24 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Üa — “ Ben bir timarhane kaçkınıyım!,, Çember sakallı burada da gırtlağıma sarılmaz mı” Bizi ayıran gardiyan bana dönerek bağırdı : “Faruk musun, nesin, burası SON-—— POSTA (Baştarafı 1 inci sayfada) |Haydar kaptan bu gemi ieşlerinin üzeri- ne düşerek kazaya uğramamak için (Si- İnob) vapurunu limandan çıkararak fır- Ayıbdır çocuklar! Babığlide çıkan meslekdaşlar arasın- da bir akşam gazetesi — vardır ki dalma Yenı ve şiddetli bir fırtına beklenıyor Akif, Necati, Mustafa. Bir de aşçı vardı. |Eskiden gemide çalışan bır adamdı, ge- miye ZongulAaktan binmişti. Onun is- Haylayf - pastahanesi değil, tımartane!,, ge |İ »binİ,bümüyürüm, 4 | | * Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfusdur) Nakaratta — berde- vam: — Damatcığım, gü- zel damadım. Neye kızımla kavga etti- niz? Sen üzülme, ben onun ağzının payını Peririm, Yalnız yar- dım et şuradan ine- yim. Hasta bakıcı pek sabırlı, Raşid baba- nın kolundan tuta- rak ındiriyor. Raşid baba kolları az açık yeni emekliyen ço- cuklar gibi müvaze- nesini bulmağa ça- balıyarak yürümeğe savaşıyor. Hasta bakıcı yatağı muayene etti. — Bundan hayır yok. Kaldırın, ça- maşırhaneye gönderin dedi. Böyle gi- derse ihtiyarın yatağına muşamba koy- mak lâzım gelecek... — Ulan! Ne hakla yerdeki ızmarıtı alıyorsun. Bu koğuşta izmarit toplamak benim hakkım olduğunu bilmiyor mu- sun? Arkamdan gelen bu ses üzerine ba- şımı çevirdim, Biri uzun, biri kısa iki hasta, karşı karşıya dövüş horozları gibi birbirlerinin üzerine atılmağa mü- heyya bir vaziyette.Kısa boylu barbar bağırıyor: — Ver bakayım o izmariti! Ver yoksa fena yaparım, Uzun boylu, kısa boyludan aşağı ka- İrr mı? 4 — Neye verecekmışım’ Sen - nasil toplarsan ben de toplarım, — Sen sağlığında bir şey topliyamaz- sın, izmarit toplamak benim hakkım.. — Ben hak mak tanımam... — Ben tanıtırım.. — Tanıt bakayım.. Kısa boylu bir maymun çevikliğile uzun boylunun üstüne sıçrayarak girt- lağına sarılıyor. Ve ayaklarile tekmele- miye başlıyor.. Uzun boylu da habire küçüğün ka - fasını yumrukluyor. Hastalar memnun: — Yaşa Ahmed! — Bravo Ruski! — Ha gayret Ahmed! — Dayan Ruski Diye kavgacıları teşci ediyorlar. Has- wabakıcılar. koşuşuyorlar. Birisine bir tokat, diğerine bir yumruk kavgayı mayna ediyorlar, Mehmed, uzun boyluya çatıyor: — Gene ne demiye kavga ediyorsu- nuz? — Gırtlağıma sarıldı da.. — Durup dururken gırtlağına sarıl- madı ya, kim bilir ne yaptın? — Hiçbir şey yapmadım.. Kısa boylu: — Nasıl bir şey yapmadın" Yerden izmariti aldın.. — Aldımsa ne olmuş? — O benim hakkım.. Hastabakıcı Mehmed hükmünü veri- yor: ğ — Sen haksızsın Rüuski.. yu koğuşta izmarit toplamak Ahmedin hakkı... Bir yaşıma daha girdim. Demek iz- marit toplamak da bir nevi imtiyazmış. Hastabakıcının bu hükmüne birçok kimse razı değil, bir ağızdan: - - — Olamaz;, diyorlar.. yerde izmariti ilk evvelâ kim görürse o alır. Fakat hukum kat'i, gayri kabili tem- yiz. Hastabakıcı sert: — Kısın çenenizi, diyor, galiba ka- yış istiyorsunuz.. Bu ses, bütün itirazları bıçak gıbı ke- siyor. Etrafa bakınırken çember sakallı ho- caya gözüm ilişiyor. Yabancı bir muhit- |- te bir hemşeriye rastlamış kadar se- viniyorum: -—-Hey,.hbcım,l_ıom ımde nıi.! a AŞ L..) «i ıxb— .ı,."'î £, MEE a y S A DA T NT At dil meie ğ KĞ Tırmarhanede bir ameliyat sahnesi buradasın? diye sesleniyorum, ; Çember sakallının kafası kazınmış, fakat sakalı duruyor. Evvelâ beni gör- ,.müyor. Sesin nereden geldiğini anlama- ğa çabalıyor. Tekrar sesleniyorum: — Hey hocam, hocam.. . buradayım. Ben.. tıbbı adliden arkadaşın.. Nihayet beni görüyor. Yerinden teha- lükle fırlıyor, © da beni gördüğüne memnun.. yanıma koşuyor.. üzerime a- tılıyor. Kendi kendime: «Bak bak, di- yorum.. o da burada yalnız kalmış, boy- numa sarılacak!» Hayır. Meğer kazın ayağı öyle değil- miş. Çember sakallı boynuma değil, ğırtlağıma sarılıyor ve sıkmağa başlı- yor: — Seni gidi nabekâr, kâfir zındık se- ni! Kavunlarımın parasını al.. oğlumla ye.. haydi onu affedeyim. Fakat cenabı vacibülvücudün sıfatı sübutiyesini bil- me ha! Çabuk söyle zındık.. çabuk söy- le; cenabı. vacibülvücudün sıfatı sübu- tiyesi kaç? — Eyvah! Bu herifi ne diye çagırdım ben? Tıbbı adlide de benim gırtlağıma sarılmıştı.. gardiyanlar da meydanda yok. Mümkün olduğu kadar bağırıyorum: — Yetişin, imdad, imdad.. boğuluyo- rum, -— Sus zındık. Şeni öldüreceğim. Se- nin kanın helaldır. Gardiyanlar çabuk yetişmezlerse ha- Ppı yuttum. Zaten tıbbı adlide herifin e- linden güç belâ yakamı sıyırmıştım. Bereket Halil İbrahimle Mehmed ye- tişiyorlar. Beni kurtarıyorlar. Halil İb- rahim: — Bana bak hoca, diyor. Sen artık 'çok oldun. Bu, bugün ikinci. Mehmed efendi kayış nerede? Getir şu keratayı bağlıyalım.. Mehmed dışarı çıkıyor. Hoca söyle- hiyor: '— Sen de bu zındıkla ortaksın.. ka- vun paralarımı sen de yedin galiba, Hem söyle bakayım, cenabı vacibülvü- cudün sıfatı sübutiyesi kaçtır? Mehmed elinde tasma gibi bir şeyle geliyor.. hocanın ellerini birleştiriyor- lar.. kayışı bileklerinden geçiriyorlar ve arkasından bağlayıp kilitliyorlar. Halil İbrahim: — Haydi, diyor, şimdi kavunların pa- rasını ara! Uslu oturmazsan alimallah sana duş yapanm daha olmazsa deli-. ğen Sonra bana donuyor. — Faruk müsun nesin?. Burası Hay- layf pastahanesi değil, tımarhane... Bunlarla fazla konuşma: — Konuşursam ne olacak? — Ne olacağını o vakit görürsün.. Uzaklaşıyor.. Odaya uzun boylu, gözlüklü, 45-50 yaşlarında yeni gri pijamalı, yeni ayak- kabılı birisi giriyor: Halil İbrahim, Mehmed Yahudi Sa- lamon: — O, maşallah Suad bey.. siz bura- larda.. Suad bey, 'her tarafa ıltı:tatlar saçı- yer: — Evet.. gene duştuk' Sek; Tp Fz - tinayı seyir halinde geçirmeğe karar ver- miştir. Sinob vapuru hareket etmiş, fa- kat bu esnada fırtına birdenbire şiddet- lendiğinden limandan çıkamadan karaya düşmüştür. Suların seyri, dalgalar vapu: runun üzeri"e atmıştır. Bu yüzden vapu- |run teknesinde yara açılmış ve tehlikeli bir vaziyet hâsıi olmuştur. Gemi kurtarma şirketine müracaat edildi Gemi 2500 tonluktur. 24 yaşındadır. Türk Şilebeilik şirketi dün Türk Gemi “artarma şirketine, (Sinob) vapurunun kurtarılması için müracaat etmiştir. Si- nob vapuru, ha'en manevralar yaparak tadır. y Taviloğullarının. Tavil vapurü da kur- tulmak için uğ"aşmaktadır. Tavil vapu- runun vaziyetirin iyi olmadığı “söylen- mektedir. Mete vapuru dün geldi Kalkavan oğullarına aid ve Karadeniz- de bulunan Mete vapurunun âkıbeti de meçhuldü. Fırtınadan sonra vapurdan hiçbir haber alımamamıştı. Zonguldaktan kömür almış vo Hisar vapurile beraber yola çıkmış elar Mete vapuru yirmi dört saat teahhür'e dün limanımıza gelmeğe muvaffak ölmüştur. Nazım vapurundan haber yok Gene Kalkevan oğullarının (Nazım) vapurundan yeni bir haber alınamamış- tır. Fakat vapurun Köstenceye doğru yo- iuna devam ettiği tahmin edilmektedir. * Hisar vapuru kazası hakkında resmi rapor Hisar vapurt kazası hakkında Irva tah- lisiye istasyonunca tanzim edilen rapor, kendi kendine de kurtulmağa çalışmak- | ru, evvelce batmış olan bir Yunan vapu- | dün Tahlısiye Umum Müdürlüğüne gel- miştir. Tahlisive Umum NMüdürü Nec- ğüne göndermiştir. Liman fen heyeti ra- poru tedki: etmektedir. Gemide ölenler mevcud olduğundan adiliyenin de iştira- kile mahallinde bir keşif yapılması çok muhtemeldir Resmi raporda denilmektedir ki: — Sis mevcuddu. Adacıklar, Kelara, İrva tahlisiye iİstasyonları bir vapurun gelmekte olduğunu görmüşlerdir. Fakat vapurun doğ - ru geleceği yerde taşlıkların üzerine doğru gittiği görülmüştür. İstasyonlar tertibatları- nı almışlardır. Ancak vapürün kendisine hâ- kim olmadığı görülmüştür. Tam bu esnada Merkeb adasına bindirilmiştir. Üç dalgada vapur paramparça olmuş, batmıştır. Bir ki- şi kurtarılabilmiştir.. Tahlisiye efradı larafından kurtarılan Şaban oğlu Seyfullah resmi - ifadesinde demiştir ki: «— Biz taşlıklara gelmeden gemiyi su bas- tı. Ocaklar sönmüştü. Kaptan cankurtaran- ları giymemizi söyledi. Ve gemiyi terkedebi - leceğimizi ilâve etti, amma, bu esnada bir - denbire kayalara çarptık; parçalandık.» Bu ifadeler hızim dünkü sayımızda ge- rek istasyona, gerekse Seyfullaha atfen yazdığımız bevyanata tamamen tetabuk etmektedir. ) Gemide cankurtaran yok muydu? (Hisar) vapurunda yirmi beş kişiden bir kişinin kurtarılabilmesi üzerine ilk akla gelen şey gemide can kurtaran Si- midlerinin bulunup bulunmadığı nokta- sı olmuştur. Bunu Kalkavanoğlu İsmail Rızaya sor- dük. Hâdiseden ve bilhatsa mürettebatın boğulmalarından son derecede müteessir olan kaptan İsmail Rıza dedi ki: «—- Hisar varurile Köstenceden muha- cir-taşırdık. Bine yakın tahlisiye simidi vardı. Maddi ciheti düşünmüyoruz. Fa- |kat can veren arkâdaşlarımızın uyandır- dığı teessürü size ifade edemem,»> Ticaret müdürlüğü de gemide tahlisiye tertibatının mevcud olduğunu teyıd et- | miştir. Hisar gemis', bundan bir buçuk ay ka- dar evvel Zonguldağa giderken makine- sinde bir arıza görülmüş, Halice alınarak tamir görmüştür. Seyfullah İrvada Bu feci kazanın sağ kalan yegâne şahi- di ateşçi Şaban oğlu Seyfullah dün de Ir- vada kölmiış, tahlısiye istasyonu tarafın- İahın sıhhati yerindedir. Dün denizdeki '|müdhiş mücadelesinden mütevellid yor- Okgunluğu ' do- geçmiş, kazayı daha iyi ha- meddin, raporu Deriz Ticaret Müdürlü- . |dan tedavisine devam edilmiştir. Seyful- | şundan bahsetmiyelim, — muayyen maksadla ikide bir yapageldiği tarizleri, hücumları mukabelesiz. bırakalım diye kendimizi tutamayız, ağzımızı açmaya mecbur oluruz. Bu gazete (Hisar) vapuru kazası gibi | bize çok derin bir teessür veren bir fa - clayı «Son Posta» ya hücum için yeni bir || vesile addetmek küçüklüğünü göstermiş. «Son Posta» nın gazetecilik bakımından bir muvaffakiyetini kötülemek üzere bize yalancılık isnad ediyor. Kazadan yegâne kurtulan gemici İle yaptığımız mülâkat uydurma imiş. Çün- kü bu gemici İrvada bulunmakta imiş. İrva ile muvasala yokmuş. Bundan baş- ka da adam baygın yatıyormuş. Babıâlide bu kadar sene çalışmalarına rağ men hâlâ yerlerinde sayan bu çoluk ço - cuğa gazetecilik dersi vermek — boşuna zahmettir amma haydi İrya ile, İrvyadaki gemici ile nasıl konuştuğumuzu anlata - Evet İrva ile İstanbul şehri arasında dün için muvasala imkânı bulunmadığı- ni kabul ediyoruz. Gidilmesi mümkün 01- || mıyan bir yerde bulunan bir adamla na- sıl görüşülebilir? Gayet basit: Telefon - la, ; Amma derhal itiraza hazırlanmayın, İrva ile İstanbul arasında telefon yok || demeyin. İrva tahlisiye istasyonu ile İs- | tanbul arasında telefon rabıtası yoktur amma Anadolu Kavağı İle, oradaki tah- Hsiye ambarı ile vardır. Demek Anadolu Kavağına giden bir gazeteci İrva tahli - siye istasyonu İle, bu istasyonda bulunan gemici ile konuşabilir. Evvelki gece de |, konuşmuştur, dün de konüşmüştüur. Bi - |! raz geç olmakla beraber isterlerse bugün bu gazetenin mensupları da konuşabi - lirler.” Kazazedenin hâlâ baygin yattığı, bi - naenaleyh kendisile görüşemiyeceğimiz id diasına gelince, canım bunun doğru olup olmadığını da bize değil evvelâ kendisi - ne, onunla beraber İrva tahlisiye istas - || yonu efradına bir kere sorun bakalım. Hülâsa vaziyet sarihtir.. Bu gazetenin İ mensupları gene bir küçüklük yapmışlar, ! | | | kendi beceriksizliklerinin hicabını bize yükletmek istemişlerdir. Bir daha anlayıp dinlemeden lâfa ka- rışmayın, hele böyle — (Hisar) — vapuru kazası gibi bir faciayı uydurma haber - lerle istismar etmek maksadını kendiniz duürürken başkasına atfetmeyin. Türk ga zetecisi olmak bakımından da ayıbtır, meslek bakımından da ayıbtır, insanlık bakımından da ayıbtır. Ayıbdır çocuklar! tırlamıya başlamıştır. Seyifullah dün de kendisile görüşen muharririmize demiş- tir ki: Kaptan Boğazı tutmaya çalışıyordu — Size dün de söylediğim gibi fırtına- ya sabahleyin saat 8 de Kefken önlerinde tutulduk. Bucalamıya başladık. Fırtına gittikçe sidde'leniyordu. Saat 12 de şid- deti arttı, 12 ile 16 arasında ise dayanıl- maz bir hal a'di. Ben bu saatlerde vardi- yada idim., Kaptan boğazı tutmıya çalı- şıyordu. Boğazı tuttuğumuz takdirde teh- like kalmıyacalstı. Saat 14 de henüz Irva- da idik. Fırtına o kadar şiddetlenmişti ki dalgalar güverteden içeri giriyordu. Bu sırada süvari İbrahım kaptan — aşağıya indi. -— Çocuklar demirliyeceğiz, dedi. De- mir atıldı, fırtına şiddetli idi. Tutturama- dık. Demir taramıya başladı. Gemi Eşek adasının poyraz tarafındaki döküntülere yaslandı. Bu aralık İbrahim kaptan: Gemi parçalanıncaya kadar kimse ayrılmıyacak — Çocuklar uavlumbazdan gemi par- çalanıncıya kadar kimse ayrılmıyacak, dedi. Herkes Aavlumbazda toplandı. 3 kuvvetli dalga geldi, sintinelere su dol- maya başladı, haş ve kıç taraf parçalan- dı. Herkes can kurtaran yeleklerini tak- mıştılar, denize atlamıya başladılar, ben en sonra atlalım. Adanın anaforuna düş- tüm, Elime bir tahta parçası - geçirdim. Bir aralık onmu da kaybettim, ada üzerin- de iki arkadaşımı gördüm, kimler oldu- ğunu teşhis edemedim. Dalgalar onları da aldı, ben bumluk olan sahile doğru | yüzmeye çabalarken takatım kesildi. Tah- lisiye memurları kenardan denize atla- dAdılar, can ıpini attılar, onu yakaladım ve kurtuldum, Boğulan bedbahtlardan bir kısmı Germde bulunan diğer arkadaşlardan hatırıma gelenlerin isimleri şunlardır: . ' Güverte lostromosu Kâşif reis, kama- karar veririz, veririz de işte böyle gene | Ben 27 yaşındayım. Eviiyim. Altı ya- şında bir de oğlum vardır. Beni Allah gurtardı. Gemide muhacir taşıdığı za- mandafi xzalma 20-30 tane sal vardı. Bun- ların her biri 20-25 kişi alırdı. Eğer bun- ları indirmeğe vakit bulsaydık arkadaş- larımız da kurtulurdu. Seyfullah İrvadan gelemiyor Yukarıda da yazdığımız gibi Seyfullah henüz Irvadadır. Irva ile Kavak arasın- da bir dere vardır. Bu dere taşkın bir haldedir. Dere üzerindeki köprüden geçi- lememektedi:. Bu derede işlemekte olan ve tahlisiye idaresine aid bulunan bot da işliyememektedir. Bunun için Kavaktan İrvaya geçmek imkânı yoktur. Deniz Hm: ! biraz hafiflemiş olmakla beraber henüz Karadenize çık:lamamakta, bu yüzden | İrvaya deniz volile-de gidilememektedir. Bu sebebder Seyfullahın *Kavağa ve İstanbula gelmesi mümkün olamamıştır. — Kalkavanzadelere mersub Dursün kap- | fan isminde bir zat Seyfullahı alıp getir- |mek için Kavağa gitmiş, fakat o da Irva- Uya gitmek imlânını bulamamış, Seyful. |lah ile Kavaktan telefon ile konuşmuşs- tur. - Facia kurbanlarının listesi Hisarın batmasile boğuldukları kat'i su - rette tahakkuk edenler şunlardır: - L .— Birinci kaptan Giridli İbrahim Şa - kir. 1309 tevellüdlüdür. Ameli kaptandır. Ya- ni imtihanla kaptanlık ehliyeti kazanmıştır. 2 — Giridli oğullarından Mehmed Fer « ,had. 314 doğumludur. Bu da ameli kaptan - dır. 3 — Hasan Kalkavan... Gemideki vazifesi bu seferde ikinci kaptanlıktır. 1317 doğum - ludur. * — Birinci çarkçı Kadri. Hastalanan Sü- leymanın yerine gitmiştir. 5 — İkinci çarkçı Süleyman. 6 — Lostromo Kâşif Osman. 7 — Serdümen Sabri Hasan. 8 — Berdümen Cemal İsmall. 9 — Serdümen Nejad Mehmed, 10 — Lostromoö Halil İbrahim. l1 — Yağcı Receb Ali. 12 — Yağcı Ahmed Şevket. 13 — Yağcı Maksud Cemal, l4 — Yağcı Ahmed Mustafa. 15 — Kömürcü Akif Al, 16 — Kömürcü Ali Seyid. 17 — Mehmed Hasan. 18 — İsmall, 19 — Memiş. 20 — Ateşel Mustafa. 21 — Ateşci Abdullah. 22 — Tayfa Hüseyin Mehmed. 23 — Tayfa Ahmed Mustafa, 24 — İsmi bilinmiyen aşcı. ç Boğulanlardan henüz hiç birinin cesedi bulunamamıştir. İrvadan denize açılan İki tahlisiye sandalı iİle cesedler aranmaktadır. Dalgalar geminin enkazını peyderpey kara - ya atmakta ve bunlar sahilde toplanmakta - dır, Yeni haber alınan kazalar ! Fırtına Boğaz medhalinde de bir hayli tahribat yapmıştır. Dün bütün daireler fırtmanın kendi sahaları dahilinde yap- tığı tahribatı tesbit ile meşgul olmuşlar- dır. Rumelifenerinde tahlisiye idaresinin Savrom denilen sis düdüğünün — bâcası kopmuştur. Kilyosta tahlisiye merkez istasyonu- na aid binadaki koğuşun bütün pencere- leri kırılmış, koğuş kısmen harab olmuş- tur. Ereğlide beş motör karaya düştü Ereğli, 23 (Hususi) — Şiddetli fırtına beş motör karaya düşmüştür. Nüfusça zayiat yoktur. Fırtına devam etmektedir. Eski denizciler ne diyorlar? ni söylüyorlar ve diyorlar ki: — Buna gön dönümü fırtınası derler. Kasımın 45 inten itibaren bir hafta zar- fında mutlaka patlar, günü belli değil- tına patlayıp geçmeden ya denize çık- mazlar, yahud da çok ihtiyatlı' hareket ederek fırtına patlayınca kolayca sığına- bilecekleri yerlere yakın bulunurlar. Fa- kat en ihtiyatlı hareket kasımın 45 inden sonra bu fırtınayı atiatıncıya kadar de- nize çıkmamaktır. Karadeniz kudurmuş vaziyeltte — İnebolu 23 (Hususi) — Devamlı “galıdır. Karadenizin yedi yıldanberi bu — iki sandal parçalanmıştır. Karaya çekil- rot Hüseyin, tayfa Ahmed, Sabri, Temel, k.* (Devamı 9 uncu ıayjuda) >yuzunden Sinob ve Tavil vapurları ile Eski denizciler bu firtinayı bıldıklerı-ı- i yağmaktadır. Deniz çok firtınalı ve dâl- ,J Kd l dir. Onun için tecrübeli kaptanlar bu fır- — | kadar kudurduğu pörülmemiştir, Burada — miş olan birçok kavıkları dalgaların ıla... '_.'

Bu sayıdan diğer sayfalar: