25 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

25 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın filmleri Bu hafta sinemalarımızda bir Türkçe sözlü film daha seyredeceğiz SON POSTA ACEMİLER 2 - Acemi Şair Yazan: İsmet Hulüsi «Büyük Aşk» filminde Clark Gable ile Myrna Loy Bu hafta Melek gineması Clark Gable ile Myrna Loy'un «Büyük Aşk» isminde çevirdikleri filmi göstermektedir. Mev - zuu şudur: Parnel İngiltere parlâmentosunun en kıymetli ve en nafiz hatiblerinden biridir. En mühim işi, İzlânda istiklâlidir. O'shea ise çok muhteris bir adam olup Parnel'in İzlânda hakkında yakın bir zamanda ka- zangbağı muvaffakiyetten hisse temini için karısı Kate vasıtasile kendisile mü. | nasebet teminine çalışmaktadır. Parnel ve Kate ilk görüştükleri daki - kada birbirlerini sevmişlerdir. Parnel"i çok Kaskanan meslekdaşları — Pheniks Park'ta işlenmiş olan cinayetlerden ken- disini mes'ul tutmak istediklerinden, Parnel bu ithamların sahte vesikalara dayandığını isbat ediyor. ğ Parnel, İzlânda için Home Rull kanu- ! nunun tatbikini İstiyor ve teklifini par İ *Türk,, Sineması: Atina kaçâkçıları Hans Albers Atina kaçakçılarında Kaptan Kollersberg hasta bulunan dostu mühendis Gruppiyi Pirede doktor Negruziye götürmek arzusundadır. Fakat Pire limanında karantine olduğundan müşkülât baş göstermiştir. Gruppi ölü - yör ve ölümü sırasında nişanlısı Rorza Frugası himayesine almasını kaptandan rica ediyor. Pire limanında kaptanı biri ziyaret ediyor ve ona kârlı bir iş teklif ediyor. Kaptan, bu vasıta ile tanıştığı Kalfa ile görüşür, Kalfa kendisine Gordobüuk ge- misinin kaptanlığını teklif eder. Kollersberg, bir kahvede şarkı söyle - mekte olan Roza Frugası bulur: Roza Vi- yanalıdır. Hayatını kazanmak için kah- velerde şarkı söylemeğe mecbur olnuş- tur. Kaptan bir iş bulduğu takdirde ka - bul edip etmiyeceğini sorar. Teklif ka - bul edilir. Diğer taraftan Kalfa da rıza gösterir, Ertesi günü Kollersberg yeni gemisi olan Gordobuku kumandası âltı- na alır. Gemiye yüklenen sandıkların muhteviyatını tedkik bile etmemiştir. Eş- ya Afrikaya gönderilmek üzere silâhtan ibarettir. , Gemiye ayni zamanda bir takım yol- eular biner. Bunlar meyanında Roza ve Kalfa da bulunmaktadır, Silâhları yükli- yen Kalfa az sonra tevkif edilir. Kaptan Kollersberg ile Roza evlenirler... lâmentoya veriyor. O'shea fırsattan isti - fade etmek ister ve parlâmentoda ken - disine mühim vazife verilmesi için Par - nel'in yardımını ister. Parnel bu adamının vaktile kendisine karşı işlemiş olduğu cürümleri gözönün- de tutarak, talebini şeddeder. O'shea intikam almak için karısının a- Teyhine boşanma davası açar ve sebeb o- larak Parnel'in münasebetlerini ileri sü- İrer. Bu ilân Parnel için çok ağır bir dar - bedir. Siyast hayattan çekilmek mecbu- riyetindedir. Bu acıya tahammül edemez |ve muztarib olduğu kalb hastalığından |kendisinin yalnız sadık kalan Kate'nin kolları arasına atarak ölür. Kıskançlık Robert Taylar ile Barbara Stanvyk'in çevirmiş oldukları bu film Saray sinema- sında gösterilmektedir. “İpek, Sineması: Sezar Borjia Filmden bir sahne İki aydanberi Borjialar Medicis şato- sunu muhasarâ etmektedirler. Muhasara uzun sürmektedir. Borjlalara mensub çetelerin başında gayet cesur bir reis bu- dunmaktadır. Malatesta adında bulunan bu relis çetelerin ruhunu teşkil etmek - tedir. Nihayet şato zaptedilir. Şatoda bu- lunan küçük Jiovani de Medicis annesı- nin yardımı ile kaçırılır. Aradan yirmi sene geçmiştir. Jiovani büyümüştür. İlk işi Medicis şatosunu al- maktir. Kâfi mikdarda askere malik bu- lunmıyan Jiovani şatoyu muhasara altı - na almıyor. Gizlice şatoya giriyor ve hal- kı birbirine katiyor, ihtilâl çıkartıyor. Ve Borjialar- şehirden kovuluyorlar. Bundan sonra Jiovani asker topluyor ve muntazagm bir ordu meydana getiriyor. Malatesta da orlaya çıkıyor ve Jiovaninin reis olmasını çekemiyor. Az sonra Jio - vani, Floransa dükalığı meclisi huzuruna çağırılıyor. Jiovani halka ittihad etmeği tavsiye ediyor. Delikanlı Malatesta'nın metresi güzel Laura'yı seviyor. (Floran- sa) birbirine geçiyor. Bu sırada Jiovani kurnazlıkla — hapse atılıyorsa da az sonra kaçıyor. François Darjantier'in ordusuna yazılıyor. Onun- la birlikte harbe iştirak ediyor. Maskeli baloda Malatesta öldürülüyor. İş bu su- retle bitam buluyor. Kafazında iki şey vardır, vezin ve ka - fiye. Veznin ekme- ği, kafiyenin katığı e ikisinin birleşğme: sinden hâsil olan şii- in de gazel olaca « ğına kanidir. Şiiri vyalnız kendisi — için değil, başkaları — işin de bir gıdadır. Fa - kat başkaları onun gibi ünemezler ki” bunu bilebilsinler. Ünü: "— Monşer! Derseniz.. — cevab verir: — $er. — Mönşerin 'ceva. bı 0 mu? Hayır, kafiyesi Kollarınızdan, yakalar: — Sana bir şilir ökuyayım.. Der.. — Okul Derseniz, vay halinize. — Okuma din Derseniz gene v * Acerni şairin saçı uzun, yakası yağlıdır. Berber makasile, temiz yakadan nefret eder. Kravat bağlayışı hiç bir kimsenin kravat bağlayışına benzemez, ceketi ce - ketten başka ber şeye benzer. Acemi şair hassastır. Vücudü kemik - ten, etten değil, histen yapılınıştır. His- sile görür, hissile düşünür, hissile yürür, yemem! alinize! hattâ hissile dayak da yer.. — Hissile nasil düyak yer? Diyeceksiniz. eyim.. Bu bir kaç defa başına gelmiştir. Meselâ bir kahve- de herkesin arasında peril ilhamile baş- başa otururken yanıbaşındaki masada patlıcan dolmasile, irmik helvasının lez- zetinden bahsedildiği zaman hemen söze karışmış: His #âleminde yaşıyanların böyle bayağı sözlerle rahatsız edilmeme- sini yanındaki müsada oturanlara ihtar etmiş, ve bu yüzden bir temiz dayak ye- miştir. Bunu anladığı zaman: — Kolum, budum kırıldı, kemiklerim sızladı! Demer, — Bütün hislerim bir anda rencide ol- du, der. Aceml şair, geceleri penceresinin ö -| nünde bağıra bağı dir okur. Komşu | evdeki genç kızın, o şiir okurken başını pencereye dayayıp kendini dinlediğini sanır.. Coştukça coşar... Halbuki komşu evin kızı uykudadır.. Bu sesi işitince u - yanmıştır. <- Acaba yangın mı var? Der, kulak kabartır.. — Anlaşıldı, gene deli herif bağırıyor.. Yorganını başına çeker, tekrar uyur.. ve horlar, * Acemi şair tramvayda vatmanın ha - tasını tashih eder: S Acemi şair eski ve yeni şairlerin hep- sini tanır., Abdülbak Hâümidden bahse - derken! — Hece vezninin üstadı idi, der, onun için kendisine şalri âzam denildi. En gü- zel eserleri Leylâ ile Mecnun ve Mes - nevidir. Sorarlar: — Ya Makberini nasıl buldunuz? — Asrf mezarlıkta imiş, gidip göreme- dim. — Ya Tarık hakkındaki fikriniz? — Onun şiirle alâkası yok, bir gazete sahibidir ve meb'ustur. Tevfik Fikreti de beğenir.. — On yedinci asırda yetişen kuv- vetli 'Türk şairi odur, diye anlatır, Fu - zuli ile ayni mektebden yetişmedir. Ru- balyatı bütün dillere tercüme edilmiş - tir. — Rübabı Şikesteye ne dersiniz? — Bir İran şairidir. Kendisinin bazı gşiirlerini okudum. Çok yüksek, yalnız biraz fütürizme kaçmı: — Halükun defterini unuttunuz.. — Oğlunuz Halüka defter mi alacak - tım, Söz verdiğim hiç aklıma gelmiyor. Şairler böyle dalgın olurlar. Yarın alır getiririm, — Nedimden bahsetmedin. — Nedim., Henüz daha çok genç, şiir- leri biraz acemice yazılmış, fakat isti - dadı olduğu muhakkak; ilerliyecek. Garb ediplerini de bilir, garb ede- biyatına da vâkftır. Şekispirin, Fransa İhtilâli kebiri dev - rinde yetişmiş bir şair, Hügonun Alman edebiyatında yenilik yapmış bir dâhi, Götenin Fransız realistlerinden en kuv- vetlisi olduğunu ikide bir anlatır. Acemi şair harblerin şiirle yapılma - sını ister' — Neden, der, karşı karşıya geçip bir- birlerine topla, tüfekle hücum ediyorlar; şiirle hücum etsinler.. Şiirde zayıf kalan diğerinin şiirinden güzelini yazamıyan gaağlüb olmuş sayılsın! Hükümetin şairleri bimaye letmesini ister: — Bizim gibi şairler için birer âşiyan — Çanı; dadadadan diye değil.. dada- dandan, dadadandan.. diye çalmalısın.. Ancak o zaman aruza uyar. Vapurda arka kamaraya oturur. Eğer kamarada on üç kişi varsa canı sıkılır.. 'On bir, yahud da on dört kişi varsa se- vinir.. Sakın onun on üç rakamının uğur- suzluğuna inandığını zannetmeyin. Sa - dece on üç heceli şiir olmaz, on bir he- eeli, on dört heceli olurmuş da.. * Acemi şair, şiirlerini parasını vererek bastırır. Gene kendi şiirlerini parasmı vererek kitabcılardan satın alır. Şuna buna hediye eder. Zaman geçer, kitab - cıdan iadeleri ve satılanların paralarını ister. Şuna buna hediye etmek için ce - binden parasını verip satın aldıklarımdan baska bir tek kitab satılmamıştır. yapılam der.. Bahçemizde Çamlar, çiçek- ler, güller olsun.. Bülbüller güllere kon- sunlar, kumrular çamların altında bir - birlerile öpüşsünler, martiler uçuşsunlar, kotralar dolaşsınlar, kum sahraları göz alabildiğine uzansınlar, dalgalar kaya - ları dövsünler.. — Bunlar nerede olacak? — Nerede olacak, şairler için yapıla - cak âşiyanda, — Hepsi orada mı? — Tabil! Şairden şiir beklemek için bütün bunları temin etmek lâzımdır, îı,irledxı himayesi başka nasıl olabilir * Acemi şair, yolda yürürken yere eği - lir, uzunca bir tel siyah saç göcür. alır, düşünür, bu siyah saç teli siyah saçlı bir kadının başından düşmüştür. Kim bilir © ne güzel bir kadındır. Siyah kehribara W k. benziyen gözleri, lâ« al rengi — dudakları vardır. Vücudü Ve« nüsün — vücudünden biçimli, teni - billür- dan parlaktır. Acemi şair bu gsiyah saçlı; kehribar gözlü, lâal dudaklı, billür tenli, Venüs vücudlü gü« zeli hayalinde cane landırır.. İşte o. Tâ kendisi gözlerinin ö« nündedir. Elini uzat. ga tutacak, koklasd kokusunu — duyacak, geslense sesini işittie recektir.. Ne de güs zel giyinmiştir. Mie nicik — ayaklarındaki minnacık ayakkabilae rı ne kadar zarife tir. İpek robu vücudüne ne kadar dâ yar kışmıştır. Mantosu ve şapkası, velhasıl nesi varsa hepsi zarif, hepsi hoş, kepsi güzeldir. Acemi şair oturur. Kâğıdı önüne kö e yar, sağ eline kalemi abır, sol elini şakâe ğına dayar, yazacaktır. — Yetiş perli ilhamım, yetiş! Merdivenlerde ayak sesi olur.. pının rezesi Oynar.. — Perii hamım.. geliyor. İşte o, tâ kendisi.. Biraz evvel tahayyül ettiğim ka« dın. Kapı açılır. — Ne o kuşuk Bay no öldun.. Yatışıfi dedin geldim. ? — Hay Allah belânı versin. — Ban na yapdım kuşuku bay. — Çık dışarı, : Arab Ka Çağırılan perli ilhamın yerine dadı gelmiştir. Şair gene düşünür Yazayım, yazacağım.. 'Tekrar bir tel saça bakar. Kalemi tel> rar sağ eline alır. Sol elini tekrar şaka # ğına dayar, yazar: «Güneşin saçları gibiydi saçı> Parmaklarile hesablar: — On bir hece! İkinci mısrar da yazar: «Kamerin gözleri gibiydi gozu» İki mısraı birden okur: n — Mükemmel, fakat güneşin saçı, ka * merin gözü olur mu? diyecekler.. varsıd desinler.. Şiir bu, edebiyat bu.. neye ol * masın! Üçüncü maısraı yazacaktır.. Saça Kafiy€ arar: Aklına da hep münasebetsiz keli * meler gelir.. Bakraç, aç, kırbaç, hallafı güllüç... — Acaba nasıl yapsam? «Aşkım oldu ona bir bakraç» — İyi değil! «Aşkımın pamuğunu attı hallaç» — Gene olmadı. «Aşkıma vurdu o sanki bir kırbaç» — Bu iyi, ya dördüncü mısra, Bu se « fer de göze kafiye lâzım. Öz, söz, oldu,; oldu. - «Söyle bana haydi sen şimdi bir sözr. — Şiir, onun şiiri ne güzel, o ne güzela © benim.. o benim perli ilhamım, o beniflâ şilrim, o benim her şeyim, Saç telini alır, — Ne güzeli! Evirir, çevirir! — Ne parlak. Koklar: — Ne güzel koku! Okşar: — Ne Öper: — Ne tatlı! , Fakat düşünmez ki kendisine - ilhat veren, güzellerin güzelini hayalinde yâ“ şattıran bu saç teli.. hakikatte saç tell değildir. Çünkü saç teli bu kadar kalıfi olmaz. Saç teli zannettiği şey sütçü bey” İ girinin kuyruğundan kopmuş bir kıldır. İsmet Hulüsi hoş!

Bu sayıdan diğer sayfalar: