25 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, 15 kuruşa iki nasihat Yahudi 15 kuruşumu aldı amma nasıl pabuç aşıracağımı ve pijamamın bol gelen pantalonunu nasıl düzelteceğimi de öğretti Röportajı yapan: Faruk Küçük Eski bir tımarha —62— Suad bey buranın pek hatırı sayılır müşterilerinden olmalı. Hemen yer gösteriyorlar, Oturuyor. Mehmed sesleniyor: — Salamon, bönim odadan fincanla cezveyi al, Suad beye güze! bir kahve Salamon buranın imtiyazlı iş gören hastalarından olacak. Hemen dışarı fır- Miyor. Halil İbrahim soruyor: — Eh Suad bey.. anlat nasıl oldu? — Nasıl olacak, oğlanla kavga ettik.. kaldım sokakta. İş aradım, aradım bu- lamadım, Üç gün üç gece mezarlıklarda yattım. Baktım olacak gibi değil, öte- kinden berikinden rica ettim.. tren pa rasını uydurdum.. kalktım buraya gel- dim.. Bey (9) in karşısına dikildim, e- tekledim.. — Ne var Suad bey? diye sordu. — Açım, çıplağım. Sen de dâdetmez- sen eğer ben kime feryad edeyim, de- dim, Beni baştan aşağı süzdü: — Git, dedi. Birkaç gün istirahat et. Sonra seni düşünürüz.. İçeri geldim. Allah tuttuğunu kolay getirsin. Bu zamanda bu kadar merha- metli adam az bulunur. Neyzen Tevfik de burada imiş. Ona da rica edeceğim, gitsin söylesin, bana Bey burada daimi © bir iş versin. 20 lira maaşa razıyım. Ol- mazsa hasta göstersin. Mehmed: — «Beys in yerinde ben olsaydım, .geçen seferki hareketinden sonra seni buraya sokmak değil, bu semtlere bile yanaştırmazdım, — «Bey» âlicenabdır. Küçüklerin el surunu affetmek büyüklerin şanından- dır. Bu sırada salamon kahveyi getirdi. e Allahümme fırtına! Bin babanın sırtına! Allahümme fırtına! Bin babanın sırtına! Ağır bir kontrbas sesile ve tuhaf bir #lâhi makamile söylenen bu cümleler beni uyandırdı, Birdenbire nerede ol- duğumun farkına varamadım. Beyaz karyolalar.. bir sürü adam. Ben nere- deyim acaba?.. . — Neden sonra kendime geldim.. tumar- hanede olduğumu hatırladım. “Etrafıma bakınmağa, şu ilâhi sesinin nereden geldiğini anlamağa çabaladım. Karayağız iki hasta karyolaların ara- sındaki dar yoldan sık adımlarla gidip gelirken hiç durmadan ve makamı de- ğiştirmeden: © Allahümme fırtına! Bin bubanın sırtına! Diye söyleniyorlar, Ne kadar uyumuşum bilmem, fakat vücudüm dinlenmiş. Biraz kalkayım; dolaşayım, dedim. Kalktım.. ayak ucumdaki pijamayı aldım. Pantalonu ayağıma geçirdim: Mübarek iki Faruğu içerisine alır. Bu- nu nasıl giymeli? En iyisi değiştirme- Ji, Köşede oturan kıvırcık saçlı gardi- yana seslendim; — Bay gardiyan! Oldukca yumuşak bir sesle cevab verdi: İ) öRey» Marhar Ostnmüi üstadıme- za tımarhanede verilen isim, Tarihden sayfalar : Medeni cesarete tezla vr Bir kahrama nlığın içyüzü vermelidir ” X N Ezme mali de) | Birinci Muradı, kazandığı zaferden sonra muharebe pu: meydanında öldüren Sırp asılzadesi, bu işi bir leme #i kadın yüzünden yapmıştı * İnsanlara daha Yazan: Turan Can ziyade ein 1309 senesinde birinci Murad kuman- | — Maraya atılsın (okattar dolayı tar - ya mai ziyade | dasindaki Türk ordusu Kosva sihrasında | ziye islerin. dele YAĞ İ kendisinden bir kaç misli kalabalık olan Dedi. imi büyük bir haçlı crdusunu berbad etti. Miloş 'arziyeyi vermedi. Kral bunu ha- ve Fakat bu zafer padişahın hayatına | ber aldı. İki damadırın arasındaki ihtilâfı ——— maloldu, Çünkü, meselâ Soiakzade tari- | halletmek iç'n orta zamanlarda âdet ol - 1 il hine göre «padişah harbden sonra yara-| duğu gibi bir düclle teklif etti, Sevgiler daima mukabele görür İki taraf kralın önünde ve al üstünde hlar arasında dolaşırken birdenbire Mi- loş Kapiloviç adında bir Sırb asılzadesi, ölülerle oradaki Türk askerleri arasından kendisine yol açtı. Çavuşların ve padi - e) i — Sevilecek vel şahı muhafazaya memur askerlerin ara - yim, muvaffak o - sından geçerken mühim bir sir haber ve- lacak mayem? receğini yükrek sesle söylüyordu. Sul - İstical etmemek tan Murad, onun kendi yanına gelmesi- ve sık gönül de « ne engel olunmamasını emretti. O za » Biştirmemek şar» man Sırblı, Padişahın ayaklarını öpecek tile sevgiler dai - gibi dizüstü çökerek hançerini kalbine nede bir koğuş ma ınukabele gö » soktu, Muhafılar katilin üstüne hücum | — Ne var? ei ere iç ee Si e değiştir — undan bir kaçını öldürdü. namı tim, Ba iğnemi ie Şakacı bir genç yacak derecerle uğraşarak üç defa mu - 5 Piğ resi var? T M hacimlerin ellerinden kurtulsbildi, Lâkin — Çok büyük, ben de çok küçüğüm, ei ” o a yu , nihayet rehir kenarında bırakmış oldu- ı Mi daDüvek ğu atına yetisemiyerek ve üzerine sal - — Burada kendine göre ölçü üzerine tahlilini iş- dıranların çoluğuna karşı yenilerek ye- > re düştü; öldürüldü. Ea em İn ağaya pa ata, pişkin), Müleş Kap leviç Sırbilarca mili bir pda rd çok uzun. Sali gece kahramandır. Ovun yaptığı işten Sırb emel ba e milleti hiç bir fayda görmemiş, sadece — Kemeri çok iş beğ beli padişahın öldürülmesile kalınmıştır, Zi - — Bağlal veli EL i ra ölen padişahın yerine daha yamanı — Mesir lerden büyük fay. gelmiştir. Burn rÖğmen hatırası her za - | — Onu da bana sorma, bir şey bul, |bağla! — Canım, bağla demek kolay.. fakat buraya ben bugün geldim. Ne olur bir şey bul. — Ben bir şey bulamam. Kendin uy- dur. Bizim konuşmamızı uzaktan uzağa idinliyen Salamon yanıma geldi: — Bana yed' buçukluk bir sigara al- dirirsan, sana bir akil öğretirim, dedi, Vay Yahudi vay. Trmarhanede bile ticaret fırsatını kaçırmıyor. Aşkolsun. Satacak aklından başka malı olmadığın- dan tımarhanede de bunun nadir oldu- ğunu düşünerek buraya gelmiş ticaret yapıyor. — Peki, akıl öğret, aldırırım.. — Evvelâ aldirt, yahud parasini ver. Sonra akil oğreteyim.. — Şimdi bende bozuk yok.. lira var.| — Sen ver, Ben Mehmed efendiye ;bozdururum. — Canım bana emniyetin yok mu? | — Kuzum kardeşim, eminiyet mesele- | i bu işe kariştirma, Aliş veriş baş- ka, emniyet başka. Ver parayi. öğren jakli., — Sonra versem ne olur? — Sona kalan dona kalir. — Sana bir şey söyliyeyim mi, ben sa- na yedi buçukluk değil. bir on bir bu- çukluk sigara alırım. Fakat bir şartla. — Neymiş o şart ? — Bana bir de pâbuç bulacaksın. — Ben pabuç bulamam. Fakat bunun için da sana akil veririm. Veririm ama, iki paket yedi buçukluk sigara alirim. Oldu mu? > — Pekâlâ... — Ver bakalüm paralari. — Ver seksen beş kuruş... — Sen ver lirayi.. Verdim, Gitti, biraz sonra geldi.. sek- sen beşi verdi.. sonra: — Giy bakalüm şu pantalonu.” Giydim, — Kivir paçalari Kıvırdım. — Kalk bökalüm ayağa. Kaktım. Pijama pantalonunun kemerini tut- tü.. ucunun iki tarafından düöğümledi.. sonra; — Giy bakalüm şu caketi, dedi. Giydim. m — Kıvır kollarini. Kıvırdım. — Yordun mu, nasil oldu? Hakikaten oldu ama, ah bir ayna ol- ss kendimi görsem. Kim bilir nelere döndüm? Sordum: — Pabuçlar, hani pabuçlar? — Bak, pabucu olan hastalar yatak- man hürmetle anılır; padişahı vatan ve milletine kargı Guyguğu çok yüksek ve büyük sevgiden dolayı öldürdüğüne ina- dalar temin edebilirler. Arksdaşlarla şa- kalaşmak, eğlenceli vakit geçirmek ar - zuları, hayata muhabbeti çoğaltır, eleki ——. Bu inanış hizi alâkadar etmez. Fakat Fikri inkişafa ihtiyacı olan işin bir de içvüzü vardır ve bunu da ta- vi ettiler. Cesur, çevik, kuvvetli ve usta olan Milnç bacanağını yendi. Böyle- likie tarziye vermekten kurtuldu. Üstelik Maradan baska Erankoviçi de hakir mevkie düşürdü: Brankoviç bunu bir türlü affedemiyor- du. S:lâh kuyvetile yapamadığını uygun- suz vasıtalarla, yani iftira ile yapmak is- tedi, i O sırada Türkler Balkan yarımadasın- da durmadan topraklarını genişletiyor. lardı, Sırb kralı Lâzar Bulgar kralı ile birleşmişti. Tirklere karşı koyacaktı. Fa- kat bırinei Murad vakit geçirmeden Bul- gar &ralını yola getirdi. Sonra Lâzarın jüstüne yürüdü. Brankoviç krala şu haberi verdi: — Miloş Kamleviç Türklerin casusu < dur. Gizlice onlarla birleşmiştir ve bize biyanet ediy”r. Minareyi çelan kılıfını hazırlar. Bran- koviç de bir WLım vesikalar veya şahid ler uydu:muş olacak ki gerek kral ve ge rek Sırb asuzadeleri bu ithama inandı - lar. Bununla bereber kral damadını der hal cezalandırmıyordu. Sadece onu göz hapsinde tutuyordu. Kosva ovasındaki o meşhur ve büyük harbden bir gün evveldi. Sırb kralı La - zar.bütün asıl*adelere müke'lef bir ziya- fet çekti. Bu ziyafette Mileş da vardı. Zi yafet şon geçivordu. Çünkü hepsi de za- ferlerinden emin bulunuyorlardı. Kendi- bir rihler yazar. Pundan anlaşılıyor ki Mi- gen Joş Kap:loviç henüz vatan ve millet mu- Bandırma oku - habbeti olanyan bir cevirde istisna &a - lerinden bir kaç misli küçük bir ordu - nur karşısında mahvolacaklarını hayal - lerine, uzak kir ihtimal olarak bile, ge - irmiyorlardı, yucularımızdan, Şi yılacak adam değildir. O de bütün orta nasi sürüyor: zaman şövalyeleri gibi krala ve şahsi — Muvaffak 0'- gururuna bağlı bir insandı. Hattâ onu bu lacak miyım? harekete sevkeden kuvvet krala olan sev- Hayale ihtiyacı gisi değil, bir kadın kavgasıdır. Hiç de - felan meslekler uğ- ğilse hu işte de bir kadın büyük rolü oy- tundaki hareket - mamıştır. — —- ler, kendi sahasın- * daki muvaffaki « Sırb kralı Yazarın iki kızı vardı. Bun- yetleri temin € - isrdan birinin adı Vukaşava, diğerinin derse de gene fikri inkişaflara lüzum!adı Mara idi. vardır. Kral Lazar bu iki kızını Sırbistanın en tarırmış şövalyelerinden ilcesine vermiş- ti İkisi de kocalarını çok seviyorlardı. Çünkü onları beğeniyorlar ve diğerle - rinder üstün buluyorlardı, O kadar ki iki kız kardeş sık sık bir - birlerile münıkaşa ederler, her biri ken- di kocasının Asha cesuı, daha usta ve iyi olduklarını söylerlerdi. Bir gün bu münakaşa büyüdü. Miloş Kapiloviçin karısı Vukaşava, Brankoviçin karısı Maraya kızdı. Bir tokat vurdu. Mara kocasına şikâyet etti. Kocası bu "basit prensslerin mahasiz kavgalarını önlivcerk verde Milcşa giderek: £on Fosta Fotoğral tahili kuponu "sim Are DİKKAT Fotograt tahlili için bü kuponlardan b adedinin gönderilmesi şarttır, misina semere seren seanaen larinin altina saklarlar. Burada yedi se- kiz kişide pabuç vardir. Şu Köşedeki! karyolanin altında da pabuç var, sahi- bi uyuyor. onu aşir.. yeçir ayağina! — Sahibi istemez mi? — Babasinin mali değil a.. kafa tut. daha olmazsa bir işaret yap. Senin ol- duğu nereden belli diye sor, Cevab ve- remez, Kral Jâzar, ziyefetin en tatlı zamanın- da istraviça denilen tasa doldurulmuş 0- lan şarabı M'laş Kapilovice uzattı: — Her ne kadar serin bize hiyanet et. mekte olduğunu söylüyorlarsa da bu tas- la sıhhatime iç! Dedi. Miloş sası aldı ve kaynatasına şu ce - vabı verdi: — İstraviçayı kabul ve sona teşekkür ederim. Yarm benim kendisine hizmet ettiğimi söyledikleri adamı, yani padi - şahı, öldürmek suretile bağlılığımı gös - tereceğim, Zandan kurtulmak için bundan daha kestirme bir vol olamazdı. Bir rivayete göre Miioş ertesi güner- kenden sert bir ata bindi, Türk ordugâhi- na gitti; müslüman olduğunu söyliyerek A padişahın syağını tuttu, kendisine doğru çekti, hançerini de göğsüne saplıyarak kaçtı. Lâkin yakalanarak idam olundu. (Devamı 13 üncü sayfıda) Dediğini yaptım. Yataktan kalktım. 118 ocuğu lacak bir makam arıyoruz. Meselâ Bozö- Korka korka söylediği yatağa yaklaş- ç g yük maarif müdürlüğü bize bu hususla tım. usuletle ayak ucunu kaldırdım.) (| Me&febsiz kalan arak. Tiger tama mb pabuçları aldım. ayağıma geçirdim. Bir köy a ra ia Sü moi Bunları yaparken çektiğim heyecanı Alikadarların köyümüze bir mekteb ka- bir ben, bir de Allah bilir. Ha yakala. pa Karsağaç köyünden Dari yandırmaları için nazar dikkatlerini ye- dılar, ha yakalıyacaklar, diye ödüm - Möyüzele yla, salma Siametidir. Haz niden oslbederiz. patladı. Halbuki sanki yakalanırsam!| İl kat bu kalabalık nüfus rağmen tek bİr gp > ne olurdu? Bunu bildiğim halde kork-| İl mektebi yoktur. Bundan 12 sene kadar | ği mi tum vesselâm. İ evvel maarif köye bir muallim Vermiş, yeğe çalışacağız Pimi epe imal, Koridora çıktım, Oooh.. burası kafes| İİ maas sen müz mektebi binme snr * dahilinde amma serbest.. insan istediği gibi girip çıkıyor. Sigara içiyor.. dolaşa-! biliyor. * Dolaşirken palabıyıklı, hâki cübbeli, yeşil takkeli Yusuf peygamberle karşı- laştık. Omuzumdan yakaladı: — Gel bakalım kâfir, Korkmadım dersem, yalan olur, Kork tum. Fakat bakalım ne yapacak diye meraktan çatlıyordum. — Yürü! | (Arkası var) ! plânına muvafık olmadığı için muallim geri alındı, ve mekteb kapatıldı. Tam on yıldanberi mütenddid teşebbüslere, muh- | telif müracaallere rağmen köyde bir mek- “ tebe sahib olamadık. Bunun sebebi de köylünün fakir olması ve aradarında tam bir anlaşma yapamamalarıdır. Birkaç yı evvel köyde bir mekteb binası yapılması kararlaştı, binanın temeli atıldı, Takat muhtelif maniler yüzünden Inşaat yarım kaldı. Şimdi bu binanın bodrum katının duvarları da harab olmaktadır. Mektebin inşası için köylüye rehber 0- tirseniz, mevduu bahsettiğiniz. mesele ü- zerinde durmağa çalışırız. e

Bu sayıdan diğer sayfalar: