ'ıyan ri Paşanın göz yaşlarile sönüvermişti. , büyük bir ağırlıktan Abdülhamid, Said bey, ve saire... Bunların muhtelif sebeblerle, Mithat Paşanın bu âkibetinden memnun olma- ları tabii addedilebilirdi, Fakat ya, Ali Suavi elendi? | “ Onu isteriz! , dememişti Önun ortaya atılarak Mithat Paşayı didik didik etmesine ne demeli idi? O Ali Suavi efendi ki; Mithat Paşa onu pek çok takdir etmişti, En başta, Namık Kemal Bey, Ziya Bey ve saire olduğu halde birçok kimseler bu adam da; (yarı mecnun), (serseri), (derbeder), (şarlatan), (iki yüzlü), (şantajcı) ve (Paristen ve hürriyetper- verler arasından kovulmuş) diye pek çok zemlerde bulundukları halde, her nedense Mithat Paşa bu adama ehem- miyet vermiş, Abdülhamide giderek onu methü sena etmiş, en nihayet İs- tanbula avdeti hakkında iradei seniye alarak İstanbula getirtmiş, hünkâra takdim eylemişti. Ali Suavi efendi huzurdan çıktığı zaman, ben kapının önünde idim. Bu garib tavırlı adamın, kapıdan çikar ime Mithat Paşanın önünde diz çö- p: — Bugünden sonra nail olacağım ik- bal ve saadeti size borçluyum. Diye, onun ayaklarını kapandığını gözlerimle gördüm. Şimdi Mithat Pa- şanın başına bu felâket gelince; onu herkeslen evvel, Ali Suavi efendinin müdafaa edeceğini ümid ediyordum. Halbuki, Ali Suavi efendi, ertesi gün gazetelerde Mithat Paşanın aleyhine öyle bir döşeniş döşendi ki; hem beni, hem de onun Mithat Paşaya mensubi- yetini bilenleri, hayretlere garketti. Bu neşriyatı buraya aynen nakletmek mümkün değil. Onun için size, Ali Su- avi imzasile çıkan yazılardan, birkaç parçayı aynen nakil ile iktifa edeyim. Ali Suavi efendinin ('Tard ve tagrib) başlıklı makalelerinden: «Gazetelerle neşredilen hattı hüma- yunda, bahsi vâcib olan iki asıl var. Biri, Mithat Paşanın memaliki mahru- sadan teb'idi. Biri de; bu teb'id, mahza, kanunu esasinin hükmünü icradan neş'et eylediği. Kanunu esasinin 113 üncü maddesi- ni aynen naklettikten sonra: Bu kanuna riayetten gelmiştir ki; bu kere devletin emniyetini ihlâl ile uğ- raşan Mithat Paşa, memaliki Osmani- yeden tardolunmuştur. Artık, kanunu esasinin bihakkın icra olunacağına, şüphemiz kalmamıştır. f Eğer bu kanunun bed'i icrası, sair vakitlerde olduğu gibi, bazı sahibsiz, fakir, bikes üzerine icra olunmakla ik- tifa olunmuş olaydı; meselei icra, bazı üpheler bırakabilirdi. Öyle olmadı. İşte, cümle âlem gördü ki; padişahtan sonra, cümlenin fevkinde oturan bir sadrazam hakkında icra olundu. İşte hakkaniyet, işte âlâ ve ednanın müsa- vat, Ben derim ki, Mithat Paşanın tardı, Avrupaya, devletimizin hayrını mün- teç olarak tesir edecek. Çünkü, Avru- palılar ne diyorlardı: Bir devletin, ic- rayı ıslahat için vereceği teminat, vü- zerasından falan veya filân şahısta de- ğildir. Ancak teminat, o devletin padi- şahının, sakalını vüzeresı eline vermi- yecek kuvvet ve nüfuz ve sebata malik olmak hasletindedir.» Ali Suavi efendinin uzun yazıları a- rasından, aynen gösterdiğim şu satır- lardan sonra, diğer bir makalesine ge- çelim, Ali Suavi efendi, bu makalesin- de, (Fuad Paşa) hakkında senakârane bir fıkra anlattıktan sonra, bu zatı Mit- hat Paşa ile mukayese ediyor ve so- nunda aynen ve harfiyen: KEMAL ALTIN İŞLER Kadın, erkek ve askeri terz si Dikkat! Beğenilmiyen elbiselerin bedeli iade edilir. Karaköy Necati bey Caddesi N. 79 Kaptan Bum Denizaltı gemimiz toplarını bize çevirmiş, heme Denizlerin Makyaveli Bu yeğ” Çeviren: Ahmed Cemaleddin açacak bir vaziyete gelmişti. Fakat ben soğuk kan” Alman'harp bandıramızı direkte sallandırdı! Şimdi size gülünç gelebilecek bu va- ziyet emin ol aziz okuyucu ki, o sırada bana hiç te tuhaf gelmedi. Gülmek ne- rede? Heyecandan tirtir titriyordum. Denizaltı gemimiz toplarını bize çe- virmiş, hemen ateş açacak vaziyette. Derhal Alman harb bandırasını çektir- dim. Ya bu sis arasında bandıramız gö- rülmez de Alman gülleleri altında de- nizin dibini boylarsak?.. Bereket ver- sin ki «Kuhat» yavaş yavaş yaklaştı ve nihayet bizi tanıyınca hayretinden gözleri faltaşı gibi açılarak bağırdı: — Aman yarabbi!.. Az daha müthiş bir faciaya meydan verecektik, Demek ki geminizi geceleyin yeniden boyata- rak rengini değiştirmişsiniz ha! Sizi berhava etmediğimden dolayı verilmiş sadakalarınız varmış! Yoksa haliniz dumandı!.. Sonra anlattığına göre «Kuhat» ye- ni boyasile «Belmonte» yi bir İngiliz gemisi zannetmiş ve top ateşile batır- maya hazırlanmış. «Kuhat» la birlikte «Hanoö lima- nında bir hayli müddet çalıştık. Atlas Okyanusuna geçecek gemiler bitaraf sulardan çıkıp tekrar bitaraf sulara sı-| ğınmadan evvel birkaç mil açık deniz- de seyretmek mecburiyetinde idiler. İşte düşman gemilerini açık denizde geçmeğe mecbur oldukları bu iki üç millik mesafe dahilinde gafil avlamak icab ediyordu. Biz tarassutta iken altı İngiliz gemi- si meydana çıktılar, lâkin bir şeyden şüphelenmiş olmalılar ki bitaraf sula- rı terketmeyip o sularda demirlediler, Belki de denizaltı gemisini görmüşler- di. Bitaraf sularda bulunmakta olduk- larından biz onlara sokulamazdık. On- lar da biz orada bulundukça denize a- çılmak istemiyorlardı. Binaenaleyh iki tarafın da dişimi sıkıp bir sabir ve se- bat yarışına girişmesi icab ediyordu. Bu müsabakada İngilizler bizden üs- tün çıktılar. Ben bilâhare kendilerini kolayca teşhis edebilmek için bütün vapurların resimlerini çektim. Sonra «Kuhat» ı orada pusuda bırakarak ben «Belmonte> ile uzaklaştım. Orada tamam İngiliz gemilerile kar- şı karşıya sekiz gün kalmıştık. İngiliz gemilerini İsveç kara suları i- çinde (İsveç omuhribleri (himaye ediyorlardı. Vak:â onlar obetira - madık ama İngiliz vapurları da içle- rinde yükleri ile oldukları yerde kal dılar; hamulelerini İngiltereye götür- meğe muvaffak olamadılar. Bir aralık bitaraf devletlere mensub distroyerlerle de başımız belâya gir- di. Bunlar kendi suları haricinde de bizi rahatsız etmeğe başladılar, Çok iyi hatırladığıma göre bir defa bir Da- nimarka mayn tarayıcı gemisi beni ta- mam dört saat takib etti. Ben de mah- sus sesimi çıkarmadım ve ancak dört saatlik bir takibden sonra kim olduğu- müu bildirdim. Herif bana sokuluyor sokuluyordu. Ancak (800) metre ka- dar sokulduktan sonra ben birdenbire sür'atimi arttırarak uzaklaşıyordum. Zavallı yeniden gayret ediyor ve o ara- lık ben de sür'atimi azaltmış olduğum- dan bana yaklaşıyor, lâkin ben gene sür'atimi arttırarak uzaklaşıyordum. Nihayet Danimarkalının sabrı tüken- miş olmalı ki: — Derhal tevakkuf ediniz! Yahut a- teş edeceğim! işaretini çekti, Ben bu işarete, Gize Alman harb bandırasmı çekmekle cevab verdim. Danimarkalı - kumandanın o aralık suratmı yakından görmek isterdim. Herif acele ile artık Danimarka kara suları dahilinde bulunmadığımızın İar- kında değildi. Tabif mahcup bir halde uzaklaştı. Şimal denizinde düşman o kadar çok mayn dökmüştü ki Alman gemileri i- çin «Kiel» ve «Hamburg» limanların - dan doğrudan doğruya çıkıp denize a- İ çılmak hemen hemen imkânsız bir hale gelmişti. Binaenaleyh onlar da şimale/| gitmek icap ederse «Sund ve «Katte- gat» boğazlarından geçmek mecburi - yetinde kalıyorlardı. Bu itibarla beni larassut ve karakol için o havaliye sık Jak gönderiyorlardı. Vazife hücum edecek düşman denizâi$ lerini avlamaktı, Bu iş müşkülü külü bir baş belâsı idi, Çünkü * yi de bizim denizallı gemilerimis'ei aliyette bulunduklarından telbahiri düşman tahtel ayırdetmek her babayiğitin KÂR di. Karşımdaki denizaltı gemisi tetkik etmeğe de tabit imkân Gİ Zira küçük bir tereddüt bana l ziyama mal olabilirdi. Bipa: y havalide çektiğim sıkıntıyı bilirim, bir de Allahım... —2— “., Ak Dea zan iğ nizini düşman niza lar lemek için yeniden bir emir bil yolumuzda tesadüf edeceğini giliz nakliye vapurlarını da çıracak değildik. si! Bu seferimde ben «Marie» ©. misinde bulunuyordum. Bu izabil dikten sonra vak'anın izabıns bilirim: De | Gecenin karanlığından isi — / rek Baltık denizinden «Katteğ” hâdise geçtik. Kıble ciheti marka arazisinin ların, Yy kametimizde de İsveç tol i ziyalarını görüyorduk. 4 <utlande kıyıları açığında Dah nizaltı gemisinin preskopunü Bunun bir düşman gemisi şüphe yoktu, Düşman ta dal üzerimize çekmek için bir çe dirttim ve pervanemiz bozü' İbu sandal geminin kıç tarafın ağ güya pervanemizi tamire bat di |, Ancak düşman dolmayı yut e bizim tuzağımıza düşeceğine “li o bizi avlıyacaktı. Çünkü ai torpil adetâ bordamıza sürün© di gitti. Geceleyin telsiz memuru 9 bir kaç İngiliz muhribinin Sri Mazi yi bütün ışıklarımızı söndi Bir Doktorun Günlük Notlarından Trikofisi Bu da bir nevi saçkırmndı” wi çocuklarda görülür, Baş an cerahatli ve sulu küçük Gi yi! lür. Kabuk yapar ve derhal Ven meğe başlar. Bu CTrikofltön) da03 mantarın tahtı tesirinde m8” tazam gür, güzel saçlar Trikofisi tekrar edelim tar. Leyli mekteblerde yeti .çoktur. Bür'atle taleb” lir, önünü almak güçtü” lidir, Esasen saçında bütün çocuklarda si ye

Bu sayıdan diğer sayfalar: