November 25, 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

November 25, 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir rejisör,bu dedikodulu meseleye cevap veriyor : “Asla!,, Hararetli aşk sahneleri çeviren sinema artistleri, acaba bu sahneleri çevirirler- keti bir zevk hissederler mi? Kollarında dünyanın en güzel kadınını tutan ve onu öpen bir erkek artist ve dünyanın en ya- kışıklı erkeğinin kollarına düşen bir ka- Toutuın ve Yvuette Lebon asla e Gşık değillerdir ist, az duyarlar mı? bir tü Büt ihliyart, h İşte mesele gayı habi genç ve güzel artistin karşı mutlaka başka hislerle de meşbu olduklarına inanır ve bunun aksindeki ara kat'iyen kulak vermez. mühim mesele hakkında, tle ve kdiğerlerine Holly- 'un en tanınmış rejisörlerinden biri sahneleri çeviren iki ar- tin yekdiğerini sevmesi çok ender te- sadüf edilen bir hâdisedir ve eğer böyle bir şey vaki olacak olursa, bu aşklarının mutlaka stüdyo haricinde tomurcuklar- muş olmasını kabul etmek lâzımıdır. Va sİz sinema perdelerinde iki genç ve güzel yıldızım seviştiklerini, kucak- laştıklarını görüyorsunuz. Fakat yükarı- ğim gibi, bu gördükleriniz ge- Clarek Gable ve Joan Crawford bu vazi dece sinema perdesinin üstündedir. Ay-! ni sahneyi bir de stüdyoda film çeviri SON POSTA yette iki bahtiyar değil, iki zavallıdır yüzüne icab eden gölgeleri vermek için- dir. Dudakları ve diş etleri kömür gibi si- ken görseniz, kendilerine gıpta etmek | yahtır. Gözlerinin ikisine de takma ki değil, kahkahalarla güler ve acırsınız. Meselâ Joan Crawford'la Clarck Gab- le'i gözönüne alalım. Perdede gördüğü- nüz beyaz tenli, uzun kirpikli, cazib ba- kışlı Joan Crawford, film çevirirken na- sıldir bilir misiniz? Bir defa yüzü kıp- kırmızı bir boya ile boyanmıştır. Film çevirirken artistin yüzünün beyaz gö rünmesi için bu şekilde yüzünü kırmızı- ya boyaması lâzımdır ve bu kıpkırmızı suratın Üüzerinde gayet büyük yeşil ve mavi lekeler vardır. Bunlar da filmde İşte iki bedbaht daha: Tyrone Powel ve Loretta Young. Bunlar da bu vaz bulunmaktan müteneffirdirler pikler takılıdır. Şimdi, bitaraf olarak düşünün, böyle Alelâcaib, suratına ressam paleti düşmüş bi rengârenk yüzlü bir kadın karşısın- da bir erireğin «sempati» duyması müm- kün müdür? Şüphe yok ki hayır.. Tablatile erkekler de ayni şekilde ol- duğundan kadınlar da kendilerine karşı başka türlü bir his besliyemezler ve bir kadın artist film çevirirken karşısındaki erkeğe, bir âşıka değil, bir maskaraya ba- kar gibi bakar, Benim çok tecrübelerim var. Size şu- nüu söyliyebilirim ki ben, bir filmde aşk sahneleri yaratan iki artistin film çevi- rirken yekdiğerlerine âşık olduklarına asla tesadüf etmedim. Fakat buna muka- bil, yekdiğerini dışarıda sevdikten sonra beraberce aşk sahneleri çevirirken yek- diğerini böyle maskara gibi gören iki sevdalının, birbirinden soğuduklarını ve ayrıldıklarını gördüm. Hem de mütead- did defalar., Sonja Henie'le Don Ameche de istemiye istemiye bu vaziyette duruyorlar Binaenaleyh, binlerce mumluk — elek- trik ışığı altında, rejisör, operatör, ses mühendisi, makinist gibi bir sürü aksi, müşkülpesend adamın gözü önünde ha- mam gibi sıcak bir yerde acalb kılık kı- yafet ve renkte iki artistin ita dekor- lar arasında kucaklaşmaları gıpta değil, fakat ancak merham d İşte aziz kariler.. söylüyor. Fakat $ rağmen hara- lerin bu uydukları- na ister inanın, ister İnanmayın! — Karıcığım şu işini çabuk bitir; çalgımı alıp — orkestraya yetişemiye- ceğim. Lokantada — Garson bu getirtiğin büftek ayak- kabı köselesi gibi kokuyor. — Anlaşılıyor siz de meslektensiniz bayım, — BHayır, ben lokan — Onu demek istemedim. Ayakka - bıcısınız, vv Otelde — Kırk kuruş da elektrik parası ilâ- ve etmişsiniz... Sizin otelde elektrik yok ki! — Bunun için alıyoruz ya, bayım.. otele elektrik yaplıracağız. aa Ne münasebet — İkide bir «budala» diyorsun, bun- lar bana değil ya?. — Ne münasebet, düny başka budala yok mu da?. e Baloda Çok şişman kadın — Affedrsiniz bay, bu dansı başka birine vadetmiştim. Çok zaif erkek — Zarar yok bayım.. ikimiz birden de sizinle dansedebil da senden — Saçlarımı altı aylık yaptıracağım. — Yüz dört kilodan dört kiloya in- mişim kal.. Ölmüş — Benim kaynanam, bizi hiç rahat. şız etmedi. Bir kere ağzını açıp bana bir söz söylemiş değildir. Evi lerce kalmadı. — Bu nasil kaynana. Nerede buldun? — Ben kendisini değil, kızını bulup evlendim. Kaynanam biz evlenmeden üç ay evvel ölmüştü. von Amerika yolcusu — Gidiy cek. — Saat şimdi üç, daha evvel hareket eden vapur yok mu, benim işim acele de... — Beğendiniz mi, kere bakımız.. Bilmez olur muyum? n, mutfağa girdi. Yeni hizmetçi akıyor ocağı kullanma* um bayana. Kömürü nereye anlıyamadım da... konulacak 9nü B Teselli len kocasına ağlıyordu: — Yalnız, dedi bir şeyden tes luyorum. Şimdi gene eve gelmiyor &« ma; geceleri nerede geçirdiğini biliyas miş. — Ben çağırmadım ki, — Evet biliyorum, komşular gönder- bir. — Bakayım!... Babamın elbisesi — Bu ne fena elbise, halbuki baban ne — Sırtımdaki elbise bâbamın eibisesi de.. oran Tarif eder misiniz ? nöbetçi eczanenin — - Gece yal kapisını çaldı: — Bir ilâç mı istiyorsunuz bay” — Hayır ilâç istemiyorum. Bur: oturan bir bay Nihad varm:! liyorsanız bana A Artırma — Doktor kulaklarımın tedavisi içil| kaç para alacaksınız? — Yüz lira, İki yüz lira mı? — Hayır, üçyüz lira. — Babası son seyahatinde bunu inde görüp almış, ne ( Çocuk hiçbir. yere TİS sergi Şi miz, miyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: