14 Şubat 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

14 Şubat 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİZAH SON POSTA İ —İ Matbuat balosu hazırlığı "ğ"""" Yazan: İsmet Huküsi ikinei gecesi matbuat balosu » Bilon; dır. Halbuki siz puslasız tayin elmiye Ça- KYU baln bazırlıklarına bundan iki | nşıyorsunuz. Gerçi Kurun. K Sanmıştı. Ben bu hazırlık - Asım Us — Kurun mu? Takdim ede - ş"“!n “ştim. Fakat notlarımı balo | 'h.hbîv“l Bazeteye yazmadım. t“qioq de beni baloya almıyacak- | kurunu kadime diyecektim. Balo ye e Bumdandı. Şimdi olan 0l-| — Asım Us — Bizimki de kadimdir, mu- ı“iuı dğk“ yer doldu, boşaldı. Ar -| kaddema Vakit tesmiye ederdik. içimi boşaltmama mâni kal- miyorum. Zamandan bahsediyorum. Abidin Daver — Gazeteden bahset - miyorum. Zamandan bahsediyorum. Velid — O benimdi. Etem İzzet — Benim olmuştu. Nizameddin Nazif — Sonra da rahmeti rahmana kavuştu. Abidin Daver — Derdimi anlatamıya- cağım, zamanı da nereden çıkardınız? Velid — Bizim matbaadan. Abidin Daver — Vaz geçtim, sözümü kesiyorum. B Selâmi İzzet — Anlaşılan biz bugün bir şeye karar veremiyeceğiz. Refik Ahmed — Hakkın var Selâmi - ciğim, cemiyeti belediyede olsaydı, he- men kararı vermiştik değil mi? Karar veremezsek encümene havale etmek de mi güçtü?. Burası öyle değil.. Balo yeri için konuşuyoruz, konuşuyoruz, bir tür- 1ü anlaşamıyoruz. Kimi Çırpıcı çayırı di- yor, kimi — Bostan iskelesi di yor, her kafadan bir ses çıkıyor. Balanım otellerde verildiğini ve bunun büyle âdet olduğunu aramızda benden başka bilen yok. n Mahmud Yesari — Allah için çok iyi : “:.T.:km* Bina o kadar ka - biliyorsun ya.. Otelde yatılır yahu, ba- H tehli H kalabalıktan — çöküp | İo verilmez. e bina yim, efendim, cebimde bir nüshâa var. Abidin Daver — O Kurun değil, ben | VT :Hh:ğîdumşlım, evet, iki ay ev- gu' opi sebetile matbuat cemiye - n Sler, h"“l yapılmıştı. Bütün mu- Nm"nrler. gazete sahib- T, karikatürcüler, cemiyet Ç KUK karşı cemiyet, bi -| Halid Fahri — Doğrusunu İsterseniz, | ile birlikte içinde bulunan |ben de Mahmudun fikrindeyim, olelde .nı"“ ettirmek — ihtiyacını yatılır. 'plantıda her kafadan bir| Hakkı Tarık — Artık ben müdahale d:: Sikarken, Esad Mahmud Ka- | edeceğim, bu işi aramızda bilen olmadı. | S öekiz “Sİ bütün seslerin fevkinde | ğına göre bir anket tertib eder, sorup öğ- *h.,ı'.mğludın işitildi: renir, yerini ona göre tesbil ederiz. buloz bizi balo diye çağırdınız, ne- | Cevad Fehmi — Said Kesler. f Said — Efendim, ne var, ne olmuş; ci- etdi, “ Nazif daha sesli olarak ce. |Nayet mi olmuş, yoksa bir havadis mi % atladım; eğer atlamak varsa sebeb bon balo, malo yok, lâfını edece - | değilim. Bizim Tevfik Necatinin işidir. Kü Malüm ya o maderi zat bir istihbarat şe- ü — Malümu âlileridir ki, |fidir. YA — Ona malümu âlile - u malüm ola ki! der- K” ılî' — Ha o, ha bu. Biz bura - Rbiç £ Yüpmı Ü, matbuat balosu için 'ü.:!luı. Ya geldik. Evvelâ şunu b 'N OYU nerede vereceğiz? "’“'*—’rîen Küşdili çayırıtlu mü- ::"n;': — Çayırda balo yapıl - İŞitiyorum. Öş h aa Siz ne bilirsiniz ki, ba- KSRC Küşgir d olur. Siz hele bir pa> ull.nm İ Çayırına gelin de balo- h 9Tada seyredin.. Dolmayı U kapan kapağı çayıra Jyanlar mı — İstersiniz, © gitsin! — Sen balo ona mı di - Cevad — Öyle şey değil; şu deftere yaz, yarın Naci.. «Balo nerede. mevzuu #tra- fında bir anket yapsın, Cemal de fo - tograflarını alsın! Fotoğgraf sözünü düyar duymaz, erkek- ler kravatlarını düzeltirler, kadınlar, ay- nalarına bakarlar. N Hakkı Tarık — Balonun yeri bilâhare belli olacak, şimdi baloda ne yapacağı - mızı düşünelim.. Elif Naci — Baloda ne yapılır ki?. Nusret Safa — Sahi baloda ne yapılır? Ressam Münif — Ben o akşam resim yapacağım, gelir, oturur, resimlerimi o - rada yaparım. | Selâmi — Aksi gibi Şehir tiyatrosun ' da da yeni bir piyes oynanacak, bari ıc?)--_. lesem de piyesi baloda oynasalar, malüm ya; tenkid yazmalıyım.. Necib Fazı! — Yeni piyes mi oynanı - yor, muhakkak bir adam yaratmaktır. N_e şaheser azizim, Dinamik külçelerin, Fi- zio Sosyolojik tahavvüllerinin, eşyanın üzerine mevzuun salâbetle teması neti - cesi tebellüör eden İdoo mekano kübik bir tesadüfün aksi. Ercümend Ekrem — Balo dediğiniz bu m* Necib Fazıl — Adam yaratmak... Bir incir ağacının bir insan üzerine yaplığı aksiyonların, reaksiyonların ve obligas- onların E i - İyüç, Anlatamadım galiba... San; şimdi de İzaatül'ara- S © &: Lâvallahi ma yestenmiu. Mineddırdır. Tabit tayin ademez- Sorsanıza., Cihet ta - Puslaya ihtiyaç var - bana için uğı rile bir hâdiseci fevkattabianın doğumu oluyu Ercümend Ekrem— Necib Fazıl gali- ba balonun ne olduğunu anlatıyor ama, ben anlamıyorum. Kâzım Şinasi — Sen de hiç bir şey an- lamıyorsun Ercümend.. Balo demek in- cir ağacı demekmiş, Bu kadarını da an- lamadın. mı? Hakkı Tarık — Balo incir ağacı değil - dir canım. Muazzez Talhsin — Akasya olmasın! Peride Celâl — Ben bilirim ıhlamur a- ğacı, Bürhan © * * - Ağaç dediniz de aklı- ma geldi, bir bilmece vardı, hani nasıl- dı? Buldum, buldum: Çat çatan ağacı, pat patan ağacı, kırmızı lâle, kılabdari ağacı nedir bilin bakayım... Refik Ahmed — Daha biz balonun ne olduğunu bilemedik, senin bilmeceni mi bileceğiz? Murad Sertoğlu — Biz bu işte çok yu - muşak hareket ediyoruz. Hele biraz sert- FŞ girisel baloda — yavılarık şeyleri de bir anda tesbit edebiliriz. Me- selâ ben balo programını tesbit ettim bi- lc, İsterseniz size okuyayım.. — Hakkı Tarik — Hay Allah razı olsun, işten anlıyan bir tek kişiye rastladım. O- ku bakalım. Murad — Balo hakkında bir konfe - rans. Hakkı Tarık — Mükemmel, Murad — Balo hakkında bir konfe « rans daha. Hakkı Tarık — Eh, olur. Murad — Balo hakkında bir üçüncü konferans. Balo hakkında bir dürdüncü konferans, balo hakkında bir beşineci konferans, balo hakkında bir altıncı kon.- ferans, balo hakkında bir yedinci konfe- rans, balo hakkında bir sekizinci kon - ferans. Hüsevin Cahid — Horoz öttü, balo da bitti değil mi? Murad — Hayır, henüz bitmedi. Ellin- €i konferansı ben vereceğim, bana gelin - ciye kadar daha bir alay insan var, hele onlar da konferanslarını versinler, Abidin Daver —-Karışmıyayım, diyor- dum ama gene karışmak mecburiyetini hissettim, ben Avrupada iken balo gör- müştüm, Caz çalıyor, herkes de danse - diyorlar. Rasim Us — Ey balo dedikleri bu mu?.. Ben de baloyu başka bir şeydir sanmış- tım. Bunu geçen akşam bizim komşu.ar- da da yaptılar.. EFtem İzzet — Biz baloda dansedeceğiz öyle mi? Ama ben dansedemem. Hani dansta insan bir kadımla karşılıklı oynar ya! Ben de bir kere böyle yapayım, de - miştim. Karşımdaki kadının başına ba- sıvermişim. Naci Sadullah — Ayağına demek is « tedin? Etem İzzet — Hayır canım ben ayakla başın farkını bilmez miyim? Başına bas- tım. Ama kabahat benim mi, boyum çok uzun.. Bütün kadınlar benim yanımda Simon kadar kalıyorlar. Ben de ayağımı kaldırınca başlarına basıveriyorum. Vâlâ Nureddin — Her ne ise sözü ar - tık uzatmıyalım. Bu balo hikâ hu . rada bitsin. Şimdi kararı verdik. Balo olacak ve orada bol bol.., Hakkı Tarık — Bir dakika durun, da- gılmadan evvel Sald Kesler — balonun muvaffak olması için dua edecektir. Dua edilir ve arkasından toplantı bi- ter, ça İsmet Hulüsi üE ”. tublarla da zerrece ilgile Düııyaın en büyük operatörünün harikul, Savf, 7 âde maceraları: (14 Hakikat meydana çıkmıştı Hizmetçi kadın Eıçkırarak itirafa başladı: “Evet, o mektubları ben yazdım Madam La Baron...,, Nakleden: İbrahim Hoyi Şimdiye kadar çıkan - tefrikaların hülâsası Hatıralarını anlatan Londranın en meş- hur operatörlerinden biridir. Timurlenk ahfadındandır. Harbden sonra Bolşevik- lerle harbeden beyaz orduda bulunmüş- tur. Bu muharebede çok sevdiği bir ar - kadaşt yaralanmıştır. Onu düştüğü yer - den sırtlayıp emin bir yere getiren müs - takbel operatör, arkadaşının kaburga ke- miklerine saplanan ve kalb zarını tazyik eden kurşun çıkarılmazsa gös göre göre öleceğini anlamıştır. Hastabakıcılar dâ bu kadar mühim bir ameliyata cesaret ede- memişlerdir. Bunun üzerine alelâde çakısı ve hastabakıcının yardımile, kurşunu çı- kurtaran, delikanlı operatör olmiya ka - Tar vermiştir. İstanbula gelmiş, İngiliz hastanesinde doktorlardan gördüğü va- kardan İngilterede tahsil etmeği kur - muştur. İlk merhâle olarak Sofyaya var- miştir. Vaktile kendi ekmeklerile büyü - yen nankör akrabası ona dirsek çevi - rince, namerde muhtaç kalmak istemi - fırsat bulunca teçrih derslerine girmiş, geceleri de el yordamile öğrendiklerini a- meli bir suretta tatbik etmiştir. Fakat iş meydana çıkınca, bir teğrih profesörünün önünde xıkı bir İmtihan da verdikten s00- ra teşrih tatbikatçısı olmuştur. Fakat sandeti bir sene sürmüştür. Hükümet fuz- la müsaade etmemiştir. Bunun — üzerine parası olmuyan delikanlı Parise kadar va- gon restoranın üstünde kaçak olarak git - miştir. Pariste de büyük bir hayal inkisa- rına uğramıştır. Nihayet bir. pansiyona yerlesebilmiştir. Orada bir kadının el fa hna bakmış, olacakları keşfetmiştir. Şöb- retini duyan zengin bir Barones de müş - külünü halletmek için kendisini çağırmış- tır. Baronese tehdid mektubları gelmiş - tir. Bunları ihtiyar bir kadının günderdi- ğin' keşleden müstakbel operatöre gengin kadın hayretle, bunları nasıl bildiniz diye soruyor. Delikanlı da ilm! bir surette izah ediyor. Hikâye devam ediyor. Yazı devam ediyor sarm — İhtiyar mı, dediniz?.. — Evet, oldukça ihtiyar, Avucunuzda gördüm, Bu kadının, çalı gibi kır saçları var. Biraz da kamburca... a — No, biraz da kamburca mı? Kapıci- nın annesi Madlen... Baronesin heyecanı bir kat daha art- mışti. Ümid etmediği vak'alarla karşı - laşmaktan doğan bir şaşkınlık ile, bir müddet kendi kendine mırıldandı: — Madlen, Madlen.. Kulaklarıma ina namıyacağım geliyor. Bu işi yapsın ha!.. dedi. Sinirleri biraz yatışınca «Madaml» di- ye ayağa kalktım: — Kadını lütfen buraya çağırlır mısı- nız?. Yalnız bir vesile ile, ona benim hu- susi hafiye olduğumu çıtlalınız olmâaz mı? â.. O halde şu perdenin arka - izleniniz. Buraya girerken sizi gör- miyen adamlarımdan birini yollarım şimdi, dedi ve zili çaldı. İçeriye giren bir genç kıza, Madleni çağırmasını söyliyen Barones, hizmetçiyi savdıktan sonra, bana seslendi: — Şimdi, çıkabilirsiniz. Geliniz, otu. runuz, dedi. Vesanlatmıya koyuldu: — Bu ihtiyar kadın, kapıcım olan oğlu lle birlikte sokak kapısının yanıbaşındaki kulübede oturur. Neredeyse gelir. Peki ama, ona ne söyliyecek, ne sora- cağım? — Size gelen mektubları gösteriniz ve benim hususf hafiye olduğumu anlatınız. Lüzum da görürseniz, bu işi kendisinin yaptığını açıkça itiraf etmiyecek olursa polig çağıracağınızı söyleyiniz. Bu karı, » tabiri affediniz - çok aşağılık, hınzır bir şey ama, pek çabuk kendini ele vereceğe benziyor. Cadaloz karı, odaya girdi. Hanımının emrile, tlerledi. Hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi bir hali vardı. Gayet yumu. şak bir sesle: — Madam labaron ne arzu ediyorlar? Beni çağırtmışlar.. diye sardu. Barones, elinde tuttuğu mektubları ko- cakarıya doğru uzattı, ve biraz da heye- candan, itidalini saklıyamamadan doğan bir asabiyetle, ayni zamanda beni gös- tererek: — Madlen, dedi. Bu zat bir hususi ha. fiyedir. Bu iki mektubu aize göster - memi istedi., Karı pişkin, hiç oralı değil. Sanki bü- tün bu sözler, başkasına söyleniyor. Mek- * yar. | — İyi ama, madam lâbaron, neden bah- settiğinizi anlıyamadım? Emriniz?.. Baronesin sesi daha sertleşti ve âdeta acılaştı: Şunlara bir iyice bak Madlen. Güzlüğüm yanımda yok madam. — Madlen sözümü yapanlardan oldu - Bumu pek iyi bilirsin. Zira kaç defa do- nedin. Onun için, can kulağınla beni din- le. — Naturellement, Madame, (tabiatile madam).. Barones büsbütün köpürmüştü. Koca - karının bu vurdum duymazlığı, şeytan « lığı âdeta kanına dokunmuştu. Yüzüne dalga dalga kan oturmuş, burun delik - leri açılıp kapanıyordu: — Bana bak Madlen, mektubları yaz- dığını söyler ve bunu da itiraf edersen ne âlâ.. İşi dallandırıp budaklandırmaz, kapatırım. Yoksa oğlunu çağırır, mese . leyi ona da anlatır ve kendi elile seni po- lise vermesini emrederim. — Barones, benim gibi sadık adamla « tTından böyle bir şeyi nasıl ümid ederler?, Karıyı burnundan çengelleyiyerdim M — Böyle bir şey.. dedin, yani ne?.. Cadaloz, zeytinyağı gibi üste çıkmıya uğraştı: — Siz kim oluyorsunuz da, biz namus lu insanlara eza etmeğe, onları lekeleme. ğe çalışıyorsunuz, diye söylendi. Sonra büsbütün coşarak: — Şimdi polise gidip, pis bir Rus par- Çasının şerefli bir Fransız kadınının na musile oynamaya kalkıştığını, şikâyet e deceğim, dedi. Yılan karı, hakiki hüviyetini meyda - na koymuya, sıkıntı göstermeğe buaşla « mıştı. Uşak, hizmetçi makulesi birbirine pek bağlıdır. İşte o da, şoförden beni sor« |muş, soruşturmuş, kimin nesi, kimin fe “ si olduğumu öğrenmişti. Onun için de bana doğrudan doğruya milliyetimden Bgirişerek — hücuma — kalkışmıştı.. Şo . förün, beni almıya geldiği zaman ilk ön- ©e kapıcı ile temas ettiğini, görüştüğünü hesablamamıştım. Fakat Baroönes, bu lü- biye karşısında itidalini kaybetmedi. Ko- zunu son kâğıda kadar oynamıya karar vermişe benziyordu. Ve: — Pekâlâ Madlen, dedi. Mademki söy- lememekte inad ediyor, aksilikte bulu - nuyorsun, o halde ben de, mösyönün $ö- zünü dinliyerek seni polise teslim ede - ceğim.. dedi. Cadaloz karıda şafak attı. Yüzü kireç gibi oldu. O deminki hiç kimseye mete- lik vermiyen insan birden köpekleşti. Diz lerinin üstüne yığıldı. Ellerini kavuştur- du: — Pour 1'amocur de Dicu Madame (Ailah aşkına madam) yapmayınız bunu bana. diye inledi. Barones, Nuh diyor, peygamber demi- yordu. Gayet sert ve her şeyi gözüne al- mışlara hâs bir sesle emretti. — Öyle ise doğruyu söyle... Madlen, idam sehpası önünde pişman olan her hangi bir suçlu gibi hıçkirarak kesik kesik itiraflarına başladı: — ©O mektubları ben yazdım Madam labaron. Gelinim bana dünyamı zindan ediyordu. Oğlum olacak körolasının da ondan aşağı kalan yeri yok. O da vırvır- €ı, iziyetçinin biri. Baktımı, bunlar beni diri diri mezara sokacaklar. Aman, de - dim, ellerinden, dillerinden ve şerlerin- den kurtulayım ve köyüme gideyim de başımı dinliyeyim. Bunun için de para - ya ihtiyacım vardı. Bir #kşam koridorda dolaşıyordum. Salonda bir misefirinizle oturuyor, konuşuyordunuz. Kulak ka -» barttım. Hayatınızda geçmiş olan ve am Tatışı bile sizi kederden kedere düşüren, sinirlendiren bir sırrınızdan bahsettiniz Fakat konuşmalarınız mırıltı halinde ku Tağıma geliyordu. Onun için pek iyi kav rıyamadım. Fakat denize düşen yılana se rılır. Fakat lâfım size göre değil, Madamm labaron.. Mademki paraya (htiyacım var- dı. Düşündüm, bunu, bana bu kadar iyi- liği dokunan, Allah razı olsun, yediren, içiren, yatıran Baronesten istesem na « sıl olur?.. Cömerdliğinizi biliyordum 8- Yna, şeytan dürtüyordu da, Muhakkak ki vermez, iyisi mi, böyle bir oyun yapa - yım, tehdid edeyim. Dedi, ve iki kat olarak Baronesin etek-

Bu sayıdan diğer sayfalar: