30 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

30 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.ka-çİ:mıgım iz Bir eroin müptelâsının acıklı hikâyesi “Ben bir tımarhane ) Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuksdur) n SÜ n Karnik hemen atıldı: — Kapıyı aç, abdestim geldi.. Sakallı söze karışıyor: — Bunlar bana taarruz ettiler.. Küöni de lâf yetiştiriyor: — Kapıyı aç, sigara içeceğiz.. Nöbetçi gardiyan öfke! Vay cüce vay! Beni bunun için müi rahatsız ettin. Bunun için mi cıyak! Ş Jın? Sabah olsun “da ben m.. burada millet birbirini yi - Yordu. — Yesinler.. ne olurdu? 1 — Peki senin vazifen nedir? — O senden sorulmaz. Yarım aklın- Ta üstüne vazife olmayan şeylere ka -| Tışmasana sen. Kâni benim gardiyanı çağırdığım - dan memnun değil. Kulağıma fısla - yor: | * — Nene lâzım be adam, Bırak millet birbirini yesin.. — Ama sen dayak yiyordun. — Çocuk musun ben dayak yer mi - yim? Böyle arada sırada birbirimizle par alimallah.. Gardiyan uzaklaşıyor. Karnik Lağı gziyor: giye bana babamla annem, vapur pa- — Mustafa efendi! Mustafa efendi! |rasından fazla para vermezlerdi. — Ne var? kanlı olmuştum. Kanım kaynamağa — Aç kapıyı.. başlamıştı. Okuduğum kitablar, haya- — Açamam.. yarın sabah.. Herkes homurdana bomurdana yeti- ne geçiyor. Kâni yanıma yaklaşıyor: — Ne o Faruk diyor. Bunlara şaşı - n? Halbuki h: ile akıllınin ne farkı Deliler her kayıd , mek isliyordum. köyünde şimşe Ve akıllarına gelen ber şeyi bilâperva yaparlar. Buraya gelen mahküm veya |maznunlar bunu gayet İyi bilirler. Ve kendilerini buna uydururlar. Kâninin sesi, perde perde derinleşi- pebaşında İngiliz sara yordu. Son kelimeler ağzından Aadetâ geçerken iki kadıncağı /bir hıçkırık gibi çıkmıştı. Herhalde çok'se geldim. Biri mantolu, biri de n za- Kâni içini çekdi, sonra: “İşte ben, o temiz ve maruf ailenin çocuğu böylece malüm evlerin bir uşağı olmuşdum,, dedi gidebilirdik, ne de bir arkadaşımız bize gelirdi. Harb bittikten ve babam İs - K BAA itanbula geldikten sonra da bu böyle idöyüşmezsek gerilen sinirlerimiz ko- | geyam etti. Artık büyümüş koca adam olmuştum. İstanbulda Ticaret mekte- bine gidiyordum. Baştan çıkmıyalım limde bin türlü şeyler kemirtiyordu. Ben de bir kızla konuşmak, dalga geç- mektebini buraklım. Bakır - çılan tayyare mükinist mek- dam, 22-23 yaşlarında var- um benden daha bü - Ben de arkadaşların anlatlığı gibi bir macera yaşamak istiyordum., Bir perşembe günü öğleden sonra sinema- ya gitmek için Beyoğluna çıktım, Te- vor İnada fazla yer verilmemelidir Kütahya okuyu- cularımızdan Muz- tafa Tekir soruyor: — Muvojjfak ola- cak miyem? Açıkgöz olanlar, menfaatlerini —a- zimle — birleştirir- lerse — müvatffaki- yetleri — meydana gelmiş olur. Yalnıa - inada fazla yer vermemek lâzımdır. Şi BAA Samimi bir genç kız Muhterem imza- sile soruluyor: — Mes'ud bir yu- va — kuracuk - ve | | & tertib ve tanzimin- de selim ve ince bir kadın zevki müte- vazı yuvaları kâşane haline getirebilir. Zaten sualdeki samimiyet, dilekteki İsa- bet ihtimallerini kat'iyetle çoğaltmıştır. AAA Muvaffak olabilecek Adanadan Salâ- khaddin imzarile sorularn da şu: — Hayatta han- İ gi yolda daha &- bir tip boş zamanlarımızda| yade muvajfak ©- emizin mevzuunu kadın teş -| lurum? * 4 kil ediyordu. Öğrenmeğe he çekmiş, hapisaneden ağzı yanmıştı, man moda olan şekilde çarşaflı idi, Ya İgordum: |bana güldüler, yahud da bana öyle gel- Ankaradan — İ. — Hapisaneye girdin mi hiç? İdi. Takıldım arkalarına. Yüreğim he - Yalnız soruyor: — İki kere.. İyecaniımdan kopacakmış gibi atıyordu. ü; İstikbalim ne- Kâniye: Onlar gittiler, ben gittim. Sakaklar — Anlat Allah aşkına nasıl Erolne nerede ve nasıl alıştın? ! L Sana söyledim ya, 'derdimi hepimizin aşağı şına gelenin menşei birdir. Sen £ buralara düştün?. Bugün senin beninile karak dönmeğe hazırlanıyordum ki ka- ne farkı sen çekm rsun. Ben morfin kullanı- DIMa yaklaştı. bu .ı.ı_ptık. yokuşlar çıktık, inişler indik. tballere düştün.. başına neler geldi?|Giderken sık sık arkalarina dönüb da- vet edici gözlerle bakıyorlardı. Fakat r? Ben eroin çekiyorum, Pidan şişman bit kadımcağız çıktı. Ya- Şen ve hovarda- Ca yaşamak arzu- açma benim bende cesaret ne gezer. Haddin Vvarsa) :iniî ea yukarı ba -! konuş. Nihayet bir eve girdiler. Ben Mf::ııı u'nğım nasıl de kedi çi bakar gibi uzaktan ba -| KŞŞETUR ğere gibi n ba kalırsa da, ataklı- Ba ve kabadayılık iddialarına pek yanaş- mamak faydalı olur. —» ” A h. M—&. yorum, sen kullanmıyorsun. Ben siga- ra içiyorum, sen içmiyorsun bu mu? | ciğim, bilirsin, mek - |tebde ne iyi arkadaştık. Sırrımızı bir- |birimize söylerdik. Birbirimizin kaba- yhatini benimserdik. — Anlaşıldı.. senin elinden kurtula- mıyacağım... Gel.. benim yatağa otu- irzalım. Rahat rahat anlatırım.. zaten bu uzuün geceler nasıl geçecek? Kâninin yatağına oturduk. Karnik de yammıza geldi: — Nasıl bu hallere düştüğümü me- Tük ediyorsun ha? diye söze başladı. 'Ben böyle mi olacaktım? Sınıf arkadaş larımı yüksek yüksek mevkilerde gö- rünce utanmiyor muyum, burnumun direği sızlamıyor mu zannediyorsun? Kendinle mukayese et. Bu kilıkla ar- kadaşlarının yanına çıkabilir. misin? Çiksari bile bir tuhaf ölmaz mısın?.. Dur sana basit fakat feci maceramı anlatayım. Uzun anlatacak değilim, , umumi harbde kardeşimle Kadıköy sultanisin- de idim. Annem perşembe günleri mek- tebe gelir, bizleri alır ve günleri de gene kendi götürürdü. Ah - şlAkırmz bozulmasın diye bizleri- sokağa İÇikartmaz, ne bir arkadaşımızın evine' cumartlesi| Ha üü — Bir şey mi istiyorsunuz küçük bey? ı::e:!ı'.= y y : Herhalde kızların annesi olmalı 'di. Sağlam bana çatacaktı. İşin en iyisi ta- bana kuvtet yaçmada idi. Düşüncemi tatbika hazırlanıyordum ki kadın lek- Tar söze başladı: — Galiba, dedi.. bizim cici kızların arkasından geliyordun.. Gel evlâdım.. gel eve.. burası temiz bir yerdif. Yarabbi içeri nasıl girmeli, ya bir batakhane işe? Girdik.. orada Maltepeli Hayriye is- minde bir kızla tanıştırdılar beni... Artık buranın gedikli müdavimi ol - muştum. Elime ne para geçerse buraya | Y1 getiriyordum. Evdekiler benim ne ena- yi, ne toy olduğumu anlamışlar, müte-| İstanbulda — yapayalnız — kalmıştım. madiyen yoluyorlardı. Yalvandım, yakardım, haber gönder - Artık dersler, mersler hak getire.|dim. Kâr etmedi. Arkadaşları ben dolandırıyor, evden ufak - tefek| — Biraz sürünsün, burnu aşırıyor, buraya getiriyordum. — Bizim Hayriğe morfin mübtelâsı imiş. Beni de alıştırdı. İlk ampulu bana hasıl şı - rınga etti, neler hissettim, anlalam ya- çağım. Fakat Maltepeli Hayriye ve ev sahibi Zehranin sayesinde iki ay zar - fında bal gibi morfina de, enoine de, ra-, kıya da alışmıştım. Bu yerde güç belâ mektebi bitirebil- " Fotoğraf tahiili kuponu t isim « . dim. Fakat ben de bitmiştim. Eski Kâ- ni aşağı yukarı vefat elmişti. Bir iki re- zaletim beni işimden etti. Tabif vak'a- babam duşdu. Öfkelendi. — Git, defol! diye evden koyulduk. ürtülsün, babamın, anamın kabahati. Burnu sür- tülsün diye velevy ki büyük de olsa &y- lâdı kapı dışarı atmak; bu, - bataj saplanan bir insanı kendi kendine bı « rakmağa benzer. İnsan çırpındıkça ba- tar, çırpındıkça batar. Ve nihayet gebe- rir gider. Ben de öyle oldum. (Arkası yar) adâm olsun öyle alırım, demiş. İşte| Tarihi tedkikler : Düellonun Tarihi . * » İnsanlık hislerine dayanan her devlet idaresinde davaları halledecek olan yerler yalnız mahkemelerdir. Şarkta, harbden başka zamanlar - da, düello kabul edilmemiştir. Düello garb medeniyet ve idaresinin tarihin yüzüne fırlattığı bir avuç çamurdur. Hayvanca kin hiç bir zaman insanca af ve müsamaha g bi, sahiblerine saadet, karşısında - kil, ; Yazan: Turan Can -.. Fransada on dördüncü Lui'nin sonuna kadar (1715) düello tam manasile bir harbden ibaret kaldı. İki düşman nerede karşılaşırlarsa iki taraftan biri saldırdı- ği takdirde hemen kapışırlardı. Bir tara- fın diğer tarafı pek kötü bir yerde sıkış- tırmak, hattâ baskın vermek için plân- lar kurduğu da olurdu. İki tarafın silâh- ları birbirine benzemezdi. Kılıçların ay- ni ağırlıkta, bıçakların ayni uzunluk ve- ya genişlikte alması lâzım gelmiyordu. Birisi zırhlı, diğeri zarhsiz olabiliyordu. Ön beşinci Lui zamanında bazı usulle- re bağlandı. Böylelikle birçok haksızlık- ların önüne geçildi. Daha merdce bir şe- Kü aldı. Bu usuller gitgide daha mükem- mel oldu. Köleler, kadınlar, çocuklar ve sakat o- lanlar düello edemezler. Gitgide düellonun pek kötü bir âdet olduğu' herkes tarafından kabul edilme- ğe başlandı. Son zamanlarda bile Avru- pada düello yapıldığı oluyor. Fakat has- mıni öldüren veya ağır yaralıyanlara ce- Düelloyu yapacak olanlar bu ünde bulundururlar. Cezası yaranın derecesine veya ölüme gğre ye- di günden iki seneye kadar hapis ve 150 franktan 1500 franga kadar para cezası- dır, ayrıca yaralının zararını da — öder. Şahidlik edenler de ceza görürler. Bu ce- zalarda memleketlere göre bazı farklar vardır. Fransız ordusunda düelle resmen ka- bul edilmiştir. Tahkir edilen bir asker kendisini tahkir edeni askerce dövüşme- ye davet edebilir. Eğer bu davet kabul edilmezse ağır bir ceza verilir, Fakat bu esza, daveti kabul etmediği için değil, dakini tahkir ettiği içindir. ee daveti karşı tarafça kabul edil- diği takdirde, buna ancak her iki taraf ta, orduda verilmekte olan eskrim dersl. ni kâfi mikdarda takib etmişler ve öğ Tenmişlerse müsaade olunur. Düelloda şahidlerin bulunması şarttır. | bıt varakası tutularak vaziyet yazı ili Ayrıca pek usta bir adam elinde bir meç | tesbit edilir. Düelle edenlerden bir! olduğu halde hazır bulunur ve iki tarı fın tehlikeli hücumlarını önlemeğe ç lışır. Böylelikle dücllonun ağır yara, hud ölümle bitmesinin önüne geçer, Dü- ello yerinde bir de-dokltor bulunur ve aralının Hik tedavisi için lâzım — gelen bi N&çtarla pamuk ve sargiları bera- |berinde getirmiş olur. Düelloya izin verip vermemek, silüh- ları, yeri, şeklini tayin hakkına malik o- lan kumandan veya daire müdürü, davet edileni bu davete icabetten alıkaymak veya diğerini vazgeçirmek salâhiyetini halzdir. Bu itibarla düellolar şimdi pek enderdir. Diğer Avrupa ordularının bir kısmin- da da aşağı yukarı Fransız ordusuna ben: ziven usuller'dahilinde düello hakkı var- |rafın | öldür l gır. Düellada umumiyetle meç ve tabanca kullanılır. Askerler arasında kılıçis da gçarpışıfabilir. Bir sivil kılıçla düello yap- mayı reddetmek hakkına maliktir. İki tarafın yirmi bir yaşından aşağı ve altmıştan yukarı olmaması şarttır. Bu yaştan yakarı olanların çarpışıp çarpış- mıyacaklarını şahidler kararlaştırırlar; bunun için iki tarafın kuvvetleri, kabili- yetleri ve aralarındaki yaş farkları gözönünde tutulur. Düelloya karar ver- mek iki tarafın ustalık ve kuvvetleri 4- rasında muvazene olmasına bağlıdır. Şahidler ikişer tane olur. Düello davet eden adam, hasmına şahidlerini gön- dererek kullanılacak silâhları ve onun şahidlerinin isimleril gadreslerini sordu- rur. Ondan sonra şahidler arasında dü- ello yeri ve zamanı ve diğer şartlar ta- yin olunarak iki tarafa habe rilir. Şahidlerin birbirlerine karşı nazik ol- malorı lâzımdır.>Aralarından birisini dü: ellonun idarecisi olarak seçerler. İki ta- asına, hiç ol ne ve ilk ya na çalışırlar. Bir taraf yaralanırsa dü- l16 derhal kesilir ve ancak doktor muâ- yene ederek müsaade ederse devam olu nur. Düellodan evvel ve sonra birer za ararile de, yaralanmasına rağmen, dü- 1o devam edebilir. Dücllo edenlerir dövüş esnasında söz söylemeleri kat'iyyen yasaklır. Meçler 159 gramdan ağır, bir metre on Üç san- timden uzun olamaz; bunun sapı çıktık- tan sonra geriye kalan kısmın 90 santim. den yukarı olmaması şarttır. Meçlerin çelik kısımları üç köşeli, ci lâlı, düz ve her hususta birbirine müsavi olacaktır. Şahidler düellodan biraz evvel iki ta- rafı ziyaret etmelidirler. Bunlardan biri meç talimi yapmak için vakit verilmesi- ni isterse düelloyu reddetmiş sayılır. Düelloyu idare edecek olan şahid dü- eilodan evvel, zabıt varakasına geçirik (Devamı 11 inci sayfada) Sü!eymamîge camiü Bugünkü fena Vaziyetten kurtarılmalı! Bir okuyucumuzun son günlerde Müze- ler Ve Evkaf İdarelerinin tarihi eserleri tanzim ve tamir ile uğraştıklarını okuya. rak, bize bir mektub göndermiş, diyor ki: — Bu faaliyet beni eldden — sevindirdi. Memleketin kıymetini birkaç misli artlı - ran bu âbideler, İstanbula sonsuz bir gü- pellik ve değer vermektledir. Fakalt asıl na zarı dikkati celbetmek istediğim —nokta, Koca Mimar Sinanın şaheseri olan Sü - ieymantye camlinin bugünkü halidir. Bu mükemmel Abidenin etrafını bugün dök- meci dükkânları, kahveler, fırın bodrüm- ları çevirmiştir. Dökmeciler sabahtan ge- ce yarılarına kadar çalışırlar ve bacala- rından çıkan kurumlar Süleymaniye ca- miinin dört yanını yalar, durur. Pisle - dir, siyahlatır, berbad bir hale koyar. Kö- mür dumanları şaheser bir güzellikte. bu- lunan inçe minareleri ve zarif kubbeleri pla bir siyahlıkla kapatır. “ Zaten Büleymaniye camline gidenler, dikkat ederlerse görürler ki, bu dökme « eller, bu, kahveler ve bu bodrumlar, bu gaheseri çirkin bir şekilde . Bü * leymaniye bütün güzelliğini bu köhne ba- raka ve binalar yüzünden kaybediyor. Müzeler, Evkaf Müdürlerinin — nazarı dikkatini celbediyorum: İstanbulun pa - ha biçilmez bir âbidesi oları Süleymarilye Bü kömür dumanlarından ve bu harap dükkânlardan kurtarılmalıdır!a Antep fıstığına Şam fıstığı - niçin deniyor? İstanbula gelen Antep — okuyucuları « muzdan Fazlı Danişmen bize gönderdiği bir moktubda İstanbulda Antep fıstiğinin e$am fıstiği» Tamlle anıldığını yazıyor ve memleket mahsulünün bu şekilde ya - bancılaş'ırlmaşının zarar tevlld edece « #in! söyliyerek tedbir alınması için alâ « kadarların hazarı dikkalini celbediyor. Alışkanlıktır, tashihi kolay olsa gerek, di- yoruz. İstanbul Düşkünler Evinde M. Y. yet — 13 üncü reşmin fıkrası 12 inci fik- Tadadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: