12 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e o” bf ge A w € İkinciteşrin : SON POSTA “ Ben bir tiımarhane kaçkınıyım! ,, Kiminle görüşsem bana “Deli,, damgasını yapıştırıyordu Hasene hanımla buluşmağa intizaren yeni bir tecrübeye daha ö SPÜ yi tB“ esnada Sirkeciye varmıştık. âmvaydan indim. Ankara caddesin- mgğdğ’ü_karıya doöğru çıkıyorum. Sıhhiye Yön Üriyetinin önünde güreş federas - z Undan Sadullahı görmiyeyim mi? Ddi kendime: ya;'uîur bakalım, şuna bir oyun oynı” Diyerek koştum: — Merhaba Sadullah... bakt inı kaldırdı. Dik dik suratıma Bin L Tanımadı galiba. Gözlüklerini Tarak ipek mendilile temizledi. baş- aşafı beni süzdü. nihayet tanıdı:" — Merhaba, dedi. Bu ne hal? h'e—— Hali falan bırak. Çoban Mehmed Tede? 311; Çoban Mehmed mi? Ne yapacak- — BSen söyle, nerede Çoban Mehmed? & Yretle yüzüme bakıyor. Yutkun- » Cevap veremiyor. Tekrar ediyo * DŞ ŞOban Mehmed nerede yahu? — Söylesene? Çoban nerede? — Çoban Mehmedi ne yapacaksın? — Güreşeceğim. Ve... SAĞ T — Güreşeceğim canım... — Birak şakayı işim var. Bu ne kılık h bana cevap ver? — Sen benim kılık kıyafetime karış- m’î— Bana Çobanı bul. Onunla güreşe * Seğim, — Sen onunla nasıl güreşirsin? — Basbayağı. — O seni tahta kurusu gibi ezer be. — Sen bana Çobanı bul ötesine ka « a.. — Tum, — Peki öyle ise dinle. Kafamı dipten Ş tacağım. Mercan yokuşundaki Sa- içlara bir kemer yaptıracağım. Üze- a;;e Peş on tane sarı teneke parçası Bi Cağım, Sonra, «ben Turan şampiyo- Bastıbacak Ahmedim Çoban Meh- L €dle güreşeceğim. Kaybedersem 5000 kıymetinde olan şampiyonluk ke- Mînni vereceğim, Kazanırsam Çoban t ed bana 50 kuruş versin, diye tbaa matbaa dolaşacağım.» ıax' Gazeteler bu palavrayı yutacak - t m? Pik; Yutmazlar mı? Nasıl cenubi Ame- y h Komar mıdır, nedir. Bir kemer ko âveresi çıkardı. Gazeteleri kafese İkiyduî Dünyanın parasını kazandı. O da Paralık aklile böyle dolabı çevirir Çob n yapamaz mıyım? Sen mutlaka a_an Mehmedi bul.. o olmazsa Tekir- ghğîı daha olmazsa Dinarlıyı bul... , “adullah N asşağl Süzdü: ah beni tekrar baştan aşa& e—— Haydi, Faruk, dedi, haydi git İşi” Ne yapacağını anlatırsan bulu - İş n Çf;'" Neye gidecekmişim? Bana bul şu an Mehmedi! ; — Birak beni.. — Neye bırakacağım? Evvelâ bul, Tra birakırım. cîadullah kaçmak için bahane âr- Ca du. Birdenbire üzerine atılarak ku- klad,m: "“_Sen beni ne zannettin. Alimallah Phdi seni yere çarparım. .Sabık pehlivan şaşırmıştı. Hem ken- Si Sini kurtarmağa çabalıyor, hem de: | — Ne oluyorsun Faruk, delirdin mi, ıeî-î: Mı içtin, ne oldun? Ayıb yahu, es bize bakıyor, diyordu. ; €n, hem kucaklamakta devanmı edi- » hem de: Ç——— Ben ayıb mayıb bilmem. Ya bana y;? banı veya Tekirdağlıyı bulursun, hud da seni bırakmam. ; t€reket bu sırada tesadüfen bizim Ür girişmeğe karar verdim Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) Çocuklar kızı rahat bıraktılar ve bana döndüler Sadullah üstünü başını düzeltirken; Cemale soruyordu: — Allahaşkına.. böyle?, öi —.. Ne olacak, gel kulağına söyliye- demek,, Faruğa ne olmuşi, — Neye? polyonum yahu., Gözlerime dik dik baktı: Bana duyurmamak ister gibi yavaş- ca: Ş — Deli olmuş, dedi.. — Ya, vah'vah. Ve fırsat bu fırsat diyerek yakalen- maktan korkar gibi hızlı hızlı uzaklaş- da dolaşıyorum. tı piyorsun yoksa sahi mi? (Arkası var) — Aşkolsun, beni bu kadar tanıdın — Ayol ben Faruk değilim. Ben Na- — Söyle Faruk, dedi, mahsus mu ya- — Ne mahsusu yahu. Ben Napolyo- num işte. Resmi merasimden hoşlan- madığım için mütenekkiren İstanbul- Şimdi Cemalle ben kalmıştık, Cemal sordu: — Bu ne kılık Farük?.. — Ne olacak, mütenekkiren seyahat ediyorum. — Ne? — Mütenekkiren seyahat ediyorum..| — Allahını seversen şakayı bırak, doğru söyle! — Sen beni tanımadın mı? — Tanımaz olur muyum? O halde söyle bakayım, ben ki- mim? — Kim olacaksın, Faruksun... yatik, sinir, ve soğuk algın- lığından ileri gelen şiddetli a ârl teıkiıı ve, izale eder. — bağrına basan anneler çocuklarınızı“saî ve tabii Pirinç, İrmik, Patates, Mısır, Bezelye, Türlü, Badem, Çavdar HASAN ÖZLÜ UNLARI iniz. Avrupanın bayat veya terkibi meçhul unlarını yedirmeyiniz. r İ Doktorunuza sorunuz ttan alınan, vitamini ve kalorisi, kuvvei gıdaiyesi eder ki hayatın ve tabiatin en Yavrularını öpen VE Yulaf, Mercimek, Buğday, edi tığı saf hububa İçok oğam-Zasan Özlü Unlarına doktorunuz şehadet mugaddi ve en mükemmel gıdasıdır. K Hasan Özlü Unları çocuklarınıza tam âfiyet Onları çabuk büyütür. Neş'eli, î: rîînişğlîir.Unlarileççok leziz mahallebi ve çorba ve yemek yapılır. Mutlaka a8 Allahın yarat temin eder. Neşvünemalarına tombul, hastalıksız, tombul yapar. | ün Posta fotoğrafcısı Cemal geldi de İ b]q şayırdı, HASAN markasına dikkat. Sayfa 9 « Son Posta,nın Hikâyeleri Dudaklarının arasından bir fısıltı halinde babası, tıpkt Kadın, sesi titriyerek: — Fakat diyordu. Bu sizin yaptığınız doğru değil, biraz mantıklı düşünmeniz lâzım. O, sizin olduğu kadar benim de evlâdım. Rica ederim, içeride ise söyle- yiniz gelsin. Yoksa ben şu merdivenlere oturup beklemiye de razıyım, Erkek uzun boylu, sarı yüzlü, donuk bakışlı bir adamdı. Ön bahçeye açılan kapının önünde hareketsiz duruyordu. Kadın, ona bakmamak için başını yana doğru çevirmişti. Sert bir sesle: — Buradan gidiniz dedi. Buradan he- men gidiniz, size söyliyecek başka sözüm yok. Kadın onun tavrından kararının kat'i olduğunu ve her zamanki gibi kızını ge- ne kendisine göstermemek için elinden geleni yapacağını anlamıştı. Yumrukla- rını sıkıp üzerine hücum edecek gihi bir vaziyet aldı. Fakat kendini çabuk top- ladı. Gözlerindeki yaşları kurutup mer- divenleri indi ve bahçe kapısından çık- madan evvel dişlerihi kinle gıcırdatarak İhâlâ kapının önünde öyle dimdik hare- ketsiz duran adama baktı: — Sizin emrinizle onu görmiyeceğimi sanıyorsunuz ha.. dedi. Fakat bu sefer aldanıyorsunuz anladınız mı? Elimden her geleni yapacağım ve nihayet çocu- ğumu göreceğim. Kimse onu görmekten beni menedemez. Senelerce evvel yapıl- mış bir hatanın, sizi terketmemin inti- kamını böylelikle alıyorsunuz değil mi? Evet, işte tekrar ediyorum: Sizi sevmi- yordum ve bütün gayretime rağmeı:ı de sevemedim. Fakat çocuğum.. Onu hiçbir zaman unutmadım. Derin bir soluk aldı ve sesini alçalta- rak kırık, mahzun bir tavırla devam etti: — Her zaman kızımı gelip görmek is- terdim, Sabahları «onu bugün muhakkak gidip göreceğim, bağrıma basacağım» di- ye, uyanırdım. Fakat siz bu karanlık yü- zünüz, kendini beğenmiş halinizle gözü- 'mün önüne gelirdiniz, birdenbire içim kararırdı. «Hayır, bugün olmaz, kalsın» derdim. Sonra onu alıp benden kaçırmak ister gibi uzun seyahatlere çıktınız. Se- nelerce yüreğim hasrette bekledim. Ni- hayet döndünüz. Şimdi de ben gidiyo- rum. ÂArtık tahammülüm kalmadı. Onu görmeden gitmek, belki de dönülmesi imkânsız bir yolculuğa çıkmak.. Hayır, bunu yapamam, onu görmeden gidemem. liyeceğim. Şen çocuğumu bir kere olsun göğsümde sıkmak, öpüp okşamak istiyo- —am. Senelerdenberi bu arzu içimi ya- kıyor. Sustu, adamı son bir defa hakaret dolu bakışlarla süzdükten sonra kapıyı hid-, detle çekip dışarı çıktı ve dediğini yapa- rak, oradan ayrılmadı. Evin kapısından birkaç adım uzaklaştı, bahçe duvarına yaslanarak beklemiye başladı. Kendi kendine: «Ya kızım sokağa çıkmazsa di- yordu. Yahut ta evde değilse o zaman ne bekliyecek vaktim var» ve içini çekerek mırıldanıyordu: — «AÂAh mel'un, taş yürekli adam. Nasıl da benden intikam alıyor!. Onunla yaşa- dığım günlerde de daima bana azab ve- recek' şeyler yapmamış mıydı? Karanlık İyüzü hiç değişmemiş. Gene öyle soğuk TIPKI BABASI.. Şu kapının dışında bir dilenci gibi bek- | yaparım? Ancak bugün akşama kadar | Yazan : Peride Celâl — —— ee hep ayni şeyi tekrarlıyordu: babası!» ve mağrur..» Birdenbire «acaba kızım © nunla mes'ud olabiliyor mu?» diye, dü: şündü. Bunu sık sık aklına getirmiş, hel defasında da o, karanlık kocaman evde emirlerinden, tekdirlerinden insana bık kmlık gelen bir baba ile yaşıyan kızı he sabına kalbi sızlamıştı. Kendisi bu evdi bulunduğu zamanlar orasını daima bir hak pishene gibi görmüştü. Kocasının üzerink de dolaşan şüpheli bakışları, daima bil iğne taşıyan acı sözleri, hiç eksik olmu yan tenkidleri ile üzerinde fena, huysut bir gardiyan tesirini yapardı ve sık sık sıkıntılı mahpesinden kaçmayı, korkung gardiyanından kurtulmayı düşünürdü. Bir gün nihayet istediğini yapmış, Ora« dan kaçmıştı. O zaman kızı beş yaşında idi. Aradan on beş yıl geçmiş bulunu yordu. Kim bilir şimdi o küçücük bebeli nasıl büyümüş, güzelleşmişti. Duvara iyice yaslanarak ellerini cebine soktu. Dudaklarında tatlı bir tebessüm belire« rek: «Tam 20 yaşında» diye, mırıldandı. Bu söz ağzından çıkmıştı ki burnuna gü, zel bir koku çarptı, yanında bir ipek hu şırtısı oldu. Döndü, lâkayd bir tavırla baktı ve birdenbire elini göğsüne bastir« du. Yanından kendine adetâ sürtünerel bir genç kız geçiyordu. Gayet zarif gİ yinmişti. Çok itinalı boyanmıştı. Kadın hemen onu tanıdı. Bu, kendi kızı idi. Du- daklar, alnın genişliği tıpkı kendisi tdi, Gözlerin biçimi bile benziyordu. Ya'nız bakışları, kaşlarının yukarı doğru kal. kıklığı ve yürürken başını havaya kal- d:rıp kollarını sauayışl babasını andır- yordu. Genç kız bahçe kapısına yaklaşı mıştı, içeri girecekti. Kadın, gözleri çıl. gin bir sevinçle parlıyarak ona doğru koş« tu ve bağırdı: — BSevgi.. Genç kız birdenbire döndü, — olduğu yerde durdu. Karşısında heyecandan tit- riyerek duran bu fakir kılıklı, solgun yüzlü kadına evvelâ hayretle baktı. Son« ra yüzü hiddetli bir mana aldı. Azarlar gibi bir sesle: — Herhalde beni çağırmıyorsunuz de- ğil mi? dedi. Kadın ona doğru birkaç adım daha attı ve kekeliyerek: — Seni çağırıyordum, dedi. Fakat genç kızın kendine «sen» denil- mesine adetâ içerliyerek gözlerini asabi bir şekilde kırpıştırdığını görünce ona böyle fazla samimi hitabından utanır gibi oldu. — Şey, dedi ben.. ben.. Birdenbire sustu. Ellerini uğuşturuyor ve sonuünu getiremiyordu. Nihayet göz« lerinde yaşlar titriyerek heyecandan boüs« ğulan bir sesle: — Behn sizin annenizim dedi. Bu söz üzerine onun hemen kollarına atılacağını sanmıştı, bu hareketi yapmak, sevinmese bile herhalde heyecanlanacak, belki de kızacak, yıllardır nerede oldu- ğunu, niçin gelmediğini kendisinden so- racaktı. Halbuki genç kız en küçük bir harekette bile bulunmadı. Yalnız «yal..> dive, mırıldandı ve dudaklarının kena- rında müstehzi bir tebessüm belirdi. Göz göze geldiler. Kadın titredi. Kızının göz- lerindeki donukluk ve dudağındaki müs- tehzi tebessüm ona bir başkasını, biraz (Lütfjen sayjayı çeviriniz) -e ğ Nİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: