Wi - - AA AAA MA A o a VAS ARA T AA YO T LK 10 Nisan *Son Posta,, nın SON POSTA Peşte mektubları Macar hükümeti nasyonal sosyalizme harb açtı Bir taraftan Macaristanın kapılarını Nasyonal Sosy“lizme kapamak için tedbir alınırken diğer Yahudiler aleyhinde de kararlar veriliyor Macar kabinesi azaları bir arada Maktag,, Ayetimiz günden güne kızış- * Evvelce de bildirdiğim gibi, w sosyalizm propagandası son Za- irda çok artmış olduğu için, hükü - mmyeu etrafında da siyasi dedi - F çok ileri gitmiş ve geçen hafta tur toda büyük münakaşalar olmuş- tla, Sağ cenah müfritlerinin, liberalle - Müstakil çiftçi partisinin ayrı ayrı İştirak ettikleri bu uzun parlâmento mü- :l";numn sonunda hâsıl olan intıba şu- ki Macaristanın harici ve dahili si - Viseti, birdenbire birimci plâna gelmiş Olan Meselelerle dolu bulunuyor. Bu - Sünkü merkez ittihadı hükümeti bu me - eri halledecek bir takım tedbirler al- Tnayı kararlaştırmıştır. Parlâmento münakaşalarını pazar gü- hü Amiral Horti tarafından Matar mil - e hitaben, irad edilen bir radyo nut- ku takib etti. Nutkun irad edildiği saatte peştenin daima canlı duran sokak- T 0 kadar tenhalaşmişti ki bazı kenar ; insari bile görmek kabil de - Bili, Âmiral Horti nutku söyledi. Her- :î: Tadyoların başına toplanarak — onu le_dıleı-_ Nutkun üzerinde en çok ısrar =Ğ1 Mesele, nasyonal sosyalizmin yap- M&cdemagojik propaganda idi. Amiral, 0i f;î:unm bu nevi müfrit ve ihtilâl- lere karşı mücadele etmesini ve €r olmasını pek iyi bildiğini söy- h"mk bu hususta Bela Kun isyanını Mmiİ- Olarak gösterdi. Bu demagojik pro- i“î;ldaMn bilhassa ordu içine girmek Bi noktası üzerinde durdu. Ordunun, .M'““udlık için bir bekçi olduğunu izah ile Üdipt N her türlü siyasetin eli çekilme- Mülle CdL Hülâsa, devlet reisi, Macar hd[ ine çok güzel şeyler söyledi. Söy- hi&seîmaı bu işlerde sözün muvaffakiyet de, hî Pek azdır. Bu hakikati devlet reisi K :kümü te çok iyi biliyorlar. Bun- diğı SAlAyı Amiral, hükümetin hazırla - ]“&a ş senelik plânla herkesa ve bil- | İŞsiz gençliğe iş vereceğinden, bl;hpaünç Macarların bu işlerde ça- İo;i ve huzur içinde yaşamaları B M tlerda bülündü. hmîman, nasyonal sosyalizme karşı Eörek kapamak için gerek fikir ve Diyor İŞ sahasında büyük bir hamle ya - * Bu hamlenin içinde Yahudi me- ü Vardır. Meseleyi «kanun dairesinde Y'-h tmek, istiyen hükümet, yavaş yavaş Va rin işler üzerindeki — tesirlerini -uuemdahaleîer'mi azaltıp, bugün Yahu- Ma;relinde bulunan bir takım yerleri kan lara geçirmek gayesini güden bir "ludu,]: hazırlıyor. Bu kanuna göre, Ya- Serek Tin gerek sanayide, getek ticarette, kültür ve fikir işlerindeki teşeb - %2'3 hizmet bakımından haiz oldukları Şürm k mevkii şimdilik yarı yarıya dü- İşi ektir. Hazırlanan kanun lâyihası, bu t_k::ıdrici sürette tahakkuk ettirecek bir Bu esaslar ve nisbetler koymaktadır. %s“r!?tle hükümet, demagoji propagan- denilen nasyonal sosyalizm propa- İü dasmın tesirlerini yavaâaş yavaş hü-| ne:îden düsürmeği düşünüyor. Fakat, bu k*dd tedbirlere karşı Yahudilerin de ne .üm*' Müteyekkil görünürlerse görün - Va, “'>r bir taraftan da şiddetli bir muka- %îf Böstermekten hâli kalmıyacakları lmaktadır. Bu takdirde hükümetin plânını muvaffakiyetle tatbik edip ede - miyeceği ayrıca bir bahis teşkil eder. İşte, bizim işlerimiz bu merkezdedir. Macaristanın hayatında yeni bir devir başlıyor. Bu devrin hususiyeti şuradadır: Hükümet, nasyonal sosyalizmin yaptığı tahrikâtla mücadeleye karar vermiş gö- rünüyor. Yalnız, dikkate değer değil mi- dir ki, müracaat ettiği tedbirierin başlı- cası, yani Yahudiler aleyhindeki — ted- bir, bizzat nasyonal sosyalizmin yapmak istediği şeyden pek az farklıdır! * Avusturya ahvali artık sükünet içine girmiştir. Viyanadan gelenler orada ha- yatın tabil şeklini aldığını ve hattâ daha ileri gidip Viyananm neş'elendiğini söy- lüyorlar. Yalnız Yahudiler çok sıkı için- de bulünuyorlar, Bunların hükümetten pasaport almaları da, gitmek istedikleri memleketlerden vize almaları da fevke- lâde müşkül bir iş olmuştur. Bir çok memleketler, Yahudilere ikamet vizesi vermiyorlar. Anlaşılan Almanya, Avusturyanın ik- tısadi hayatını canlandırmıya karar vor- miş. Bir haftadanberi bütün Avusturya fabrikaları mühim siparişler almaktadır. Etraftan mütemadiyen amele toplamak- tadırlar. Bu arada Avusturyanın meşhur demir ve çelik müessesesi olan Alpine Montan ve Seyer müesseseleri hükümet- ten pek çak siparişler almışlardır. Alınan siparişler içinde pek külli mikdarda oto- mobil ve kamyonla gene külli mikdar- da makine ve harb malzemesi bulunuyor. Fabrikalar bir haftadanberi binlerce amele kaydetmektedirler. Ayni suretle, Almanya Avusturyada da yolları yapmıya karar vermiştir. Bu yol- ların inşası memlekete sade yollarda de- ğil, her sahada geniş nisbetlerde iş teda- rikini temin eyliyecektir. Şimdiki halde, Viyananın balayı içinde bulunduğu mu- hakkaktır. Şehir hareket halinde ve neş'e ile dolu olduğunu söylemekte herkes müttefiktir. Fakat, bu hal devam edecek mi, orasını ÂAllah bilir! Török Bela Aşıklar mezarlığı spor sahası olamıyor Kasımpaşa Spor klübü evvelce Va - kıflar idaresinde bulunan Kasımpaşa - daki Âşıklar mezarlığını müsaade ala - rak düzeltip futbol sahası şekline sok - mak üzere faaliyete geçmiş, bir çok kı- sımlarını düzeltmiş, epeyce masraf et - miştir. Halbuki belediye ile Vakıflar idaresi arasındaki ihti!lâfı halleden ha- kem hey'eti bu yeri belediyeye ver - miştir. Şehircilik mütehassısı Prostun plânına göre Âşıklar mezarlığından yol geçeceğinden burası futbol sahası ola - mıyacağı spor klübüne bildirilmiştir. Feriköy mezarlik yoluna ağaç dikiliyor Hayli zamandanberi pek bakımsız bir halde kalan Feriköy mezarlığı yo- luna vilâyet ziraat müdiriyetince iki taraflı servi ağaçları dikilmesine karar verilmiş ve dünden itibaren de işe baş- lanmıştır. Almanyada olduğu gibi büyük otomobil | Çinin şimalindeki Türk — ülkelerinden, on yaşında Tuğ han isminde bir Türk ço- cuğu Çine gelmişti, Bu çocuk zamanla bir Çinliden daha iyi çin- ce öğrenmiş ve Çinin bugün bile en büyük sayılan bir şairi ol. muştur. Tuğ han is- mi, Çin lisanında, her kelimenin uğradığı â- kıibete uğramış va Tu-Fur şekline kalbe- dilmiştir. Çinin büyük şairi Li-ponun — yaşadığı tarihte onunla bera- ber yaşamış, onunla kadeh ve şiir arkadaşlığı yapmış olan Tu-funun hayatı, imparator Ming-Hvan- gın şair ve âlimleri himaye eden salta - natı zamanına tesadüf eder. Bu şair, iyi bir ilim sahibi de olduktan sonra, akademide imtihan verip şiirle - fini kabul ettirebilmek için, o zaman Çi- nin payitahtı olan Şang-tu şehrine gel - miş, büyük bir ümidle &eserlerinden ge- lecek faydayı düşünmeğe başlamıştı. Cebinde bir parası yoktu. Fakat esasen ©0 nun paraya da ihtiyacı yoktu. Cebleri de- hâsının mahsulü olan şiirlerle dolu idi. Bunlar başlı başına bir servet değil mi Şehre girer girmez doğruca akademiye koşmuş, bu kıiymettar eserlerini kendile - rine tevdi etmişti. İlim ve san'atının tak- dir edileceğinden emin, cesur ve müte - vekkil bekliyordu. Fakat bir kaç gür son- ra müracaat ettiği zaman, iç hiç de tah- min ettiği ve düşündüğü gibi çıkmamışlı. Akademi şiirlerini, bir kıymet görmediği için reddediyordu. Bu red, şiirlerindeki kelimelerin ma - nalarını anlıyamıyanlar, hattâ onları doğ- ru okuyamıyanlar tarafından yapılmıştı. Esasen Li-po da, ayni tahkire maruz kalmamış mı idi? Ceblerinde her ihangi bir meyhanede, kadehini doldurtacak bir para yoktu. Za- vallı şair, meyus ve bitab, her şeyden ev- wel nasıl şarab içeceğini düşünüyordu. O sırada Şang-An sıtmadan kırılmakta idi. Pazarda bir sürü üfürükçüler bu hasta - lık için muskalar satıyorlardı. Şairin bir- denbire aklına geldi. Şiirleri de bu su - retle satılamaz mı ve halk arasına yayı - lamaz mı idi? Büyük bir tevekkülle ve e- linde şiirleri olduğu halde mücadeleye girişti. Pazarda' yüksekçe bir taşın üze - rine çıktı, Şiirlerinin sıtmaya birebir ol- duğunu söylemeğe başladı. Şimdi herkes bu güzel ve ahenktar şiirleri satın alarak kopya ediyordu. Çok kalabalık bir müş- teri kütlesi toplamıştı. Halk arasında büyük bir itibar gören bu şiirler, meyhanelerde de bir kıymete sahib oldular. Tu-fu üstad ismin, verdiği Li-po ile beraber girdiği meyhanelerde, tokuşturduğu şarab kadehlerinin bedeli- ni, bu şiirlerile ödüyordu. Bu sıra imparator Ming-Hvangır yeni bir gözdesinin aşkile yanıp kavrulduğu zamandı. Bu şiirlerden biri imparatorun sevgilisinin eline geçmiş, o da bunu im - paratora göstermişti. Bu şiir karşısında hayran kalan imparator da şairi çağır - mıştı. Tü-fu huzura çıktı. Akademiden gördüğü tahkiri anlattı. Ve gene impara- torun huzurunda açılan bir imtihanda, hem büyük şair ünvanını kazanmış, hem de akademinin umumi kâtibliğine tay'n edilmişti. 'Artık Tu-fu bundan memnun, impara- torun büyük aşkını takdis eden şiirler ya ziyor, ağabey ismini verdiği şair Li-po ile sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar kadeh tokuşturuyordu. Fakat bitdenbire ihtilâl başladı. İhti - lâlden evvel Li-ponun saraydan kovu! - ması onun kalbini ezmişti. Ve artık 1m- paratoru methetmekten vazgeçmişti. Bun dan sonra büyük şair bütün şiirlerini harb ve ihtilâle tahsis etti: «Dün hükümetin bir emri işitildi. ÖOn sekiz yaşındaki gençler silâh başmda, Payitahtı müdafaa edecekler, Anneler, çocuklar sakm böyle ağlamayınız! Biliniz kl böyle ağlamak sizi hasta eder. Açlıkian Yazan: H. Hancıoğlu BAD YO DPEEREEETEE MT LT Şair, şiirlerini yazdığı zamanlar, ihti - lâl şehri baştan başa kavuruyor, yakıyor, yıkıyordu, Bundan müteessir olan şeir ise hem durmadan içiyor, hem de durma- dan- yazıyordu: . «Biliyor musunuz, Şang Tungeda iki yüz mıaıntaka issiz bir sahra halini aldı. Binlerce çiftlikler, binlerce köyler, artık dikenlerden başka bir nebat tanımıyor. İnsanlar kö - pekler gibi parcalandı; kesildi. Kadınlar da tavuklar gibi kovuldu. Erkek çocukların ge- fit âkıbetlerini düşünmek felâketinin, — ne olduğunu tayin edemiyorum. Çünkü benim çocuklarım kızdır. Yalnız şunü — biliyorum; erkek çocuklar dünyaya sadece, yeşillikten mahrum kuru topraklarm altına gömülmek için geliyorlar, Mavi nehirlerin kenarlarında dolaşanlar, o- rada hâlâ eski zamanlardanberi yatanların kemiklerini görürler. Onlar atılmış, beyaz parçalar halinde, kumların üzerinde kayı- yorlar, Erkekler acıklı bir tek kalb vücüde getirmek için birleştiler. Bu zavallıların ıztırab sesleri yağmur yağ- dığı ve sonbahar, soğuk rüzgüârını estirme- Be başiadığı zaman o kadar yükselir ki elem ve ıizlırah denen felâketi öldürmek, yök et- mek isterim. Neden İnsanlar yaşamak İçin diğer bir iİnsanı öldürüyorlar? Bunları gece- nin karanlığında düşündükçe içer ve ken- dimden geçerim.» Tu-fu bu zaman zarfında yanında karısi ve kızları olduğu halde bütün Çinı do - laşmıştı. Elim ve acıklı sefaleltini onlarla taksim ediyor ve ailesi ferdlerini besli - yebilmek için pazarlarda diz çökerek di- leniyordu. Bu çok hazin bir hayattı. Diz çökerek bir parça ekmek dilenmek, bir şair, bir san'atkâr için ne elim bir şeydi? Bu sırada rehakâr bir el daha yetişti. Onu pazarda bu suüretle dilenirken şeh - rin generali Yen-Vu görmüş ve tanımış- tı. Elinden tuttu, kendisine eÇiçekler nehri» kenarmda küçük bir ev verdi. Ve kâtibliğine tayin etti. — Fakat diyordu. Artık şarabi tabiatin güzelliğinden bahset! Ona ancak yiyeceğine yetişecek kadar bir para veriyordu. Onu da karısına tes- lim ediyordu. Zavallı Tu-fu şarabsızdı. Şarap istediği zamanlar kendisine tabia - tin güzelliği gösteriliyor, ondan bir lez - zet, bir zevk duyması söyleniyordu. Şair bu ıztırab içinde ne kadar çok inlemişti. «Önümde dağlardan, korkunç siyah or - manlardan başka bir şey yökken güzel bir cümle, manidar iyi bir mısra neye yarar? Ta- biatin bu vahşi güzelliğinden istifade ede - bilmek için biraz içmek lâzım değil mi? İşte bunun için ben bütün san'at eşyamı, kitab- larrmı satmağa mecburum!» Ve öyle de yapıyordu. Kitablarını bi - rer çanak şarabla mübadele ediyor, vah- şi ormanların kenarında bir zevk, bir haz arıyordu. Maahaza generalin emrinden de çıkamıyordu. Tabiati metheden ve şara- ba külfreden şiirler yazması lâzımdı.. Şa- raba küfretmök? İşte dili buna bir türlü yanaşamıyordu. Hatır için ancak şu şiiri de yazabilmişti: «Ben artık şarap içmek istemiyorum, Çün- kü çiçekler beni teskine kâfi geliyor. İhtiyar ağaçları mavi bir yeşim taşına benziyen de- nizin dalgalarını seyretmek zevki kalbimin en derin köşelerine kadar nüfuz etti. Şimdi ben de onları sevmeğe başladım.» General kendisini o kadar seviyordu ki, maddi refahını tam bir suretle temin e - debilmek için ona daha yüksek bir vazi- fe vermişti. Fakat bir vatandaş muhare- besinde general ölmüş, zavallı şair yeni- den sefalete düşmüştü. Gene ne ekmek, unut, yük şair ne de şarab vardı. Artık büyüyen kız- ları, kendilerini be>- lemekten âciz olan şair babalarile alay ediyorlar, eğleniyor- lardı. Ve daha ileri- ye giderek kendisini yalnız. bırakıp kaçr tılar, Şair kederden va terkedilmekten ihti« yarlamıştı. Bir ara kendisine acıyan biri- siona küçük bir mey« hane kiraladı. Bu- rada hem şarap satı- yor, hem de içiyor- du. Fakat bir gece, şiddetli bir rüzgâr meyhanenin çatısını alıp götürdü. Fırsatı *| kaçırmıyan çapkınlar, yatağının sama - nını bile çaldılar. Şimdi ne dükkân, ne yatacak yer, ne de şarap vardı. Ne de bir lokma ekmek bul- mak imkânı mevcuddu. Zayıf ve aç bir halde hayata zorlukla mukaveme! ede « biliyordu, Felâketinin ta zirvesine kadar çıkmış bir halde idi. Bir yudum su, bir damla şarap bulmak imkânı yoktu. Gün« de hiç olmazsa iki üç kadeh şarap içer ü- midile, rahip oldu. Fakat buradan da ay- rıldı. Gene aç, ve şarapsız kaldı. Bu sırada kendisini şiirlerinden tanı - yan büyük memurlardan birisi ona rasts lamıştı. Onu aldı, evine götürdü. Tu-fu- nun şerefine 0 akşam büyük bir ziyafet hazırlamış, edebiyat ve şiire meraklı 0- lanların hepsini davet etmişti. Günlerdenberi aç olan şair, kızaran bir öküzün etinden çıkan kokuları iştiha ile duyuyor, süslü bir sofranın üstüne koön « muş dolu şarap testilerine hasret ifade eden gözlerle bakıyordu. Nihayet içmek ve yemek başladı. O durmadan içiyor, durmadan yiyordu Nihayet ev sahibi kendisinden, bu zi - yafeti methedecek bir şiir yazmasını rics etti. Tu-fu memnun ve müteşekkir, be şüri yazmağa başladı. İlk mısramı ta : mamlamak üzere idi: cÂçtım ve şarapsızdım...» Fakat birdenbire düşüverdi. Sevincin- den ve fazla yemek ve içmekten müte « velİid bir aksülâmel zavallı şairin kalbini durdurmuş ve kendisini öldürmüştü. Bugüne kadar Çinin büyük şairliğini müuhafaza eden Tu-fu sürünmüş, dilen - miş, aç ve şarapsız kalmış, şarabına ka - vuştuğu gün ölüp gitmişti. Ona bu sela« leti çektiren Çinliler, bugün bile ölümün- den sonra onu yaşatmakla ve yaptırdık - ları süslü mezarile iftihar etmektedirler. Posta kaçakçılığına meydan verilmiyecek Memleketimizin muhtelif minlaka- larında şehir ve kasabalar arasında iş- leyen otobüs ve otomobiller vasıtasile posta kaçakçılığı yapıldığı yani pulsuz mektüb ve koli taşınıldığı anlaşılmış - tır. Nafia Vekâleti bu hususta — sık sık kontroller yaptırmış ve bunun önüne geçmek üzere tedbirler almıştır, Vekâlet zabıta ve gümrük memur - larile jandarma teşkilâtma da mektub kaçakçılarile mücadele için emir ver - miştir. Bundan sonra, üzerinde kaçak mektub taşıyanlardan iki misli ceza a- hnacak, bunun yarısı yakalayan “me - mura verilecektir. Yeni bir esnaf sıhhat bürosu açıldı İstanbul Esnaf Cemiyetleri Birliği, hamallar cemiyeti merkezinde bir sıh - hat şubesi açmağa karar vermiştir. Bu şubenin müdürlüğüne eski ha - mallar cemiyeti doktorlarından Hilmi tayin edilmiştir. Bu şubede esnafın ilk tedavisi yapı- lacak ameliyat, patsıman ve diğer iş - ler için de merkeze bildirilecektir. Esnaf dispanseri için sıpariş edilen rontgen dört aya kadar getirilerek dis- pansere konulacaktır. aei