9 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

9 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa Hergün Seyahat ne Netice verecek ? Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 1 inci sayfada) mt Leh « Fransız ghengi içinde haylâ kuvvetle yükselen falso bir ses olmakla beraber, siyast tebliğ formülleri arasında gürültüye karıştırıldı. Anlaşılıyor ki Le- histan, Fransaya kavuk sallamakla bera- ber, Almanyayı da ihmal etmiyor ve o - nunla hoş geçinecek bir siyaset kozları- ni elinde muhafaza etmeğe ehemmiyet veriyor. Bakalım, ikinci merhalede neler cere- yan edecek? * Rivayet edildiğine göre, Fransa harici- ye nazırının yapmakta olduğu bu seya- hatin asıl gayesi şu imiş: Fransanın Av- rupada sulhu ve cihan harbi sonundaki vaziyeti tutmak için son senelerde da - yanmak istediği Fransa - Rusya birliği yerine, Almanya etrafındaki müdafaa sis- temini «dahili bir çember» le yeniden tes- bit etmek. Malüm olduğu üzere, Bay Del- bosdan evvel, ayni yolun yolculuğunu yapmış olanlar, bir taraftan Fransa ile Rusya arasında bir bağ' vücuda getir - mek ve diğer taraftan da Lehistan ve Küçük Antantı, hattâ Balkanları birer usul ile ayni müdafaa sisteminin içine al- mak için çalışmışlardı. Önce bu seyaha - tin de güzel neticeler verdiğinden bahse- dildi. Fakat, bir müddet sonra görüldü ki Almanya kuvvetlendikçe <da! ber» gevşiyor ve Fransa Rusyaya kuv - vetle dayandıkça da, bolşevik kuvvetin yardımından ürken milletler, başta Le - histan ve Romanya bulunduğu halde bu siyasetten kaçma çarelerini arıyorlar. Al- | manyanın, İtalya ve Japonya ile birlikte komünizm aleyhinde bir cephe yaptıkları zamandanberi edahili çember» büsbütün gevşedi. Şimdi Bay Delbos bu bağları tak- viye etmek ve bu suretle Lehistan, Ro - manya ve Çekoslovakyayı bir araya top- lamak istiyor. * Seyahat hakkında dillerde dolaşan ri - vayetlerin en esaslı görünenleri bunlar- dır. Lâkin, Almanyanın garbda kısa bir zamanda vücuda getirmiş olduğu Sieg -« fricd hattı, meşhur Maginot istihkâmla - rının karşısına ondan daha kuvvetli bir müdafan cephesi koyduğu zamandanberi şarki Avrupa milletlerini Fransanın ara- basına koşmak büsbütün güç bir iş ol - muştur. İsimleri geçen milletler, Alman- ya ile düşmanlık yapmayı istemiyorlar; çünkü, bir harb halinde, Fransanın im - dada gelebilmesi için evvelâ aşılması icab eden ve Alman halk efsaneleri içinde bir kahramanın ismini taşıyan Siegfrled mâ- niası bir şaka değildir. Şu halde başlıca imdad gene Rusyadan gelecek demektir ki bu da alâkadar milletlerin hiç hoşla- rına gitmiyor. Rusyadan gelecek olan im- dad, hiç olmazsa Alman istilâsı kadar kor- kulan bir komünizm tehlikesidir. Bu su- retle, kendilerini iki tehlikenin ortasın - da bisseden şarki Avrupa memleketleri, Fransanın arkasından ancak, lâfla, dip - lomatik tebliğlerle yürüyebilir. Ciddi bir yürüyüş mevzuu olunca alâkadarların ne yapacaklarını hiç kimse tayin edemez. Herkes, bizzat Bay Delbos dahi, böyle bir dakikada, işin neye varacağını pek iyi bilir. Yahud, işin bütün düğüm nok- tası buradadır. * Het zaman söylüyoruz; dünyada sulh, emniyet, istikrar ve milletler arasında anlaşma gayesi bu nevi siyasi kuvvet kombinezonlarile temin edilemez. Siya - set bir hadde kadar müessir bir kuyvet- tir. Milletler arasında hak ve adalet ve mütekabil hürmet esasları üzerine bir an- laşma; hayat tesisinin çarelerini bul - mak lâzımdır. Bu çareler bulunmadıkça r şeyin günden güne fenalaşacağı, İtal- | ya - Habeşistan, Japonya - Çin vukuatı- nımn tekrarlanıp gideceği ve nihayet gü - nün birinde kocaman fırtınanın kopa - cağı muhakkaktır. Bay Delbos Bükreş - ten de güzel ve parlak nutuklarla ayrıla- caktır; fakat, istediği şey, Fransanın muhtacç olduğu emniyet ve istikrarı te - min etmiş olmıyacaktır, Bunu temin Fronsar:aı evvelâ milletler arasında ha - kiki bir hak ve adalet davasını ciddiyet ve samimiyetle müdafaa etmesi lâzımdır. Dünya sulhunun ilk ve son şartı budur. Üst tarafı lüfür ve beyhude zahmettir! Muhittin Birgen | Resı'ıâli W akğ!e: SON FUSTA Amerikalıların yıllardanberi teessüs etmiş çok iyi bir âdet. leri vardır. Senenin Lir gününü «Şükran günü» olarak kabul etmişlerdir. O gün sofra başına oturan her ferd k in, ailesinin, vatanının bir senelik hayatını düşünür, gürdüğü nimetlerden dolayı hâlikına şükreder, kederi varsa müteakip senelerin hakkında daha uğurlu olmasını diler, Sonra kendi kendine düşünerek gerek kendis', gerek ailesi, gerek vatanı için daha müfid olmak üzere ne yapması icab edece, ATaş- tırır, yeni bir hayat ve yeni bir faaliyet programını tanzim eder, o program üzerinde şaşmadan yürür. ——— ge— — Birincikânan 9 ——— DE Türk yurdu dünyanın en iyi toprağı.. 38 <a E Memleketimizde ter s etmis bir «Şükran günü> yoktur, fakat bunun olmayışı bizi her bayram veya yeni yıl arife- sinde kendimizin, allemizin veya vatanımızın bir yıllık ha- yatını düşünmekten menetmez. bakınız. 1937 yılı bitmek üza- te. Bu yıl 'çinde her ferdin veya ailenin kederi veya sevinci kendisine aiddır. Fekat müşterek bir tahassüs membat olan yurd için görülen manzara şudur: Bütün dünya harb ve en- dişe ıçinde. Medeniyet müşterek bir ailedir, yeryüzünü bo- ğan hanlı hâdıseler bizi de müteessir eder. Yalnız hiç değilse kendi yurdumuz tühat ve emniyet içindedir. Buna bakarak şükredebiliriz. — Amerika Cumhur Reisinin muavini Püro tiryakisidir l ı anladım. * | FELGÜN BİR FİKAA Aynayı görür görmez  Bir doktor anlatıyordu: — Bir kadın hastanın yananda idim, birdenbire nabızları durur gibi oldu. Hasta acada ölmüş müydü? Nefes alıp almadığını anlamak için ağzına doğru bir ayma tuttum ve ölmmiş olduğunu Doktoru dinliyenİrden biri sordu: — Aynayı görür görmez «pudra ku- tum, ruj tüpüm mnerede» mi dedi? *| Acı unutmanr ve aç Kalmamak için | Şarkı söyliyen kız | Amerika Cumhurresi muavini — Jolm Carner orkestra şefliği edecek kadar mükemmel bir musikişinastır. Onun ikin- ei bir şöhreti de müdhiş surette püro si- Bgarası tiryakisi olmasıdır. Dünyada onun gibi zevkle, keyifle ve anlıya anlıya püro içen olmadığını İngiliz gazeteleri yaz- maktadırlar. 89 uncu yaşına basması do- layısile — resimde — gördüğünüz — gi- bi kendisine dünyanın en uzun pürosunu (20 santim boyunda ve 6 santim kutrun- da) hediye etmişlerdir. | Malikânesinde 15 bin fare | besliyen kadın İmanasız dedikodulara yer vermiyeceği- Kral Edward'ın Tahtından Feragatinin tarihi İngiliz müverrih ve muharrirlerinden Compton Mackenzle İngiltere tarihinin en mühim fasıllarından birini teşkil eden kral Edward'ın, tahttan çekilişini ve bu- genç kadın na takaddüm eden vak'aları tasvir eden'bir. Amerikalıdır. Milyöner kızıdır. bir kitab yazmıya başlamıştır. Bu kita- | Şimdi de bir kabarede şarkı söylemek- bında hakikatten ayrılmıyacağını, boş ve | tedir. Sebebini soranlara: — Kocam 45 inci katta bulunan a - partımanımızın penceresinden sokağa — Şahsiyetle uğraşmıyacağım — gibi, | güştü, öldü. Ve ben onun acısını unut- herkesin hakkını, kendisine vereceğim, mak için, h detliği yapıyı ı Resmini gördüğünüz ni söyliyen muharrir: Fare meraklısı olup malikânesinde 15 | binden ziyade siyah, beyaz, kırmızı, kül renklerinde fare beslemekte bulunan İn- giliz madam Katrin Torney geçenlerde mistir: |de geri kalmıyacağım, demiş ve ilâve et- Benim, bir takım resmi ve hususi nunla berâber hâdiseyi didiklemekten ae KBN z Aç kalamam ya... Yüzümdeki sırıtma- lara bakmayınız, içim yanıyor, de - miştir. Amerikaya gitmek mecburiyetinde kal- | vesikalar temin etmeme müsaid davra-| mevkide bulunduğu anlaşılacaktır. Bu mıştı. Fare muhibbi kadın bu muvakkat | pıldığı söyleniyor. Bu varid değildir. Bu- | kitabla, kral Edward methedilirse, kral :ynlmıuğ“ mînm:ı ı:vıill ışnlerindxn nunla beraber, şimdiye kadar bilinmiyon | Jorj müteessir olur kansati de kökünden tamamile ayrılmak istemediğinden fare- |»i, takım — vak'alardan malümattarım. İsarsılacaktır. Ayni zamanda düşesin de lerinin en ıyilerinden üç yüz tanesini se- çerek hususl kafesler içinde beraberine alıp Amerikaya götürmüştür. Yol arka- Bunlardan istifade edeceğim. O zaman İ rolünü de ortaya koyacağım. Şurası mu- İsabık kralm, herkese nümune olacak ka-'kakkaktır ki, döşes Vindsor tahtından fe- daşlarımıtı İngiliz madama büyük bir|dar cesur bir adam olduğu, istemiş ol. yagat işinde gayet Şahane bir surette ha- masrafa malolduğu hesab edilmektedir. saydı yapmadığı şe, İSTER İNAN, Bir arkadaşımız anlatıyor!: | ivli olan sokağımızdaki komşu meyhanelerden birinde, adeh mi, bardak mı, cam m âsa bir şey kırmış ve zden eli parçalanmış. Meyhanecinin ilk işi tabi! polise haber vermek olmuş. Polis gelir 1 sarhoşu almış. Ben vak'aya ondan sonra şahid oldum. Sağ eli bir yağsız keçi bu- du gibi kıpkırmızı havada tutulan sarhoşun koluna girmiş olan iki polis, barbar bağırarak halinden şikâyet eden ve sar- hoşluğuna rağmen tibbi bir yardım istiyen bu adamı he- men meyhanenin önünde duran taksilerden birine güçlükle koydular ve şoförü aradılar, şoför geldi, fakat arabayı yürü- temedi. Güya arabayı harekete getiren âlet işlememiş. Beş dakika kadar süren brı tecrübeden sonra bağıra bağıra ya- ralıyı çıkardılar, yine orada duran ikinci bir taksiye attılar. Bunun da şoförü yok. Düdük, feryad, imdad! Şoför yok. Beş dakika Ga öyle geçti. Yaralı kan zayi ediyor ve ayakta du- İSTER İNAN, ISTER İNANMA! Dün akşam, biraz da bayramın son gecesi özrile dahâ makta fayda olmadığını gören polisler, oradan da çıkarıp bir İSTER __.apıbihecek bir reket etmiştir. ramıyacak hale geliyordu. Şoförsüz arabada daha fazla dur- üçüncü arabaya koydular, Onun da şoförü meydanda yok, Ben bu manzaza karşısımda bütün terbiye kayıdlarını unu- tarak ağzıma geleni söyledim. Oradaki halk ve polisler de benim bu taşkınlığımı tasvib ettiler ve daha ziyade taham- mül edemiyerek vak'ayı Beyoğlu merkezine telefonla bildir- dim; dönüp geldim ve ancak o sırada bir hususi arabaya ya- ralının bindirilebildiğini gördüm. Yani aşağı yukarı, benim vak'ayı gördüğümle yaralının meyhane önünden hareketi arasında hiç olmazsa yirmi dakika geçti, Sonradan öğrendim ki; meyhanenin önünde duran üç taksiden birinin benzini yokmuş; (sonra oradan nasıl gitmiş, onu da ıyamadım.) İkincisinin şoförü bir yere gitmiş tmiş; üçüncüsü de yaralıyı almamak için sıvışmış. Şoförlerin böyle kanı akan bir yara- hyı götürmek istememelerinin sebebi de araba döşemeleri- nin kan lekesi olmasından korkmaları imiş » İNANMAI! Sözün Kısası || Yazı Çok Olduğu için Bugün Konamadı — ÜUzakşırk hâdiseleri neye varacak ? (Baştarafı 1 inci sayfada) «— Japon hükümeti İngiltere veya Al- manya gibi bir devletin Uzakşark ihtilâ- fmiın halli için tavassutta bulunmasını tTeddetmiyecektir.> Gene dün Londradan da şöyle bir tel- graf geldi: «— İngilterenin siyasi mehafili Japon- ya ile Çin srasında tavassutta bulunmak işinin rizikolarını Almanyaya bırakmayı tercih eder görünmektedirler.» * Bilmem hatırlıyacak mısınız? Brest Li- tovskta Rusyanın murahhasları ile Al- manya ve müttefikleri arasında sulh mü- zakereleri cereyan ederken Alman ordu- sunu Hoffman isminde bir general tem- sil ediyordu. Rus murahhaslarımın tered- düdü, belki de bu konuşma devresi esna sında Alman askerleri arasında bolşevil propagandamı yapmıya imkâm bulacakla- rını düşünmeleri yüzünden müzakere u- zadıkça uzuyordu, bir gün general Hoft man kızdı ve diplomatlar yeşil masanın etrafında konuşurlarken birdenbire aya Ba kalktı, masaya kuvvetli bir yumruk indirerek: — Yeter artık, diye bağırdı. Ve hakikaten de bu tehdidin altında bundan sonra müzakere çabuk bitti. * General Hoffman'ın an yıl kadar ev- vel galiba «Kaçırılan fırsatlar» adı altın da bir kitabı çıkmıştı. Bu kitabda nakle- dilen bir fıkrayı hatırlıyorum. Genera! hülâsaten der ki: «16 yıl evvel Uzakşark hâdiseleri esna sında Avrupa devletleri Japonyaya müş- terek bir nota vermeyi kararlaştırmışlar. Idı Bu notayı birlikte yazdılar, fakat gö- törüp Japon hariciyesine vermeyi Alman sefirine bıraktılar. Alman sefiri yüklen- diği vazifeden mağrur götürüp verdi. O sırada Japonların bütün kinini kendi devleti üzerine çöktüğünü düşünmekten çok uzaktı. Aradan seneler geçti. Bu bü- yük muharebe başlangıcında Japonlar İngiltereye iltihak ederek Almanya aley- hinde savaşa iştirak etmiye karar ver- dikleri zaman o eski Alman notasımı bu- hup Çıkardılar, sadece serlevhasını değiş- tirdikten sonra aynen, kelimesi kellme- sine kopya ederek Alman sefirinin eline tutuşturdular, Muhakkak ki Alman siya- seti düşüncesizdi.» * Bugün Japonya ile Çin arasında tavas- sutta bulunulması düşünülürken Londra- nn bu vazifeyi Almanyaya bırakmayı münasib bulması, zararını ve kârını kar- şılaştırması tabit görülebilir, fakat unut- mamalı ki bugünkü vaziyet 35 yıl evvelki vaziyet olmadığı gibi, bugünkü Almanya dünkü Almanya da değildir. Sonra Almanya tavassut vazifesini ü- zerine alacak mı, almıyacak mı? Orası da bellisiz, bu dakikada üzerinde duru- lacak sadece iki nokta vardır: 1 — Japonya dün Çinle karşı karşıya kalmak, başbaşa konuşmak istiyordu, bu- gün tavassut kabul edeceğini söylüyor. « 2 — İngiütere dün Brüksel konferansı- nın toplanmasına önayak olarak Japon- ya karşısında yüksek sesle konuşuyordu, bugün muzaffer Japon ordusunun Şan- ghayda mahud beynelmilel mıntakaya girerek muhteşem bir geçid resmi yap- masına bile göz yumacak derecede yumu- şamış bulunuyor. | Değişen vaziyetlerin her ikisini de Ja« “pon zaferine atfetmekte hata görülemez, |fakat şimd: meselenin esast Japonya ile Çinin arasında tavassutu kimin yapaca- fında değil, Uzakşark işlerinde Çin saf- hası kapanısıya yaklaşırken daha mühim |bir Rus safhasının açılıp açılmıyacağım dadır. Bunu da yakında göreceğiz. Irak sefaretinde ziyafet Ankara 8 (Hususi) — Bugün saat on yeş dide Irak sefareti yeni binasında bir çay ziyafeti verilmiştir. Ziyalette Hariciye, İktısad, Gümrük ve İnhisarlar Vekillerile kordiplomatik, hariciye erkânı ve gaze- teciler bulunmuşlardır

Bu sayıdan diğer sayfalar: