15 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

15 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda — * İ 9 K darağacı altında biten memuriyet haya' Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski oıhiliyo*Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Bir kır geıîntisiı;de Pembe adında, küçük bir kız gelin seçildi Güveyliği - kılığım, diğer çocuklardan düzgün olduğu için - bana verdiler ve ikimizi evlendirdiler Bu ağaççağızı, para veren olmadığı için Batamadılar!.. Şimdi şu ağacın dibinden hep biçare Esmanın sesi gelecek sanı- um! Bu sözler yüreğime sıcak bir zehir Bibi akmıştı. Ben, İspartaya gelirken babamla görüşmüş, Hüseyinin Niğde- Ye aldırılmasını kabul ettirmiştim. Halbuki Halime hanımın verdiği ha- ber, benim, bu vâd üzerine kurduğum bütün hülyaları da yıkmıştı. Babam benim aşırı teessürümü gö - e: — Üzülme, dedi... Ben tahkikat yap- firır, gittikleri köyü anlar, ve Hüseyini Yanımıza mutlaka aldırtırım! y Evvelce verilen karara göre, İspar- fada sekiz on gün kadar kalacaktık. Fakat babam, çocukluğumun en tatlı hatıralarını tazeliyen o muhitte fazla beni çok hırpalıyacağını an- lamış olacak ki, İspartaya varışımızın ertesi sabahı: — Toplanın... Bir kaç saat sonra ha- teket ediyoruz!. dedi!. Ondan sonra, benim ısrarlarımla ya- Pilan bütün araştırmalara rağmen, za- Vallı Hüseyinin ve allesinin izi bulu - Bamadı!.. Ne olduğunu, nerede kaldığını, nasıl | bir âkıbete uğradığını bilmediğim Hü- deyini düşünürken şimdi bile gözle - tim doluyor. Ve gayri ihtiyari: — Zavallı Hüseyin!.. Diyorum. Sonra, cemiyetin lâkaydisi Yüzünden, lâyık oldukları terakkiden Mahrum kalmış nice cevherli varlıkla- Dn, tıpkı İspartalı Hüseyin gibi sönüp Gittiklerini düşünüyor, ve ilâve ediyo- Tüm: . — Zavallı Hüseyinler!.. * Size İspartanın, hafızama yığdığı hatıra stokları arasında büyük yer tu- bir maceramı daha anlatmadan #Vvel, biraz, İspartanın hususiyetle - Tinden bahsedeyim. O zamanki, yani elli, altmış yıl ev- Velki İspartada haşhaş, yani afyon zi- i':“. gülcülük, gül yağcılık ve halıcı- çok ileriye götürülmüştü. Bu işlerde, İsparta kadınları da, İs- Parta erkekleri kadar çalışırlardı!. Haftanın muayyen bir gününde, Meşhur İplik camiinin önü, beyaz ör- tülü kadınlardan müteşekkil bir kala- Balıkla dolardı. Satıcıları, bep beyaz örtüler takan dınlardan müteşekkil olan bu pa - farda, çamaşır takımları, ipekle, klap- Gdanla işlenmiş peşkirler, çevreler, ço Taplar ve hep elde işlenmiş daha bir çok Beyler satılırdı. Bu çevreler, peşkirler arasında, na- kışlarının düzgünlüğü, inceliği, ve bil ipeklerinin renkce imti amından fevkalâde kıymetli eserier ünurdu. Halbuki Niğdede böyle sade kadınlar- müteşekkil bir pazar yoktu. Hatt m“e pazarında, köylerinden odun, kö- Thür, yağ, yumurta getiren köylü hacı- n başka bir tek kadın satıcı görü- zĞil, Fakat çalışkan İsparta kadın'arı, sa- de çalışmak haklarına değil, eğlenmek baklarına da ayni derecede sahibdiler. ta erkekleri haftada iki gün, İs- Barta kadınları ise, haftada bir gün eğ- rler, gezerlerdi. Yani, erkeklerle ların çalışma sahaları gibi, eğlen- günleri de ayrı ayrıydı!.. Erkeklerin eğlenti günleri perşembe, Ve pazardı. Perşembe ve pazar günle- dükkânlarını kapatan esnaf, işleri- '! bitiren memurlar, bağlara, bahçelere 'r!er. «Ayazma», «Halife Sultan» k:llx Meşhur mesire yerlerini doldurur- kîurzılıı—vıı_ İspartanın meşhur kebab- » irmik helvaları yenilir, hâlis inek iğile pişirilmiş nefis kokulu pilâvlara, z bir neş'e ve iştah içinde kaşık Salınırdı! Kadınların eğlenme günleri ise, cu- te idi. Bu tenezzühe, kadınlarla birlik- Çocuklar da iştirak ederdi Bu iti- barla, mesire yerleri, daha kalabalık, daha hareketli olurdu. Bu barel alacalı kalabalık, her cuma günü, İs- partadan mesirelere, bağlara, bahçelere uzanan tozlu yolları, içine renkli akşam bulutları aksetmiş ırmaklara döndürür- dü! Kadınlar, erkeklerinki derecesinde mükellef olmıyan yemeklerini yedik- ağaç gölgelerine serilirler, dolü bir uyku kestire- rek, cuma eğlencesinin keyfini sürer- lerdi. Ben, hem erkeklerin, hem kadı ların gezintilerinden istifade edebili dim. Ve kadınların kafilelerine kat! ğim cumalar, bu uyku saatini dört göz- le beklerdim. Çünkü yemek üzerine, «Yaprak dö- kümü> başlayınca, yani kadınlar, birer birer ağaç diplerine dökülünce, ben de soluğu, «ÂAyazma» nın so) tarafında bu- lunan tepe yamaclarındak| kestanelik- te alırdım. Çünkü o saatler, kestanelik, fırsattan istifade oyuna dalan çocuklar- la dolardı. Çocukların çoğu kızdı. Hem kız çocuklarının en büyükleri, on dört, on beş yaşında vardı. Halbuki, kadınz lar arasına kabul olunan erkek çocuk- ların en büyükleri dokuz, on yaşını geçmezdi. Bu itibarla, kestanelikte ter- tib olunan oyunlarda, hâkimiyet kız- ların elindeydi: Hep onların istedikle- ri, onların hoşlandıkları oyunlar ayna- nır, onların dedikleri olurdu. Yani, İs- parta mesiresinin bu yeşil köşeciğinde, mes'ud İsparta kızları, küçük çapta bir «Kadımlar saltanatı» kurmuşlardı. Bir gün, bilinen bütün oyunlar oy- panmış, ne oynanacak bir oyun, ne de çocuklarda kımıldanacak takat ka'ma- mıştı. O zaman, kızlar, olurduğumuz yerde yani yorulmadan oynıyabileceği- miz bir oyun oynamamıza karar verdi- ler. Gelin - güvey oyunu, ittifakla mü- nasib görüldü. Pembe adı: kılığım, diğer çocukların kıyafetlerin- den daha düzgünce olduğu için? bana verdiler!.. Mal ni kırk yıl kadar sonra öğ- rendiğim sıkılganlık yakama o gün ya- | pışti. Ve gene sıkılganlığim, bu rolden istifa etmeme manj oldu. Fakat rolümü hiç de iyi beceremedim. Pembe de dahil olmak üzere, büyük benimle, lıların «Nini», Niğdelilerin ce dedikleri yapma bebekle oynar gibi oynadılar, ve yakın bir istikbaldeki hayatlarının en tatlı fasıllarına beni â- let ettiler!,.. Halbuki gelin hanım, orada bulunan kızların en küçüğüydü, Buna rağmen, hiç yadırgamadığı rolünü, kör ebe oy- nuyormuş gibi rahat rahat oynadı. Kına gecesinden, gelip getirme ala- yına, ve gelin getirme Âdetinden güve- gerdeğe götürülmesine kadar, bü- ün düğün âdetleri eksiksiz, kusursuz olarak yapıldı. Boşalmış fasulye tepsi- f gibi çalındı. Türküler söylendi. k gelinle, kaynana rolünü yapan ik bir kız karşı karşıya geçip şıkır şıkır oynıyarak, tıbkı hakikt düğünler- de olduğu gibi, raks fastınm kapısını açtılar... Benden başka, bütün çocuk- lar, oyuna karıştılar!. Zaten, şimdiki halini bilmem fakat, o zamanki İspar- yok gibi idi. Eğer o sırada, büyük kız- lar, beni sıkı bir göz hapsine almış ol- masalardı, ben minimini zevcemle tatlı tatlı muhabbetleşecektim. (Arkası var) Tashih Yazılarımın sön günlerde çıkan — kışım - larında münayı değiştirecek bazı tertib ha« taları olduğunu gördüm. Valilerin şehirlerde değil, vüâyetlerde en büyük mülkiye Amiri olduklarını, her sene üç ay vilüâyetleri, mül- hakatını devir ve teftişe kanunen — mecbur bulunduklarını bilmediğim zehabını uyan « dıracak bu hataları böylece toptan — tashih| etmeği muvafık buldum. Annem ve baha « ican hemşirclerimi seymediklerini zannetti- tecek bazı kelimeler de yazılarım — âarâsına yanlışlık netlcesi karışmıştır. SON POSTA reŞ Tekirdağlı Hüseyin ile Kara Ali nasıl karşılaştılar? Tekirdağlı 8 inci dakikada büyük bir tehlike atlattı, » ör el A D YAZISI VE SPOR YAZICILARI Bugün içinde yaşadı- ğrmız cemiyetin kendisi - me göre bin bir tezahürü vardır, Biz bunların bir çoklarının akisleri - n! gazete sütunlarında görürüz. Yazıcı hü- Glzeyi kendi görüşüne göre eline alır, ve e- nu —eğer böyle bir lddissı varsa— bir san'at ondan sonrada kesildiği İeseri olarak, içtimalyatcı ise iümi bir tedkik görülüyordu olarak, mizahcı ise onun içerisinden bir nük- te çıkarıp bir neş'e vasıtası olarak karilerine sunar. En büyük kaygusu hâdisenin ana ka- rakterine sadık kalmaktır. Hâdise şayed mü- ayyen bir hedefi kovalayan bir hareketin ne Hcesi ise yazının ber satırında bir itina da- ha göze çarpar: Hedefi tebarüz ettirmek! Hüdiseler bazan tenkide de uğrarlar. Bu tenkidi yapan tabil bir işden — anlayandır. Bu tenkidin de muayyen bir maksadı bir ga yesi vardır. Bu maksad da tabil —âmme hiz- metine konulmuş bir terbiye vasıtası oldu - Buna göre— gayet meşru ve dürüst bir şey- Gir. Bizim memleketimizde de hayattan ga - zete sütunlarına akseden hüdiselerin hemen hepsin! böyle mütalea etmek — mümkündür. Hepsi bu kanaldan gelmiş ve bu süzgeçten geçmiştir. Fakat spor; —mevzuların da Insanlar gi- bi talihsizleri vardır— yurd gençliğinin yük- selmesine vasıta sayılan spar, bir terbiye yo- Tu olan spor, bir kütle hareketi olması icab eden spor, mektebde okutulan ve mektebde öğrenilen spor öyle değildir. Ondan herkes anlar ve onun hakkında canı — isterse her aklına gelen ne #poru, ne memleketi, ne de yurddaşlara karşı borçlu olduğumuz saygıyı Tekirdağlı ile Kara Ali İzmirde düşünmeden aklına geldiği — gibi yazabilir, güreşten evvel İzmir (Hususi) — «Ben Tekirdağlı- hattâ bazan metelik etmeyen ihtirasların o- na telkin ettiği gibi yazabilir. Bizde çıkan spor yamlarını bir — tasnife yı yenerim» diyen Kara Ali pehlivan |bağlamak istetseniz şöyle bir neticeye va - sekiz bin seyireinin alkışları arasında minder üzerine çıkarken halk: — Berabere kalmak yok, — mutlaka rırsıniz: 1 — eKllilpeülük olsun da ne olursa ol - suns diye yazılanlar. 2 — «Dur ben ona gösteririm» diye yamı- galebe isteriz, diye haykırıyordu. Stad- |tanlar. yom diyebilirim ki şimdiye kadar hiç |bir futbol temasında bu kadar büyük bir kalabalığa sahne olmamıştı. 'Tekirdağlı, seyircileri selâmlarken, usta bir minder kahramanı, Kara Ali ise mahcup bir köy çocuğu hissini ve - riyordu. Fotograflar çekildikten sonra orta hakemi yarsübay İsmail Doğanın işa- retile iki pehlivan minder üzerinde yer lerini aldılar. Güreşe başlandı, Tekirdağlı daha birinci dakikadan itibaren haşin, atılgan ve sert hamlele- rile Kara Alinin üzerine binerek neti - ceyi almak istiyordu, Hamleler o ka « dar sert, girişmeler o kadar haşindi ki seyirciler neticenin pek çabuk elde e - dileceğine zahip oldular. Çok mütevazi güreşen, gösl hiç-mi hiç hoşlanmıyan Kara Ali, y ğaz bir köy delikanlısı hassasiyetile bü- tün hamlelere karşı tebessim ediyor ve bu tehlikeli dakikaları geçişlirmeğe ça lışıyordu. Kuvvetinden emin olan Tekirdağlı, galebeyi bu hassasile temin etmek iz- temesine mukabil, Kara Ali mukave - meti ve cidden çok mahir olan oyun - Iarile rakibinin karşısında bir kaya ka dar sertti, Sekizinci dakikada bir oyun yap - mak isteyen Tekirdağlı Kara — Alinin kapamna kapıldı. Az daha sı yere gelecekti. Yaralı bir asl müdhiş gayretini göstererek minderin yanma kadar gelebildi, ayaklarını minderden dışarı çıkararak yüzde yüz bir tehli - keyi önledi. Bu sırada sekiz bin insan ayakta; — Hile yaptın Tekirdağlı, diye ba » ğırışıyordu. Neden bilmem, İzmir halkı Kara Alinin tarafını iltizam ediyordu. Otuz dakika kadar atılgan güreşen 'Tekirdağlı bundan sonra yorgunluk a- lâmetleri göstermeğe ve solumağa baş- ladı, Kara Aliyi bundan sonra minde - rin üzerinde çetin ve mahir oyunlarını noksansız tatbik eder vaziyette görüyo- rüz. Tekirdağlı şimdi çekingen ve ken- disini müdafaa etmeğe çalışıyor, Kara Alinin dumanlanan gözleri yerde gü - reşmeği kabul etmek istemiyen raki - bini yere ve minder Üzerine iade et - meğae çalışıyor. Bu sırada heyecan son haddini bulmuş; iki Türk — delikanlısı aslanlar gibi güreşerek mutlaka netice almağa uğraşıyorlar. (Devamı 9 uncu sayfada) 3 — «Bu işdon biz anlarız, başkasının ne haddine» diye yazılanlar. 4 vadis olsun» diye yazılanlar. 5 — eMemlekete ve spora hizmet etain> diye yazılanlar. Bunları daha çoğaltmak belki mümkün- dür, Fakat bu saydıklarım en esaslı görü - nenleridir. Tabil bu muhtelif tipdeki yam - ların da muhteli? tiplerde ve ölçülerde yam- Yazan : Ovalı I aıarı vardır... Uzun boy « b hiç bir tarife lüzum kalmadan spor ile uzak « tan, yakından alâkası bulunanların hepsi bu yazıları imzalayabilir. Ve bu imzaları da va- sıflandırabilir. Bu yazıların bir kısmı kalemlerin ucune dan tertemiz kâğıdlara dökülürken yazıcı « iarın gözlerinin önünde umumiyetle ya (xX klübü, ya muayyen bir aporu temsil eden bir şahalyet, ya bir makam, yahud her ne ila 0 luraa olsun dolması icab eden sütunun ölçüsü vardır. Spor sütunundan bir şey öğrenmek dile« yen yurddaş, #por terbiyesini o sayfasan ale miağa hevesli genç, spora İnandırılması lâzım gelen uyuşmuş ana, baba, hizmet — vesaire —hiç akla gelmiyen demeyelim— en sön dü- Şünülen şeydir. Bu yazıları bütün bütün tesirsiz sanmak yanlıştır. Sütunlar, sayfalar — dolduran bu yazılar pek âlâ kendilerinden beklenen vü- gifeyi yaparlar... Ya falan klübün — idaresi tatmin olunur, ya onun başındak! Bay x .in gururu okşanır, tarafdarlar sevinir, — yahud falan zat okur aldırmaz belki hiddet eder, karnı ağırır, bu içlerin konuşulduğu muhitte ya münasız bir tebessüm, yahud da bir iğ « birar uyandırır, geçer gider. Sayfalar dol « muş, matlüp hasıl olmuştur. Fakat bu işin pek sathi bir görünüşüdür. Ve ne yazık ki bu kadar basit değildir. Çünkü ancak daracık bir zaviyeden gö « rünen, çok defa mânasız bir hedef için, beş on kişinin okuması için yazılan yazıyı çadi fulan klübün mensupları veya (x...) okumâas maktadır. O gazetenin ve o spor sütununun yeni okumağa başlayan Anadolu köylüsün « den, mekteb çocuğundan tutun da memle « ketin kremasını teşkil eden münevvyer ta - bakasına kadar her saftan ve her sınıfttan okuyucusu vardır. Bunlar memleketimizdeki #por hüdiselerini ezbere bilen, takib edilen değişik gayeleri, yazılara hâkim olan hâleti ruhiyeyi tanıyan vatandaşlar olsalar, gene Deyse, fakat ne yazık ki öyle değildir. Şimdi siz tasavvur edin.. aporu gazete sü- tanlarından, ve bu saydığımız, bazan — pek basit emellere bağlı yazılardan öğrenmekten (Devamı 9 uncu sayfada) Yarı ağır büyük Mustafa Ç.Mehmedle karşılaşıyor Büyük Mustafa bu güreşe şimdiden hazırlanmağa başladı ve 95 kiloya çok heyecanlı ve çetin Amatör güreş âlemimle yeni ve elddi bir müsabaka arifesindedir. Yarım ağır şampi- yonu Mustafa, Ağır siklet şampiyonu Çoban Mehmede meydan okudu; onunla karşılaş - |mak istiyor. Haddi zatında amatör — müsabakalarda kat'i surette memnu olan bu kabil karşılaş- |malara bizim federasyonun da müsaado et- memesi icab ederse de, büyük bir samlmi - yetten doğduğuna inandığımız bu müsaba- kayâ müsşaade etmekte ciddi mahaürlar ö - Tacağını zannetmiyoruz. Nasıl bir his ve ne gibi bir düşünce ile böyle bir hareketi göre aldığını bilmediği miz Mustafanın kendinden bir siklet yuka- mda olan Çoban Mehmedle güreşmesi için, niç değilse ağır siklet nizam! küosuna gık - mış olması icab ederdi. Müsavi siklette güreş yapmağı tasarlayan Müstafa da bu ince noktayi çoktan hesaba |xatmış olacak ki bugün doksan beş kiloya kadar yükselmiş bulunmaktadır. Tam kırk gün sonra yapılması iki Müp murahhaslarının anlaşmasile tesbit — edilen bu müsabaka tarihine kadar Mustafanın üç dört kilo daha yüklenebileceğine şüphe yok- tür. Yalnıa sönelerdenberi yarım ağırda gü - reşmekte olan Mustafa zoraki bir gayretle gıktığı ağır siklette hiç şüphe yok ki kendi- ne mahsus çabukluğunu kaybstmiş olacak- tir. Oyun bilgisinden ziyade — a1 kuvvetine güvenen Mustafa her ne pahasına — olursa olsun göze aldığı bu müsabaka için ciddi bir şekilde hazırlanacak ve bu sahada yoni bir şeret kausanmağa çalışacaklır. Ağır siklet şamıplyonu Çoban — Mehmede çıktı. Karşılaşmanın olacağı tahmin ediliyor Çoban Mehmedle büyük Mustafa yan yana müsabakalar bu nevi birer boy ölçüşme de « karşısına çıkmak zorunda olan Çoban Moh- med, Mustafanın bu defisini kabul etmekle büyük bir gportmenlik göstermiştir. e— Bamsunlu Ahmedi yen de gıra bana gelince; bir gün Mustafanın kendisine mey- | gelsin!» demeği bile bir an hatırına getir « dan okuyacağını herhalde hiç aklına — bile getirmemiştir. 'Tam tabirile meydan okuma olan bu hâ- reket ilk bakışda insanı sinirlendiren bir hi- dise gibi görünüyorsa da, nihayot kandin - den tazlasile boy ölçüşmek arrusu da gayn tabti bir hareket sayılamaz. Bpor sahasında karşılıklı yapılan bütün miyen Çoban Mehmed, nihayet er meyda - mında hallolacak bir meselenin en küçük bir dedikodusuna bile meydan vermediği için « dir ki tekdire ve tebrike lâyıktır, Amatörlük çerçevesi altında cereyan edüe cek bu müsabakanin tarihi olan 24 Temmus zu bütün güreş meraklıları gibi biz de he « yecanla bekliyoruz,

Bu sayıdan diğer sayfalar: